GeriSeyahat Bir haftada dört ülke, beş liman
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Bir haftada dört ülke, beş liman

Bir haftada dört ülke, beş liman

Yüzen tatil köyü ya da şehir olarak tanımlanan cruise gemileriyle seyahat, şimdiye kadar bana hep kendi rızanla kapana kısılmak gibi gelirdi. Düşünsenize ortalama 1500 kişiyle birlikte bir gemiye biniyorsunuz, günler boyunca uluslararası sularda yol alıyorsunuz. Çoğunlukla ufukta bir kara parçası bile görünmüyor. Geminin içinde sayısız olanak olsa bile sınırlarınız belli. Kaçacak yeriniz yok, "Durdurun gemiyi sağda inecek var" deme imkanı yok.

Günlerce denizin ortasındasınız ama denizde yüzemiyorsunuz... Fakat Costa Mediterranea ile Doğu Akdeniz seyahatinden sonra fikrimin hayli değiştiğini itiraf etmeliyim. Bir defa havaalanından değil, İstanbul’un göbeğinden, Karaköy’den başlayan bir seyahat çok eğlenceli. Her sabah yataktan merakla kalkıp, doğru pencereye koşuyorsunuz, "Bugün nasıl bir manzarayla karşılaşacağım" diye. Valizinizi tekrar tekrar toplayıp, yerleştirmeye gerek kalmadan dört ülke ve beş liman görüyorsunuz.

Costa Mediterranea, Türkiye çıkışlı seyahat imkanı veren birkaç gemiden biri. Uçakla başka bir ülkenin limanına gidip, gemiye oradan binmek zorunda kalmıyorsunuz. Her perşembe İstanbul’da başlayan yolculuk, tam bir hafta sonra yine İstanbul’da, Karaköy limanında sona eriyor.

İtalyan cruise şirketi Costa, Türk yolcular için 50 kişilik bir kontenjan ayırmış. Diğer yolcular İtalya’nın Venedik limanından başlıyor seyahatlerine. Eskiden orta yaş ve üzerinin sevdiği bu tatil şeklini, şimdi balayı çiftleri ve çocuklu aileler de tercih ediyor.

Mediterranea, 10 katlı bir dev. Hangi limana yanaşsa, cüssesiyle kendini hemen belli ediyor. Gemiyi görenler olduğu yerde çakılıp kalıyor. Karaköy limanı sırtlarında bulunan Fındıklı ve Cihangir evlerinin Boğaz manzarası, her perşembe yerini bu geminin görüntüsüne bırakıyor. Daha küçük liman kentlerinin üzerine Mediterranea’nın gölgesinin düştüğünü kendi gözlerimle gördüm. Neticede limana yanaşan, bir gemiden ziyade beş yıldızlı bir tatil köyü.

Perşembe akşamı İstanbul’dan ayrıldınız, odanıza yerleştiniz, gemiyi gezdiniz, akşam yemeğini de yedikten sonra, belki casinoda biraz zaman geçirip odanıza geri döndünüz. Gemi bu arada Dubrovnik’e doğru yol almakta. Cuma günü ve gecesi tamamen denizde geçiyor. Havuz başında güneşlenmek için ideal. Çünkü ilerleyen günlerde, her sabah başka bir limanda inip, akşam saatlerinde geri döneceksiniz. Cumartesi öğlen 12.00’de Dubronvnik açıklarında bulacaksınız kendinizi. Gemi tarihi limana yanaşamadığından, yolcular kıyıya filikalar yardımıyla çıkıyor.

DUBROVNIK SONRASI VENEDİK

Liman kenti Dubrovnik, Hırvatistan’ın Dubrovnik-Neretva eyaletinin önemli kentlerinden biri. Adriyatik Denizi kıyısında bulunuyor. Yaklaşık 44 bin nüfusu var. Prestijli turistik rehber kitaplardan Lonely Planet, burayı dünya üzerindeki en ilginç ve güzel 59’uncu şehir seçmişti. Eski şehrin tarihi yapıları son derece ilginç. Bolca Venedik ve eser miktarda Türk mimarisinin etkisinde kalmış. 40 Euro ödeyip şirket tarafından düzenlenen tura katılabileceğiniz gibi, kenti kendiniz de gezebilirsiniz. Dileyen şehrin içindeki plajlardan denize girebilir. Ama saat 17.00’de gemiye dönmeyi unutmayın.

