‘Bu boyuttaki bir afete maalesef hazır değildik’

Güncelleme Tarihi:

‘Bu boyuttaki bir afete maalesef hazır değildik’
Oluşturulma Tarihi: Şubat 12, 2023 07:00

Yaşadığımız 6 Şubat depremlerinin ardından hepimizin aklında aynı sorular var: Neyi farklı yapabilirdik, hangi önlemleri alabilirdik ve can kayıplarını nasıl önleyebilirdik? 7,7 ve 7,6 büyüklüğünde iki depremin 9 saat aralıkla meydana gelmesi bize neler söylüyor? İTÜ’den, ODTÜ’den jeoloji öğretim görevlileriyle ve Kandilli Rasathanesi Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Ali Pınar ile konuştuk. Yerbilimleri alanında ülkenin en yetkinleri faydaki hareketi ve sonuçlarını yorumladı…

Haberin Devamı

Kahramanmaraş, Adana, Hatay, Gaziantep, Osmaniye, Diyarbakır, Malatya, Kilis, Şanlıurfa ve Adıyaman illerimizde çok şiddetli şekilde hissedilen 6 Şubat depremlerinin bilançosu daha netleşmedi. 7,7 ve 7,6 büyüklüğünde 9 saat arayla meydana gelen iki büyük sarsıntı sonrasında tüm Türkiye seferber oldu. Bugün yaşadıklarımız uzun süredir bahsedilen İstanbul-Marmara depremi ve diğer bölgelerimizle ilgili endişeleri de arttırdı.

İTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Bilim Akademisi üyesi Prof. Dr. Ziyadin Çakır “Bu yaşadıklarımızdan sonra İstanbul için çok ürkütücü bir durum söz konusu. Aynı performansı sergilersek çok daha büyük felaketler yaşanabilir” diyor. ODTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erdin Bozkurt, Prof. Dr. Bora Rojay, Prof. Dr. Nuretdin Kaymakcı ve Doç. Dr. Arda Özacar’ın ortak mesajıysa net: “Depreme hazırlıklı olmalıyız, depremle yaşamasını öğrenmek zorundayız. Asıl yapılması gereken binaların güçlendirilmesi, depreme dayanıklı binaların yapılması, fayları dikkate alan yer seçimi. Maalesef, bu konuda çok zaman kaybettik!” Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Ali Pınar’sa ikiz depremleri analiz etti ve ilk depremin ana şoku içinde üç ayrı deprem olduğunu söyledi.

Haberin Devamı

‘Hasar dağılımı bilinmeden arama kurtarma ekiplerini organize edemezsiniz’

*Kahramanmaraş’ta kesinlikle bir deprem bekliyorduk. Bundan yaklaşık 15 sene önce, Prof. Dr. Naci Görür’ün önayak olduğu bir projeyi hayata
geçirmek istemiştik. O zaman daha Elazığ depremi olmamıştı. Bütün Doğu Anadolu fayını boydan boya kapsayan bir çalışmaydı bu. ‘LIDAR’ isminde bir teknoloji var. O zamanlar çok yeniydi ve aletleri de pahalıydı. Uçağa monte ediyorsunuz. Drone’lara da takılıyor ama o zamanlar onlar da yok. Bir çeşit lazerle araziyi tarıyorsunuz ve 3 boyutlu şekilde bütün topografyanın modelini çıkarabiliyorsunuz. Tabii bize bir uçak ve LIDAR gerekiyordu. Yanlış hatırlamıyorsam o zamanlar 25 bin dolar civarındaydı. Kanadalı bir şirkette vardı. “Bu teknolojiyi alalım. Hem eski depremlerin izlerini bulalım hem de bölgenin
3 boyutlu yapısal özelliklerini çıkaralım” dedik. Bütün Doğu Anadolu’nun röntgenini çekmek gibi olacaktı. Gittik, yerel yönetimlerle, AFAD’la, Harita Genel Müdürlüğü’yle görüştük. Önce uçak alabileceğimiz söylendi. İlk başta olumlu yaklaşıyorlardı ama sonradan projeye destek vermediler. Epeyce de uğraştık.

