Elif Doğru

Yeni İlişki Trendi: ‘Sosyal Medyada Gizemli Aşklar’

2 Mayıs 2020
Sosyal medyanın hayatımızdaki hızlı yükselişinden sonra kişisel hesaplarımız sanki kendi dünyamızın bir yansıması oldu. Paylaştığımız fotoğraf ve videolar, aldığımız yorumlar ve beğeniler, gittiğimiz yerler ve yediğimiz içtiğimiz her şeye kadar sosyal medyada gösterir olduk. Hatta bu durum öyle bir hal aldı ki insanlar artık birbirleri ile gizliden rekabete girmeye başladı.

Kişilerin mükemmel bir hayat yaşadığını ve harika bir görünüme sahip olduğunu lanse etmeye çalışması, aslında kişide özgüven eksikliğini ve yetersizlik duygusunu ön plana çıkartmakta. Oysaki sosyal medya üzerinden sergilediği hayatın gerçeği yansıtmaması kendisini bir süre sonra yetersiz, mutsuz ve değersiz görmesine neden olarak depresyona girmesine sebep olabilir.

Aslında kişi kendisiyle ilgili her şeyi sosyal medya hesabından paylaşarak görselliğe dayalı gerçek veya kurgusal bir benlik sunumu gerçekleştirmeye çalışıyor. Çünkü asıl arzusu insanlar üzerinde iyi izlenimler bırakmak ve etrafındakilerden kabul görmektir. Böylelikle aldıkları geri bildirimlerle arzu ettikleri kimliklerine ulaşmayı başarıyorlar. Elbette sosyal medya üzerinde birçok kişiden ilgi görmek ve mesajlar almak insanın egosunu da tatmin ediyor. Durum böyle olunca insanlar birçok kişiyle flört edebiliyor veya kolaylıkla hayatındaki insandan vazgeçebiliyor. Bu sebeple çoğu yeni dönem ilişkilerinin eskiye nazaran çok değiştiğini söyleyebiliriz.

Bir de son zamanlarda yeni ilişki trendi olan gizemli olmak, ünlüler gibi özel hayatımızı saklayarak yaşamak istememizin aslında altında yatan birçok psikolojik sebebi var. Sosyal medya üzerinden insanlar hoşlandıkları kişilere rahatlıkla ulaşabildiği için ve son dönemde kısa süreli ilişkiler daha revaçta olduğundan dolayı insanlar ciddi ilişki yaşamaktan kaçınıyorlar.

Özellikle ilk başta bir amaç uğruna başlamayan ilişkiler birlikte zaman geçirdikçe ciddi ilişki boyutuna geçebiliyor. Ciddi bir ilişki yaşama niyetiyle başlamadıkları için haliyle sosyal medyada ilişkilerini ifşa etme gereksinimi duymuyorlar.

Yaşadığı ilişkiyi gizli tutma ihtiyacını sadece erkekler değil artık kadınlarda duyuyor. İnsanların ilişkilerini saklamaya ihtiyaç duymalarının aslında birçok nedeni var. İlk nedenlerden biri kişinin diğer insanlarla olan etkileşimini kısıtlamak istememesi. Yani açık bir kapı bırakma isteği. Eğer bu ilişkim yürümezse ilgi görmeye devam edebileyim düşüncesi mevcut. Burada insanların benmerkezci düşünce yapısında olduklarını söyleyebilirim.

Tüm ilgi odağının kendinde olmasını istemesi, ilişkisi bitse bile hayatına kaldığı yerden devam edebilmesinin daha kolay olmasını istemesiyle oluşuyor. Diğer nedenler ise, sosyal medyayı aktif kullanmayan, nazar değmesinden korkan, aile ve çevresinin öğrenmesini istememesi, kıskançlık gibi nedenlerden dolayı da insanlar ilişkilerini sosyal medya da göstermekten kaçınıyor olabilirler.

