Herkesin bir konu hakkında çokça şey söylediği bir ortamda biri çıkıp bütün konuyu özetleyen bir kelime söyler ya... İşte istediğim, o tek kelimenin heykelini yapmak!

Güncelleme Tarihi:

Herkesin bir konu hakkında çokça şey söylediği bir ortamda biri çıkıp bütün konuyu özetleyen bir kelime söyler ya...  İşte istediğim, o tek kelimenin heykelini yapmak
Oluşturulma Tarihi: Kasım 03, 2019 08:00

Türkiye’nin önde gelen heykel sanatçılarından Seçkin Pirim son 10 yıllık üretiminden oluşan bir seçkiyi kitap haline getirdi. Pirim’le, New York’ta bağlı olduğu C24 Gallery tarafından yayımlanan ‘Sanatçı’ vesilesiyle konuştuk.

Haberin Devamı

C 24 Gallery tarafından yayımlanan bu kitap son 10 yılda ürettiklerinizden bir seçki sunuyor. Geriye dönüp baktığınızda ne söylersiniz bu 10 yıl için?

- Bu 10 yıl, üretim olarak hızlı ama değişim olarak sakin geçti benim için. Kitabın hazırlanma sürecinde uzun süre önce yaptığım birçok işe tekrar baktım. Gerçekten unuttuğum bazı işler olmuş. Biraz ‘orta olgunluk işleri’ diyebilirim kitaptakilere. İşlerin samimiyetiyle ortaya çıkmasındaki en büyük etken, ben değiştikçe işlerin de bununla doğru orantılı değişmesi. Kitaba baktığınızda, işlerin aralarında yavaş gerçekleşmiş farklılıklar olduğunu göreceksiniz.

Ankara’da doğdum ama Kuzguncuk’ta dünyaya geldim

Her şey Kuzguncuk’ta mı başlıyor sizin için?

- Evet. “Nerelisin” dediklerinde severek kurduğum bir cümle: “Ankara’da doğdum ama Kuzguncuk’ta dünyaya geldim.” 6 aylıkken yerleşmişiz Kuzguncuk’a. 38 yılımı orada geçirdim. İlk atölyem oradaydı. Şansım ya da kaderim diyelim; o zaman Türkiye’de sanat, mimari, edebiyat alanına isimlerini kazımış birçok sanatçıyla büyümek oldu. Onlara özenmekle başladı her şey. Kuzguncuk’ta, her yaşımda beni eğitmiş o insanlar olmasaydı, bu mesleği seçmiş olmazdım. Onlara tüm bu mesleğimi yani hayatımı borçluyum. Teşekkürümü sadece çok başarılı olarak verebilirim diye düşünürüm her zaman. Çok çalışmam ilk olarak bundandır.

Haberin Devamı

 Kariyerinizdeki kırılma noktası neydi sizce?

- Üniversite hayatım boyunca hem çalışıp hem okudum. Komik ama heykel yarışmalarına kariyerime katkısı olsun diye değil, ödül kazanırım, geçinmeme katkısı olur diye giriyordum. O dönemde tasarım ve heykel alanında birçok ödül kazandım. Zamanla anladım ki bunlar kariyerimdeki ilk kırılmalarmış meğer. Beni bir sonraki döneme taşıdılar. Bir diğer kırılma noktası da üniversitenin son senesinde ilk galerim olan C.A.M Galeri’yle profesyonel sergi hayatına başlamamdı. Sonra dönemsel kırılma noktalarıyla devam etti, ediyor. Bu dönemsel geçişlerin, büyük bir kırılma olmasından ziyade yere daha sağlam bastıran bir yanı olduğunu düşünüyorum.

Bir sergi yapmak bir anda her şeyi değiştirmiyor

Haberin Devamı

 Saatchi Gallery’de sergi açtıktan sonra hayatınızda neler değişti?

- Bu sergi o dönem çalıştığım Merkür Galeri’yle birlikte yurtdışında yaptığım sanatı gösterebilme adına attığımız adımların başlangıcıydı. Saatchi Gallery önemli alanlardan biri. Ama burada bir sergi yapmak bir anda her şeyi değiştirmiyor. Devamını getirmeyi ve tekrardan çok çalışmayı gerektiriyor. Öyle bir mekânda sergi açmak konusunda beni en çok mutlu eden, 20 günlük bir süreçte binlerce izleyiciyle işlerimin buluşması oldu. Sonraki yıl tabii ki benim için yeni kapılar açıldı. Sergi sürecinde geçirdiğim bir aylık Londra tecrübesi dünya sanat sahnesinde olmak adına ders niteliğindeydi.

