Ülkemizde bir yıllık pandemi süreci ile birlikte toplumun her kesiminde obezitenin arttığı gözlemlenmektedir. Obezite hastalığı başta diyabet ve hipertansiyon olmak üzere kalp damar hastalıkları, kanser, ortopedik hastalıklar, kısırlık, inme, karaciğer yağlanması vb. bir çok sağlık sorununa yol açmaktadır. Öte yandan obez olan kişilerde koronavirüs enfeksiyonunun daha ağır ve ölümcül seyrettiği de tespit edilmiştir. Obez olan kişilerde ayrıca bağışıklık sisteminin daha zayıf olduğu da bilinmektedir. Bu nedenlerle pandemi süreci de dahil olmak üzere sahip olduğumuz fazla kiloları vermek büyük önem taşımaktadır.
Diyet öncesi muayene şart
Pandemi süreci ile birlikte bir çok kişinin rutin doktor takiplerini aksattığını biliyoruz bu nedenle kilo sorunu yaşayan kişilerin öncelikle doktoruna muayene olarak gerekli olan tetkiklerini yaptırmasında fayda var. Kilo sorunu olan kişilerde kan şekeri, tiroid hormonları, karaciğer testleri, böbrek testleri, insülin direnci, vitamin ve mineral düzeyleri vb. birçok tetkikin yapılması sağlıklı ve doğru şekilde kilo verilmesini kolaylaştıracaktır.
Hızlı ve tempolu yürüyüşler önemli
Pandemi sürecinde çoğu kişi düzenli egzersizi bırakmak zorunda kaldı yada hareket sıklığı ve miktarı kısıtlamalar nedeniyle azaldı. Düzenli egzersiz yapmayan kişilerde veya günlük adım sayısı 10.000'nin altında olan kişilerde obezitenin daha sık gözlendiğini biliyoruz. Dünya Sağlık Örgütü obezite ile savaşta haftada en az 3 gün (günlük 45 dakika) düzenli egzersiz önermektedir. Düzenli egzersiz yapamayan kişilerde ise en azından hızlı ve tempolu şekilde adım saysısının 10.000 olması önerilmektedir. Pandemi sürecinde alınan kiloların verilmesi için kısıtlamaların kaldırıldığı ve havaların ısındığı bu günlerde mümkün olduğunca açık havada yürüyüşler başta olmak üzere hareket sıklığını artırmak ve düzenli egzersiz yapmak çok faydalı olacaktır. Düzenli egzersiz ile birlikte yapacağınız nefes egzersizleri ise hem akciğer kapasitenizi artıracak hemde stresinizi azaltacaktır.
Şok diyetlerden uzak durmalı
Kilo verme sürecinde şok diyetler dediğimiz sağlıklı ve dengeli olmayan diyetlerden uzak durmak gerekir. Sağlıklı ve dengeli beslenerek vücudumuz için gerekli olan makro ve mikrobesinleri alarak kilo vermek en doğru çözüm olacaktır. Şok diyetler dediğimiz ve hızlı şekilde kilo verdiren sağlıksız diyetlerden sonra tekrar hızlı şekilde kilo alımları olabileceğini göz ardı etmemek gerekir. Ayrıca şok diyetler vücumuduz için gerekli olan vitamin ve mineraller başta olmak üzere bazı besinlerin eksikliğine yol açarak sağlığımızı bozabilir. Sağlıklı ve dengeli olmayan diyetler bağışıklık sistemimizi zayıf düşürerek koronavirüs başta olmak üzere enfeksiyon hastalıklarına yakalanma riskimizi de artırabilir ve hastalıkların ağır geçirilmesine de yol açabilir. Kiloları vermeye çalışırken sağlımızdan olmamak için doktor ve diyetisyen takibinde diyetlerin yapılması önemlidir.
Takviye ve kilo verdirici ilaç kullanıma dikkat!
Hipertansiyonun sebepleri nelerdir?
