Boğaz’ın incisi

Güncelleme Tarihi:

Boğaz’ın incisi
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 14, 2023 07:00

İstanbul’un sembollerinden biri olan ve geçmişi MÖ 410’a kadar uzanan Kız Kulesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca Eylül 2021’de başlatılan kapsamlı restorasyon çalışmalarının ardından, 11 Mayıs Perşembe günü anıt müze olarak ziyarete açıldı. Hürriyet Hafta Sonu Ekleri olarak biz de oradaydık. Hafif bulutlu bir günde, Boğaz’ın ortasında bir inci gibi ışıldayan ve cazibesini hiç kaybetmeyen kültür mirasımızın ülkemiz için değerini, yenileme çalışmaları hakkındaki tartışmaları ve yeni misyonunu konunun uzmanlarına da sorduk.

Haberin Devamı

Sabah saat 9.00 civarında Galataport İstanbul’dan tekneye bindik, yaklaşık 10 dakikalık bir yolculukla Kız Kulesi’ne ulaştık. Hava parçalı bulutluydu ama buna rağmen tekne kuleye yaklaştıkça taş bedeninin üzerinde, ahşap dokuyla çerçevelenip beyaza boyanmış kubbesi bir inci gibi parlamaya başladı. Eski versiyonunda gördüğümüz, kulenin etrafındaki çelik destekler tamamen kaldırılmıştı. Tekneyle yanaşıp platforma ayak bastığımızda, buranın da tamamen yenilendiğini gördük.

İç kısımda bizi geniş bir avlu karşıladı. Etrafı bir kale gibi taş duvarlarla örülmüş, üzeri açık. Kuleye çıkmak için ahşap merdivenlerden tırmanmaya başladık. Duvarlarda yıllar içinde açılmış farklı form ve biçimlerdeki pencerelerin her birinin önünde durup fotoğraf çektik. Merdivenlerin geniş sahanlıklı yapısı hem tırmanmayı kolaylaştırıyor hem de her pencerede durup değişen manzaranın tadını çıkarmamız için fırsat sunuyor. Daha sonra restorasyon için oluşturulan bilim kurulunun üyelerinden mimar Han Tümertekin’in anlatımından öğrendiğimize göre bu pencereler farklı zamanlarda açıldığı için bir düzeni yok.

Haberin Devamı

Boğaz’ın incisi

Merdiveni belli bir geometride tasarlayabilmek için mimari ve mühendisliğin bütün akıl yürütmeleri kullanılmış. Kulenin tepesine varıp kapıyı açınca balkonda gördüğümüz manzaraysa “İstanbul gerçekten kanatlarımızın altında” dedirtti hepimize... Bir süre İstanbul’un benzersiz güzelliğini izledik. Burada fotoğraf çekmeye doyulmuyor ama açılışa katılan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un konuşmasını dinlemek üzere tekrar aşağı indik.

Boğaz’ın incisi

‘İstanbul seyredilecek’

Bakan Ersoy özellikle çalışma bitmeden önce yapılan yaygın eleştirilere yanıt verdi ve şunları söyledi: “Binanın son 20-30 yıldır gözlemlediğimiz görüntüsü, yanlıştı. Aslına, özgün haline bu çalışmayla getirildi. Biz bugüne kadar hep İstanbul’dan Kız Kulesi’ni seyrettik. Bu yapılan konsept ve işlevsellik değişikliğiyle bu saatten sonra artık Kız Kulesi’nden İstanbul’u seyredeceğiz. Ana değişiklik budur, artık bir anıt müze. Vatandaşlarımızın rahat ulaşabilmesi için mayıs sonuna kadar ziyaret ücretsiz. Motor da ücretsiz olacak.
1 Haziran’dan itibaren de MüzeKart geçerli olacak” dedi.

Haberin Devamı

“Kız Kulesi, İstanbul’un geçmişinin şahidi. Bugüne kadar hapishane ve karantina merkezi dahi oldu.”