Ertesi sabah 10.00’da Venedik’tesiniz. Sıkı bir kahvaltının ardından derhal gemiyi terk etmenizi tavsiye ederiz, zira gemi 18.00’de limandan demir alacak ve görecek çok şey var. Maceraya atılıp, Venedik sokaklarında tek başına dolaşmayı tercih edenlere tavsiyeler: Limandan şehir merkezine ulaşmanın en pratik yolu deniz taksiler. Üstelik denizden panoramik tur da yapmış oluyorsunuz. 15-20 dakikada sizi San Marco Meydanı’nın yakınlarına bırakıyorlar. Tarifeli dolmuş seferleriyle 5 Euro’ya gidebilirsiniz. Bekleyemem, kendi taksimi tutarım diyorsanız, pazarlık 65 Euro’dan başlıyor. İnsafsızca pazarlık etmeyi becerenler, ücreti 40 Euro’ya kadar indirebilir.

Ölmeden önce görülmesi gereken yerler listesinin üst sıralarında bulunan bu romantik şehir, tamamen suyun üzerine inşa edilmiş. 21’inci yüzyıla kadar ayakta kalmayı başarmasının sebebi, otomobillerin girişinin yasak olması. Dar sokaklar, kiliseler, onlarca kanalı birbirine bağlayan zarif köprüler (sayıları 400 civarında) ve elbette suda süzülen gondollar büyüleyici. İlk defa gidenler San Marco Katedrali’ni ve meydanını mutlaka görmeli. San Marco Kulesi, katedralin hemen önünde. Tepesinden kenti seyredebilirsiniz. Hemen yanında Dükler Sarayı var. Bizans, Gotik ve Rönesans mimarisinin bir karışımı. Meydanı Caffe Florian’da bir fincan kahve içmeden sakın terk etmeyin. Meydana bakan kafelerin hepsinin küçük birer orkestrası bulunuyor.

Kısıtlı vaktiniz olduğu düşünülürse, listenizde mutlaka bulunması gereken yerler arasında Büyük Kanal, Rialto Köprüsü, eskiden (1225’te inşa edildi) Türk ticaret merkezi olan Ulusal Tarih Müzesi, Rialto pazarı sayılabilir. Kenti daha önce gezmiş olanlar ünlü Murano camının üretildiği aynı adlı adayı veya Peggy Guggenheim’ın zengin resim koleksiyonunun sergilendiği müzeyi görebilir.

GARSONLARIN DANS GÖSTERİSİ

Geceleri gemide yapılacak tek şey casinoya gidip kumar oynamak değil elbette. Mediterranea’da tam 12 bar ve bir disko bulunuyor. Diskodan fazla bir şey beklemeseniz iyi olur, çünkü müzikler 80’li yıllara takılıp kalmış. Ama nostalji meraklıları umulmadık biçimde eğlenebilir. Ayrıca akşam yemeği sırasında da iyi vakit geçirmek mümkün. Mönü, o gün demir atılan ülkenin mutfağına göre düzenleniyor. Garsonların sürpriz dans gösterisi ömre bedel. Üstelik sizi bile dansa kaldırabilirler.

Pazartesi sabahı gözlerinizi güney İtalya’nın ikinci büyük şehri Bari’de açacaksınız. Kenti gezmek için sadece 2.5 saat ayrılmış ama yetip de artıyor bile. Burası Milano gibi endüstriyel şehirlere kıyasla daha "İtalyan." Katolik kültürü yoğun biçimde hissediyorsunuz. Bari’den mutlaka şarap alın. Trani Muscat, Castel del Monte ve Primitivo tavsiye edilir. Gemiye binerken alkollü içkilere el konuyor hatırlatırız. Ama korkmayın yolculuk sonunda geri veriyorlar.

Ve işte Türkiye’ye dönmeden önceki son durağımız; Katakolon. Yunanistan’ın batı kıyısında bulunuyor. Çok küçük bir liman kasabası. Öyle tarihi bir yanı da yok. Zaten 19’uncu yüzyılda kurulmuş. Ancak yaklaşık 40 kilometre ötesinde Olimpia antik kenti bulunuyor. Burayı görmek için tura katılın, çünkü taksiyle gitmek çok daha pahalıya maloluyor.

İstanbul’a dönmeden önceki son durak İzmir. Meryem Ana Evi ve Efes’i kapsayan turlardan birine, eğer şimdiye kadar görmediyseniz katılabilir, aksi halde Kordon boyunda yürüyüş yapabilirsiniz.
False