Son yıllarda değişen yaşam tarzı değişiklikleri nedeniyle nerdeyse her yaş grubunda görülen hipertansiyon sıklıkla 40 yaşında sonra görülür. Hipertansiyon hastalarının çoğunluğunda (%95) kesin neden bilinmemekle beraber altta yatan bazı nedenler suçlanmaktadır; yüksek tuz tüketimi, stres, obezite, ailede hipertansiyon öyküsünün bulunması gibi genetik faktörler, şeker hastalığı, hareketsiz yaşam tarzı, kalsiyum, potasyum, magnezyum gibi elementler içeren besinlerin yetersiz tüketilmesini sıralayabiliriz. Hipertansiyonu olan kişilerin yüzde 5'lik kısmında ise tiroit hastalıkları, böbrek üstü bezi tümörleri, böbreğe giden damarlarda daralma, aort darlıkları, genetik bozukluklar da hipertansiyona yol açabilir. Doğum kontrol hapları, bazı ağrı kesici türleri de kan basıncını yükseltip, hipertansiyona neden olmaktadır. Nedeni belirlenen hipertansiyon hastalarında altta yatan hastalığın tedavisi durumunda hipertansiyon düzelebilmektedir. Belli bir nedene bağlı olmayan büyük hasta çoğunluğunda yüksek kan basıncının akut ve kronik komplikasyonlarını önlemek tedavi ile mümkün olmaktadır.
Hipertansiyon belirtileri nelerdir?
Hipertansiyon sıklıkla bir belirti vermediğinden, çoğu zaman rastgele kan basıncı ölçümünde fark edilebilir. Bu nedenle hipertansiyon için ara ara kan basıncı kontrolü yaptırmak faydalı olacaktır. Çünkü hipertansiyon yıllarca hiç belirti vermeden böbrek, beyin, kalp ve damar sistemine hasar verebilir. Hipertansiyon belirtileri arasında baş ağrısı, baş dönmesi, nefes darlığı, çarpıntı, göğüs ağrısı, görmede bozukluk sayılabilir. Ayrıca halsizlik, yorgunluk, burun kanaması, kulaklarda çınlama, yürüme ve merdiven çıkmada zorlanma, çok sık idrara çıkma, gece uykudan uyanıp idrar yapma, bacaklarda şişlik şeklinde belirtiler yüksek tansiyonun habercisi olabilir.
Hipertansiyonda önemli bir konu ise kan basıncının aniden yükselmesi ile birlikte acil hipertansiyon durumudur. Bu acil durumda organ hasarından korunmak için mutlaka hastaneye başvurulmalıdır. Kan basıncının çok yükseldiği durumlarda, çift görme, görmede bozulma , dilde peltekleşme, yüzde veya vücutta karıncalanma, kollar ve veya bacaklarda güç kaybı(felç), göğüs ağrısı gibi durumlarda acil hipertansiyon durumu söz konusu olup acile başvurmak gerekir.
Hipertansiyon hangi sağlık sorunlarına yol açar?
Hipertansiyon belirti verse de vermese de yıllar için kan damarlarına yaptığı fazla basınç nedeniyle onların harabiyetine yol açmak suretiyle doku ve organlara zarar verir. Hipertansiyon çok ciddi sağlık sorunlarına neden olan kronik bir hastalıktır. Hipertansiyon kalp, damarlar, böbrekler, beyin ve gözleri olumsuz etkiler. Hipertansiyon tedavi edilmediğinde ölüme bile yol açabilir.
Hipotiroidi belirtileri
Hipotiroidide görülen yakınmalar kişiden kişiye değişmekle beraber metabolizmada ki yavaşlama, halsizlik ve yorgunluk her hastada görülür. Öte yandan hormon eksikliğinin derecesine bağlı olarak belirtilerin ağırlığı farklı olabilmektedir.
Hipotiroidi belirtilerini sıralarsak;
Hipotiroidi nedenleri
Tiroit bezi bir çok farklı nedenle vücut için gerekli hormonları üretemeyebilir. Hipotirodinin en sık nedeni olan haşimato hastalığı tiroit bezinin bir otoimmün hastalığı olup bağışıklık sisteminin tiroit bezini harabiyete uğratması sonucu gelişir. Haşimato hastalığının tam olarak nedeni bilinmemekle beraber genetik ve bazı çevresel faktörlerin (gluten hasassiyeti, selenyum eksikliği vs.) etkili olabileceği düşünülmektedir.