Yazının Devamını Oku

Bu Virüs Bize Çok Şey Öğretti

21 Nisan 2020
Hayatlarımız korona öncesi ve korona sonrası şeklinde oldu.

Korona öncesi “pazartesi sendromu” diye bir şey vardı. Hafta sonunun çok hızlı geçmesinden şikayet ederdik. Hafta içi yoğun tempoda çalışıp işimize ve evimize giderken trafikte kaldığımız için söylenir dururduk. Hayatın getirdiği yoğun tempoda ne kadar yorulduğumuzu düşünür ve bu durumdan zaman zaman sıkıldığımızı dile getirirdik.

Buyurun size fırsat!

Artık ne pazartesi sendromu var ne de saatlerce trafikte kalmanızı gerektiren bir durum. Kendinize ayırabileceğiniz bolca vaktiniz var. Bugüne kadar yapamadığınız, ertelediğiniz her şeyi yapabileceğiniz, istediğiniz zaman koltuğunuza uzanıp istediğiniz filmi seyredebileceğiniz bir fırsat.

Her şey iyi güzel de evimizde ne kadar süre daha oturacağız?

Ne kadar süre daha bu böyle devam edecek?

İşte asıl mesele bu!

Koskoca bir ‘BELİRSİZLİK!’

Belirsizlik hissini yaşıyor olmak herkesi rahatsız eder. Öngörülebilir ve kontrol edilebilir bir yaşamımız olmasını isteriz. Hatta zihnimiz günlük rutinimizde sahip olduğumuz rolleri bile otomatik olarak kategorileştirir. Aile içindeki davranışlarımız, sosyal yaşantımızdaki ilişkilerimiz, mesleki hayatımızdaki rolümüz gibi her aşamada yaptıklarımız belli bir rutin halindedir.

Yazının Devamını Oku

Corona (Korona) Sendromu

7 Nisan 2020
Son günlerde yaşadığımız yoğun korku ve panik sebebiyle çok önemli bir gerçeği atlıyoruz.

Stres yaparak hastalığa davetiye çıkarıyoruz! 

Bağışıklık sistemimizi olumsuz etkileyen maddelerin başında stres geliyor. Bağışıklığımızın sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için, yeterli ve dengeli şekilde beslenmemiz, uykusuz kalmamamız, stres yapmamamız gerekiyor. 

Bu şartlar altında söylediklerim size pek mümkün gelmiyor olabilir. 

Ancak kendiniz ve sevdikleriniz için bu hastalıktan korunmak istiyorsanız öncelikle stresinizi azaltmaya çalışmalısınız. Corona (Korona) Sendromu maalesef, ölüm korkusu, yoğun kaygı, panik hali ve takıntılı düşüncelere yol açıyor. Her akşam kaygıyla, endişeli, yüreğimiz ağzımızda sağlık bakanımızın açıklamalarını dinliyoruz. 

Evet durum oldukça ciddi.

Her geçen günde vaka sayısı artıyor. Her an bizimde başımıza gelebilir diye korkuyoruz. 

Tedbirlerimizi alıyor, hijyenimize dikkat ediyor, evden çıkmamaya gayret gösteriyoruz. Tabii bir yandan da ister istemez stres yapmaya devam ediyoruz. Ancak bu kadar fazla stres hem kendi sağlığınız için hem aileniz için oldukça zararlı.

Yoğun stres yaşamamız bağışıklığımızı olumsuz etkilediği için, enfeksiyonlara karşı vücudumuz zayıf düşüyor. 

Yazının Devamını Oku

Çin'de Boşanmalar Çoğaldı Biz Ne Yapmalıyız?

18 Mart 2020
Corona (Korona) virüsü hızla yayılmaya devam ederken, her geçen gün daha fazla endişelenmeye devam ediyoruz. Vaka sayısının dünya genelinde ve ülkemizde de arttığını öğrendikçe, kaygı, stres, çaresizlik duyguları da yükselmeye başladı. Evden çıkmamaya karar verenlerin sayısı çoğalıyor. Alınacak tedbirlerin ve sürecin ne kadar süreceğini bilmemek, gıda ürünleri dahil, her ürünün, paketlerin üzerinden bile virüsün bulaşacağını bilmek, korku duygusunu açığa çıkarıyor.

Maalesef, durumu henüz ciddiye almayanlar da var. 

Bir an önce herkesin, en azından bireysel olarak gerekli tedbirleri alması gerekir.   