Haberin Devamı

*Projenin önemi neydi, hemen onu da anlatayım: Elde edeceğimiz bilimsel sonuçları bir kenara bırakalım. Deprem öncesinde fay zonunun 3 boyutlu modeli elimizde olacaktı. Depremden sonra da arazinin tekrar 3 boyutlu görüntüsünü çıkaracaktık. Artık bu teknoloji İHA’larla (insansız hava aracı) çok daha kolay yapılabiliyor. Öncesi ve sonrası kıyaslanacaktı. Böylece hasar dağılımı saatler içinde elde edilebilecekti. Örneğin bina 30 metre yüksekliğinde diyelim. Depremden sonra bina yerle bir olmuş, 1 metreye inmiş. İşte bu değişiklikleri tespit ederek hasarın boyutunu anlayabilirsiniz. Bugün yaşadığımız depremdeki en büyük problem maalesef hasar tespit çalışmalarının ihbarla elde edilmesiydi. Binlerce köy, kasaba, yerleşim yeri depremden etkilenmiş, binlerce bina yıkılmış. Zaten iletişim hatları çalışmıyor. Kahramanmaraş’ın birçok bölgesine saatlerce ulaşılamadı. Eğer hasar dağılımını bilmiyorsanız arama kurtarma ekiplerini organize edemezsiniz. İş makinelerini yönlendiremezsiniz. Kısacası bu verileri elde etmeden afet yönetimi yapamazsınız. Bir deprem ülkesinde yaşıyoruz. 10 ilimiz etkilendi ve bu 30-40 tane deprem demek. Ülkemiz bu boyuttaki bir depreme maalesef hazırlıklı değildi.

Haberin Devamı

‘İstanbul’daki deprem bu kadar büyük olmaz ama kayıp daha fazla olacaktır’

*Bu yaşadıklarımızdan sonra İstanbul için çok ürkütücü bir durum söz konusu. Aynı performansı sergilersek çok daha büyük felaketler yaşanabilir. İki depremin üst üste olması çok daha fazla hasar verdi. İlk depremin büyüklüğü ABD Jeolojik Araştırma Merkezi’ne göre (USGS) 7,8. Bazı kurumlar 7,9 diyor. İstanbul’da bu kadar şiddetli bir deprem olma ihtimali düşük çünkü Kahramanmaraş’ta 300-400 kilometrelik bir kırık var.
Marmara Denizi’ndeki fayın tamamı zaten 100-150 kilometre. Dolayısıyla İstanbul’da böylesine büyük bir depremin olma ihtimali yok bence. Fakat tabii ki nüfus yoğunluğunu ve bina kalitesini düşünürsek kayıp çok daha fazla olacaktır.

1766’da İstanbul’da iki deprem oldu. Birinin denizde, diğerinin karada olduğu düşünülüyor. Depremlerin büyüklüğünü belirleyen yegâne durum, kırılan fayın uzunluğu. Kırık ne kadar uzun olursa deprem o kadar büyük oluyor. Depremler olmadan da biz ne kadar uzunlukta bir kırılma meydana geleceğini bilmiyoruz maalesef.

*GPS’ten birtakım ölçümler yapılmış olabilir ama benim elimde Türkiye’nin söylendiği gibi 3 metre kaydığına dair bir veri yok. Tabii sanıyorum 3 metreden daha fazla kaymış olması gerek. Bazı yerlerde kayma miktarı 5-6 metreyi bile bulmuştur. Bu depremin büyüklüğüne göre yer değiştirme yani kayma normal. 1999 Gölcük depreminde de 5.5 metreye ulaşan yerler vardı. Zaten depremi yaratan durum da bu.

*Depremlerin volkanlar üzerinde etkisi var ama bölgemizde böyle ciddi bir aktiviteye sahip volkan yok. O yüzden ben bu depremlerin volkanları harekete geçireceğini düşünmüyorum.

