Çocuklara göre değil...

Güncelleme Tarihi:

Çocuklara göre değil...
Oluşturulma Tarihi: Aralık 16, 2021 20:47

İlk romanı ‘Akşamlar Rahatsız Edicidir’ ile Uluslararası Booker Ödülü’nü kazanan ve ödülü alan en genç yazar olan Hollandalı Marieke Lucas Rijneveld, çocukluğundan izler taşıyan, karanlık ve cesur bir hikâye anlatıyor. İçinde yetiştiği çiftlik hayatını çok iyi tasvir eden, en abartılı sahnelerde bile gerçeklik duygusundan hiç uzaklaşmayan Rijneveld; ana karakterinin sesini, imgelerle yüklü zengin cümlelerle aktarıyor.

Haberin Devamı

2020 yılı Uluslararası Booker Ödülü’nün Hollandalı yazar Marieke Lucas Rijneveld’e verilmesi ülkesi Hollanda’da bile şaşkınlıkla karşılanmıştı. Ödülü kazanan ilk Hollandalı yazar unvanını da elde eden Rijneveld henüz kariyerinin başındaydı ve ‘Akşamlar Rahatsız Edicidir’ ilk romanıydı. Genç bir yazarın kendi hayatından esinlenerek kaleme aldığı karanlık ama cesur hikâyesi de şaşırtıcıydı. Marieke Lucas Rijneveld, 1991’de Hollanda’nın Kuzey Brabant kenti yakınlarındaki bir köyde, Protestan Refom Kilisesi mensubu, çiftçi bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. Edebiyata şiirle başladı. Şiire olan ilgisi konuşma terapisine giderken uyanmıştı. Eğitimini yazmaya odaklanmak için yarıda bıraktı. 2015’te ‘Kalfsvlies’ (Buzağı Postu) adlı şiir kitabı yayımlandı ve ‘en umut verici yeni Hollandalı şair’ seçildi. 2018’de ‘Akşamlar Rahatsız Edicidir’ -2020’de İngilizce’ye çevrildiğinde- hem Booker Ödülü hem de uluslararası ün sahibi olmasını sağladı. Kariyerini 2019’da ikinci şiir kitabı ‘Fantoommerrie’ ve 2020’de ikinci romanı ‘Mijn Lieve Gunsteling’ ile sürdürdü.

BASTIRILMIŞ ŞİDDETİN DİLİ...
”On yaşındaydım ve montumu artık hiç çıkarmıyordum”...
Kiliseye ve kutsal kitaba sıkı sıkıya bağlı bir çiftçi ailesinin kızı olan Jas’ın bu giriş cümlesini aklımızda tutalım. Henüz 10 yaşındaki bu sevimli kız ile montu arasındaki ilişki, hikâyenin kilit noktalarından.
2000 yılı, aralık ayı. Mulder ailesi Hollanda kırsalındaki süt çiftliğinde Noel hazırlıklarını sürdürüyor. Dondurucu soğuğa rağmen sıcak bir atmosfer. Ne yazık ki, yılsonu etkinliklerine katılmaya giden evin büyük oğlu Matthies’ten gelen kötü haber, Mulder’leri dönüşsüz bir trajediye sürükleyecektir.
Jas, işte bu ölümün kendisine, anne ve babasına, ağabeyine ve küçük kız kardeşine yansımalarını anlatıyor. Matthies’in yokluğunun çiftlikteki yaşamı nasıl da yok ettiğini, ailenin çözülüşünü, çocukların çaresizce kendi yaralarını sarmaya çalışmalarını... Çocuklukla ergenlik arasında bocalayan, cinselliğin ilk uyanışlarını rol modeli olmadan göğüsleyen Jas, kendisinden çok anne ve babasının gerçeklerden uzaklaşmalarından endişelidir: 
“Biz kendimizi sürekli yeniliyoruz, sadece annem ve babam artık kendilerini yenilemiyorlar. Eski Ahit gibi sözlerini, tutumlarını, kalıplarını ve ritüellerini sürekli tekrarlamaya devam ediyorlar. Bizler onların müritleri olarak onlardan gitgide uzaklaşsak bile (...) Karnımızın tok ve sırtımızın pek olması dışında ilgiye de ihtiyacımız var. Bunu sürekli unutuyor gibiler. (...) Annem ve babam tiklerimizi görmüyorlar. Ne kadar az kural olursa, kafamıza göre o kadar çok kural uydurduğumuzun farkında değiller.”
Ebeveynlerinin görünüşte sarsılmaz inancı da aslında alt üst olmuş, bağlı oldukları cemaatin acıyı soğutmaya hiçbir faydası dokunmamıştır. Kutsal kitabın öğütleri, kuralları, özellikle yasakları sürekli ön plandadır ama hiçbiri Josh’un hayatına temas bile etmez. Hyatala günah birleşmiştir.
Zaman ilerler, Mulder’lerin hayatında her şey aynı kalır, ta ki hayvanları telef eden bir salgın başlayana dek. Bu bardağı taşıran son damladır. Jas, kazadan beridir hiç çıkarmadığı ceketiyle anlamlandırmaya çalışacaktır büyüme sürecini. Bu kendini dış dünyadan korumanın bir aracıdır ama köyde alay konusu haline de gelmiştir. Artık karar verme zamanıdır:
“Yarın montumu çıkartacaklar,’ diye fısıldıyorum. Bu habere şaşırmışçasına kurbağalar gözlerini kırpıyorlar. ‘Tıpkı Samson gibi olduğumu düşünüyorum. Onun gücü saçlarında gizliydi, benimse montumda gizli. Montum olmadan ben ölümün kölesi olurum. Bunu anlayabiliyor musunuz?”

