Schröder, Putin’in uşağı mı?

Güncelleme Tarihi:

Schröder, Putin’in uşağı mı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 11, 2020 09:38

Rus muhalif lider Aleksey Navalni, 20 Ağustos’ta Sibirya’dan Moskova’ya dönerken uçakta rahatsızlaştı. Derhal hastaneye kaldırılan Navalni’nin zehirlendiği şüphesi ağırlık kazandı ve iki gün sonra özel bir uçağa bindirilip Almanya’nın başkenti Berlin’e getirildi. Charite Hastanesi’nde iki haftadan fazla yoğun bakımda tutulan Navalvi’nin sinir gazı ‘Noviçok’la zehirlendiği saptandı.

Haberin Devamı

Schröder, Putin’in uşağı mı
DAHA sonraki Fransa, İsveç’ve Hollanda’daki bağımsız laboratuvarlarda yapılan testlerde de ‘Noviçok’ maddesiyle zehirlendiği belirlendi. Ama Almanya’nın eski Başbakanı Gerhard Schröder, bundan kısa bir süre önce Aleksey Navalni’nin zehirlendiğine dair somut veriler olmadığına dikkati çekip, Rus Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’in suçlanmaması gerektiğini söyleyince ortalık birden karıştı. 
Aleksey Navalni, Almanya’nın en yüksek tirajlı günlük gazetesi Bild’e verdiği demecinde, “Schröder, Putin’in uşağı” dedi.
Hatta her ne kadar elinde belge olmasa da, Schröder’in gizlice Rusya’dan, yani Putin’den para aldığını da ileri sürdü.
*
Schröder, gerçekten Putin’in uşağı mı?
‘Perestroyka’ (yeniden yapılanma) ve ‘Glasnost” (saydamlık-açıklık) politikasıyla iki Almanya’nın birleşmesinin yolunu açan Sovyetler Birliği’nin (SB) o zamanki lideri Mihail Gorbaçov ile Almanya’nın eski Başbakanı Helmut Kohl arasında yıllarca tam bir dostluk yaşandı.
Kohl, Gorbaçov’u Kırım’daki yazlık konutunda ziyaret bile etti.
Helmut Kohl, dostluk ilişkilerini 1991 yılında kurulan Rusya Federasyonu’nun ilk Başkanı Boris Yeltsin’le de sürdürdü.
1998 yılında Helmut Kohl’ün yerine geçen ve Almanya Federal Cumhuriyeti’nin Başbakanı olan Gerhard Schröder ise 2000 yılında Rusya Devlet Başkanı olan Vladimir Putin ile sıkı fıkı oldu.
Birlikte Noel ve doğum günü bile kutladılar.
‘Petersburg Diyalogları’ etkinliklerine katılıp bu dostluğu pekiştirdiler.
Başbakan Gerhard Schröder, 2005 yılında koltuğunu Angela Merkel’e kaptırınca milletvekilliğinden de istifa edip aktif politikayı bıraktı.
Kısa bir süre sonra da eski mesleği avukatlığa döndü ve çok geçmeden İsviçre’nin medya devlerinden Ringier Yayınevi’nin danışmanlığını üstlendi.
Bir süre sonra da Rusya’nın enerji devi Gasprom’un yan kuruluşu doğal gaz boru hattı Nord Stream’in (Kuzey Akımı) yönetimine girdi.
Yani Gerhard Schröder, bu tutumuyla Almanya’da tabuları yıktı.
Daha önceki dönemlerde görev süreleri bittikten sonra tüm eski başbakanlar köşelerine çekilip, gelişmeleri uzaktan izledikleri halde, Schröder’in özellikle bir Rus şirketi adına çalışmasına tepkiler yağdı.
Ama Schröder bunlara kulak asmadı.
Daha sonra da Rus enerji şirketi Rosneft’in ‘Denetleme Kurulu Başkanlığı’nı üstlendi.
Tabii hem hükümetin büyük kanadını oluşturan Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Parti (CDU/CSU) hem de Yeşiller ve Sol Parti mensubu politikacılar, buna sert tepki gösterdiler.
Hatta kendi partisi Sosyal Demokrat Parti’den (SPD) de eleştiriler geldi.
Ama “Bu benim kişisel hayatım” diyen Schröder, bunları duymazdan geldi.
Hatta o zamanki eşi Doris Schröder-Köpf’le birlikte Gregor ve Viktoria isimli iki Rus çocuğu evlatlık edinip hem ailevi ilişkilerini hem de Rus-Alman dostluğunu pekiştirdiler.
*
Gerhard Schröder, doğru bildiği yoldan giden, düşündüğünü açıkça söyleyen bir politikacıydı.
Almanya’yı ABD’nin Irak Savaşı’na sokmadı.
Sırpların Kosova’da giriştiği etnik temizliği engellemek için Alman askeri gönderdi.
‘Hartz IV’ adı altında hayata geçirdiği sosyal reformla Almanya’da işsiz sayısının 5 milyondan 2 milyona düşmesinin yolunu açtı.
Yani Schröder, tabuları yıkan, dik duran bir politikacıydı.
Gençliğinde, bir akşam kafayı çektikten sonra Bonn’daki başbakanlık binasının önünden geçerken demirden parmaklıklara tırmanıp “Buraya girmek istiyorum” diye haykıran bir politikacı.
Nitekim yıllar sonra girdi de.
Gerhard Schröder’i ilk kez şahsen 1990’lı yılların başında Aşağı Saksonya Eyalet Başbakanı olarak görev yaptığı dönemde Hannover’de Yabancı Gazeteciler Cemiyeti üyeleriyle gerçekleştirilen bir toplantıda tanıdım.
Başbakan olduktan sonra hem Bonn’da hem de Berlin’de söyleşiler yaptım.
Schröder, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğine hep sıcak baktı.
1999 yılındaki Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’ye adaylık statüsü verilmesi için ağırlığını koydu.
Türkiye ile AB arasında tam üyelik müzakerelerinin 2005 yılında başlamasında da etkin rol oynadı.
Almanya’ya Türk iş gücü göçünün 40’ıncı yılında (2001) yaptığımız bir söyleşide, “Türkler ve diğer yabancılar olmasaydı, Almanya bugünkü refah düzeyini yakalayamazdı. Türkler’e teşekkür borçluyuz” dedi.
Gerhard Schröder bugün de, Türkiye’yi kapıda bekleten AB’nin hata yaptığını söylüyor.
“Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı var” diyor.

 

BAKMADAN GEÇME!