Mardin Münih Hattı’ndaki azmin gerçek öyküsü: ‘Dışlandıkça üzerine gittim’

Güncelleme Tarihi:

Mardin Münih Hattı’ndaki azmin gerçek öyküsü: ‘Dışlandıkça üzerine gittim’
Oluşturulma Tarihi: Kasım 07, 2021 14:14

Türk televizyonlarında dizi furyası tam başlamadan önce 80’li yıllarda TRT ‘Mardin Münih Hattı’ diye bir dizi yayınladı. Televizyon tarihinde ilk ‘Gurbetçi’ dizisiydi bu ve benzeri bir daha yapılmadı. Adı üzerinde dizi, Türk-Alman aşkının anlatıldığı bir kurguydu. Prof. Dr. Fuat Oduncu’nun ‘Mardin Münih Hattı’ndaki öyküsü ise tamamen gerçeklere dayanıyor. Çok ödüllü, son olarak kanser araştırmalarına yaptığı kazanımlar nedeniyle Almanya Yüksek Liyakat Nişanı’na layık görülen Prof. Dr. Fuat Oduncu ile başhekim olarak görev yaptığı Helios isimli Münih LMU Üniversitesi’ne bağlı klinikte görüşüyoruz. 1970 yılında doğduğu Midyat’tan annesi ve 5 kardeşiyle İstanbul Sirkeci Garı’ndan kalkan ‘Gurbet Treni’ ile Almanya’ya olan yolculuktan başlıyor anlatmaya...

Haberin Devamı

HENÜZ 4 yaşındaydım. Ben 10 aylıkken Almanya’ya gelen babam, Füssen’de kaldığı işçi yurdundan çıkıp 50 metrekarelik üç odalı küçük bir daire bulunca, bizi yanına aldırmaya karar vermiş. Annem, ben ve diğer 5 kardeşim, yanımızda büyük bir yük ile İstanbul’dan trene bindik. Hayal meyal hatırlıyorum, 1974 yılıydı. Midyat küçük bir yer, ev az insan az. İlk defa başka kente gidiyorum. İstanbul’a gelince aşırı kalabalık, yüksek binalar şaşkın bakışlarımın hedefi oldu. Uzun tren yolculuğundan sonra Münih’e geldik. Babam ve amcam bizi karşıladı. Her şey o kadar yeniydi ki, nereye bakacağımı şaşırmıştım. Füssen Münih’e 130 km uzaklıkta. Babam bir tekstil fabrikasında çalışıyor. Okuma yazması yok. Kaldığımız 4 katlı binada hepsi 50 metrekareden oluşan küçük küçük daireler var. Getto gibi bir yer. Diğer binalarla birlikte yaklaşık hepsi başka ülkerlerden 200 kadar aile yaşıyor. En çok da Türkiye’den. Dışarıda ilk yaptığım eylem çocuklarla futbol oynamak oldu. Futbolu çok seviyor ve halen oynuyorum. (Gülümseyerek) tıpçılardan oluşan Milli Futbol Takımı’ndayım.

Haberin Devamı

Â

Mardin Münih Hattı’ndaki azmin gerçek öyküsü: ‘Dışlandıkça üzerine gittim’

‘AİLEM EĞİTİMİM İÇİN BÜYÜK DESTEK VERDİ’
Almanca ile ilk ciddi karşılaşmam ise çocuk yuvasında oldu. Bir yıl sonra ilkokul başladı. Babam evde eğitimden başka bir şey konuşmazdı. Varsa yoksa eğitim, ‘Ben okuyamadım siz okuyacaksınız’ derdi. Büyük ağebeyim ve ben aynı okula gidiyoruz. 4’üncü sınıf bitince Almanya’da okul yolları ayrılıyor. Üniversiteye giden liseye ayrılma, ya da aynı okula devam. Öğretmenler notlarım iyi olmasına rağmen lise taysiyesinde bulunmadı. Bu nedenle ilkokula devam ettim. 5’inci sınıfın sonunda Füssen Lisesi’nin açtığı sınava girdim. Sınavı kazanınca öğretmenlerin tavsiyesine gerek kalmadan liseye, yani Gymnasium’a başlamış oldum. Ailem, özellikle babam eğitimim için büyük destek verdi. Liseyi 1989 senesinde Füssen Lisesi’nin tarihinde bir ilk olarak 1.0.0 notu alarak üstün başarıyla bitirdim. Liseyi üstün dereceyle bitirmiş olmam, sadece kendi ailem arasında değil Füssen’deki tüm Türkler arasında büyük sevinç kaynağı oldu.

