Berlin’de son tango

Güncelleme Tarihi:

Berlin’de son tango
Oluşturulma Tarihi: Haziran 02, 2023 10:00

Jenny Erpenbeck, son romanı ‘Kairos.’ta tutkulu olduğu kadar baskıcı ve eşitsiz bir aşk ilişkisi ile çağdaş tarihin dönüm noktalarından birini iç içe anlatıyor. ‘Kairos.’, Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve Demokratik Almanya’nın çöküşü üzerine yazılmış -şimdiye kadar okuduğum- en samimi ve derinlikli roman.

Haberin Devamı

Jenny Erpenbeck, Almanya’nın bölünmüş zamanlarında -1967’de- Doğu Berlin’de, iyi eğitimli bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmişti. Büyükbabası Fritz Erpenbeck sahne sanatları ve müzik bölümü başkanı, babası John Erpenbeck ise Doğu Almanya’nın en ünlü fizikçileri ve biliminsanları arasındaydı. Erpenbeck büyükbabasının yolunu seçerek 1988-1990 yılları arasında Berlin Humboldt Üniversitesi’nde tiyatro öğrenimi gördü. Bir süre Graz Operası’nda reji asistanı olarak çalıştı. 1990’lı yıllarda öykü ve oyun dallarında ürün verdi. 2008’de yayımladığı ilk romanı ‘Gölün Sırrı’yla dikkat çeken Erpenbeck, kariyerini ‘Bütün Günlerin Akşamı’ (2012), ‘Gidiyor, Gitti, Gitmiş’ (2015) ve ‘Kairos.’ (2021) romanlarıyla sürdürüyor.

AŞKIN KARANLIK YÜZÜ
Hikâye bir ölüm haberi ile başlıyor. Ölen, kadının bir zamanlar birlikte olduğu adam. Kadın cenazeye katılamasa bile altı ay sonra gelen iki koli dolusu belgeyle isteksiz de olsa belleğinde uzun bir yolculuğa çıkıyor. İlk durak Katharina’nın vaktiyle -1986 yılının o 11 Temmuz günü- 19 yaşında bir genç kızken Hans’la karşılaştığı an. Katharina “O uğurlu bir an mıydı?” diye soracaktır kendisine. Eski Yunan mitolojisinin uğurlu anlar tanrısı Kairos mu çizmiştir kaderlerini?
Jenny Erpenbeck, işte bu andan başlayarak 53 yaşındaki, ülkenin saygın entelektüellerinden Hans ile 19 yaşındaki genç öğrenci Katharina’nın arasındaki aşkı kendine özgü şiirsel bir dille, hızlı, tempolu ve etkileyici bir hikâye içinde anlatıyor.
Evli ve bir çocuk babası Hans, Katharina’ya cinsel, duygusal ve entelektüel anlamda heyecan verirken kendisini yeniden genç ve canlı hisseder. İkili sosyalist entelijansiyanın gittiği yerlerde buluşuyor, müzik dinliyor, sanat ve edebiyat tartışmaları yapıyor, ülke sorunlarını tartışıyorlar. Katharina ve Hans’ın geçmişleri iki karakterin dönüşümlü verilen anıları vasıtasıyla yavaş yavaş görünür hale gelir.

Haberin Devamı

Ne var ki iki kişi arasında yaşanmıyor bu aşk hikâyesi. Zaman ve mekân da birer roman karakteri olarak onlara eşlik ediyor -eşlikten ziyade engel olmak diyelim. Zira Hans ve Katharina, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından birkaç yıl önce, Demokratik Almanya’nın -aslında reel sosyalizmin- zor zamanlarında tanışıyorlar. Ülkedeki çalkantılar sevgililerin özellikle cinselliğe dayalı tutkulu ilişkilerini her anlamda etkileyecektir. Üstelik daha baştan Katharina aleyhine eşitsiz kurulmuş bir ilişkidir bu. Ne zaman, nerede, nasıl görüşecekleri, nasıl davranacakları hep Hans tarafından belirlenir. İsteklerini ifade etmek, sevgilisini kontrol etmek konusunda çok rahat davranır Hans. Katharina ise tüm varlığı ile Hans’a takıntılı biçimde bağlanmıştır. Sürekli boyun eğer. Aşkları bir süre sonra gerek duygusal gerek fiziksel anlamda mazoşist bir hal alırken hem ilişkinin hem ülkenin kaderi gri bulutlarla kaplanacaktır:
“Duvarın yıkılmasıyla birlikte Katharina’nın şimdiki zamanı şiddetli bir emiş gücüyle yerinden koparılıp bu dünyaya fırlatıldı, ilk günlerde zamanın tam anlamıyla uğuldayarak akıp gidişini duyar gibi olmuştu kız. Şimdiki zamanı sonsuza kadar akıp gitti mi? Peki geriye ne kaldı? (...) Katharina, daha önce yeni bir yıla hiç böylesi bir belirsizlik içinde girmemişti. Bir yıl sonra hâlâ Hans’la birlikte olacak mıydı? Memleketi bir yıl sonra hâlâ memleketi olacak mıydı?”