İyot tiroit hormonlarının üretimi için gerekli olan bir minarel olup eksikliği durumunda hipotiroidi gelişebilir. Ülkemizde topraklar iyot açısından fakir olduğundan yetişen ürünlerde iyot oranı düşüktür. Bu nedenle ülkemizde iyot eksikliğine önlem olarak tuzların iyotlanması yoluna gidilmiştir. Öte yandan fazla miktarda iyot tüketiminin de hipotiroidiye yol açabileceği akılda tutulmalıdır.
Tiroid ameliyatları sonucunda tiroit bezinin alınması yada boyun ameliyatları sonucu tiroit bezinin alınması sonucu yeterli tiroit hormonu üretilemez.
Hipertiroidi (tiroidin fazla çalışması) nedeniyle bazı kişilerde kullanılan antitiroit ilaçlar ve radyoaktif iyot tedavisi sonucu tiroit bezinde harabiyet olabilir ve hormon üretimi azalabilir bu durumlarda hipotiroidi gelişebilir.
Dokularda insülin direnci varsa şekerin dokulara alınıp, kullanılması, yakılması zor olur. Bu durum daha çok insülin salınmasına yol açar. Pankreas daha çok insülin üretmeye başlar. Aşırı salınan insülin açlık hissine, daha çok yeme ve atıştırmaya neden olarak bir kısır döngü oluşturur. Bu durum hem insülin rezervini azaltır hem de kanda dolaşan aşırı insülin miktarı, şeker, protein ve yağ metabolizmasında sorunlara yol açarak başta diyabet, obezite, hipertansiyon, ateroskleroz olmak üzere bir çok sağlık sorunu ve hastalığın oluşması için uygun bir ortam hazırlar.
İnsülin direnci neden olur?
İnsülin direncinde beslenme alışkanlıkları birinci derecede önemlidir. Son yıllarda değişen beslenme alışkanlıklarıyla glisemik indeksi yüksek , kalori oranı yüksek, besin değeri düşük gıdaların daha çok tercih edilmesi ile birlikte insülin direnci toplumda giderek artmaktadır.
Değişen beslenme alışkanlıkları ile birlikte teknolojideki ilerlemeler çalışma şekillerinin daha çok ofis ortamında, bilgisayar odaklı olmasına neden olmuştur. Ofis ortamında hareketsizlik ve fast food tüketimi çalışanları obezite ile karşı karşıya getirmektedir. Bol kalorili besinleri tüketme, hareket azlığı ile birleşince bel çevresi yağlanmasını kaçınılmaz hale getirmekte; bu da insülin direncinin artmasına yol açmaktadır.
İnsülin direncine zemin hazırlayan nedenleri sıralarsak;
-Karın bölgesinde yağlanma
-Obezite
Folik asit, suda çözünebilen bir vitamindir. Birçok gıdanın içeriğinde doğal olarak bulunur. Hücre bölünmesinde önemli fonksiyonlarda rol alması nedeniyle hamilelik, bebeklik ve ergenlik gibi hızlı büyüme dönemlerinde yeterli düzeyde tüketilmesi son derece önemli bir vitamindir
Folik asit vücudun birçok farklı fonksiyonunda görev almaktadır. Hücre bölünmesi ve gelişiminde önemli görevler üstlenen folik asit, özellikle kırmızı kan hücrelerinin olgunlaşmasında da kilit rol oynar.
Folik asit eksikliği, hem yetişkinlerde hem de çocuklarda “makrositik megaloblastik anemi” olarak bilinen bir kansızlık durumunun gelişmesine neden olabilir. İnsanlar ve diğer hayvanlar folik asit sentezleme yeteneğine sahip değillerdir. Vücutları için gerekli folik asiti gıdalar ve ihtiyaç durumunda takviye ürünler vasıtasıyla almak zorundadırlar.
Folik asitin faydaları nelerdir?
Anne karnında bebeğin gelişimi için çok önemli bir vitamin olup; Erken doğum veya doğumsal anomali gelişimi riskini azaltıcı etki gösterir. Düşük ve nöral tüp defektlerine karşı korunmak için hamilelik sırasında yeterince folik asit alınması önerilmektedir. Düşük folat düzeyinin, artan depresyon riski ve antidepresan tedavisine yanıtın zayıflığıyla ilişkili olabileceği gösterilmiştir.
