GeriSeyahat Gana’da salı deniz tanrıçasının günü
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Gana’da salı deniz tanrıçasının günü

Gana’da salı deniz tanrıçasının günü

Afrika’nın bu bölgesine ilk gelişim. Sokağa ilk çıkışım. İlk karşılaştığım görüntü, aynı kıyafetleri giyinmiş ve sokağa yerleşmiş bir kalabalık. Plastik sandalyelerde oturan yüzlerce insan... Düğün olduğunu düşündüm, sonra yakalara iliştirilen yaşlı kadın resmine gözüm takıldı. Herkesin üniformayla geldiği cenazeye davet edildim. Onlar gibi yedim, içtim ve dans ettim. Rengarenk Gana’da ölüm bile hayata ustalıkla bağlanıyordu.

Bu ülkede “bir şey” var. “Afrika” diye yanıp tutuşan gezginlerden değilim, bu coğrafyayla aramda özel bir bağ olduğunu da düşünmüyorum. Ama burada farklı “bir şey” var... Gana, bir Batı Afrika ülkesi. Burkina Faso ve Togo’ya komşu. MÖ 1500’lerde ilk insanların yaşadığına dair bulgular var. Yüzölçümü, yaklaşık Türkiye’nin üçte biri. Nüfusu 25 milyon civarında. Başkent Akra’da, çevresiyle birlikte dört milyon kişi yaşıyor. Ekvatorun birkaç derece kuzeyinde, ılımjan iklim kuşağında. Dünya merkezine en yakın ülke aynı zamanda.

HALKI VAKUR VE KİBAR

İlk gün, ilk sokağa çıkışım. Özgürlük anıtının olduğu meydanı, sömürge döneminden kalan birkaç güzel evi gördüm. Bayrağındaki siyah yıldızın Afrika bağımsızlığını, yeşilin doğal hayatı, kırmızının dökülen kanı, sarının da zengin madenleri simgelediğini öğrendim. Ülkenin en eski ve en prestijli üniversitesi, Gana Üniversitesi’nin kampüsünü gezdim. Kofi Annan emekli olunca memleketi Akra’ya dönmüş, rektörlüğü üstlenmiş. Vakit olsaydı, kapısına dikilseydim... Neyse, zaten başşehirdeki “görülesi” yerler bunlarla sınırlı. Biraz deniz kenarı, biraz ana caddeden sonra kendimi sokaklara bırakıyorum.
Garip; hemen “Para ver bize beyaz adam” durumları başlayacak zannederken, hiç öyle olmuyor. Önyargı, insanın en zor sıyrıldığı şey... Yanımdan geçenler, ben yüzlerine bakarsam, başlarıyla hafifçe selam veriyor. Tarih boyunca kölelik yapmış, “uysal köle” olmakla tanınmış bu halka, ilk andan itibaren saygı duyuyorum. Kendi kalıplarımdan, beyazlığımdan, önyargılarımdan utanıyorum.
Caddelerde korkunç bir trafik. İngiliz sömürgelerinde görmeye alıştığımız gibi sağdan akıyor. Kornalar ötmüyor, sakinlik her daim. Birkaç seyyar satıcı, sucu, gömlekçi dışında, sadece iki tane dilenciye rastladım bütün gün. Onların birini de sucu, “git sen de su sat, dilenmek çok ayıp” diye fena halde haşladı...
Sonra kalabalık çıktı önüme. Bir sokağa boylu boyunca yayılmış. Kadınlar siyah beyazlı ve sırf siyah şık elbiseler; erkekler aynı kumaşlardan gömlekler ve siyah pantolon giymiş. Bir kutlama gibi; ortada yemekler, bolca içki ve müzik.
Ne olduğunu anlayamadım, büyülenmiş gibi fotoğraf çekiyordum. Laf attılar, aralarına katıldım. “Cenaze” dediler. Neden sonra yakalara ilişmiş yaşlı kadın resmine gözüm takıldı. Mahallenin en yaşlısıymış, 93 yaşındaymış. Ölenin ailesi, kıyafetlerine mutlaka kırmızı bir aksesuvar iliştirirmiş.
Ölen çok yaşlı olunca, yas da yok. Düğün gibi, bu en büyük kutlama kabul ediliyor. Muhakkak çok büyük masraf, hele fakirlik bu denli derinse. Mahalleli el atıyor, aile toplanıyor. Onların tabiriyle “geçiş”, en canlı, en şanlı şekilde kutlanıyor. Ruhların mekan değiştirmesi, hayatın döngüsü, en kalabalık ve görkemli şekilde kabul ediliyor. Ben ve nedense kendini benim gibi sokağa atmış bir Amerikalı, aile yakınları masasına davet ediliyoruz. Kızarmış tavuk ve elle yenen mısırlı bir tür pilavın tadına bakıyoruz... Fellini filmleri kurgusundaki sahnenin absürdlüğüne hiç şaşırmıyoruz...
Ganalılar, anaerkil toplum. Çocuk, annenin ailesinden, kadınlar kocadan miras alamıyor. Sadece erkeğin ailesinin kadınları onun yasal mirasçıları. Soy, kız çocuklarla devam ediyor. Dillerinde “teyze” kelimesi yok; annenin tüm kızkardeşleri de “anne”. Erkek sanat yapıyor, evi kuruyor; kadın tüccar, balık satıyor. 600’den fazla Tanrı’ya inanılıyor. Yaşlılara çok büyük bir saygı var ve hiçbir toplum kuralının bozulmasına izin verilmiyor.
/images/100/0x0/55ea4c68f018fbb8f876c5cb

