SÜLEYMAN EFENDÄ° KESTANELERÄ°... AÅŸağıdaki masalda mantık

Güncelleme Tarihi:

SÜLEYMAN EFENDİ KESTANELERİ... Aşağıdaki masalda mantık
OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 15, 2001 00:00

SÃœLEYMAN EFENDÄ° KESTANELERÄ°... AÅŸağıdaki masalda mantık ararsanız mutsuz olursunuz. AÅŸağıdaki masalda Cüneyt Arkın'lar, Filiz Akın'lar, AyÅŸecik'ler, Erol TaÅŸ'lar sizlere el sallamakta; 3. Binyılın başında... Bir varmış, bir yokmuÅŸ. Evvel zaman içinde yoksul bir gecekondu evinde AyÅŸe isimli güzel bir kız yaÅŸarmış. AyÅŸe'nin parlak; pırıl pırıl gözleri, beline kadar uzun simsiyah saçları varmış. Derme çatma evlerinin, tenekedeki fesleÄŸenlerin arasında bir de; bir kulağı dik, bir kulağı kıvrık sarı bir sokak köpeÄŸi varmış; SarıbaÅŸ. AyÅŸe çok çalışkanmış; sınıfta en zor ÅŸartlarda yaÅŸayan öğrenci olmasına raÄŸmen en yüksek notları hep o alırmış. Annesi Fatma, banknot matbaasında sabahtan akÅŸama kadar paraları yüz'er yüz'er sayar, desteler, sonra yeniden yüz'er yüz'er sayarmış. Babası Süleyman çalışmaz, hep içermiÅŸ. Nadiren eve uÄŸrar; uÄŸradığında da kapının giriÅŸindeki kilimde sızar, yatağına anasıyla sürükleye sürükleye götürürlermiÅŸ. Yine bir gün AyÅŸe okuldan eve dönüp sobayı yakmış. Derslerini çalışmadan önce; yorgun gelecek anası, sarhoÅŸ gelecek babası için mütevazi bir yemek hazırlamaya koyulmuÅŸ, ondan sonra da derslerini çalışacakmış ki kapı, zil olduÄŸu halde üç kere "GÃœM, GÃœM, GÃœM" diye tekmelenmiÅŸ; AyÅŸecik, korku içinde kapıyı açmış, bir de bakmış ki gelen babası, tabii ki zilzurna sarhoÅŸ. Tam; - Aaa, hoÅŸgeldin babacığım... diyecekken, - RAKI ! diye gürlemiÅŸ karşısında gözleri kan çanağı gibi duran adam. AyÅŸe hemen içeride yarım parmak rakının üzerine suyu döküp divanda zor oturan babasına getirmiÅŸ. - AyÅŸe sen kaç yaşında oldun bakiim? diye sormuÅŸ babası, homurtular, sigara dumanları arasında. -"15" demiÅŸ AyÅŸe, "15 babacığım" - Seni Yusufgil'in oÄŸlu Ä°bo'ya verdim; o da kumar borcumu silecek. Yarından itibaren okul mokul yok! diye gürlemiÅŸ, divanda yana kaykılmış duran "baba"sı. - Ama baba, ben okumak hem de çok okumak, hayatımın sonuna kadar öğren... derken yaman bir tokat patlamış yanağında. SaÄŸ ve sol yanakların içleri birbirine deÄŸerken, AyÅŸe'nin gözyaÅŸları buhar oluyormuÅŸ sobadaki kömürü karıştırırken. Derken yüzü banknot gibi duran anası gelmiÅŸ yorgun argın; "... 98, 99, 100" der gibi girmiÅŸ eve. Süleyman ona da aktarmış durumu, elinin döndüğünce. Fatma, kızını evin iki odasından birine götürüp kapıyı kapatmış ve onunla konuÅŸmaya baÅŸlamış. -"Babanın sinirini bilirsin kızım, sen en iyisi ona karşı gelme...üzülme AyÅŸeciÄŸim, bak ben de okumadım, zaten baban seni bugün okuldan aldı, artık okula gitmen imkansız" diyormuÅŸ Fatma; simsiyah uzun saçları severken, parlak gözlerden dökülen gözyaÅŸlarını silerken. Ve gözler akan tavanda, uykusuz geçen bir gecenin ardından ertesi gün AyÅŸe, okul önlüğünü ütüleyip kaldırmış, baÅŸlamış yerleri silmeye. Babası buruÅŸ buruÅŸ bir para tutuÅŸturmuÅŸ eline; -"koÅŸ, ÅŸur'dan iki kısa Maltepe al da gel !" demiÅŸ. AyÅŸe terlikleriyle Kel Bakkal'a giderken bir ilan görmüş; "Amerika'da bursla okutulacak, 15-16 yaÅŸlarında, derslerinde baÅŸarılı ama okuldan ayrılmış kız öğrenci aranıyor" Dalmış