Kalp sağlığının korunmasına yardımcı olur. Folik asit takviyelerinin çeşitli kalp rahatsızlıkları ile ilişkili olan homosistein seviyesinin düşürülmesine katkıda bulunduğu görülmüştür. Homosistein seviyelerindeki artış kardiyovasküler hastalık riski ile ilişkili olduğundan, bazı araştırmacılar folik asit ve B12'nin kardiyovasküler hastalık riskini azalttabileceğini öngörmektedir.
Bazı kişiler planlı olmayan gebeliğinin farkında olmayabileceği için üreme çağında bulunan ve gebelik istemi olan kadınların folik asit desteği alması yada folat düzeylerini tetkik ettirererek gerekirse takviye almaları önerilir.
İstemli ve planlanmış gebeliklerde bazen istenilen folat düzeyine ulaşmak 5-6 aylık bir süreyi bulacağı için anne ve baba adaylarının bu hususta bilinçlendirilmesi gerekir.
Glutatyon nedir?
Anti oksidanlar bağışıklığımızı güçlendiren , hücrelerimizi zararlı oksijen radikalleri, toksinler, enfeksiyonlar ve ağır metallerden koruyan moleküllerdir. Vücudumuzda başta karaciğer olmak üzere üretilebilen glutatyon bunların en önemli ve güçlü olanıdır. Glutatyon vücuttaki iltihaplanmanın ve paslanmanın temel yok edici elemanlarından biridir. Glutatyona bu görevinde alfa lipoik asit, C vitamini, E vitamini, selenyum ve çinko gibi diğer antioksidanlar yardımcı olur.
Glutatyon içeren besinler nelerdir, glutatyon nasıl artırılabilir?
Vücudumuz kendisi için yeterli olan glutatyonu eğer bedenimizde aşırı toksik yük, ağır metal birikimi ve serbest radikal saldırısı yoksa dengeli ve sağlıklı beslenmeyle üretebilmektedir. Ancak unutulmamalı ki bedenin toplam glutatyon rezervi yüksekse detoks işlevleri, bağışıklık hizmetleri daha güçlü olacaktır. Bu nedenlerle glutatyon üretiminde anahtar rol oynayan özellikle sistein zengini besinlerle (lahanagiller, soğan, sarımsak) iyi beslenmek gerekir. Glutatyon üretimini artırmak için Lahana, ıspanak , bamya, karnabahar, havuç, greyfurt, kabak, sarımsak, soğan, maydanoz, ıspanak, pancar, zerdeçal, tarçın, kakule, kimyon ve karnabaharı sofralardan eksik etmemek gerekiyor. Ayrıca glutatyona yardımcı olan çinko, selenyum, C vitamini, E vitamini ve alfa lipoik asit açısından zengin gıdaları da tüketmek faydalı olacaktır
Glutatyon eksikliği neden olur?
Sigara, sağlıksız beslenme, hava kirliliği, deterjanlar, egzersiz yapmama, akaryakıt ürünleri, tarımsal ilaçlar, gıda boyaları ve koruyucuları, radyasyon, böcek ilaçları, elektromanyetik alan, alkol, asitli içecekler, ilaç kullanımı(parasetamol, antibiyotikler vs.), ağır metaller, stres, enfeksiyonlar, toksik yük, karaciğer yetmezliği, karaciğer yağlanması, böbrek yetmezliği, kanser, astım, koah, diyabet, romatizmal hastalıklar, otoimmün hastalıklar ve yaşla birlikte glutatyonun üretimi vücutta azalmakta ve fazla kullanım nedeniyle eksikliği görülebilmektedir. Glutatyonun azalması ile hastalıklara karşı daha savunmasız duruma geçmiş olunur. Glutatyon eksikliği yorgunluk, enfeksiyonlara yatkınlık veya enfeksiyonları ağır geçirmek, karaciğer testlerinde GGT yüksekliği ile anlaşılabilmektedir. Glutatyon eksikliği tanısı doktor muayenesi ile klinik olarak teşhis edilebilecek bir durumdur.
