Sözleşmeyi hazırlayanların yüzde 70’i kadındı, bu bile başlı başına olağandışı bir başarı

Güncelleme Tarihi:

Sözleşmeyi hazırlayanların yüzde 70’i kadındı, bu bile başlı başına olağandışı bir başarı
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 16, 2020 07:00

1.5 ayda hakkında 5 milyonu aşkın sosyal medya paylaşımı yapılan İstanbul Sözleşmesi’ni kaleme alan uzmanlardan Prof. Dr. Feride Acar: “Türkiye imzasını çekerse kadınlar devlet tarafından korumasız bırakılmış hisseder, şiddet eğilimindeki erkekler de devletin kendilerine ‘icazet’ verdiğini düşünür.”

Haberin Devamı

Bu yılın ilk gününden bu yana tam 24 bin 300 habere konu oldu, 1 Temmuz’dan bu yana hakkında 5 milyonu aşkın sosyal medya paylaşımı yapıldı. Sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde son bir ayda 2 bin 800 haberde yine ondan bahsediliyordu. Medya Takip Merkezi’nin verilerine göre, Türkiye’nin ve dünyanın gündemi, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası bir insan hakları sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi!

Bir kesim, bu belgenin Türk aile yapısına uygun olmadığı gerekçesiyle Türkiye’nin sözleşmeden imzasını çekmesini istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen perşembe sözleşmenin iptaline dönük tartışmalara değindi, “İnsani ve insan onurunu yücelten, aileyi merkeze alan, toplum dokumuza uygun, özgün metinler çıkarmaya ziyadesiyle sahip olduğumuza inanıyorum. Tercüme metinler yerine artık kendi çerçevemizi kendimiz belirlememiz gerekiyor” dedi.

Haberin Devamı

Tartışmaları, sözleşmeyi yazan 80 kişilik ekipteki tek Türk delege olan Prof. Dr. Feride Acar’a sorduk. ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı’nın kurucularından olan ve 1990’lı yıllardan beri kadın-erkek eşitliği ve kadınların insan hakları konularında uluslararası platformlarda Türkiye’yi temsil eden Acar, böyle bir sözleşmeye neden ihtiyaç duyulduğunu, bu belgenin hangi koşullarda hazırlandığını anlattı.

SADECE TÜRKİYE İÇİN DEĞİL, AVRUPA İÇİN DE ÖNEMLİ BİR ÖRNEK

Sözleşmeyi hazırlayanların yüzde 70’i kadındı, bu bile başlı başına olağandışı bir başarı

2009’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kadınlara yönelik şiddet konusunda mahkemenin aldığı ‘Opuz/Türkiye’ kararını açıkladı. Kararın Türkiye’ye karşı alınmış olması ülkemizi kadınlara yönelik şiddet konusunda üzerine ışık tutulan bir duruma itti. Ama Opuz kararı sadece Türkiye için bir itici güç olmadı çünkü kadınlara yönelik şiddet bir tek Türkiye’de olmuyordu. Diğer Avrupa Konseyi üyesi devletler de kadınlara yönelik şiddet konusunda devletin önemli bir rolü olduğunu ve gerekli tedbirler alınmadığı takdirde doğacak sonuçlardan sorumlu tutulacaklarını görmüş oldu. 47 devletin yaklaşık 80 temsilcisinden oluşan CAHVIO, 2009-2011 yılları arasında sözleşme metni üzerinde çalıştı. Strazburg’da toplanan bu heyet her biri üç veya dört gün süren dokuz toplantı yaptı. Temsilcilerin yüzde 70’i kadındı ve bu, başlı başına olağandışı bir görüntüydü.

Haberin Devamı

YASAL OLARAK BAĞLAYICI BİR SÖZLEŞMEYE İHTİYAÇ VARDI

Avrupa Konseyi, 2006’da kadınlara yönelik şiddeti incelemek üzere bir Görev Gücü kurdu. Ben de ekipteydim. Bize verilen görev Avrupa’da kadınlara yönelik şiddetin ne durumda olduğunu, değişik ülkelerde alınan tedbirlerin etkinliğini ve uygulanmasını incelemek, iyi örnekleri ortaya çıkarmaktı. 2008’de tamamladığımız rapordaki en önemli tavsiyelerden biri, “Avrupa’da kadınlara yönelik şiddetle mücadele için yasal olarak bağlayıcı bir sözleşme yapılmasına ihtiyaç var, Avrupa Konseyi bunun öncülüğünü yapsın” olmuştu. Bunun üzerine, Avrupa Konseyi’ne üye olan 47 devletin temsilcilerinin yer aldığı Kadına Yönelik Şiddetle ve Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Önleme Geçici Komitesi (CAHVIO) kuruldu. Ben komitede, Türkiye Cumhuriyeti’nin delegesiydim.

