Bilginin değeri en fazla 16 milyar

Bilginin artık tek başına para etmediği resmen kanıtlandı. Olsa olsa 16 milyar lira ediyormuş. Hatta fazla bilgi, kullanmasını bilmeyenin mülkiyetinde adamı 109 milyardan bile edebilirmiş.

Uğur Mumcu'nun ''Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma'' eleştirisinin günümüz koşullarında anlamını büyük ölçüde yitirdiğini daha önce yazmıştım. İtiraz eden çok olmuştu. Hafta başında yayınlanan ''Kim 500 Milyar İster'' yarışmasında yaşananlar bu tezimin kanıtıydı.

Önce tezimi hatırlatayım. ''Bilgi'', sahip olunacak bir değer olmaktan hızla çıkıyor. Komünikasyon teknolojilerindeki hızlı ilerleme ve İnternet kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte bilgiye erişmek gitgide daha da kolaylaşıyor. Bugün artık evin odalarının duvarlarındaki raflara istiflenmiş kitaplara ya da beynin milyonlarca ama kısıtlı hücresine depolanan bilgi, İnternet aracılığıyla erişilebilecek bilginin yanında solda sıfır kalıyor. Sahip olunan bilginin yerini, kolayca erişilebilen bilgi alıyor. Artık önemli olan olabildiğince çok bilgiye sahip olmak değil, olabildiğince çok bilgiye erişebilip bu bilgileri işleyebilme yeteneği. Yani bilgileri birleştirip yeni bir bilgi yaratmak, bilgilerden yararlanıp fikir üretmek değerli olan...

Şimdi de yarışmada yaşananlara bir bakalım. Yarışmacı Fırat Zengin 15 milyarlık ödüle hak kazanmıştı. Önünde bir soru; ''Amerika Başkanı Rutherford 1877'de, 'bu çok şaşırtıcı bir icat ama bunu kim, niye kullansın ki' sözünü hangi icat için söylemiştir'' ve dört şık; ''Düdüklü tencere, gramofon, televizyon, telefon'' vardı. Cevap vermeyi seçer ve doğru şıkkı bilirse armağanı 250 milyara çıkacak, yanlış şıkkı söylerse kazandığı 125 milyar 16 milyara düşecekti. Önündeki bir diğer seçenek ise 125 milyarı alıp cevap vermeden yarışmadan çekilmekti.

Soru ve şıklarla ilgili en ufak bir bilgisi olmasa, belki kendisi için en hayırlı yolu bulup hak ettiği 125 milyar ödülle yarışmadan çekilecekti. Ama ne yazık ki çok çalışmış, bir sürü ansiklopedik bilgi ezberlemişti. Sorunun tam cevabını bilmiyordu ama şıklarda sunulan her icadın yılını biliyordu. Rutherford bu sözü 1877'de söylemişti. Düdüklü tencere çok daha eski, televizyon ise çok daha ileri bir tarihte bulunmuştu. Dolayısıyla bu şıklar hemen elenebilirdi. Telefon 1876'da, gramofon ise 1877'de icat edilmişti. Daha doğrusu Fırat Zengin öyle biliyordu. Telefonun icat edildiği tarihi doğru biliyordu ama gramofon aslında 1887-88 yılında bulunmuştu.

Fırat Zengin doğru tarihi biliyor olsaydı cevabı da kolayca bilecekti. Ama bir an için bildiği tarihin doğru olduğunu kabul edelim. Yani gramofon Fırat Zengin'in aklında kaldığı gibi 1877 yılında icat edilmiş olsun.

Bu durumda doğru cevabı bulabilmesi için Fırat Zengin'in önünde hálá bir yol vardı. Akıl yürüterek, sahip olduğu bilgileri işlemden geçirerek doğru yanıta varabilmesi olasıydı. Zaten yanlış şıklardan ikisini, nispeten basit bir akıl yürütmeyle elemişti. Yarışmanın sunucusu Kenan Işık da fazlasıyla yardımcı oluyor ve doğru bir akıl yürütme için gerekli ipuçlarını cömertçe veriyordu. Ama yarışmacının biraz işlem, biraz analitik düşünce, biraz da Türkçe kavrama gücü 125'ten 250 milyara sıçraması için yetmedi. Sahip olduğu bilgileri yeni bir bilgi yaratmak için doğru şekilde kullanamadı. Yanlış şıkkı seçip elindeki 125 milyarın 109 milyarından da olarak yarışmadan ayrıldı. Bilgi sahibi olmanın değil, bilgileri birleştirip yeni bilgi yaratmanın daha değerli olduğunu kendi üslubuyla kanıtladı.

Not: Türk Telekom'a göre İnternet'teki sorun çözüldü. Cezayir depreminde kopan hattın tamirinin bitmesi ve hizmete açılan yeni hatla 'teorik' olarak iki katına çıkan yurtdışı çıkış kapasitesiyle, sorun çözülmüş oldu. Eğer gerçekten böyle düşünüyorlarsa, son skandalın nedeni zihniyet hálá değişmemiş demektir. Bu arada İnternet skandalı ile ilgili sorularıma ne Ulaştırma Bakanlığı'ndan ne de Türk Telekom'dan hálá cevap alabilmiş değilim. Suskun kalmakla, bu işin peşini bırakmamı sağlayacaklarına inanıyorlarsa yanılıyorlar. TT ve Ulaştırma Bakanlığı bu skandalın bir daha yaşanmaması için neler yapmayı düşünüyorlar? Ulaştırma Bakanlığı, TT-Net'in yanlış mimarisine bunca yıldır dikkat çekmeyen, işe yaramaz danışma organı İnternet Kurulu hakkında ne yapmayı planlıyor?