Haberin Devamı

 Kitaptaki metinde imzası bulunan Paul Laster’a, “Sanırım bir sanat eseri ne kadar az olursa, sessizlik içerisinde o kadar çok şey ifade ediyor” demişsiniz. Bunu biraz açar mısınız? Sessizlik ne ifade ediyor sizin için?

- İşlerimle hayatım çok paralel yürüyor. Yaş aldıkça azaldım. Minimal yaşama biçimini odak noktası yaptım. Daha az eşya, daha az tüketim, yettiği kadarına sahip olma... Bu da çalışmalarıma yansıdı. İşlerim minimalleşti. En azla en fazla duyguyu nasıl verebilirim düşüncesi sardı beni. Soyut bir işle bunu yapmanın zorluğu en heyecan verici kısımdı. Bu nasıl bir şey biliyor musunuz; herkesin bir konu hakkında birçok şey söylediği bir ortamda, biri bütün o konuyu özetleyen ve başka hiçbir ekstra açıklamaya gerek bırakmayan bir kelime söyler ya... İşte istediğim, o tek kelimenin heykelini yapmak.

Haberin Devamı

 Asla yazılı bir tişört giymezmişsiniz. Hatta uzun yıllar sadece siyah renk giyinme takıntınız varmış. Bununla bir ilgisi var mı?

- 20’li yaşlarda sadece siyah giyerdim. Yaptığım heykeller de siyahtı. Yaş ilerledi, giysilere renk geldi, heykeller renklendi. Ama hâlâ yazılı tişört giymiyorum (gülüyor). O yüzden işlerde bir imge ya da yazı yok. Tariflerimi yazıyla değil, formla, biçimle anlatmayı seviyorum. Sanırım biraz izleyici keşfetsin istiyorum.

 Heykellerinizde mutlaka bir otobiyografik gönderme oluyor mu?

- Hepsi kendi dertlerimden çıkma... Üniversite yıllarımdan beri işlerimin temelini oluşturan bir cümle var: Birden bütüne... Mevlana’dan aldığım bir cümle. Birin bütüne etkisi... O yüzden de hep şunu düşündüm; benim dert edindiğim bir şey dünyanın herhangi bir yerinde birinin daha derdi olabilir. O yüzden tüm işlerim için, bir yanıyla otobiyografik diyebiliriz. New York’taki C24 Gallery’de gerçekleşen sergim ‘Hypochondriac’ (hastalık hastası) son üç yıldır yaşadığım bu sorunun sonucu oluşan bir sergi mesela.

Haberin Devamı

Herkesin bir konu hakkında çokça şey söylediği bir ortamda biri çıkıp bütün konuyu özetleyen bir kelime söyler ya...  İşte istediğim, o tek kelimenin heykelini yapmak

 Bir konuda hiç mütevazı olmam; gerçekten çok çalışırım

 Çalışma ritminiz nasıldır?

- İstanbul’daysam haftanın yedi günü atölyedeyim. Seyahatlerden sonra beslenmiş halde atölyeme dönmek ve tüm zamanımı burada geçirmek rutinim. Birçok konuda her türlü eleştiriyi saygıyla dinler, doğru olduklarına inandıklarımı uygulamaya çalışırım. Ama bir konuda hiç mütevazı olmam; gerçekten çok çalışırım. Ve bence dönem itibariyle her türlü başarının altında yatan, olmazsa olmazlardan biri, disiplinli bir çalışma sistematiğidir.

Mozart’ın eserine adanmış bir abide

 Bir heykelinizi görünce künyesine bakmadan size ait olduğunu tahmin etmek zor değil. Ama ‘Seçkin Pirim eseri’ deseler çok şaşıracağımız işleriniz de var mı bir yerlerde?

- Atölyede çok (gülüyor)... Birçok izleyici beni bu işlerle biliyor ama önceden yaptığım çok farklı işlerim var, çeşitli koleksiyonlardalar şimdi. Hatta bir dönem hayatımın ilk ve tek figüratif heykel sergisini de açmıştım. Tabii benimsediğim ‘birden bütüne’ düşüncesi ondaki eserlere de hâkimdi.

Herkesin bir konu hakkında çokça şey söylediği bir ortamda biri çıkıp bütün konuyu özetleyen bir kelime söyler ya...  İşte istediğim, o tek kelimenin heykelini yapmak

'Cern' (2016)

 Müziği kullandığınız işlerinizi biraz anlatır mısınız?