'BENLİK DİĞER İNSANLARDIR'
Pek çok ilk roman gibi ‘Akşamlar Rahatsız Edicidir’ de otobiyogrofik motifler barındırıyor. Hayvanlarla dolu süt çiftliğindeki çocukluk, kendisi üç yaşındayken -tam da Noel arifesinde- kaza sonucu ölen ağabeyi, ailenin çektiği acılar, Jas’ın kadınlıkla erkeklik arasında sıkışmış cinsel kimliği, etraftaki çocuklar tarafından zorbalığa uğraması... Bütün bunlar Rijneveld’in hayatından esinlenmekle birlikte, altı yılda tamamladığı roman bir otobiyografi değil; gerçek hayatın karanlık imgelerini barındıran rahatsız edici bir kurmaca.
‘Akşamlar Rahatsız Edicidir’in okuyucuya rahat bir okuma sağlamasının en önemli nedeni anlatıcının sesi. Hikâye kasvetli ama pek çok yerinde -güldürmese bile- gülümsetiyor. Zira Jas’ın sesi kara mizahın, gerginliğin ve çocukça saflığın tuhaf bir karışımı. Yazar küçük çocuğun dünyanın gerçekleriyle başa çıkma çabasını yakalamak için ironik bir anlatıma, ince bir mizaha başvurmuş. Ancak zaman zaman Jas’ın sadece bir çocuk olduğunu, bu yükün altında ezildiğini hatırlatan ve hikâyenin duygusal yoğunluğu artıran daha naif, hatta çocuksu bölümlerle de karşılaşıyoruz.
Şiire yatkınlığından olmalı, Rijneveld, Jas’ın sesini imgelerle yüklü zengin cümlelerle aktarıyor. İnsanların ve hayvanların kokuları -salgı ve dışkıları- ve roman kişilerinin bu kokularla ve maddelerle temas etmesinin uyandırdığı tiksinti, bu çiftlik ve çevresindeki hayatın çirkinliğine vurgu yapıyor. Hikâyenin sürükleyiciliğinin asıl nedeni ise Jas’ın küçük ama önemli ayrıntıları hiç sektirmeden kaydeden zihni. Ne var ki bu zihin gördüğü dünyayı idrak edecek bilgi birikiminden yoksun. Gelişmemiş idrakıyla Jas, onu izlediğimiz iki yıl boyunca devamlı tökezler.
Sonuçta Jas’ın benliği, çevresindekilerle etkileşimiyle oluşuyor. Kişiliğinde annesinin intihar eğilimlerini, babasının hayattan el etek çekmesini, abisi Obbe’nin şiddet eğilimini ve kardeşi Hanna’nın bedenine/cinselliğe odaklanmasını barındıran Jas, bu karmaşık kimliğiyle yaşamakta elbette zorlanacaktır...
‘Akşamlar Rahatsız Edicidir’de kaçınılmaz bir trajediye ilerleyen bir hikâye anlatıyor: Yol gösterecek ya da sevgisiyle sarmalayacak kimseleri olmadığını sezen çocuklar hayat deneyimlerini kendi kendilerine edinmeye başlıyorlar. Ne var ki yanıtlamakta yetersiz kaldıkları sorular dünyasında, ergenlik öncesi çocuklar açısından sağlıklı olabilecek masumane merakları bile kâbusa dönüşüyor. Kendilerine ve başkalarına zarar vermeye, uyanan cinselliklerini birbirlerinin bedenlerinde denemeye, hayvanlara yönelik zulüm eylemlerine girişiyorlar. Çocuklar dünyayı kendilerine ailenin katı dini inançlarından, yüzlerce yıllık kırsal hayatın alışkanlıklarından miras kalan bir bellekle anlamlandırmaya, ‘ölüm’ denen gizemi pratik deneylerle anlamaya çalışıyorlar. Zulüm bir dil işlevi görüyor; cinsel uyanışlardan, engellenmiş üzüntü ve kederden kaynaklanan bastırılmış şiddetin, acı ve kayıptan söz edememenin dili bu!..
Rijneveld, çiftlik hayatını çok iyi tasvir etmiş, gerçeklik duygusu hiç kaybolmuyor. Sadece kitabın sonunu bağlamak konusunda zorlanmış diye düşündüm.
Rijneveld cesur hikâyesi ve şiirsel diliyle heyecan verici bir yazar. Ancak henüz yolun başında ve ustalık mertebesine tırmanmaya daha çok yolu var.

AKŞAMLAR RAHATSIZ EDİCİDİR

Çocuklara göre değil...

Marieke Lucas Rijneveld
Çeviren: Belma Sezgin Yüksel
Monokl, 2021
224 sayfa, 34 TL.

BAKMADAN GEÇME!