Haberin Devamı

Delegeler arasında kadın hakları uzmanları ve toplumsal cinsiyet eşitliği savunucularından oluşan bir grup vardı. Bunlar, sözleşmenin kadınlara yönelik şiddet sözleşmesi olması konusunda çok ısrarcıydı çünkü esas can yakan sorunun, kadınlara yönelik şiddet olduğunu söylüyorlardı.

 

‘FARKLI GEZEGENLERDEN’ GELMİŞ GİBİYDİK

Ceza hukukçularından ve devletlerin adalet bakanlıklarından gelen temsilcilerse daha çok kadın, erkek, çocuk, yaşlı herkesi koruyacak bir ev içi şiddet sözleşmesini savunuyordu.

Strazburg’daki o toplantı salonunda, hele ilk toplantılarda, adeta ‘farklı gezegenlerden’ gelmişiz gibi bir ortam vardı. Sorunun ne olduğu konusunda dahi çok farklı anlayışlar olduğu ortadaydı. Ama görüşmeler bittiğinde o ‘farklı gezegenler’ görüntüsü büyük ölçüde kaybolmuş, taraflar ortak paydalar üzerinde anlaşabilecek hale gelmişti. İki yılın sonunda ortaya, kadınlara yönelik ev içi şiddet dahil her türlü şiddeti kapsayan ama isteyen devletin ev içi şiddete ilişkin tedbirleri kadın, erkek, yaşlı, çocuk herkese uygulayabilmesine imkân sağlayan bir sözleşme çıktı. İstanbul Sözleşmesi’yle ilk defa kadınlara yönelik şiddetin bir insan hakları ihlali olduğu Avrupa’da yasal olarak bağlayıcı bir dokümanda ifade edilmiş oldu.

Haberin Devamı

ÇOK FARKLI DÜNYA GÖRÜŞLERİNE SAHİP KADIN GRUPLARI BU KONUDA BİRLEŞTİ

Nahide Opuz, Şule Çet, Emine Bulut… Bu şiddet olayları, tek tek vaka olmaktan öte, toplumda adeta bir davranış biçimi haline geldi. Gereken önlemlerin alınmasında sözleşmenin Türkiye’ye olumlu bir etkisi oldu. Bugün var olan, Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) ve 6284 sayılı ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’, İstanbul Sözleşmesi’ne dayalı kazanımlar. Sözleşmeden çıkılması halinde yasalar değişebilir, mahkemeler ve kolluk güçleri tarafından uygulama daha da gevşer, kadınlar kendilerini devlet tarafından korumasız bırakılmış hisseder, şiddet uygulama eğiliminde olan erkekler de devletin kendilerine ‘icazet’ verdiğini düşünür.

Haberin Devamı

Türkiye’nin sözleşmeden çıkabileceği gibi bir söylemin gündeme gelmesi üzerine kadınlar böyle bir kararı istemediklerini haykıran eylemler yaptı. Çok farklı dünya görüşlerine sahip kadın grupları İstanbul Sözlesmesi’nin korunması gerektiği konusunda bütünleşti. İş dünyasından, sivil toplumdan birçok kuruluş, farklı siyasi partiler ve pek çok erkek de kadınların bu duruşuna destek verdi. Bu geniş tabanlı destekle, devletin İstanbul Sözleşmesi’ne ve onun savunduğu kadın-erkek eşitliği ilkesine ve kadına karşı şiddetle etkili mücadeleye sahip çıkacağına inanıyorum.

Sözleşmeyi hazırlayanların yüzde 70’i kadındı, bu bile başlı başına olağandışı bir başarı
Nahide Opuz’un kendisini ölümle tehdit edip annesini öldüren eski eşi hakkında 2002’de yaptığı başvuruyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2009’da karara bağladı. Türkiye’yi tazminata mahkûm etti. Bu karar sonrası 47 ülkeden 80 delege İstanbul Sözleşmesi metni üzerinde çalışmaya başladı.

BAKMADAN GEÇME!