Dağlarca mucizesi

Güncelleme Tarihi:

Dağlarca mucizesi
Oluşturulma Tarihi: Kasım 03, 2017 00:24

Arka arkaya yeni şiir kitapları çıkıyor Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın... Mevcut haliyle binlerce sayfayı bulan şiirlerine yeni kitaplar ekleniyor ve Dağlarca bir dil ve şiir toprağı gibi kabarmayı sürdürüyor.

Haberin Devamı

Öldükten sonra da kitap çıkarmaya devam ediyor Fazıl Hüsnü Dağlarca. Ölümünden kısa bir zaman önce Kadıköy’deki evinde yaptığımız bir görüşmede, “Ben şiir yazarken ölecek olsam, yazmakta olduğum şiiri diğer elim tamamlar” demişti. Şimdi, “Bakmayın benim aranızda olmadığıma, aranızda olan diğer şahsım kitaplarımı çıkarmaya devam eder” dercesine arka arkaya yeni şiir kitapları çıkıyor, ‘Çocuk ve Allah’ şairinin. Mevcut haliyle binlerce sayfayı bulan şiirlerine yeni kitaplar ekleniyor ve Dağlarca bir dil ve şiir toprağı gibi kabarmayı sürdürüyor.
Nesir yazmayı ‘bir tür hamallık’ gördüğünü söylerdi şair. Bu ondaki ‘şiir söyleme’ hacmini daha da artırmış gözüküyor. Şiirde çok yazmak tartışmalıdır. Ne var ki Dağlarca, tür, biçim ve tema değiştire değiştire, deneye yanıla ilerlemiş, adeta kendine özgü bir yazma aşkı yaratmıştır. Petrol için ‘yeryağ’ kelimesini türeten, uzayda konuşulacak dil peşine düşen, çocukları görmezden gelmeyen, yetmedi Cumhuriyet tarihi ve epopeyle yakından ilgilenen Dağlarca, şiirin uzayında yeni bir uzay geliştirerek kaybolmaya hepten karşı çıkmış gibidir. Öyle anlaşılıyor ki arkadaşlarının cebinden, duvarlardan, dergilerden, defterlerden, mektuplardan daha nice şiirler çıkacak.
‘yaşamamalarda’, bu bağlamda yeni bir toplam ve Dağlarca şiirini düşünmeye elverişli şiirler içeriyor. Daha kitabın isminde başlıyoruz Asu şairinin huyuyla. Dili ve anlamı kendi elinde kilitlemekten haz alan bir yanı oldu hep bu şiirin. ‘Gölde Sazın Düşlediği Acı Mavilik’ şiirinde olduğu gibi, Dağlarca bir yandan duyuşunu en az kelimeyle ve kendine özgü mısra kırmalarıyla güncellerken, hep başa, kendi çıkış noktasına da göz kırpar. Ne var ki bu şiir, tam da kendisine benzediği hizadan hızla ayrılır ve şaşırtıcı bambaşka bir saklambaç oynamaya başlar. ‘Dolmuşun Boş Yeri’ şiiri bize tam da bunu getirir. Ölmeyen ve neden ölmediğini açıkça duyuran Dağlarca’yı. Hayattır bu yaşatan. En özcü, imgeci, mistik hatta anlamsız olduğu yerde bile hayatı tutar.
“Servi sallanmakta/ Karacaahmet’ten geçerken dolmuşlar”. Bu iki mısrayı okuduğunuz an ister istemez, Kadıköy’den Üsküdar’a dolmuşla giden Dağlarca’yı hayal edersiniz. Parlak alnı ve iri açık gözleriyle yukarıya, servilerin en ucuna nazar etmekte ve ölümle hayat arasında esen o ince esintiyi yüzünde duyduktan sonra, “üfleme bana geceleri” diyen çocuğun hüznüne şahit olmaktasınızdır. Tam da söylediğim yere çıkar Dağlarca, çocuğa ve çocukluğa. Bu bir inme binme sırasına oturan hayatta, oyunu bozan, görünmeyen bir yolcunun, çocuğun koltuğa oturmasıdır. O, “bu geceyi annesinin dizinde/geçirmek ister”... Anne ile çocuk arasında olur her şey Dağlarca’da. Akıl ile sezgi arasında.
Sonra döner bir daha okursunuz şiiri. Bu tazeliğe, bu yaşarlığa, bu mucizeye hayret edersiniz. Öyle ya: “Evrenin/Kendini döndüğü/Uzun değildir/Benim kendimi döndüğümden” diyen bir şair bendir o.

Haberin Devamı

YAŞAMAMALARDA

Dağlarca mucizesi

Fazıl Hüsnü Dağlarca
Yapı Kredi Yayınları, 2017
84 sayfa, 16 TL.

BAKMADAN GEÇME!