içeriye; çok cici bir abla karşılamış içeride. "Bak genç dostum" demiÅŸ. "Bu bursa çok uygunsun, ama iki ÅŸart daha var: birincisi babanın imzalı onayı gerekiyor, ikincisi: orada okulun bittikten sonra zorunlu bir hizmetin olacak. On yıl Amerikan hükümetinin görevlendirdiÄŸi projelerde çalışacaksın" demiÅŸ. AyÅŸe, cebinde kısa Maltepe, kafasında bin bir soru kapının çengelini açıp girmiÅŸ evine. Karşısında mucize eseri ayık duran babasına uzatmış sigarayı ve anlatmış burs hikayesini, ve eklemiÅŸ; -"sen göndersen bile gitmeyeceÄŸim, çünkü ben bu ülke için çalışmak istiyorum" demiÅŸ. Aslen kalbi temiz fakat parasızlığın, tembelliÄŸin, kumar, içki ve kötü arkadaÅŸların yiyip bitirdiÄŸi babası birden aÄŸlamaya baÅŸlamış. Yine kan çanağı gibi oluvermiÅŸ gözleri. Bu sefer alkolden deÄŸil, 15 yaşında pırıl pırıl bakan gözlerin söylediÄŸi sözlerden. Ve sönmüş bir volkanın tekrar aktif hale gelmesi gibi patlamış: -AyÅŸe, AyÅŸe'ciÄŸim beni affet. Åžu andan itibaren çalışmaya para kazanmaya baÅŸlayacağım, bütün borçlarımı ödeyecek sana layık bir baba olmaya çalışacağım. Seni Yusuf'lara Ä°bo'lara, kurda kuÅŸa yem etmeyeceÄŸim; hadi gel ÅŸu bahçedeki kestane aÄŸacından seninle kestane toplayalım demiÅŸ. Süleyman Efendi kestaneleri çizip çizip piÅŸiriyor, sokaktan gelip geçene satıyormuÅŸ. Öyle ÅŸevkle, öyle hevesle çiziyormuÅŸ ki, artık kestaneleri ilginç ÅŸekillerde çizmeye, farklı farklı kendine özgü kestaneler ortaya çıkartmaya baÅŸlamış. Önce kestaneleri zengin semtlerde satıyormuÅŸ. "Bir milyon" dediÄŸi garip ÅŸekilli kestanelerine "aaa, ne ucuz, iki milyon olmaz mı?" diyenler bile oluyormuÅŸ. Artık deÄŸiÅŸik çizilmiÅŸ kestanelerin ünü tüm ÅŸehre yayılmaya baÅŸlamış. Bütün semtlerden müşteriler Süleyman Efendi'nin ayağına geliyor; AyÅŸe de okuldan döndüğünde hemen yanına gelip bağırmaya baÅŸlıyormuÅŸ; -hade; kestaneye gelin, Süleyman Efendi Kestaneleri bur'da! Sokakları; Süleyman Efendi'nin kestanelerini tatmak için gelen Mercedes'ler, BMW'lerle dolup taşıyormuÅŸ. Zengin oÄŸlanlar hava atmak için kız arkadaÅŸlarını Süleyman Efendi'nin kestanelerini tatmaya götürüyorlarmış. Süleyman Efendi artık hep kestane çiziyormuÅŸ. Çok az uyuduÄŸunda bile bir yandan ertesi günün kestanelerini çiziyormuÅŸ. Fatma'da iÅŸi bırakmış, artık yüz'er, yüz'er kestaneleri paketliyormuÅŸ. AyÅŸe telefonu direkt; -"buyrun, Süleyman Efendi Kestaneleri" diye açıyormuÅŸ. Evlerinin önündeki kuyruk iki semt ötede bitiyor; sırada bazen kavga çıkıyor, duruma çevik kuvvet müdahele ediyormuÅŸ. Süleyman Efendi'de çizdikçe çiziyor, çizdikçe yine çiziyormuÅŸ. Derken bir akÅŸam kapının önünde kırmızı bir Åžahin durmuÅŸ. İçinden inenler; kravatı, "boynuna konmuÅŸ kelebek" gibi duran Yusufgil ile sünepe oÄŸlu Ä°bo'ymuÅŸ." Artık AyÅŸe'nin onların olma zamanı çoktan gelmiÅŸmiÅŸ. -"kızımızı almaya geldik" diye sırıtmış Yusuf, leÅŸ gibi diÅŸlerinin arasından sigaranın dumanını havaya üflerken. Saçlarını malak yalamış gibi Ä°bo'da yanında, ÅŸahsiyetsiz, ezik, koca göbeÄŸiyle yerlere bakıyormuÅŸ. - "Al borcunu" diye, Fatma'nın da parmaklarının izi bulunan banknotları yüzlerine fırlatmış Süleyman Efendi. Yusuf'un elinin beline gittiÄŸini görmüşler. Ama unuttukları bir detay onları bekliyormuÅŸ fesleÄŸen tenekelerinin