Ayrıca Bakan Ersoy Prof. Dr. Feridun Çılı, Prof. Dr. Zeynep Ahunbay ve Ağahan Mimarlık Ödülü sahibi mimar Han Tümertekin’den oluşan bilim kurulunun rehberliğinde gerçekleştirilen restorasyon çalışmalarında
Kız Kulesi’nin 2. Mahmut dönemindeki orijinal halinin dikkate alındığının altını çizdi.

Kız Kulesi’nin İstanbul ve ülke turizmindeki yerini tarihçi ve rehber, Hürriyet Seyahat yazarı Saffet Emre Tonguç ile konuştuk. Tonguç’a göre Kız Kulesi, İstanbul’un en romantik sembollerinden biri...

‘Listelerde ilk sırada’

Yenileme sırasında toplum hafızasındakinden ziyade tarihine uygun bir çalışma yapılmasının Kız Kulesi’nin geçmişiyle bağ kurması açısından daha iyi olduğunu söyleyen Tonguç “Küçücük bir ada ama öyle etkilemiş ki insanları, adına yüzyıllardır hikâyeler anlatılmış. Tarihinin MÖ 2400’lü yıllara kadar ulaştığı da söylenceler arasında. Adadaki ilk bina MÖ 408’de Atinalı General Alcibiades tarafından Persleri durdurmak için yaptırılmış” diye anlatıyor tarihini. “Yenilenme sürecinin oldukça tartışmalı geçtiğini” de belirten Tonguç devam ediyor: ‘Gelişmeleri hep yakından takip ettim. Boğaz turum sırasında yanından geçtik, bitmiş halini henüz gezmedim ama gerçekten tarihine uygun bir uygulamanın sonucu, toplum hafızasındaki yerinden dolayı tepki alsa da geçmişiyle bağ kurması açısından yapılanlar daha iyi anlaşılacaktır.”

Haberin Devamı

Boğaz’ın incisi

Kulenin seyir balkonu

Kız Kulesi’nin ülkemizi ziyaret eden turistlerin ziyaret listesinde Tarihi Yarımada’dan sonra kesinlikle ilk sıralarda olduğunu söyleyen Tonguç şunları da ekliyor: “Kulenin fotoğrafının ülkemizin yurtdışındaki tanıtımlarında bu kadar sık kullanılması da bu yüzden. Hangi milletten olursa olsun herkes hikâyeleri seviyor. İstanbul’un mistik havası zaten ilgilerini çekiyor. Kız Kulesi de
bu bakımdan en doğru adreslerden. Başka bir ilgi odağı olan Galata Kulesi ile karşılıklı konumları da özel. Sanki kavuşamayan iki âşık gibi yüzyıllardır birbirlerine uzaktan bakmaları yabancılar için etkileyici bir unsur. İster Sarayburnu’ndan ister Üsküdar sahilinden, manzarası bile büyüleyici geliyor.

Haberin Devamı

Kız Kulesi sadece turistik açıdan ünlü değil. 1963 yapımı ‘Rusya’dan Sevgilerle’ (From Russia With Love) İstanbul’un da aktörlerden biri olduğu ilk James Bond filmiydi. 1999’da çekilen ‘Dünya Yetmez’ (The World is Not Enough) isimli Bond filminde, Kız Kulesi Sophie Marceau’nun canlandırdığı şeytani Elektra’nın saklanma yeriydi. Kule birçok yerli film-diziye de mekân oldu. Yani hâlâ hikâyelerini yaratmaya devam ediyor.”