İnternet ölçüm cihazı


Reklam eleştirmeni Ali Atıf Bir geçen haftaki yazısında ''İnternet konusunda fütüristler yanıldı'', diyor ve kendi teşhisini koyuveriyordu: ''İnternet çok önemli bir rol üstlendi ve farklı bir medya oldu ama en önemli medya olamadı. En önemli reklam ortamı ise hiç olamadı.''

Evet İnternet ne en önemli medya oldu, ne de reklam ortamı, doğru... Ama bu durum tespitinden yola çıkıp, İnternet konusunda fütüristler yanıldı demenin ne yeri, ne de zamanı. İnternet önemli bir medya aracı ve reklam ortamı olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Ama İnternet bir medya aracı ve reklam ortamı olma yolunun henüz çok başında. Dolayısıyla İnternet en önemli medya ve en önemli reklam ortamı olamadı demek, İstanbul-New York seferini yapan uçak Atatürk havalimanı pistinden tekerleklerini keser kesmez, ''Bak gördün mü New York'a inemedik'' demek kadar abes.

Şimdi gelelim İnternet sitelerini ölçümleme sorununa. Aslında diğer tüm medya araçları arasında İnternet, ölçümlemesi en kolay yapılabileni. Geçen akşam BNet Genel Müdürü Hakan Akan ve Medya Click Yönetim Kurulu Üyesi Timuçin Bilgör ile bir yemekteydim. BNet sunucularında Türkiye'deki Küçük ve Orta Büyüklükteki İnternet Siteleri'nin (Ben bunları KOBİS olarak adlandırıyorum) oldukça büyük bir kısmı barındırılıyor. BNet toplamda büyük bir trafik yaratan bu sitelerin, reklam pastasından gelir elde edebilmesi için bir modeli devreye sokmuş. İnternet Reklam Platformu (IRP) adını verdiği bu modelle KOBİS'leri ziyaretçi profiline göre kategorilere ayırarak reklamverenin doğrudan hedef kitlesine ulaşmasına aracılık ediyor. Tarafsız bir ölçümleme uygulayarak reklamın doğru hedefe, en etkili mesajla ulaşmasını sağlamayı amaçlıyorlar.

BNet'in bu akılcı girişimi uygulanabilecek doğru ölçümleme metotlarından yalnızca biri. Diğer metotlar arasında reklamverenin kendi reklamının etkinliğini kendi başına, çok büyük bir kolaylıkla, ekstra hiçbir harcamaya girmeksizin yapabilmesini sağlayacak yöntemler de mevcut.

İnternet reklamcılığının Türkiye'deki asıl sorunu bambaşka. İnternet reklamının asıl amacı reklam verilen sitenin kullanıcısını reklama tıklatıp kendi sitesine çekmek ve pazarlama hedefine kendi sitesindeki içerikle ulaşmaktır. İşte asıl sorun da burada. Çünkü Türkiye'deki şirketlerin büyük bir bölümünün kendi doğru düzgün sitesi yok ki, İnternet reklamına ihtiyaç duysun. Her hafta bir şirketin yeni açılan sitesini tanıtan onlarca basın bülteni alıyorum. Ve bu siteleri bu sayfada tanıtmaya kalksam, yerden yere vurmadan tanıtabileceğim site kırk yılda bir çıkıyor. İnternet'te yayınlanan reklamlara bakıyorum, neredeyse tamamı içler acısı. Asıl sorun reklamverenlere ve reklamcılara musallat olan bu İnternet cahilliğinde yatıyor...


Bilişim ve marka


Dünyanın en iyi 10 markası arasında gösterilen ''Intel'' ve henüz sadece sekiz aydır yayınlanmasına rağmen bilişim eki dendiğinde akla gelen tek marka olan ''Hürriyet e.yaşam'', ortak bir seminere imza atıyor. Yarın Çırağan Sarayı'nda saat 16.00'da başlayacak seminerin konusu ''Bilişimde Markanın Önemi''... Intel Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Kurumsal Pazarlama Direktörü Arnold Vlas'ın konuk olacağı seminer, Türk bilişim sektörünün en büyük sorunlarından biri olan global ölçekte marka yaratma konusunda, bu yolda çaba sarf eden sektör profesyonellerine ışık tutmayı amaçlıyor. Intel Inside programı ile 10 yaşına basan Pentium markasının başarı hikayesinin de ele alınacağı seminerde, bilişimde markalaşamamanın sakıncaları da tartışmaya açılacak.


Gündemin Not Defteri


Bir şişe Petrus

www.wineaccess.com (* * *)

Şarapta yüzyılın mahsülü 1961 yılı damgasını taşıyan bir şişe Petrus'unuz olsun istiyorsanız ve bir şişe şaraba verecek 4.500-6.500 dolarınız varsa sitenin anasayfasından ''1961: Vintage of the Century'' başlığını tıklayın. Bu işin bir de gümrük sorunu olur diyorsanız, Petrus'u uzmanının kaleminden okumakla da yetinebilirsiniz.

En pahalı şarap

www.luxuryweb.com (* *)

Dünyada bir şişe şaraba ödenen en yüksek ücret 105.000 İngiliz sterlini olmuş. Üzerinde ABD'nin üçüncü başkanı Thomas Jefferson'ın imzası da olan 1787 Chateau Lafite, 1985 yılında bu fiyata satılmış. Şişe ABD'de yerel bir müzede dik olarak sergilenince, dünyanın en pahalı sirkesi unvanına da sahip olmayı başarmış.

Prisma

prisma-sds.com (* *)

Pınar Altuğ'un yuvasını yıkmakla suçlanan şey(!)

Gündem dışı

voleybol2003.com (* *)

Pek kimsenin haberi yok ama Türkiye'de bir Avrupa Şampiyonası düzenlenecek.
Yazarın Tüm Yazıları