GeriSeyahat Hıdrellez zamanı geldi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Hıdrellez zamanı geldi

Hıdrellez zamanı geldi

4-5-6 Mayıs tarihlerinde Edirne ve Tekirdağ’da bahar bayramı olarak da bilinen Hıdırellez Şenlikleri kutlanıyor. Nehir ya da deniz kenarındaki bir yeşil alanda özel yemekler hazırlanıyor. Oyunlar, şarkılar, niyet çekmelerle süslenen gün, dileklerin dilenmesi ve güneşin doğumuyla birlikte bir gün önceden gül ağaçlarına bağlanmış dilek kağıtlarının denize ya da nehire atılmasıyla son buluyor.

Trakya’nın güney kıyısında yer alan Tekirdağ adeta unutulmuş bir şehir. İnsanlar şehri özel olarak gelinmeyen ancak bir yerden bir yere giderken uğranılan bir yol üstü durağı olarak görüyorlar. Kimi de limanın tam karşısında kümelenmiş olan köftecilere gitmek için iniyor araçlarından. İpsala sınır kapısından geçiş yapıp demli bir çay molasında dinlenmek isteyenler de burada soluklanıyor. Asıl amacı Tekirdağ’ı gezmek olana ise henüz rastlamadım. Halbuki yıllar içinde her geçen gün daha da güzelleşiyor şehir. Üstelik tarihi ayaklarınıza seren iki harika müzesi de var ve her birinde birkaç saatinizi alacak kadar ilginç eserler sergileniyor. Tüm bunlara bakınca insan “Neden Tekirdağ hak ettiği kadar ziyaretçi çekmiyor?” diye düşünmeden edemiyor. Üstelik Tekirdağ benim doğduğum Çorlu’nun bağlı olduğu il, o yüzden üzerime yüklenen sorumlulukla yazdım bu satırları!
İnsanlar, tarih boyunca, yaşamlarını daha kolay sürdürebilmek için genellikle su kenarlarına yerleşmeyi tercih etmişler. Bu kural Tekirdağ’da da değişmemiş, yapılan çalışmalarda ele geçen buluntular şehir ve civarında yerleşimin çok eskilere, M.Ö. 40.000 yılına dayandığını gösteriyor. Göçebe olarak yaşayan kentin yerli halkı Traklar Ege’den gelen Samoslulardan şehir kurmayı ve yerleşik düzene geçmeyi öğrenmişler. Kurdukları şehirler arasında Perinthos (Marmara Ereğlisi) ve Bisanthe (Barbaros) en önemlileri olarak kabul görüyor. Tekirdağ, sonraki yıllarda Perslerin, Romalıların ve Bizanslıların hakimiyeti altına girmiş ve bu dönemde şehirde yaşayan Bizans tekfurları nedeniyle bir süre “Tekfurdağı” olarak anılmış. 14. asırda Osmanlılar tarafından alınan şehir zamanla bugünkü adına kavuşmuş.
Gelin Tekirdağ’a özel bir gezi yapmak istediğinizi varsayalım ve turumuza otogardan şehir merkezine doğru uzanan kısa bir yürüyüşle başlayalım. Bu yürüyüş sizi önce şehrin adının Rodosto olduğu dönemde inşa edilmiş harika ahşap konaklardan günümüze kalanlara götürecek, sonra da Tekirdağlı Hüseyin Pehlivan’ın (1908 – 1982) heykeliyle süslenmiş yoğun trafikli bir kavşağa ulaştıracak. Hüseyin Pehlivan Trakya’nın en meşhur sporu olan yağlı güreşte elde ettiği başarılarla adını tarihe altın harflerle yazdırmış. Aslında 14 yaşından itibaren geleceğin şampiyonu olacağı belliymiş Hüseyin’in. Zaten sonraki yıllarda Edirne’de yapılan Kırkpınar güreşlerinde sürekli zafere ulaşmış. Eğer bu noktadan kıyıya doğru ilerlemeye devam ederseniz Tekirdağ’ın size sunduğu harika bir deniz manzarası ile karşılaşırsınız. Burası hâlâ balıkçılığın geçim kaynaklarından biri olduğu bir şehir. Bu yüzden büyüklü küçüklü pek çok teknenin limanda yan yana sıralandığını görmeniz mümkün. Limanda, güneşin altında balıkçıların ağlarını onardıklarına şahit olabilirsiniz. Görüş alanınıza çok sayıda kedi girecek olması sizi şaşırtmasın, onlar kendilerini aileden saymanın rahatlığı ile balıkçıların ayakları dibinde hiç çekinmeden dolaşıyorlar. Eğer şanslıysanız deniz kenarında Garip’le karşılaşmanız an meselesi demektir. Üç pelikandan oluşan bir grup yaşamış burada yıllarca, Garip bu pelikan ailesinin hayatta kalan son üyesi. İnsanlara alışkın ve kendisine resim çektirmek için yaklaşmalarına izin veriyor ama o kocaman burnuna dokunacak kadar yakınına da yaklaştırmıyor.