Haberin Devamı

Mardin Münih Hattı’ndaki azmin gerçek öyküsü: ‘Dışlandıkça üzerine gittim’

‘ABLAMIN ANİ ÖLÜMÜ ÇOK ETKİLEDİ’
Liseyi pekiyi derece ile bitirdiğim için üstün başarı gösteren öğrencilere ‘Alman Halkının Eğitim Vakfı’ (Studienstiftung des deutschen Volkes) tarafından verilen eğitim bursuna layık görüldüm. Bu burs sayesinde ekonomik sıkıntı çekmeden tüm akademik eğitimimi tamamlama imkânı buldum. Liseyi bitirdiğim ana kadar ne okuyacağım konusunda bir fikrim yoktu. Biraz araştırma sonucu Münih’te tıp eğitimi almaya karar verdim. Tıp çok geniş bir alan. Ablamın kanser hastalığından ani ölümü beni derinden etkileyince, kendimi bu alanda geliştirmeye karar verdim. Doktorayı da kanser araştırmaları alanında yaparak 1996 yılında mezun oldum.
Bitirme notlarım çok yüksek olduğu için üniversite kliniğinde işim hazırdı.

Haberin Devamı

‘SİZ TÜRK’SÜNÜZ GİDİN TÜRKİYE’DE ÇALIŞIN’...
Türk vatandaşı olduğumdan dolayı o zamanlar tıp alanında görev yapabilmek üzere özel çalışma izni için Diploma Denkleştime Dairesi’ne başvurmam gerekiyordu. Aldığım ilk cevap beni şoke etti. Oradaki görevli ‘Siz Türk’sünüz, gidin Türkiye’de çalışın. Burada Alman doktorların işini elinden alıyorsunuz’ dedi. Aynen böyle, ne diyeceğimi şaşırdım. Hayatım boyunca yabancı düşmanlığıyla çok defa karşılaştım, fakat hiçbir zaman yılmadım. Bunlar bana adeta kamçı görevi yaptı. Dışlandıkça pes etmedim, aksine üzerine gittim. Konuyu, eğitimim boyunca yanımda duran doktora hocama açtım. O da çok şaşırdı. ‘Nasıl olur, sen bütün eğitimini Almanya’da yaptın. Alman üniversitesinden yüksek derece ile mezun oldun. Öyle şey olmaz, çok saçma’ diyerek, Bavyera hükümetine mektup yazdı. O mektuptan sonra çalışma izni çıktı, üniversitenin merkez kliniğinde göreve başladım. Kanser hastalığı ile ilgili olduğum için etik konular çok önemliydi. Onun için ek olarak insan ruhunu daha iyi anlayabilmek üzere felsefe okudum, Bioetik dalında ikinci bir doktora yaptım.

Haberin Devamı

Mardin Münih Hattı’ndaki azmin gerçek öyküsü: ‘Dışlandıkça üzerine gittim’

İLK RÖPORTAJI HÜRRİYET’E VERDİM
2005 yılına gelince iç hastalıkları ve onkoloji dalında hazırladığım profesörlük teziyle profesör olarak ders vermeye başladım. 2007 yılında ise üniversite kliniğinin hematoloji ve onkoloji bölümüne başhekim olarak atandım. O zamanlar başhekim olarak göreve başladığımda benimle Türk medyasından ilk röportajı Hürriyet gazetesinden rahmetli Ahmet İncel yapmıştı. Kendisini çok erken kaybettik, burada kendisini saygıyla anmak istiyorum. 12 yıl bu görevde kaldıktan sonra 2019 yılında şuan görev yaptığım Helios kliniğinin başhekimliğine başladım. Burası da Münih LMU Üniversitesi’nin eğitim hastanesi olduğundan dolayı tıp öğrencilerinin yanı sıra, yeni mezun olmuş doktorlara branş eğitimi veriyorum. Zamanımızın büyük kısmını tabi ki hastalarımızın tedavisine ayırıyoruz.

