Yaşayan efsane

Güncelleme Tarihi:

Yaşayan efsane
Oluşturulma Tarihi: Kasım 13, 2006 01:17

Avrupa’da söz sahibi bir otorite durumundaki Sevim, binlerce öğretmen yetiştirdi. Eski bir milli basketbolcu, hentbolcu ve futbolcu olan duayen spor adamı, teknik direktörlük ve federasyon başkanlığı yaptı, yüzlerce makale yazdı.

PROF.Dr.Yaşar Sevim... Yaşamını spora adamış bir bilim adamı. Türk hentbolunun babası.. Eski milli basketbolcu, futbolcu, hentbolcu ve atlet. Binlerce öğretmen yetiştiren bir eğitmen. Teknik direktör, federasyon başkanı. Avrupa’da söz sahibi bir otorite. Yüzlerce makalesi ve kitabı olan bir yazar.. Bir gönül adamı, gerçek anlamda bir dost.

Lafı uzatmayalım, Türk sporunun gelmiş geçmiş en büyük isimlerinden biri olan Yaşar Sevim, çok hoş üslubu ile bize dünü ve bugünü anlattı. Ortaya inanılmaz hoş bir sohbet çıktı. Buyrun okuyun, çok beğeneceksiniz.

- Hentbolü Türkiye’ye sizin getirdiğinizi biliyoruz.

- 1970-74 yılları arasında Almanya’da Köln Spor Okulu’nda ihtisas yaptım. O dönemde Alman hentbol milli takımının antrenörü Helmut Duell idi. Eski milli kalecilerden olan Duell, aynı zamanda çok büyük bir otorite idi. Bilgi konusunda her türlü desteği bana verdi. Sonra Türkiye’ye döndüm. Dönemin Spor Bakanı Ali Şevki Erek ve genel müdürü rahmetli Talat Akgül’ün onayı ve desteği ile hentbol federasyonunu kurduk.

- Hentbolün bu kadar yaygınlaşmasında kimlerin desteğini gördünüz?

- İşe okullardan başladık. Bu bakımdan beden eğitimi öğretmenlerinin ilgisini ve desteğini unutamayız. Ayrıca kulüpler, üniversiteler ve basın da çok büyük ilgi gösterdi. İlk günden bu güne, hentbole emek veren herkese şükran borçluyuz.

- Türk spor camiasının unutulmaz isimleri arasında yer alıyorsunuz.

- Teveccühünüz... Ama büyük mutluluklar yaşadığım bir gerçek. Örneğin 2001 yılında Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından şahsıma üstün hizmet ödülü verildi. Bu ödül, Türkiye’nin en büyük spor ödülüdür. Gurur duydum.

- Cebeci Hentbol Salonu’na da adınız verildi.

- Ben yaşarken, bir salona adımın verilmesi, benim için ayrı bir onur, ayrı bir mutluluk. Bu projeyi gerçekleştiren herkese şükranlarımı sunarım.

- İlişkilerinizi saygı üzerine kurduğunuzu gözlemliyorum.

- Çok iyi sporcu olunabilir. Ama önemli olan, topluma yararlı çok iyi bir insan olabilmektir. Camiamızda herhangi bir menfaat gözetmeden emek veren çok sayıda sporcu ve spor adamı var. Bugüne kadar sporu sadece uygulayıcı olarak düşünmedim. Sporun bilimsel temellere dayandırılması, uygulama ile bilimin bir bütünlük içerisinde yapılmasını savunan bir anlayışa sahibim..

Yaşar Sevim kimdir?

1948 yılında Gaziantep’de doğdu. 1969 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümü’nü bitirdi.1970-74 yılları arasında Almanya’da Köln Spor Yüksek Okulu’nda ihtisas yaptı. Basketbolda Türkiye ligi sayı kralı oldu, 7 kez de milli takım forması giydi. 1976 yılında hentbol federasyonunun kuruculuğunu yaptı ve ilk federasyon başkanı oldu. Uzun yıllar A milli hentbol takımı teknik direktörlüğü görevinde bulundu. Kulüp takımlarında Avrupa ve Dünya çapında başarılara imza attı. Yurt içinde 17 kez lig, 15 kez de Türkiye Kupası şampiyonluğu yaşadı. 22 kitap yazdı. 1994 yılında doçent, 2000 yılında profesör oldu. Halen Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu’nda Antrenörlük Eğitimi Bölüm Başkanı. Aynı zamanda Avrupa Hentbol Federasyonu Lektörü. Eski milli basketbolcu olan Mahire hanım ile çok mutlu bir yaşam sürüyor.

Acı ve tatlı günleri birlikte yaşadık

- İmkanlarınızın kısıtlı olması nedeni ile özellikle ilk yıllarda büyük zorluklar yaşamış olsanız gerek.