ŞEHRİN SON LEVANTEN AİLESİ

Balık tezgahları aynen İstanbul Kumkapı’da olduğu gibi liman boyunca yan yana sıralanmışlar. Etrafta göreceğiniz küçük restoran ve kafelerde çok lezzetli balık sandviçler bulabilirsiniz, üstelik fiyatlar son derece makul. Öte yandan yürüyüş yolunu takip eder ve yönünüzü batıya çevirirseniz, eninde sonunda yolun iç kısmında restore edilmiş ahşap bir binayla karşılaşırsınız. Bina bugün şehir kütüphanesine ev sahipliği yapıyor. İnsanı büyüleyen okuma odalarını mutlaka ziyaret edin, Marmara Denizi’nin muhteşem manzarası hediyeniz olacak. Burası şehrin son Levanten ailesinin eviydi. Baba Matteo ya da halkın taktığı ismiyle Matyo Çelebi idi. Tekirdağ yakınlarında 3.000 dönüm çiftlikleri vardı, sonra devlet el koydu. Ailenin fertlerinden biri olan Edda Dussi bugün Roma’da yaşıyor. Onunla Roma sokaklarını arşınladığımız günlerde de İstanbul’da ölen annesinin son zamanlarında “Beni Tekirdağ’a, evimize götürün” dediğini anlatıyor. Günümüzde Rakoczy Müzesi’ni barındıran zarif yapıyı görmek isterseniz kütüphanenin önünden geçen dik yokuşu tırmanmak zorundasınız.
Prens II. Francis Rakoczy (1676 – 1735) Macaristan’ın Bağımsızlık Savaşı (1703 – 1711) sırasında Habsburg Hanedanı’na karşı savaşmış bir Macar kahramanı. Bu uğurda gösterdiği gayretler yüzünden sürgüne gönderilmiş ve en sonunda Lale Devri padişahı III. Ahmet’in himayesi altına girmiş. Prens 18 yıl boyunca Tekirdağ’da yaşamış ve öldüğü zaman İstanbul Galata’ya gömülmüş. 1906 senesinde naaşı Macaristan’a nakledilmiş. 1980’li yıllarda Tekirdağ’daki evi son derece titiz bir çalışmayla elden geçirildi. Bu ev şimdilerde bir müze olarak hizmet veriyor ama müze kimi zaman açık kimi zaman kapalı. Diyelim ki müzeyi açık olarak yakaladınız ve Macar tarihi hiç ilginizi çekmeyen bir konu ama içeriye adımınızı attığınız andan itibaren, Aladar Edivi Illes (1870 – 1958) tarafından yapılmış harika sulu boya tablolardan etkilenmemeniz mümkün değil. Prensin bir büstü giriş kapısının hemen önünde yer alıyor. Yakın zamanlarda yapılan deniz kıyısındaki Barış ve Özgürlük Parkı’nda da bir heykeli var.

