‘Beni kusur tavlar, kusur dünyanın en güzel şeyidir’

Güncelleme Tarihi:

‘Beni kusur tavlar, kusur dünyanın en güzel şeyidir’
Oluşturulma Tarihi: Aralık 03, 2023 10:49

Farklı yüz hatları ve başarılı oyunculuğuyla kısa sürede başrollerin aranan isimlerinden oldu. Birçok meslektaşının aksine onu magazinde pek görmüyoruz, sosyal medyaya da mesafeli, “Biraz zannetme çağındayız. Bu da bana uymuyor” diyor. İlhan Şen’le hem devam eden dizisi hem de yakında vizyona girecek ‘Aşk Filmi’ vesilesiyle buluşuyoruz: “Nereden yaralıysan oradan yaralıyı buluyorsun.”

Haberin Devamı

‘Beni kusur tavlar, kusur dünyanın en güzel şeyidir’

Bu aslında hazırlığı iki aşamalı bir söyleşi oldu. İlhan Şen ‘Safir’ dizisinin çekimleri için uzun zamandır Kapadokya’da. Biz de söyleşiyi yapmak için önce oraya gidiyoruz. Günün büyük bölümünü geçirdiği otelinde buluşuyoruz. Arkamıza peribacalarını alıp sohbet ediyoruz. Ardından fotoğraf çekimi için bu defa o İstanbul’a geliyor. Bu sefer ekranda göründüğünden çok daha farklı; Muhsin’e (Akgün) kendi haliyle poz veriyor. Buyurun muhabbete...

Bir süredir dizi çekimleri sebebiyle Kapadokya’dasın. Nasıl bir hayat kurdun kendine?

Seninle iki yıl önce konuştuğumuzdan çok farklı olmayan bir versiyonumu yaşıyorum. Evcimen biri olarak setten geri kalan zamanda, Kapadokya’daki otel odamdayım. Kendi dünyamda, kendi kafamda yaşamaya devam ediyorum.

Haberin Devamı

Oysa popülerlik devrindeyiz. Ama seni işlerin dışında neredeyse hiç görmüyoruz, sosyal medyada çılgın paylaşımların da yok. Neden? Cool durma çabası mı bu?

Ben hep böyle bir adamdım. Kendimi paylaşmaktan ziyade mesela odamı paylaşıyorum; aslında o daha özel bir şey. Okuduğum, dinlediğim, izlediğim şeyleri paylaşıyorum. Bu bana daha samimi geliyor. Bahsettiğin popüler kültür, popülizm bana göre değil. Zaten biraz zannetme çağındayız. Bu da bana uymuyor.

Nedir zannetme çağı dediğin?

Biraz güzel giyinen, biraz marka itibarlarını üzerinde taşıyan sınıf atladığını zannediyor. Ama evine dönüp kendiyle kaldığında o sınıfın çok başka bir yerine ait olduğunu anlıyor. Kısacası biz, sınıf atladığımızı, popüler ve çok bilgili olduğumuzu zannediyoruz. Bu zannetme çağı da bana uymuyor. Tabii sosyal medyayı inkâr etmek, kullanmamak büyük aptallık olur. Bunun farkında değil miyim? Tabii ki farkındayım. Ama gerçekten bana uymadığı için yapamıyorum. Denemedim mi zannediyorsun? Bak anlatayım... Geçenlerde “Bir selfie çekip paylaşacağım” dedim.

Yok muydu bugüne kadar?

Yoktu ve hâlâ yok. Aldım telefonu, denedim. Kendimden o kadar soğudum ki “Bu işi yapamayacağım” dedim. Zaten fotoğraf çektirmekten bile çok gerilen biriyim. Benim için “3-2-1 kayıt”... Orada her şeyi yaparım, isterse 500 kişi izliyor olsun.

Haberin Devamı

“Popülerlik bana uymuyor” dedin ama senin yaptığın işin getirisi bu. Yanlış meslek seçtiğini düşünüyor musun?