Haberin Devamı

DEVRİM NİTELİĞİNDE
Kanser tedavisinde ilk akla kalan kemoterapi artık çok eski bir yöntem haline geldi. Kanser araştırmaları kapsamında son 20 yılda çok önemli adımlar atıldı. Biz daha çok immunoterapi denilen bağışıklık sistemini güçlendirmeye yönelik tedavi yöntemlerine ağırlık veriyoruz. Kemoterapide de başarılı sonuçlar alınıyor, fakat çok genel bir yöntem olduğundan, diğer dokulara zarar verebiliyor, yan etkileri çok fazla oluyor. Hedef odaklı, anahtar-kilit misali birebir yanıt alınabilen yeni yöntemler ise ilerisi için daha fazla umut vaat ediyor. Örneğin BioNTech kurucuları Prof. Uğur Şahin ile Dr. Özlem Türeci’nin geliştirdikleri kanserli hücrelerin tedavisine yönelik mRNA bazlı tekonoloji araştırmları, adeta tıpta devrim niteliğinde. Şu an koronavirüsle mücadelede en etkili yöntem olan mRNA bazlı aşıların, ileride kanser hastalıkları ile tedavisi zor olan diğer hastalıklar için de uygulanabilecek olması çok büyük bir tarihi adım.

TÃœRK-ALMAN DAYANIÅžMASI
Ayrıca çok sayıda tıp dernekleri ve çeşitli cemiyetler içinde çalışmalar yapıyorum. En başta görevli bulunduğum yer, Türkiye’de görev yapmış Prof. Dr. Erich Frank adına 1984 yılında kurulan Erich Frank Cemiyeti. 10 yıldır Almanya başkanlığını yürüttüğüm cemiyet, Türk-Alman dayanışmasına çok önemli katkılar sağlıyor. Almanya’dan Türkiye’ye, Türkiye’den Almanya’ya karşılıklı olarak tıp öğrencileri gelerek eğitim imkânı sağlanıyor. Ayıca doktorlar için karşılıklı staj imkânı veriliyor. Pandemi öncesine kadar bir yıl İstanbul’da bir yıl Münih’te olmak üzere her yıl düzenli olarak tıp kongreleri yapıyorduk. İki yıl aradan sonra seneye İstanbul’da tekrar buluşmayı planlıyoruz. Son olarak da World Medical Association of Suryoye (WMAS) isimli Süryani kökenli tıpçıları bir araya getiren cemiyetin kurulmasına öncülükde bulundum.

NİŞAN HABERİ ÖNCE ÇÖPE...
51 yaşındaki Prof. Dr. Fuat Oduncu ile söyleşimizi ilginç bir anekdotla bitiriyoruz: Seçimlerden önceydi eve her gün çok sayıda mektup geliyor. İlan içeren postaları açmadan ayırıp çöpe atıyorum. Üzerinde CSU partisinin amblemi bulunan zarfı da ‘herhalde seçim reklamıdır’ diye kağıtların toplandığı çöp kutusuna attım. Daha sonra kutuyu ana çöp bidonuna boşaltırken dikkatimi çekti, açtım ne göreyim. İçinde Almanya Federal Cumhuriyeti Liyakat Nişanı’na layık görüldüğüm haberi var. Henüz daha almadım, gelecek Aralık başında törenle takdim edileceği yazıyor. Nişanı tüm yaşamı boyunca bizler için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan, 1970 yılında Mardin Midyat’tan kopup işçi olarak Almanya’ya gelen babama adıyorum.

BAKMADAN GEÇME!