Beyoğlu'nda cinayet

Güncelleme Tarihi:

Beyoğlunda cinayet
Oluşturulma Tarihi: Kasım 25, 2001 01:46

Size bu yazıda, 125 yıldır dimdik ayakta duran tarihi bir binanın nasıl bir cinayete kurban gittiğini anlatmaya çalışacağım. Evet binalar da ölür; ama Türkiye'de elbirliğiyle öldürülür!

Hesaplara, vurdumduymazlığa, aflara, taş bir bina ve içinde yaşanan güzel anılar nasıl direnebilir ki. Hoş bir postane olarak güzel güzel hizmet verirken birden müze yapılmaya karar verilen Galatasaray Postanesi, üç yıldır çürüyor. Çünkü içinde yapılan restorasyon demeye bin şahit, berbat işçiliğe karşılık milyarlarca lira fazla para alan müteahhit ve ona bu paraları veren PTT yöneticileri yargılanıyor. Yargı bitmeden hiçbir şey yapılamıyor ve bina ölüme yaklaşıyor. İstanbullular'ın tepkisi üzerine, lütfen, yedi ay önce yeniden postane olmasına karar verilen bina, yeni genel müdürle, nihayet bir ilgiye mazhar olabildi. Ama bugüne kadar yokedilenler geri gelebilir mi?

İnsanların mektup atarken ahşap bankolarına dayanıp tavandaki altın varak süslemeleri izlediği, dünyanın en güzel postanelerinden biriydi. 1875'de tüccar Theodor Sıvacıyan tarafından inşa edilmişti. Sıvacıyan, ailesiyle üst katlarda otururken, Bay Apolonatos giriş katında ecza laboratuvarı işletiyordu. 1907'de Posta-Telgraf Nezareti tarafından, 13 bin 500 liraya satın alındı ve Beyoğlu Posta Telgraf Merkezi yapıldı. Posta binaları içinde en süslüsüydü; 340 metrekare alana kagir olarak inşa edilmişti; bodrum ve zemin dışında üç tam katı, boğaz manzaralı çekme katı ve nefis bir terası vardı. Tamamı mermer kaplı cephesi, bezemeleriyle Beyoğlu binaları arasında özel bir yere koyuyordu onu. Meşeden yapılma, çift kanatlı, oymalı kapısından girince mermer kürsüler üzerine kurulu dört sütun karşılıyordu insanı. Tavanları ünlü bir İtalyan ressamın fırçasından çıkmış çiçekler, meyveler ve av hayvanlarıyla bezenmişti. Maundan, gül ağacı kaplamalı kapılarını pirinç çivilerle raptetmiş, pervazları altın yaldızla süslemişlerdi. Muhteşem üç mermer şömineye sahipti. Yüz yılı devireli epey zaman olmasına rağmen dimdik ayaktaydı. Bıraksalardı, daha çok kalacaktı.

CİNAYET PLANI YAPILIYOR

Bütün bunları di'li geçmiş zamanla anlatmak gerekiyor, çünkü üç yıl önce incelikle yapılmış bir cinayet planı yavaş yavaş onu içten ve dıştan çökertmeye başladı. Planın ilk adımı, güzelim postaneyi ‘‘müze’’ yapmaya karar vermekti. Tarihiydi ya, kırmızı bantların ardına atılmalı, gündelik hayattan çıkarılmalıydı. Hem, günümüzde posta işleri, basık tavanlı, formika masalı, havasız binalardan yapılmalıydı. Ya da hiçbiri değildi, sadece birilerinin para kazanması gerekiyordu! Bundan öncesi de vardı. Sanki pek çok örgütten gizli el birleşip onu yoketmeye karar vermiş gibi... 1991'de açılan Taksim-Tünel tramvay hattının kablolarını taşıyan eğik gergi kablosu, koca caddede bağlana bağlana, onun 165 yıllık mermer oyma cumbalarına bağlanmıştı. Bunca yıl sapasağlam durabilen bu cumba çatladı ve mermer konsollardan ikisi kırılarak caddeye düştü (Dikkat, depremden önce!) Daha öncesinde ise binanın geçirdiği üçüncü ve son yangından (1977) sonraki restorasyon şahikaları vardı; bir kısmı marley yapılmış, bir kısmına şap dökülmüş döşemeler, altın varakların yaldıza dönüştürülmesi, alüminyum çöplüğüne çevrilmiş tarihi bir mekan.