Bu mesleği en iyi şekilde yapalabilmek için elimden ne geliyorsa uyguluyorum. Ayrıca sebep-sonuç ilişkisine doğru bakmak lazım; işini iyi yaptığında zaten bunun getirisi seni çok popüler bir tarafa koyuyor. Bu da bir yana, bence oyuncunun iki çok basit ama önemli görevi var: Ezberli olmak ve saatinde gelmek. Geri kalan yönetmenin, yapımcının ya da ışıkçının işi.

1.5 milyon takipçili Instagram profilinde Pertevniyal Lisesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi yazıyor. Okullarınla oyunculuktan daha fazla mı gurur duyuyorsun?

Hadi, ben sana bir soru sorayım. Sen her söyleşi sonrası arkadaşlarına “Bugün öyle güzel bir söyleşi yaptım ki” diyor musun?

Hayır.

Haberin Devamı

Çok teşekkür ederim, cevabımı aldım. Bu benim işim, bana uymayan şey de göze sokmak.

Peki, çok aktif kullanmadığın halde sosyal medyadan ahlaksız teklifler falan geliyor mu?

Yok, bu galiba vaat ettiğinle alakalı bir durum.

Sen ne vaat ediyorsun?

Pandemide şöyle bir şeye evrildi: Mesela Ferit Edgü paylaşmaya başladım. Bir anda güzel insanlar sete kitaplarla gelmeye başladılar. Sonra Tezer Özlü, Sait Faik... “İlhan Abi sayende bu kitapları keşfettik” diyenler oldu. Bu binlerce ahlaksız tekliften çok daha güzel.

Fenerbahçe’ye başkan olmayacak mıyım? Olacağım!

Bulgaristan’da doğuyorsun ve sen 1 yaşındayken 1990 yılında ailen Türkiye’ye geliyor. Annen öğretmen, baban mühendis. Sen “Dostoyevski’yi annemden daha çocukken Rusça dinlemiştim” demişsin...

Haberin Devamı

Evet. Annem de babam da Rusça biliyorlar. Ve bana okurlardı. Hâlâ ‘Doktor Jivago’ gözümün önündedir. Okuma saatlerim vardı. Ayrıca annem beni sık sık sinemaya da götürürdü, altyazıları da böyle fısır fısır okurdu.

Ama üniversitede inşaat mühendisliği okuyorsun. Baban mühendis diye mi?

Hayır, sebep Fenerbahçe’ydi.

Nasıl yani?

E, Aziz Yıldırım inşaat mühendisi. Ben de Fenerbahçe’ye başkan olmayacak mıyım? Olacağım.

Gerçekten buna inanıyor musun?

Tabii, bu hayallerim günbegün artıyor. Ali Şen, Ali Koç, İlhan Şen... Bak isimlere, matematik doğru gitmiyor mu (gülüyor)!

“Gel başkan ol ama oyunculuğu bırakacaksın” deseler...

Giderim sete, herkese çok teşekkür ederim, “Arkadaşlar, benim biraz işim var” der ve bavulumu toplarım.

Haberin Devamı

‘Ararız gelmez’, ‘Ararız açmaz’...

Seni sen yapan en büyük özelliğin ne?

İçime dönüklüğüm. Kendimle yalnız kalabilmekten aldığım keyif.

Çevrendekiler adını duyduklarında oyunculuk dışında akıllarına ilk ne gelir?

Gelmez.

O ne demek?

“Ararız gelmez”, “Ararız açmaz” gibi (gülüyor).

En son neyin hayalini kurdun?

Kapadokya’ya yerleşmek olabilir, bu sessizlik ve bu yer tam benlik.

Sence seksi misin sevimli mi?

Sevimliyim.

Seksi bir ses tonun var, sesinle çok tavladın mı birilerini?

Hayır, ama iyi sesin peşinden giderim.

O nasıl oluyor?

Yani hemen bakarım, kim o, sesi nereden çıkarıyor. Çünkü sesin birçok çıkış noktası var, kafatasımızın arkasından bile ses çıkabiliyor. Bu anlamda ben hakikaten iyi sesin, doğru Türkçenin peşinden giderim.

