Başbakan yazarları karıştırdı

Güncelleme Tarihi:

Başbakan yazarları karıştırdı
Oluşturulma Tarihi: Haziran 17, 2014 12:16

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bugünkü grup konuşmasında Zeytindağı kitabının ön sözünden bir bölüm okudu. Ancak yazarları karıştırarak Falih Rıfkı Atay yerine Yakup Kadri Karaosmanoğlu dedi. Erdoğan konuşmasının sonunda hatasını düzeltti.

Haberin Devamı

Erdoğan konuşmasından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Musul ve hükümetin dış politikasına yönelik eleştirilerine sert tepki gösterdi. Başbakan Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun "Ortadoğu bataklığına sürüklüyorsunuz bu ülkeyi. Bir bataklığa sürüklüyorsunuz. Ve çıkıyorsunuz bir kahramanlık edebiyatı yapıyorsunuz" sözlerine Falih Rıfkı Atay'ın Zeytindağı romanından okuduğu şu bölümle cevap verdi:

"Bizden Belgrad’ı aldıkları zaman, düşman delegeleri ,Niş kasabasını da istemişlerdi. Osmanlı delegesi ayağa kalkarak:
- Ne hacet, dedi, İstanbul’u da size verelim.
Babalarımız için Niş, İstanbul’a o kadar yakındı.
Biz eğer Vardar’ı, Trablus’u, Girid’i ve Medine’yi bırakırsak, Türk milleti yaşıyamaz sanıyorduk.
Çocuklarımızın Avrupa’sı Marmara ve Meriç’te bitiyor."

Haberin Devamı

Erdoğan konuşmasında Zeytindağı kitabının önsözünde yer alan bu bölümü Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun yazdığını söyledi ancak yazar Falih Rıfkı Atay'dı...

Haberin Devamı

HATASINI DÜZELTTİ

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuşmasının sonunda ise "Gençlerimize tavsiyede bulunurken sürçü lisan ettik. Eser Falih Rıfkı Atay’ın. Biz tabi öğrencilik yıllarımızda bu tavsiyemizi yineliyoruz" diyerek hatasını düzeltti.

İŞTE O ÖNSÖZ

İşte Zeytindağı kitabının önsözünün tamamı:

Büyük Harbin son aylarında “Ateş ve Güneş”i yazmıştım. Cemal Paşa Şam’dan İstanbul’a gelmiş, artık yalnız Bahriye Nazırı idi. Kendisini gördüm ve yayınlanmasını uygun bulup bulmadığını anlamak istedim.

“Ateş ve Güneş” çöl ordusunun kahramanlık ve ıstırap hikâyelerinden ibaretti. Nazırım bir gün sonra müsveddeleri geri verdi.

Bastırmasanız iyi olur, dedi.

“Ateş ve Güneş”de birkaç subay ve neferden başka hiç kimsenin ismi yoktu. Eski Dördüncü Ordu Kumandanının dört yıl yanında çalışan bir yazardan beklediği belki, bu değildi. O kitabımda kendini aramıştı.

Haberin Devamı

Büyük Harbde Suriye idaresi için hiçbir satır yazı yazmamıştım, çünkü yalnız beğendiğim şeylerden bahsetmek lâzımdı.

Mütarekede ise, yalnız beğendemiğim şeyleri yazabileceğim için, Suriye hâtıralarını yine bir yana bıraktım.

Bugün her ikisidi de söylemek mümkün olduğundan, “Zeytindağı”nı bastırıyorum.

Biz, şimdi kırkına yaklaşanlar, Osmanlt İmparatorluğunun son gençleriyiz. 1914'de üç, beş, yedi yaşında bulunan çocuklar, bugün yeni Türkiye’nin gençleri olmuşlardır ve hatırlarında İmparatorluktan hiçbir iz kalmamıştı. İşte onlara, saltanatın, Suriye’de, Filistin ve Hicaz’daki son yıllarını anlatmak istiyorum.

Bizden Belgrad’ı aldıkları zaman, düşman delegeleri ,Niş kasabasını da istemişlerdi. Osmanlı delegesi ayağa kalkarak:

Haberin Devamı

- Ne hacet, dedi, İstanbul’u da size verelim.