Boğaz’ın incisi

Kız Kulesi projesi danışmanı mimar ve restorasyon uzmanı Prof. Dr. Zeynep Ahunbay

‘Deryadaki cennet’

Akademisyen, yazar Haldun Hürel de İstanbul’un her tarafının bir mücevher olduğunu, Kız Kulesi’nin de bu şehrin sembollerinden biri olduğunu söylüyor ve şunları anlatıyor: “Kız Kulesi bütün Bizans ve Osmanlı tarihini yaşadı ve her gelen ona bir iz bıraktı. İstanbul’un binlerce yıllık geçmişine şahit oldu. Sultan Süleyman’ı, Sultan Abdülaziz’i, her dönemi gördü. Bugüne kadar çok çeşitli işlevlerde de kullanıldı.

Haberin Devamı

Bizans zamanında güvenlik nedeniyle Sarayburnu’ndan Kız Kulesi’ne doğru Haliç zincirlerle kapatıldı. 18’inci yüzyılda hapishane ve tahaffuzhane, yani bulaşıcı hastalıklardan korunma istasyonuydu. 19’uncu yüzyılda Kız Kulesi’nin yanında bir Fener Kulesi de vardı. Artık yok tabii ama eski gravürlerde bunu görmek mümkün. Bir dönem Denizcilik İşletmeleri kuleyi Boğaziçi’nde
sefer yapan gemiler için ara istasyon olarak değerlendirdi.

Kız Kulesi derya ortasında bir cennet. Dışarıdan göründüğü kadar da küçük değil. Kat kat merdivenlerden çıkıp karşılaştığınız manzara insanı heyecandan bayıltabilecek kadar güzel. Oradan İstanbul’u izlemek Galata Kulesi’nden seyretmekten çok daha mükemmel.

Bugüne kadar kule Leandros, Arcla, Damalis gibi değişik isimlerle anıldı. Hakkında o kadar çok efsane var ki... En bilineni, imparator kızını çok kıskanırmış ve onu denizin ortasındaki bu kuleye hapsetmiş. Fakat bir büyücü, yılan kılığında, meyve sepetine saklanıp kuleye girmeyi başarmış ve kızı zehirleyip öldürmüş.

Bir diğer meşhur efsanede de Hero ile Leandros’un aşkı anlatılır. Babası Hero’yu Leandros’tan uzak tutmak için onu Kız Kulesi’ne hapsetmiş. Hera bir meşale yakmış. Leandros da onu izleyerek Sarayburnu’ndan denize atlamış. Dalgalarla boğuşarak sevgilisine kavuşmaya çalışmış. Fakat rüzgâr kızın elindeki meşaleyi söndürmüş. Leandros da yolunu kaybedip boğulmuş. Bu efsane Avrupa’da da bilinir. İstanbul aslında bir kadınlar şehridir. Kız Kulesi’nin bugün bu isimle anılması da şaşırtıcı değil.” 

‘Ülkemizin gözbebeği’

Kız Kulesi’nin önemini ve yapılan yenileme çalışmalarını yüksek mimar ve restoratör Seda Özen Bilgili’ye de sorduk: “Kız Kulesi oturduğu zeminle birlikte, birbirinden ayrılmış iki kıtanın jeolojik geçmişine dair en önemli izlerinden biridir. Mitoloji ve efsaneler birbirine karışır.

Kimi zaman Fransızca yazılmış hikâyelerde görürüz. Çanakkale’nin Hero ve Leandros’u buraya yakıştırılır. Uzun bir süre yanlışlıkla ‘Tour de Léandre’ olarak adlandırılmıştır. Kimi zaman bir sultanın kızının hayatını kurtarmak ve onu kötülüklerden sakınmak için hapsettiği bir kule olarak duyarız adını. Bazen bir gözetleme kulesi olur, bazen de bir savunma merkezi. Gerçek şu ki değişerek, dönüşerek, kimi zaman yıkılarak ve tekrar inşa edilerek günümüze kadar ulaşmıştır.

Kulenin restorasyonu çok tartışıldı ve aslında kamuoyunun ilgisini olumlu buluyorum. Restorasyon, tıp gibi değişen, yeni teknikler geliştirilen bir bilim dalı. Nasıl tıpta 25 sene önce vakalara yaklaşım farklıysa tarihi eserlerin onarımında da analiz ve uygulama yaklaşımları değişiyor.