PRENS TERES’İN MEZARI

Müzenin arkasındaki sokaklarda çok fazla sayıda ahşap eve rastlamanız mümkün ama ne yazık ki hepsi de harap durumda. Yolunuzun üzerinde ayrıca son derece hoş bir binayla karşılaşacaksınız. Bina, genellikle sanat sergilerini ağırlamanın hazzını yaşıyor. Başınızı içeri uzatıp kapıların üzerinde ve tavanda bulunan muhteşem oymaların keyfini sürmeyi sakın ihmal etmeyin.
Eninde sonunda yol sizi Tekirdağ’da bulunan modern yapıların en güzelinin önüne getirecek. Yapı, 1927 yılında dönemin valisi Arif Hikmet Bey için, I. Ulusal Mimari tarzı olarak bilinen uslüpte inşa edilen eski Vali Konağı. Pencerelerin üzerindeki turkuaz renkli harika çinilerin dikkatinizden kaçması imkansız. Bugünse konak, sergilenenlerin hem Türkçe hem de İngilizce etiketlendiği Türkiye’nin en iyi yerel müzelerinden birine ev sahipliği yapıyor. Zemin katında Perinthos’ta ele geçen eserler sergileniyor. Perinthos Tekirdağ’ın doğusunda yer alıyor ve bugün Marmara Ereğlisi olarak biliniyor, ancak antik kent ne yazık ki büyük ölçüde yok olmuş, üstüne yazlık site inşa edildiği gazetelerde çok yazıldı, çizildi ama hiçbir şey olmadı! Buradaki kazılarda ele geçen bulguların Avrupa’daki birçok müzeyi süslediğini söylemek ne kadar hoşumuza gitmiyorsa, kentin antik tiyatrosundan alınan kesme taşların Çorlu Devlet Hastanesi’nin inşasında kullanıldığını kabul etmek de bir o kadar canımızı acıtıyor.
Her şeye rağmen şehirde hâlâ incelediğiniz zaman sizi kendisine hayran bırakacak o kadar çok detay var ki. Hepsinin arasında belki de en çarpıcı olanı Prens Teres’in mezarı. Naip tümülüsünün altında bulunan ve tarihi M.Ö. 325 yılına kadar uzanan mezarın iç bölümü yeniden yapılandırılmış. Prens taş bir yatak, masa ve sandalyelerin yanı sıra ölümünden sonraki hayatında yemesi için bol miktarda yiyecekle birlikte gömülmüş. Hemen yanında bulunan Harekattepe tümülüsünde ise babası kral gömülü. Tümülüs baştan aşağı mor renkli kraliyet giysileri ve altın objelerle donatılmış. Bu mezarlarda bulunan eserler şu anda müzede sergileniyor. Müzenin üst katı küçük bir etnografya müzesi özelliğinde, zarif kıyafetlere, nakışlara ve halılara ayrılmış. Tüm bunların yanı sıra bu katta ayrıca Osmanlı yazılarıyla bezeli bir Tekirdağ sancağı da var. Eğer burada gördüğünüz kumaşlar hoşunuza gittiyse, Namık Kemal Evi’nde benzer kumaşlardan çok daha fazlasını göreceğinizi müjdeleyelim. Atatürk’e de ilham veren ve özgürlük düşkünü olan 19. yüzyıl şairi Namık Kemal’e adanmış olan bu ev otobüs durağına doğru giden yolun üzerinde bulunuyor. Namık Kemal’in heykeli ise Barış ve Özgürlük Parkı’nda Prens Rakoczy’nin heykelinin hemen yanında duruyor.
Tekirdağ’da ziyaretçilerin ilgisini çeken en önemli eserlerden biri de 1553 senesinde Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı Rüstem Paşa’nın (İstanbul’da Mısır Çarşısı’nın yakınında bulunan harika camiyi de yaptırmış) meşhur Osmanlı mimarı Koca Sinan’a inşa ettirdiği cami. Yapıt, ilk bakışta Sinan’ın başyapıtı, Edirne’deki Selimiye Camii kadar haşmetiyle çevresine hakim bir görüntü sergilemiyor, ancak kesinlikle bir zarafet örneği. Külliyesi son zamanlarda bir restorasyon geçirmiş ama sonuç pek de memnun edici olmamış. Külliyenin bazı kısımları günümüzde modern dükkanlar ya da nargile kafeleri olarak kullanılıyor.
Doğa turizmi ile ilgilenenler için de cazip pek çok olanak var Tekirdağ’da. Şehir, sahip olduğu iklim ve doğa koşulları sayesinde trekking, yamaç paraşütü, dağcılık ve mağaracılık aktivitelerinin yapılmasına olanak sağlıyor. Mağaracılık turizmi açısından Tekirdağ’ın Saray ilçesinde bulunan Güngörmez Mağarası ziyaretçilerin ilgisini en çok çeken yerlerin başında geliyor. Bunun nedeni sadece mağaranın değişik kaya yapısı değil elbette, burada ele geçen ve M.Ö. 5000 yılına ait olduğu düşünülen bulguların da turizme katkısı yadsınamaz.
Tekirdağ denince akla ilk gelen ürün Türkiye’nin her tarafında satılan ve ulusal içki olarak kabul gören rakı elbette. Ancak arslan sütünün tadına bakmak istemiyorsanız bile şehirden ayrılmadan önce Tekirdağ köftesini mutlaka deneyin. Başka yerlerde satılan köftelerden buradakini ne farklı kılıyor olabilir? Kimileri etteki yağı işaret edecek olsa da, lezzet şehrin havasından da kaynaklabilir diye düşünüyor insan.
Tüm Trakya kentlerinde olduğu gibi Hıdrellez Tekirdağ’da da hâlâ çok önemli bir etkinlik. Eğlencelerin nehir ya da deniz kenarındaki bir yeşil alanda yapıldığı Hıdrellez kutlamaları için özel yemekler hazırlanıyor. Oyunlar, şarkılar, niyet çekmelerle süslenen gün, dileklerin dilenmesi ve güneşin doğumuyla birlikte bir gün önceden gül ağaçlarına bağlanmış dilek kağıtlarının denize ya da nehire atılmasıyla son buluyor. İsterseniz bir değişiklik yapın ve bu Hıdrellez yolunuzu Tekirdağ’a düşürün, benden de memleketime selam söyleyin.