arasında; "SarıbaÅŸ". SarıbaÅŸ; aslan kral Simba gibi yapışmış Ä°bo'nun pantolununa, yeÅŸil kırılmaz bir tarak bulunan arka cebine ve üçü gözden kaybolmuÅŸlar çığlıklar arasında, iki semt ötedeki kuyruÄŸun bitiminde. ... ve geri dönmüş SarıbaÅŸ; bir kulağı dik, bir kulağı kıvrık, kestane aÄŸacının dibine, aÄŸzında yeÅŸil - kırmızı bir tarak, kareli bir kumaÅŸ parçası; baÅŸlamış uyumaya. Çok, dünya markalarının sahipleri, bizzat levyelerle birbirine girmiÅŸ kestane aÄŸacının altında; gelin edebilmek icin parlak gözlü, siyah saçlı AyÅŸe'yi oÄŸullarına. Bill Gates'in paramparça gözlüğü bulunmuÅŸ SarıbaÅŸ'ın yanında. "Süleyman Efendi Kestaneleri" yazıyormuÅŸ artık, ülkeyi tanıtan broşürlerde; Japonca, Ä°ngilizce, Yunanca, hatta Hintce. Semt aynen korunuyor, hiç bir evin artık yıkılmasına izin verilmiyor, çivi dahi çaktırılmıyormuÅŸ. Koruma altına alınan bölgenin hemen dışında yükseliyormuÅŸ, dünyanın en yüksek binaları, en büyük ticaret merkezleri. "Mc Süleyman"mış artık hamburgercide çocukların ısrarla istedikleri, geç gelince aÄŸlayıp sinir krizleri geçirdikleri. Garip çizilmiÅŸ kestane figürleri boy gösteriyormuÅŸ Yeni Zellanda çizgi filmlerinde. Internette en çok ziyaret edilen siteymiÅŸ http://www.suleymanefendikestaneleri.com Süleyman Efendi Kestaneleri'nin korsanları cirit atıyormuÅŸ Hong Kong'da, Bangkok'da. En büyük ödülmüş "Süleyman Efendi Kestaneleri"; dünya tenis ÅŸampiyonalarında, Formula-1 yarışlarında. Süleyman Efendi'nin yaktığı Olimpiyat ateÅŸi ve o ateÅŸte piÅŸirdiÄŸi kestanelermiÅŸ, Olimpiyatlar tarihinin tek unutulmaz olayı. Fransa'nın en lüks restoranlarında, yıllarına göre "Süleyman Efendi Kestaneleri" bulunuyor; özel sipariÅŸ olursa, yüklü kaparolar, hatta banka teminat mektupları istenerek, yedi hafta önceden rezervasyonlar yapılıyormuÅŸ.Son istekleri oluyormuÅŸ "Süleyman Efendi Kestaneleri", son nefesini vermek üzere olan dedelerin. Ä°lk cümleleri oluyormuÅŸ "Süleyman Efendi Kestaneleri", yeni konuÅŸan bebelerin. Gelinlik kızlar halay çekiyormuÅŸ boyunlarında beÅŸ garip çizilmiÅŸ kestane, trilyoner düğünlerinde. Türkçe'ymiÅŸ artık BirleÅŸmiÅŸ Milletler'de en geçerli dil. DışiÅŸleri bakanları; Avrupa TopluluÄŸu'na, Zenginler Zirvesi'ne yalvarmaya gidiyorlarmış bu topluluklardan ayrılabilmek için. Petrol fiyatlarının artışına karşı en büyük silahmış Süleyman Efendi Kestaneleri'ne konabilecek ambargo. Uzay mekikleri ağızlarına kadar Süleyman Efendi Kestaneleri ile dolu havalanıyor; tarihinde görülmediÄŸi kadar UFO dolaşıyormuÅŸ Türkiye üzerinde, mavi mavi gökyüzünde. Ve Süleyman Efendi, kestaneleri çiziyor, çiziyor, çiziyormuÅŸ... Bu masal da burada bitmemiiiÅŸ... Bu masal hiç bitememiÅŸ... Bu masal hatta daha hiç baÅŸlamamış. Bu Pazar iÅŸiniz yoksa, Gülveren'in arkalarında bir dolaşın. Orada damı delik bir gecekondu; bahçesinde de fesleÄŸenlerin arasında uyuyan sarı bir köpek göreceksiniz. Bir de kestane aÄŸacı olacak kapısının tam dibinde. Kapıyı bir tıklatın. Kapıyı size; içeride annesi; ... 98,99,100 diye sayıklayarak uyuyan, babası evde olmayan, elinde süpürgesiyle, parlak gözlü, upuzun siyah saçlı bir kız açacak. Ona "merhaba" deyin. Benim için de yanaklarından öpün... Yalçın ERGÄ°R - 15 Ocak 2001, Pazartesi Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!