Kimler glutatyon takviyesi almalı?
Kobalamin ya da yaygın olarak bilinen adıyla B12 vitamini, vücut tarafından üretilemeyen ancak vücudun ihtiyaç duyduğu suda çözünebilen bir vitamin türüdür. Daha çok hayvansal gıdalar aracılığıyla alınabilen B12 vitamini, kırmızı kan hücreleri ve DNA üretiminin yanı sıra sinir sisteminin sağlıklı bir şekilde çalışmasında da önemli rol oynar. B12 vitamini vücut için çok önemli bir vitamin olan folik asit ile enerjinin sentezlenmesinde görev alır. Kemik iliğinde sürekli üretimi devam edilen kırmızı kan hücreleri B12 vitamini olmadan sağlıklı bir şekilde çoğalamaz ve üretimi azalır. B12 vitamini, vücut tarafından sentezlenemese de karaciğer ve böbreklerde 2 -4 yıla kadar depolanabilir. Depolandıktan sonra alınan ihtiyaç fazlası B12 vitamini ise idrar yoluyla vücut dışına atılır.
B12 vitamininin faydaları nelerdir?
Vücudumuzun en temel yapıtaşlarından biri olan B12 vitamini, bize zarar verebilecek her türlü virüs, bakteri, mantar ve toksine karşı bizi koruyan bağışıklık sistemimiz için olmazsa olmazlardandır. Sinir sisteminin doğru, hızlı ve düzenli çalışmasını sağlar. Kemik iliğinde alyuvar hücrelerinin üretiminde görevlidir. Hücrelerin üretilmesini, kendini yenilemesini ve daha uzun yaşamasını sağlayan B12 vitamini aynı zamanda kan hücre sayısını arttırarak anemiyi (kansızlığı) önler. Bunun yanı sıra, vücutta yeterli miktarda B12 vitamini bulunması hafızayı güçlendiren ve öğrenmeye yardımcı olan önemli bir faktördür. Ayrıca b12 vitamini sağlıklı bir doğurganlık içinde önemlidir.
B12 vitamini eksikliği belirtileri nelerdir?
B12 vitamini eksikliğinin belirtileri kişiden kişiye değişir ve bazen çok silik yakınmalarla seyredebilir. En sık görülen belirtileri sıralarsak;
Kimler B12 vitamini için risk altındadır?
Yaşla birlikte b12 vitamininin emilimi azaldığı için özellikle 65 yaş üstü kişilerin dikkatli olması gerekir. Veganların beslenmelerinde hayvansal gıda ürünleri bulunmadığından, bu kişiler de B12 vitamini eksikliği riski ile karşı karşıyadır. Otoimmün gastrit nedeniyle b12 emilimi için gerekli bir protein olan intrensek faktör mideden üretilemediği için b12 vitamini eksikliği bu kişilerde gelişebilmektedir. Özellikle son yıllarda artan obezite ameliyatları ve başka nedenlerle yapılan mide veya ince bağırsak ameliyatı olan bireyler ciddi risk altındadır. Ayrıca yine artan obezite nedeniyle yanlış ve sağlıksız diyet yapan kişiler b12 vitamin eksikliği yaşayabilmektedir. Bunlarla birlikte gastrit, çölyak hastalığı ve iltihaplı bağırsak hastalığı B12 vitamini eksikliğine neden olabilir çünkü bu hastalıklar besinlerin emiliminin azalmasına neden olur. Alkol alışkanlığı bulunan, yetersiz beslenen küçük çocuklar ve hamileler yine riskli olan bireylerdir. Antibiyotik kullanımı sonrası bağırsakta aşırı bakteri çoğalması yaşayan kişilerde emilim eksikliğine bağlı olarak b12 vtamin eksikliği görülebilir. Başta mide ve diyabet ilacı olmak üzere ilaç kullanan kişilerin b12 vitamini eksikliği açısından dikkatli olması gerekir. Sağlıksız ve dengesiz beslenme vitamin b12 eksikliğinin en sık sebebi olarak görülür.
Vitamin B12 eksikliği tedavisi nasıl yapılır?
Koronavirüs için 10 beslenme önerisi