KAKAVA ATEŞİ BU  YIL DA YANACAK

Kakava Derneği Başkanı Erdem Güyümgüler, Edirne’de bu yıl kutlanacak Hıdırellez Şenlikleri’yle ilgili bilgi verdi. 4 Mayıs’ta Roman Ezgileri adı altında Edirne merkezdeki Halk Eğitim Merkezi’nde saat 20.00’de açılış olduğunu anlatan Güyümgüler, burada Roman tarihinin anlatılacağını ve ağıtların söylenileceğini belirtti. 21.50’de ise ikinci bölümün başlayacağını ve günümüzdeki Roman müziklerinin çalınarak, dans edileceğini söyledi. 5 Mayıs’ta Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı Sarayiçi alanında geleneksel Hıdırellez ateşinin yakılacağını söyleyen Güyümgüler, burada etli pilav ve ayran dağıtılacağını söyledi. Sarayiçi mevkiinde belediyenin organize edeceği konserler düzenleneceğini belirten Güyümgüler, 6 Mayıs tarihinde de sabah erken saatlerde şarkılar ve danslar eşliğinde Tunca Nehri’ne girileceğini anlattı. Esra ERDOĞAN
 
TEKİRDAĞ’DA NEREDE KALINIR?

Grand Yat Hotel. Tel: 0282-261 1054
Rodosto Hotel. Tel: 0282-263 3701

TEKİRDAĞ’A NASIL GİDİLİR?

İstanbul’da Esenler otogarından Tekirdağ’a düzenli otobüs seferleri var. Rekabet burada çok işe yarıyor; eğer yoldan geçen bir otobüse binmek yerine otogara gidip biletinizi alırsanız, dönüşte giderken ödediğiniz ücretten daha az ücret ödüyorsunuz.