- Birçok kişi gibi ben de çeşitli dönemlerde bazı şarkılara takılıp kalıyorum.  Birçok şarkı için heykeller yaptım. Bu sene Mozart’ın ‘Lacrimosa’sı ve Leonard Cohen’in ‘Birds on Wires’ı için heykel yaptım. Özellikle ‘Lacrimosa’ işi benim için Mozart’a adanmış bir abide. Üretim süreci boyunca yani yaklaşık üç ay atölyede her gün ‘Lacrimosa’ çaldı.

 Sanat ortamındaki hareketlilik neden iki aya sıkıştırılıyor?

“Türkiye’de çok iyi sanatçılar var. Ama yeterince tanınmıyorlar. Yaptığımız işi dünya platformuna çıkarmakta çok zorlanıyoruz. Fuarlarla yurtdışına çıkıyoruz belki ama bu bir kerelik bir şey olarak kalıyor” demiştiniz. Hâlâ böyle mi düşünüyorsunuz?

- Son dönemdeki sergilerimin çoğu yurtdışı ağırlıklı oldu. Oralarda daha fazla zaman geçirmek, gittiğim yerin sanat dinamiğini daha net görme fırsatı verdi bana. Hâlâ aynı düşüncedeyim, dünya çapında sanatçılara ve sanata sahibiz. Ama dünyada daha çok dolaşımda olmak gerekiyor. Bir de fuarlar yerine ülkelerin yerel galerileriyle çalışılmalı.

 Türkiye’deki sanat ortamının bugününü nasıl buluyorsunuz?

- Yoğun bir iki ay geçirdi Türkiye’de sanat piyasası. Açılan mekânlar, müzeler, bienal, Contemporary İstanbul, sergiler, davetler ve birçok şey daha. Hep sorduğum soruyu bir kez daha sordum: Neden bu iki aya sıkıştırıldı bütün bunlar? Keşke tüm bu canlılığı seneye yayabilsek... Ve keşke bu sanat ortamını, bu canlılığı İstanbul dışında başka şehirlerde de görebilsek. Güzel olmaz mıydı?

Herkesin bir konu hakkında çokça şey söylediği bir ortamda biri çıkıp bütün konuyu özetleyen bir kelime söyler ya...  İşte istediğim, o tek kelimenin heykelini yapmak

'Lacrimosa' (2019)

Bir kibrit kutusuna yaptığım heykel de var

20 tonluk, 7-9 metrelik iş de...

 Hem kâğıt gibi ‘eski’ bir materyali hem de teknolojinin sınırsız imkânlarını kullanan bir sanatçısınız. Geçmiş ve gelecek arasında nasıl bir yerde duruyorsunuz?

- Teknolojiyi doğru kullanıldığı sürece seviyorum. O konuda meraklı biriyim. Sanatın bir yönden de teknolojiyle paralel gelişimler gösterdiğini düşünüyorum. Fotoğraf makinesi bulunmasaydı, belki de sanatçı, “O makinenin yapamadığı neyi resmedebilirim” diye kendine sormayacaktı. Ben de kâğıt kesimlerimi lazer makinesiyle yapıyorum. Bunun işin değerinden bir şey kaybettirdiğini düşünmüyorum. Üretim zamanımı kısaltarak bana yeni işler düşünecek vakti veriyor. Aynı zamanda son kâğıt işlerimde çok ciddi bir zanaat da var. Bu zanaat kısmını, ‘üretim sürecindeki meditasyonum’ diye tanımlıyorum. Geçmişten aldığım zanaat bilgisiyle geleceğin imkânlarını birleştiriyorum.

 Bir eseriniz hangi aşamalardan geçerek izleyiciyle buluşuyor?

- Genelde önce gözümün önünde canlandırırım. Boyutu işin kendisi söyler bana. Bir kibrit kutusuna yaptığım heykel de var, 20 tonluk 7-9 metrelik iş de... Renk de  aynı şekilde... Soyut bir işin izleyiciyle bağ kurması figüratif bir işle kıyaslandığında daha zordur. İzleyicinin algısına destek olacak doneler girer işin içine. Renk de bunlardan biri. Son dönem işlerimde, içinde yüzlerce parça barındırsa da olabildiğince yalın bir yaklaşım hâkim oldu. Renk de buna destek olacak şekilde yalınlaştı, hatta son dönemde beyaza döndü. Bence renk kullanımı bir heykel için oldukça ince bir çizgi. Formu tamamen öldürebilir ya da onun varlığına değer katabilir.

Herkesin bir konu hakkında çokça şey söylediği bir ortamda biri çıkıp bütün konuyu özetleyen bir kelime söyler ya...  İşte istediğim, o tek kelimenin heykelini yapmak

'Cadrage' (2014) 

 
   

BAKMADAN GEÇME!