Babalarımız için Niş, İstanbul’a o kadar yakındı.

Biz eğer Vardar’ı, Trablus’u, Girid’i ve Medine’yi bırakırsak, Türk milleti yaşıyamaz sanıyorduk.

Çocuklarımızın Avrupa’sı Marmara ve Meriç’te bitiyor.

Barış ve kurtuluş gibi, bu milletin tarihinde ikisi tek yüzyıl içine pek az defa sığmış olan ve yalnız biri milli tarihin bir büyük faslı olan iki hâdiseyi dört, beş yıl içinde görüp geçirmiş, en büyük acıyı ve en büyük milli sevinci tatımış olanların hikâyeleri okunmağa değer.

* * *

Zeytindağı’nı kumandanıma karşı saygısızlık eseri diye gösterenler olmuştur. Onlar, bir kumandanın yanında dört yıl çalışan bir subay tarafından, böyle bir hareketi kimbilir nasıl muhakeme etmişlerdir?

Haberin Devamı

Zeytindağı için sonradan bir tenkid yazan Hüseyin Cahit, diyor ki: “Bu eseri Cemal Paşa aleyhinde telâkki edenler Falih Rıfkı’yı seciyesizlikle itham ediyorlardı. O vakit bundan hayret ve teessür duymuştum. Şimdi bir kere daha görüyorum ki, okuduğunu anlamak ne zormuş ve bu zorluğu bilebilen insanlar ne kadar azmış. Falih Rıfkı, Cemal Paşa’yı sunî, cansız uydurma bir kalıp gibi medih ve tasvir etmiyor. Onu zaafları ve meziyetleri ile gerçekten bir insan gibi karşımızda canlandırıyor. Herhalde bu canlanış, eski Dördüncü Ordu Kumandanı için çok şereflidir.

Hür bir fikir eğitimi görmiyenlerle anlaşmak imkanı var mıdır? Onlar da gerçeğin yüzde yüz yergi ile yüzde yüz övgünün belki de tam ortasında olduğunu bilmez değillerdir. Fakat eski zamanların kulluk ahlâkına esirdirler. Yerme, yahut övme, iyilik yahut kötülük gördüğünüze göre, bu ikisini yapmakta onların ahlâkına göre, haklısınız. Tarihte gerçeğin ne lüzumu var?..

Osmanlt tarihi, bu sebeple, bir yalan âlemi olmuştur. Yalan, Şark’ta ayıp değildir.

Zeytindağı’nda tarihin hakkını tarihe, Cemal Paşa’nın hakkını Cemal Paşa’ya verdim. Eserimde Cemal Paşa’nın, sırası geldikçe, büyüyüp parladığı görülür. Zaten doğrusunu isterseniz, Meşrutiyet şahsiyetlerinde eser yazılmak değeri görenlerden değilim. Fakat, Meşrutiyetin kendisini anlatmak lâzımdır. Zeytindağı’nı bu maksatla yazdım; Cenuıl Paşa’dan çok bahsedişim, başka türlü yazmaya imkân olmamaktandır.

* * *

Bu kitapta sözü geçen şahsiyet ve hâdiselerle yetki bakımından temasının ne olduğunu şimdiden söylemeliyim. Bazılarına niçin uzaktan dokunduğumu, bazılarını ise niçin daha derin karşıladığımı bilseniz; 1912 yılında Sadaret kaleminde kâtip, “Tanın” gazetesinde Cumartesi Konuşumları yazan bir muharrirdim. İlk Trakya seyahatimi, gazeteci olarak yaptım. Yine aynı yıl Dahiliye Nezaretinde Talât Paşa’nın Hususi Kalem memuru oldum. İkinci Trakya ve Bükreş seyahatlerimi hem bu sıfatla, hem de gazeteci olarak yaptım. Büyük Harbin ilk yıllarında Dördüncü Ordu Karargâhı İkinci Şubesinde idim. İhtiyat zabiti isem de, bütün siyasi ve idari işlere bakan bu şubenin şefiydim. Harbin son yılında da Bahriye Nezareti Hususi Kalem Müdür Muavini oldum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!