Ergenlik yıllarına dönsek... Tişörtünde hangi ünlünün fotoğrafı olsun?

Roger Waters (Pink Floyd).

Bir randevuda asla ne yapmazsın?

Terbiyesizlik.

Onsuz uyumam dediğin şey...

Işık.

‘Beni kusur tavlar, kusur dünyanın en güzel şeyidir’

Güzellikle seyirciyi tavlayamazsın

Bir kadınla birlikte oluyorsun, ekranda seni görüyor, her şey çok havalı. Sonra diyorsun ki “Dışarıya çıkmayalım, film konuşup kitap tartışalım”. Buna şaşıran kadınlarla karşılaştın mı?

Hayır, nereden yaralıysan oradan yaralıyı buluyorsun eğer başka bir arayış içinde değilsen. Yani kendin gibi biriyle birlikte oluyorsun. Beni mesela güzellikle falan da tavlayamazsın, imkânsız. Güzellikle seyirciyi de tavlayamazsın.

Neyle tavlanır?

Seyirciyi kusurla tavlarsın. Hayal et, hayran olduğun bütün aktör ve aktrislerin hepsinin bir kusuru vardır. Çünkü güzelliğe maksimum bakma süresi 15 dakikadır. Yoksa dünyanın en güzel mankenlerinin şu an üç-beş Oscar’ı olması gerekirdi. Kusursuzlar çünkü. Onlar fotoğrafta, podyumda çok güzel olabilirler ama izlenecek bir şey yapılabilmesi için öncelikle bir kusuru olması gerekir. Beni de kusur tavlar. Kusur dünyanın en güzel şeyidir.

O halde senin kusurların neler?

Zor taraflarım çok. Çünkü bir şey yaptığım zaman ona çok konsantre olabiliyorum ve bu diğer tarafı ihmal demek olabiliyor, bazen önceliklerimi şaşırabiliyorum. Bu benim için bir sorun değil ama karşı taraf için ihmal edilmeye doğru gidebiliyor. Sabahları çok huysuz olarak uyanabiliyorum. Çünkü geceleri uyumuyorum. Benim için hayat herkes uyuduktan sonra başlıyor. Sabah 6.00’ya kadar bile oturabiliyorum. Eğer setim erkense yatmadan giderim.

Hayatımın aşk şarkısı bir türkü olurdu

Gelelim bu sezon seni izlediğimiz Ateş karakterine...

‘Safir’de canlandırdığım Ateş biraz canlandırması zor bir karakter çünkü ben daha dişi roller oynadım hep.

Dişi rol derken...

Sınırsız. Amuda kalkıp oynasam bile seyirci şaşırmazdı. Ağlamak, gülmek, bağırmak daha serbestti. Ateş beni biraz daha sınırlandıran, daha köşeli bir karakter.

Yakında vizyona girecek olan ‘Aşk Filmi’ ne anlatıyor?

Canlandırdığım Uzay karakteri bir yönetmen. Oyuncu seçmelerinde yaptığı işle dalga geçen bir kızla karşılaşıyor. Kız “Bu senaryoyu kim yazdı? Yaza yaza bunu mu yazdınız” diyor. Uzay da “O zaman sen yaz” diyor. Ve hikâye başlıyor...

Filmin tanıtımlarında fonda aşk şarkıları var. Senin hayatının aşk şarkısı nedir?

Aklınıza gelen ilk türkü olabilir. Çünkü o zamanlardan bu zamanlara hâlâ insanın içine dokunan aşkı bu kadar basit sözlerle anlatmak
o kadar da kolay olmamalı.

Senin hayatın bir film olsa yüzde kaçı aşk filmi olurdu?

Bazen tamamı, bazen yüzde 30’u... İnan saatine göre değişir.

Şu an yüzde kaçı?

Yüzde 80-90.

Sen Kapadokya’dasın, aşkın nerede?

İstanbul’da canım.

Mesafeler sorun yaratıyor mu?

Doğru duyguysa ve siz doğru bir yerden bakıyorsanız, hayır yaratmaz.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!