‘Depreme dayanıksızdı’

Yapıda çalışan birkaç tanıdığım var ve kamuoyunda tartışmalar başladığında kendileriyle de konuşma şansım oldu. 1940’larda o dönemin imkânları ve yaklaşımıyla yapının çürüyen ahşap bölümlerinin, beden duvarıyla bütünleşmeyecek şekilde oturtulan niteliksiz bir betonarmeyle değiştirildiğini öğrendim. 1999’da da yapının restorasyonu esnasında o dönemin güçlendirme anlayışıyla birtakım metal öğeler getirilmiş ve yapının dendanlı (dişli) bölümü de kapalı bir mekân-restoran olarak işlevlendirilmişti. Hem deprem açısından sorunlu olan hem taş öğede tuzlanma yaratan betonarme bölümler yapıdan kesilerek, dilimlere ayrılarak uzaklaştırılmış.

Son dönemde gözlerimizin alıştığı kütle ahşap olarak yeniden uygulanmış. Özgün taş bölümler onarım görmüş. Bunun dışında zemin güçlendirmesi yapılmış. Aslında yapının restorasyon örtüsü başlı başına bir tasarım öğesi olsa, bilgilendirme daha açık ve kapsayıcı yapılsa, ülkemizde bu kadar nitelikli restorasyon uygulamaları yapıldığı için tartışmak yerine keyif alarak gelişmeleri izleyebilirdik. Bu eserler hepimizin ortak değeri ve mirası. Geleceğe aktarılan her miras da hepimizin zenginliğidir.”

‘Ustaca yapılmış görünüyor’

Tarihçi, akademisyen ve Hürriyet yazarı İlber Ortaylı da Kız Kulesi’nin yenilenmesiyle ilgili şu yorumu yapıyor: “Kız Kulesi, tarihi menkıbelerin dışında İstanbul’un uzun tarihiyle aynileşen bir anıttır. Bu tip kuleler, fenerler her eski liman için bir asalet beratı sayılır. Kız Kulesi’nin son geçirdiği tamir de bir hayli uzun ve münakaşalı oldu. Fakat ortaya çıkan restorasyon, yakından görmemiz pek mümkün değilse de pekâlâ ustaca yapılmış gibi görünüyor. Bu kıvanç vericidir.”

‘Her penceresinde farklı bir İstanbul’

Hürriyet Hafta Sonu Ekleri muhabiri Uygar Taylan da Kız Kulesi’ni bir fotoğrafçının gözünden değerlendirdi: “Eskiden üstü kapalı olan avlu bölümü aslına uygun olarak tasarlanıp üstü açık olacak şekilde restore edilmiş; kendinizi bir kalede gibi hissediyorsunuz. Kulenin içine girip merdivenlerini tırmanmaya başladığınızda yapı her penceresinden farklı bir İstanbul fotoğrafı veriyor. Birinde Galata Kulesi, diğerinde Salacak sahili, başka pencerede martıların kovaladığı bir vapur... Eskisine göre daha geniş alana sahip terası Boğaz’ı adeta ayaklarınızın altına seriyor. Boğaziçi’nin incisi Kız Kulesi şimdiden Instagram’cıların akınına uğrayacak gibi duruyor. Fakat Kız Kulesi yakınına geldikçe büyüyen bir yapı. Fotoğraf çekmek için kameranızda 24-70 (geniş açı) objektif kullanmanız ya da telefonunuzun X5 kamera moduyla çekim yapmanız gerekebilir. 360 derece görüntü almak isteyenler dron kullanabilir veya benim yaptığım gibi bir kaptana rica edip kulenin etrafında 360 derece dolaşıp görüntü alabilir.”

 

BAKMADAN GEÇME!