- 1980 ya da 81 yılıydı. Hentbol milli takımı antrenörüydüm. Balkan Şampiyonası için Romanya’ya gidecektik. Tabii, o zamanki şartlarda uçak falan hak getire. Bir otobüs bulduk. Ama nasıl bir otobüs! Çok kötü. Ayrıca bir şoför var, yedeği yok. Kumanyalarımızı hazırladık, yola çıktık. Ortalık kar kış. Yerler resmen jilet gibi. Otobüsümüz külüstür. Zor gidiyor. Bir de arıza yapmaz mı! Yolda saatlerce mahsur kaldık. Şoför de tek. Halimizi düşünün. Şoför dinlenebilmek, uyuyabilmek için otobüsü kenara çekiyordu, biz uyansın diye başında bekliyorduk. Maceralı bir yolculuk oldu. Tam 45 saat sürdü.

- İnanılmaz.. 45 saatte insanoğlu artık dünyayı üç kere dolanıyor.

- 45 saat sonra maça çıktık ve tarihimizdeki ilk galibiyetimizi aldık. Yunanistan’ı 33-19 mağlup ettik. Çok anlamlı bir galibiyetti bu. Yaşadığımız tüm sıkıntıları bir anda unuttuk. Aynı şartlarda tekrar geri döndük. Ama bu kez dönüş daha kısa sürdü. 35 saat falan.

- 35 saat mi? Hocam, 35 artı 45, eder 80 saat.. Gerçekten, anlamlı bir galibiyet almışsınız. Günümüzde sporcular karayolu ile 5 saat yolculuk yaptıklarında dert yanıyorlar.

- O zaman da, şimdi de, severek yaptık biz bu işi. Acı ve tatlı günleri birlikte yaşadık. Ama hiç de şikayetçi olmadık. Bakın bir şey daha anlatayım. A milli takım olarak Bursa’da kampa girecektik. Paramız kısıtlıydı. Eğer bir otelde kampa girersek, bu üç gün sürerdi. Dördüncü güne paramız yetmezdi. Bu bakımdan Bursa’da yatılı bir lisede kaldık. Gitmeden önce de sporcularıma, nevresimlerini, yastıklarını falan, beraberinde getirmelerini söyledim. Ranzalarda yattık. Karavanada çıkan yemekleri yedik. Her türlü işimizi kendimiz yaptık. Odamızı bile kendimiz süpürdük.

- Bu anlattıklarınız şaka gibi. Sonra ne oldu?

- 3 günlük kamp süremizi, 15 güne uzattık. O dönem ben, hem federasyon başkanı, hem de teknik sorumluydum. Şu kadarını söyleyeyim, o kampı hala unutamam. Çok güzeldi, anlamlıydı. Sporcularım da çok arzuluydu.

Futbolcuyu, hentbolcu yaptık

- Hentbolü Türkiye’ye ilk getirdiğinizde ne gibi ilginç olaylarla karşılaştınız?

- Hentbolcü olmadığı için diğer branşlardaki sporcular ile temasa geçtik. En başta da basketbolcu, voleybolcu ve futbolcularla.

- Nasıl yani, basketbolcuları falan hentbolcü mü yaptınız?

- Evet. Ahmet Sarıyer, Kayhan Beyhan, dönemin ünlü basketbolcuları idi. Hatta milli basketbolculardı. Metin Cildam, milli voleybolcuydu. Turhan Kabay, çok iyi futbolcuydu. Ali İsmet Ural da basketbolcu. Ali İsmet sonradan Avrupa’nın en iyi hentbolcüleri arasına girdi. Eşref Taşucu futbolcuydu. Ama hentbole başlattık, Avrupa gol kralı oldu.

- Spor tarihine resmen yön vermişsiniz hocam. Bu anlattıklarınız çok hoş, anlamlı ve güzel. Herhalde tesis ve malzeme konusunda da bazı sıkıntılar yaşamışsınızdır.

- Hentbole uygun salonumuz yoktu. Türkiye’de böyle bir branş olmadığı için, salonların boyutları küçüktü. Bayındırlık Bakanlığı yetkilileri ile görüştük ve gerekli düzenlemeleri yaptırdık. Salonlarda hentbol çizgileri bile bulunmuyordu. Seferberlik ilan ettik. Elimizde malzeme, öğretici yayın ve hatta antrenör de yoktu. Sıfırdan, bugünlere gelindi. Standartlara uygun topu bile zor temin ediyorduk.

- İlginç. Topu nereden buluyordunuz?

- Yurt dışından birer ikişer getirtiyorduk. Tabii bu da hatır gönülle ve hibe şeklinde oluyordu. Türkiye’nin o günkü şartlarını da göz önünde bulundurun. Gelen bir ya da iki topu, kulüplere dağıtıyorduk, ama maç topu olarak. Gelen toplarla sadece maç oynanıyordu.

- Antrenmanlar hangi toplarla oynanıyordu?

- Dikme toplar yaptırıyorduk. Haliyle şekli biraz bozuk oluyordu. Orasından, burasından yamukluklar çıkıyordu. Sağa atıyorduk, sola gidiyordu. Fakat zaman içerisinde her türlü imkanlara kavuştuk.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!