Dönelim 1998'de, Necdet Menzir'in ulaştırma bakanlığı döneminde verilen müze kararından sonra olanlara... O zaman adı Posta İşletmeleri olan kurum, bu şahane kararını hayata geçirmek için Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü'nden izin istedi. İzin yazısında, binanın mimari özelliklerine dokunulmayacağı, iç mekanlarda mahal değişikliğine gidilmeyeceği, sadece onarım ve bakım amacıyla döşeme kaplamalarının ‘‘orijinal’’ bir şekilde yenileneceği, boya ve badana yapılacağı söylendi. İzin 25 Mayıs 1998'de alındı. Ankara'dan, Kabasakal inş. taah. san. tic. ltd. adlı bir müteahhit firma ile anlaşıldı ve kapısına kilit vuruldu. Müze, güya 29 Ekim 1998'de açılacaktı. Ama müze açılmadığı gibi, postane de adım adım yokedildi ve içerde olanlar İstanbullular'dan saklandı. Neler mi oldu içerde? Özetle şunlar:

Orijinal mermerlerin çoğu söküldü, yerine sıradan mermerler döşendi; kötü işçilikle, yamalı

ve bazıları ters olarak... Çatı ve pencere pervazları, her yağmurda akacak şekilde ‘‘yenilendi.’’ Ahşap döşemelerin yerine, şimdi her biri kalkmış döşemeler yapıldı. Pek çok odanın tarihi avizeleri sökülüp, diskotek tipi spotlar takıldı. Bazı odaların duvarları yıkıldı. Yapılan sıvaların çoğu çatladı ve döküldü. Tarihi maun kapılar, ‘‘yeni döşemeyle uyuşmadığı için’’ kestirildi. Cumbadaki çatlak ve kırıklar ‘‘aynen korundu.’’ Bodrum katını sular bastı. Postaneye ait tarihi eser niteliğindeki 33 eşya, Ankara'ya götürülüp dağıtıldı (eski genel müdürün lojmanına, yönetim kurulu odasına). Diğer eşya yağma edildi. Daha bitmedi: Restorasyon 70 milyara ihale edilmişti ama iddiaya göre önce 100 ardından 300 milyar lira daha, ana sözleşmeye aykırı olarak ek ödeme yapılmıştı. PTT İstanbul eski bölge başmüdürü Gülseren Banar ile çalışanlardan Yüksel Ünsal, Mustafa Oğuz, Aydan Şenocak, Mehmet Eren, Bilal Gülseren ve Sulhi Gedik hakkında idari soruşturma ve dava açıldı. Bu kişiler uyarma, kınama, ücretten kesme, durdurma gibi idari cezalara çarptırıldılar ancak Ecevitler'in af yasası nedeniyle bu cezaları affa girdiği gibi, İstanbul 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nde süren davaları da düştü. Kurumun müteahhit firmaya ve usulsüzlükle suçlanan personeline karşı açtığı ‘‘176 milyar nereye gitti?’’ davaları sürüyor; ancak bunlar binada yapılan yıkımı geri döndürecek gibi görünmüyor.

Bina üç yıl boyunca metruk bir şekilde bırakıldı. İstemedikleri müzeye bile sahip olamayan binlerce İstanbullu ‘‘Postanemizi geri istiyoruz’’ diyen dilekçelerini yetkililere iletti. Nihayet, Posta İşletmesi eski Genel Müdürü Dursun Dağaşan 30 Nisan 2001'de Beyoğlu Güzelleştirme Derneği Başkanı Nevzat Ayaz'a bir mektup yazdı. Bunda ‘‘müteahhitle olan sorunlar’’ yüzünden restorasyonun yarım kaldığını, hukuksal sürecin uzaması sonucu da binanın açılamadığını söylüyordu. Sorunlar ‘‘henüz’’ aşılmıştı, ‘‘en kısa sürede’’ bina yeniden postane olacaktı.