TEKİRDAĞLILARIN HEMŞERİSİ NAMIK KEMAL

PERİNTHOS VE BİSANTHE

Perinthos ya da Bizanslıların verdiği adıyla Herakleia, uzun bir süre İstanbul’a (geçmişin Byzantion’una) rakip olmuş bir kent. Yüzyıllar içinde çeşitli nedenlerle önemini yitirmiş olsa da bir liman kenti olmasının avantajlarından yararlanmayı bilmiş ve sahip olduğu servetini 16. yüzyıla kadar korumayı başarmış. Roma İmparatorluğu döneminde Trakya eyaletinin başkenti olan Perinthos, o zamanın ünlü ticaret yolu Via Egnatia üzerinde yer almasının kendisine sağladıklarıyla gücüne güç katmış. Yapılan kazılarda kendi döneminin bütün büyük ve önemli kentlerinde rastlanan amfitiyatro, nekropol, stadyum, su kemeri ve şehir surları gün ışığına çıkartılmış. Bizans egemenliğinde halıcılığın merkezi haline gelen şehir, imparatorluğun son yıllarından itibaren ticari önemini yavaş yavaş yitirmeye başlamış. Bir süre piskoposluğun merkezi de olan Perinthos’ta yapılan kazılarda ortaya çıkan devasa bazilikalar da şehrin bir zamanlar sahip olduğu dini gücünü kanıtlıyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise kent ticaret yollarının değişmesi sonucu eski parlak günlerine tamamen veda etmiş.
Bisanthe adı ilk kez karşımıza tarihin babası Heredot’un eserlerinde çıkıyor, kurucularının Samoslu (günümüzde Kuşadası’nın karşısındaki Sisam Adası) denizciler olduğu sanılıyor. Bir zamanlar Trak krallarının “en güzel şehir” diye anlattığı Bisanthe, Trakların kutsal dağı olarak da kabul edilen Tekfur Dağı eteklerine yerleşmiş. Bizans döneminde de önemini korumuş şehir.
Namık Kemal Kıvrak zekası, üstün gözlem ve irdeleme yeteneği ile yarattığı sanatını toplum için kullanmış, iflah olmaz bir özgürlük düşkünüydü. İnandığı değerler uğruna savaşmaktan asla vazgeçmemesi yıllar sonra bir ülkeyi yeni baştan yaratacak olan Mustafa Kemal’i en çok etkileyen özellikleri arasındaydı. Sanatın, özellikle de tiyatronun bir toplum için en iyi okullardan biri olduğunu düşünmüş, eserleri ile insanları etkilemeyi başarmıştı. Tekirdağlıların hemşehri olmaktan büyük gurur duydukları yazar çağdaşları arasında adalet, kanun, hukuk, eşitlik gibi kavramları ilk kullananlardan biri.
Namık Kemal’le hemşeri olmakla ne kadar övünüyorlarsa, Mustafa Kemal Atatürk’ün şehirlerine gelişiyle de bir o kadar gurur duyuyorlar. 1928 yılında Gülhane Parkı’nda harf devrimini ilan eden Atatürk, yeni alfabenin tanıtımı için çıktığı yurt gezisine Tekirdağ’dan başlamış. Yazı tahtasının başına geçerek yeni harflerin nasıl yazılacağını öğreten resim burada çekilmiş ve Gazi “başöğretmen” olarak anılmaya da yine Tekirdağ’da başlamış.

ŞARKÖY

Tekirdağ’ın bu şirin ilçesi şehirdeki tek mavi bayraklı plajlara sahip, bunun avantajını da turizmde fazlasıyla görüyor. Türkiye’nin en uzun sahiline sahip ilçe, balığı, şarabı, üzümü ve karidesi ile de gezginler ve ağız tadına düşkün olanlar için bir cazibe merkezi durumunda. İlçe iklim koşulları sayesinde, sörf ve yamaç paraşütü ile ilgilenenlerin de gözdesi haline gelmiş. Şarköylüler, son zamanlarda açılan tesisler sayesinde bu sporların gelişeceğine ve beldelerinin Türkiye’deki önemli merkezlerden biri haline geleceğine inanıyorlar.

False