Kim sevmez aşk hikâyelerini?

Güncelleme Tarihi:

Kim sevmez aşk hikâyelerini
Oluşturulma Tarihi: Ekim 26, 2019 08:00

The New York Times gazetesinin ilgiyle izlenen köşelerinin televizyon ekranlarına transferi, Amazon Prime platformu için hazırlanan ‘Modern Aşk’la devam ediyor. Anne Hathaway ve Dev Patel’in de oynadığı dizi, ilhamını aldığı köşe gibi, gerçek insanların gerçek aşk hikâyelerinden uyarlanmış yarımşar saatlik sekiz bölümden oluşuyor.

Haberin Devamı

The New York Times gazetesinin ‘Modern Love’ (Modern Aşk) köşesi şimdi de ekrana taşındı. 18 Ekim’de yayına giren dizinin her bölümünde farklı bir aşk hikâyesi anlatılıyor. Oyuncular arasında performansıyla insanın gözünden yaş getiren Anne Hathaway, ilk kez bu kadar yakışıklı görünen Dev Patel, muzip değil gergin bir karakteri başarıyla canlandıran Tina Fey, kısacık rolüyle parlayan Andy Garcia, bembeyaz saçlarıyla Jane Alexander, usta Catherine Keener gibi ünlü oyuncularla John Slater, Cristin Milioti, Andrew Scott, Julia Garner, John Gallagher Jr., Olivia Cooke gibi ekrandan tanıdığımız isimler var.
Oscar ödülü yönetmen John Carney’in projesinde, bölümlerden birinin yönetmeni de ‘Shameless’ yıldızı Emmy Rossum. Köşenin tutkunu olan Carney, uyarlayacağı hikâyeleri televizyona uygun olanlardan çok, kendisini en çok etkileyenler arasından seçmiş. Hikâyeleri yazan gazete okurlarına da telif ödenmiş ama dizi yapım sürecinde söz hakkı verilmese de yayından önce hepsi izlemiş kendi bölümlerini.
Hathaway’in oynadığı bipolar genç kadının “Anne Hathaway beni çok iyi canlandırmış” minvalindeki tweet’ini gözlerimle gördüm mesela; ayrıca hikâyeleri yazanların şimdi nerede ne yaptığına ilişkin haberler de paylaşılıyor. Dizinin sonunda, birbirinden bağımsız sekiz öykünün kahramanlarını buluşturan ve bazı ucu açık noktaları açıklarken, bazılarını da karmaşıklaştıran uzunca bir bölüm var.
‘Beyaz’ bir dizi mi?
New York sakinlerinin gazete köşesi için kaleme aldığı öykülerde aşkın çok çeşidi var: Başlamak üzere olanı, yorulmuşu, unutulmamışı, ne olduğuna karar verilemeyeni, çok geç geleni... Ancak hepsi New York’un kalburüstü semtlerinde ve çok güzel evlerde, mekânlarda geçiyor. Kötü insanlar, büyük çatışmalar, derin üzüntüler yok; bir arkadaşım Noel filmlerine benzetti hatta.
Sosyal medya ayılıp bayılanlarla dolup taşarken, dizi bir yandan da çok ‘beyaz’ olmakla eleştiriliyor. İzleyin, siz de kararınızı verin; dört saat bir anda geçip gidiveriyor, hafta sonu kıvrılıp izlemek için ideal (Prime Video’da Türkçe altyazılı).
Hatırlatma: The New York Times’tan yakın geçmişte ekrana aktarılan bir diğer köşe de ‘Diagnosis’di. ‘House’ dizisine ilham veren ve dizinin danışmanlarından olan Dr. Lisa Sanders’in aynı adlı yedi bölümlük belgeselinde teşhis konulamayan hastalıklar başrolde. Geçen yıl Dr. Sanders köşesinden dizinin hazırlığını duyuruyor, okurlarıyla bazı vakaları paylaşıyor, dünyanın her yanından yorumlar yağıyor ve çaresiz dertlere derman bulmanın en önemli adımı atılıyor, hastalıkların adı konuyor. Gerçek hayattan ‘House’ vakaları gibi (Netflix).

Kim sevmez aşk hikâyelerini

Haberin Devamı

 
   




BAKMADAN GEÇME!