Haberin Devamı

TOPLUMSAL TARİH, BİREYSEL HAYATLAR
Hikâyenin aşk tarafında yeni bir şey yok. Erkeğin baskın, kadının bağımlı olduğu, cinsel tutkularla ayakta kalan, kıskançlıklar, çekişmeler, kaybetme korkularıyla dolu bildik bir aşk hikâyesini yeni metaforlarla, öngörülemez trajedilerle bambaşka bir kimliğe büründürmüş Erpenbeck. Böyle dengesiz bir ilişkiyi okurken öfkelenebilirsiniz. Neyse ki Erpenbeck’in üslubunun hafifliği Hans’ın uyguladığı duygusal şantajın sertliğini yumuşatıyor. Kendisi de bir yazar olan Hans, Katharina’yı hata yaptığına, boyun eğmesi gerektiğine ikna etmek için doldurduğu kasetlerde dil ve düşünce ustalığını kullanırken sıklıkla şiirlere, klasik müziğin ustalarına başvuruyor. Buna Erpenbeck’in ritim ve tempoyu gözeten üslubu da eklenince hikâyenin arka planında sanki bir film müziği çalıyormuş hissine kapılıyoruz. Mekânların kullanımı da mükemmel; roman kahramanlarının hayatlarını geçirdikleri ve aşklarını yaşadıkları yerlerin -özellikle sanat ve kültür etkinliklerinin düzenlendiği yapıların- tasvirleri sayesinde mekânlar duygularla bütünleşiyor. Bir zamanların Doğu Berlin’ine yakılmış bir ağıda dönüşüyor ‘Kairos.’ - sadece Doğu Berlin’e değil, bir zamanların ideallerine, şimdilerde kimselerin bilmediği bir hayat tarzına...

Haberin Devamı

‘Kairos.’, Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin sönümlenmesi hakkında seyrek görülen bir bakış açısına sahip. Duvarın yıkılmasından başlayarak yakın zamanlara kadar Doğu Almanya olarak adlandırılan sosyalist devlet ‘muzaffer’ Batı tarafından kusurları, eksiklikleri, baskıcı rejimiyle konuşuluyordu. Sosyalizmin kazanımları konu dışı kalmış, geçmiş hakkında tamamen yeni bir gerçeklik kurgulanmıştı. Ancak birleşmenin getirisi hiç de vaatlerdeki kadar parlak olmadı. Süreci içinden yaşayan bir yazar olarak Jenny Erpenbeck, duvarla birlikte çöken sanatsal ve kültürel zenginlikleri, onlarla birlikte yitip giden umutları ortaya koyan anlatısı ile Doğu Almanya hakkındaki mevcut söyleme şerh düşerken aynı tarihin farklı okumaları, farklı çehreleri olabileceğini vurguluyor. Geçmişi yüceltme ya da romantikleştirme değil yaptığı; Almanya tarihine bir hakikat katmanı eklemek.

Haberin Devamı

Jenny Erpenbeck’in bütün romanlarında tarihin ve siyasetin ağırlığı, Doğu ve Batı’nın özel deneyimleri, kültürel ve öznel hafızanın bireysel kimliği şekillendirme biçimleri incelikli biçimde konu edilmişti. Mesela daha ilk romanı olan ‘Gölün Sırrı’nda Berlin yakınlarındaki bir göl ve göl kıyısındaki bir ev üzerinden Almanya’nın 20. yüzyıla yayılan tarihini anlatmıştı. ‘Bütün Günlerin Akşamı’ ve ‘Gitti, Gidiyor, Gitmiş’te de tarih, siyaset ve kimlik öne çıkıyordu. Ancak ‘Kairos.’ta söz konusu meseleler çok daha geniş ve derinlikli biçimde işleniyor.
Siyasi ve toplumsal gerçekliğin bireylerin hayatlarına yaptığı etkiler ‘Kairos.’un kurgusuna çok iyi yedirilmiş. Tarihin akışı ve karmaşası karşısında sürüklenen karakter çizimleri de mükemmele yakın. Kapkara bulutların kişilerin, aşklarının ve ülkelerinin üzerine çöreklendiğini sezdiriyor Erpenbeck. Hans ve Katharina arasındaki ilişki, aşk ve tutku kadar siyasi umut ve ideolojilerin de temsili. Tıpkı ‘Gölün Sırrı’ndaki gibi ‘Kairos.’ da karanlığın, şiirin, bilinçaltının teşhir edilmesinin, gelecek kaygılarının, önlenemeyecek her şey için duyulan üzüntünün ve suçluluk duygularının güçlü bir karışımı.
Sona gelindiğinde hikâyenin ve dilin lezzeti yitirilmiş bir ülke karşısında duyulan hüzünle karışıyor...

Haberin Devamı

Berlin’de son tango
KAİROS.
Jenny Erpenbeck
Çeviren: Regaip Minareci
Can Yayınları, 2023
384 sayfa.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!