RENGARENK ELMİNO

THY’nin, haftada dört gün İstanbul’dan Akra uçuslarının başlamasının şerefine Gana’ya gittik. Ziyaretimiz başkentle sınırlı kalmamalı. Kuzeyden güneye mesafesi 820 kilometre olan bu ülkede renkli çok yer var. Elmino, veya Portekizce “maden” anlamına gelen şekliyle “El Mino”, müthiş bir küçük şehir. Nehirler, köprüler, rengarenk balıkçılar... Salı hariç haftanın her günü balığa çıkarmış halk. Salı günü de Deniz Tanrıçası’na ayrılmış, o rahat rahat yeni balıklar üretsin diye uzak durulmuş.
Günlük turdayım, otobüsten inmeme imkan yok. Kendimden geçmiş bir şekilde hayatı izliyorum. 1877’ye kadar ülkenin başkenti olan “Cape Coast”ı, kahverengimsi dalgalanan okyanusu seyrediyorum. “Buralarda ne güzel çekim yapılır” diye içimden geçiriyorum. İlk fırsatta!
Yol boyu trafik fecaat. Polis eskortumuz var; otobüsün önünden yolu açıyor. Hatta anlamadığım şekilde bazen geliş yönünden bir şerit kapatılarak ilerliyoruz. Kimsede ses yok. Günlük tur noktalarından biri de Milli Park. “Canopy” denen ağaç köprülerde yürüyüş mükemmel. Bir de kökleri dışarıda ağaçlar var. Yok yok, böyle olmaz; buralarda uzun zaman geçirmek lazım. Hop park, hadi ardından doluş otobüslere, sırada ne var? Kale! Nefes kesici. Kölelerin bekletildiği alanlar çok iç burkucu. Mimari bir şaheser değil, ama duygusuyla yüreğe oturucu...
Dedim ya, “burada bir şey var”!

MEVSİM HEP YAZ

Beş coğrafi bölgeye ayrılan Gana’da iki mevsim yaşanıyor: Mart-kasım arası yağmur mevsimi, gerisi kurak dönem. En sıcak dönemde sıcaklık 30 dereceyi geçmiyor, yağmur mevsiminde 25 derece civarında. Çocukların yüzde 83’ü okula kayıtlı; Gana bu oranla Batı Afrika’nın en yüksek “okullu çocuk” istatistiğini elinde bulunduruyor. Eğitim harcamaları toplam bütçenin yüzde 5’i, okuma yazma oranı ise yüzde 65.

AFRİKA’NIN EN ÖZGÜR BASINI

Gana’ya önce üç kabile yerleşmiş: Akan, Ewe ve Ga. 16’ıncı yüzyılda Akanlar “Aşanti İmparatorluğu”nu kurmuş. Fakat bölgede altın var, kokusu dünyanın dört bir yanından duyuluyor. Portekiz, Hollanda, İngiliz, Danimarka ve İsveçliler gelmiş. 1874’de İngiliz sömürgesine dönüşen ülke “Altın Sahil” ismini almış. 1948’de Cumhurbaşkanı Nklumak başkaldırıyor, 1957’de Özgür Gana Cumhuriyeti ilan ediliyor. İsmi yerel dilde “Savaşçı Kral” anlamına geliyor... Nüfusunun yüzde 25’i, yoksulluk sınırında. Günde 1.25 doların altında kazanıyor. Bebeklere “ne olur ne olmaz” diye ilk üç ay isim verilmiyor. Yaşam ortalaması 60 sene. Afrika Birliği üyesi olan Gana’da, 100’e yakın farklı etnik grup yaşıyor. Ana dili ve eğitim İngilizce; herkes en az bir etnik dil daha konuşuyor. Nüfusun yüzde 69’u Hıristiyan, 16’sı Müslüman. Beyaz oranı yüzde 3. Yerel dinler ve inanışlar, gündelik hayatlarına yansımış. Kötü ruhlardan koruduğuna inanılan totemler, tüm evlerde yer alıyor. Geleneksel yapısına karşın, bütün Afrika kıtasındaki en özgür basın Gana’da. Basına karşı güç kullanmak büyük suç.

NE YAPILIR

*Akra’da resim ve ağaç oyma satılan Sanat Pazarı’nı, Kejetia Pazarı’nı mutlaka ziyarete edin. * Cape Coast Kale’si ve Köle Kaleleri mükemmel. * Milli Park’a mutlaka gidin. * Elmino müthiş bir şehir, büyülendim. * Görmedim, ama Ahwiaa çok özel bir şehirmiş. Sükunetinin ruhları dinginleştridiği söyleniyor. * Beş mil uzunluğundaki Coco Beach, en bilinen plajı. * Larabanga Cami’nin, 15. Yüzyıl’da yapıldığı söyleniyor.

False