Haberin Devamı

‘Bu boyuttaki bir afete maalesef hazır değildik’

‘17 Ağustos’tan beri, 25 yıl boyunca çok zaman kaybettik’

*Birçok ilde toplanma alanı olarak belirlenen alanlar amacı dışında imara açıldı. Yapı denetim sistemi iyi çalıştırılamadı. On yıllardır deprem bölgelerindeki illerde kentsel dönüşüm gibi işlemlerin acilen gerçekleştirilmesi, kötü yapıların iyileştirilmesine odaklanılması, depremde yıkılmadan önce çürük yapıların kontrollü olarak yıkılarak yerlerine daha iyilerini yapmamız gerektiği çok değişik platformlarda defalarca ifade edilmesine karşın bir gelişme olmadı, sonuç ortada. 17 Ağustos depreminden sonra neredeyse 25 yıl geçti, bu süre içerisinde bölgedeki kötü yapıların birçoğu yenilenebilir, bölge depreme hazırlanabilirdi.

‘Bölgesel sismik hareket artar’

*Asıl yapılması gereken: Binaların güçlendirilmesi, depreme dayanıklı binaların yapılması, fayları dikkate alan yer seçimidir. Maalesef, bu konuda ilerleme sağlayamadığımız gibi çok zaman kaybettik!

*Bu büyüklükteki depremler sonrasında, bölgesel sismik hareketliliğin arttığı gözlenebilmekte. Büyük depremlerin yarattığı dinamik değişimlerin uzak mesafede küçük depremlere de yol açabildiğiyle ilgili bilimsel çalışmalar bulunmakta ama bu bölgeye uzak olan İstanbul, İzmir gibi deprem beklenen noktalarda depremlerin kısa zamanda tetikleneceği anlamına gelmez. Aktif fayların uzun süredir deprem üretmediği, stres birikimi yaşanan sismik boşluklarda depreme hazırlıklı olmak, depremle yaşamasını öğrenmek zorundayız.

Haberin Devamı

‘7,7’lik ana şoku oluşturan üç ayrı deprem olduğu görülebiliyor’

Prof. Dr. Ali Pınar, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdür Yardımcısı

Tarihsel verilere göre bu bölgede en son iki deprem 1114 ve 1513 yıllarında meydana gelmiş. 6 Şubat’ta meydana gelenleri de dikkate alarak bakarsak, bölgede depremlerin tekrarlama aralıklarının yaklaşık 500 yıl olduğunu söyleyebiliriz. Yani, bu bölgedeki faylar 1513 yılından beri sismik enerji biriktirmektedir. Fayların sürtünme katsayısı gibi özelliklerine bağlı olarak her fayın biriktirebileceği veya doyuma ulaşacağı bir sismik enerji seviyesi var.
6 Şubat saat 4.17’de meydana gelen 7,7 büyüklüğündeki depremde bölgedeki faylarda biriken sismik enerji açığa çıktı. Bu depremde hareket eden faylar komşu faylar üzerinde gerilme artışına neden oldu.

‘Yıllar sürmesi gerekirdi’

Yaklaşık 9 saat sonra 13.24’te meydana gelen 7,6 büyüklüğündeki depremde kırılan fay da muhtemelen birkaç 10 yıl sonra kırılması gerekirken ilk depremin sebep olduğu gerilme artışı nedeniyle erken kırıldı. Bu iki deprem arasındaki zaman farkı saatler mertebesinde olmasından dolayı rahatlıkla ayırt edilmektedir. Depremler arası tetikleme olayı saniyeler, dakikalar, saatler, günler, aylar ve yıllar mertebesinde olabilmektedir. 6 Şubat’ta yaşadığımız iki deprem arasındaki tetikleme olayı 9 saat içinde meydana geldi. 17 Ağustos 1999 İzmit depremi ile 12 Kasım 1999 Düzce depremi arasında da tetikleme ilişkisi var ve 3 ay sürdü. Yani bir fayın hareketi neticesinde komşu fay üzerinde statik gerilme artışı komşu fayın sismik enerji bakımından doygunluğa erişene kadar devam eder. Sabah 4.17’de meydana gelen 7.7 büyüklüğündeki depremde üç farklı fay sistemi birbirini tetikledi. Bu depremde tetikleme olayı saniyeler mertebesinde gerçekleştiği için bu olay net bir şekilde fark edilememiştir.
7,7’de ana şoku oluşturan üç farklı deprem, grafik haline getirildiğinde ayrı ayrı görülmektedir. Yakın alan ve uzak alan kayıtlar
ana şokun üç farklı depremden oluştuğunu göstermektedir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!