Ama geçen yedi ay içinde binada çalışma yapılmadı. Alt kattaki sular binayı çürütmeye, döşemelerin kalkmayan bölümleri kalkmaya devam ediyor. Hálá günde en az üç İstanbullu kapıdan kafasını uzatarak, ‘‘Postane nerede?’’ diye soruyor.


YENİ GENEL MÜDÜR MURAT KAYA REZALETE EL KOYDU


Burada bir katliam var


PTT Genel Müdürlüğü koltuğuna 10 gün önce oturan Murat Kaya, Hürriyet'in faksı üzerine, görevinin 7. gününde İstanbul'a gelerek Beyoğlu Postane binasını gezdi. Durumu gördükten sonra Kaya'nın dudaklarından dökülen ilk sözler: ‘‘Burada bir cinayet değil, katliam var’’ oldu. Daha önce Botaş ve Ulaştırma Bakanlığı'nda danışmanlık yapan Kaya, üç trilyona yapılabilecekken 30 trilyona maledilen Kapadokya Havaalanı'yla ilgili usulsüzlük dosyalarını, meclis gündemine getiren kişilerden biri. ‘‘Benim gördüklerimden sonra burada yapılan mali olarak bir şey değil, ama yine de kabul edilemez. En kısa sürede kesin hesapları çıkartarak mahkemeye sunacağız, gerekirse ek savunma verip hukuksal süreci hızlandıracağız. Daha sonra da projeyi Anıtlar Kurulu'ndan talep edeceğiz’’ dedi. Çatlayan cumbanın tamiri için talimat verdi, kaybolan tarihi eşyanın akıbetini araştırdığını ekledi. Restorasyon sırasında ana sözleşmeye aykırı ek sözleşmeler yapıldığını söyleyen Kaya'nın, PTT yöneticilerinin ‘‘kişisel çıkar’’ sağladığına ilişkin kanaati de var.


FATURA İYİ ADAMA KESİLDİ


Bu cinayete göz yuman yetkililer, zararı kimden tazmin etmeye çalışıyor biliyor musunuz? Beyoğlu PTT merkezi şefi olarak çalışan 27 yıllık PTT'ci Cihan Öztürk'ten. Öztürk, PTT içinde bu katliama dur diyen hemen hemen tek kişi. PTT dergisi Postel'de, eski başmüdür Gülseren Banar'a bir açık mektup yazdı. Restorasyonun yarattığı sorunlardan, kaybolan eşyadan, binanın bozulan dengesinden vs. sözetti. Kendini boş bırakılan binaya tayin ettirerek burayı kendi elleriyle süpürdü, temizledi, yağmurdan korumak için camlarına naylon kapladı, ‘‘bekçi’’liğini yaptı. İmza toplanmasına önayak oldu. Bu yüzden disiplin soruşturması geçirdi. Binadaki usulsüzlükler için suçlanan Gülseren Banar ve arkadaşlarını affeden Türk adaleti, onu, bu uygulamaları eleştirdiği için Banar'a 750 milyon tazminat ödemeye mahkum etti. Bir devlet memuru olarak onun anlatmasının ‘‘yasak’’ olduğu bu bilgiler, müze olmasına karar verildiğinden bu yana binayla ilgilenen bir İstanbullu ve gazeteci olarak benim gözlemlerim. Öztürk hakkında terfi ettirmek yerine sürgünü seçecek müdür makamlarına duyururum. Onlar değil mi ki, cinayeti görmezden geldiler, katilleri değil cinayeti gördüğünü söyleyenleri cezalandırdılar. Ve şimdi tarihi Galatasaray Postanesi'ni kurtaracak olanlar da onlar!

Son dakika: Cihan Öztürk, PTT Genel Müdürü Kaya'nın İstanbul ziyaretinin ertesi günü Galatasaray Postanesi'ndeki görevinden merkeze alındı bile! Bunu da İstanbullular'a şikayet ediyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!