Yoğun tempoda çalışmaya alışkın olanlar için, üst üste belki de günlerce sürecek, koca bir günü evde geçiriyor olmak zorlayıcı olabilir. Hatta bazı problemleri de beraberinde getirebilir. Ancak krizi fırsata çevirebilirsiniz. Evde uzun zamandır yapmak istediğiniz birçok şeyi yapabilirsiniz. Örneğin, dolapların içlerini temizlemek, varsa çiçeklerle ilgilenmek, kıyafetleri, ayakkabıları, aksesuarları düzenlemek. Belki bir kek yapmak. Daha önce vaktiniz olmadığı için, yapmayı tercih etmediğiniz yemekleri, tatlıları yapmayı deneyebilirsiniz.     

Özellikle evli çiftlerin tüm günü aynı çatı altında geçiriyor olması bir süre sonra üstü örtülmüş sorunların gün yüzüne çıkmasına sebep olabilir. Böyle durumlarda tartışmaktansa sorunları tek tek ele alabilir ve çözüme kavuşturabilirsiniz. 

Aynı evi uzun süre paylaşan çiftler birbirlerine psikolojik açıdan daha çok ihtiyaç duyuyorlar. Bu dönemde tartışmaların olmaması için mutlaka  günün belli saatleri eşlerin kendilerine özel zaman ayırmaları gerekir. Bu süre zarfında evin farklı bölümlerinde ayrı vakit geçirmeniz devamlı birbirinizi görmüyor olmanız aranızdaki ilişkiyi taze tutacaktır.

Bir hobi edinebilir, kitap okuyabilir, film seyredebilir, yemek veya ev işi yapabilirsiniz. Burada ki asıl amaç kendinize özel vakit yaratarak ruhunuzu ve psikolojinizi yenilemenizdir. 

Eşlerin birbirilerinin duygusal açıdan ihtiyaçlarını karşılıyor olmaları, anlayış göstermeleri, güven vermeleri, sevgi ve şefkatle paylaşımlarda bulunmaları bu süreci olumlu bir şekilde atlatmalarını sağlayacaktır. 

Evde Geçirdiğiniz Zamanları Nasıl Verimli Hale Getirebilirsiniz?

Yazının Devamını Oku

Corona (Korona) Virüsünün İnsan Psikolojisi Üzerindeki Etkileri

12 Mart 2020
Tüm insanlık tarihi boyunca insanlar çaresi bulunamayan ve yaşam tehdidi oluşturan hastalıklardan hep korkar olmuştur. Son dönemin ise en korkulan salgını, Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve Covid-19 adı verilen hastalığa yol açan corona (korona) virüsü salgınıdır. Virüs 100'den fazla ülkeye yayılırken ilk başta ülkemizde görülmemiş olmasına rağmen, insanları psikolojik açıdan son derece olumsuz etkilemeyi başarmıştır.

Fakat Sağlık Bakanımızın son açıklamasından sonra, ülkemizde de paniğe yol açıp, psikolojik açıdan daha önemli bir durum almıştır.

Özellikle sosyal medyanın kullanım sıklığına bakıldığında, insanların sürekli salgın hakkında doğru yanlış birçok bilgiye maruz kaldığını görebiliyoruz. Konu hakkında paylaşılan görseller ve yazılan yazılar insanlar üzerinde yüksek düzeyde stres, korku, panik ve endişe uyandırırken; fobiler, uyku problemleri, beslenme sorunları ve obsesif düşünceler gibi rahatsızlıkların artmasına sebep oldu.

Böylece kalabalık ortamlara girmekten kaçınma, toplu taşımaları kullanmaya korkma ve işine odaklanamama gibi davranışlar gün geçtikçe, ileri boyutlara varmaya başladı. Hatta işini evden takip edebilenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Mümkün olduğunca evden çıkmamaya gayret gösteriliyor. Sonuç olarak insanlar günlük rutinlerini sürdürmekte zorlanıyor ve bu durum her gün daha da artarak devam edecek gibi gözüküyor.

Hem sosyal, hem eğitim hem de iş hayatı gittikçe zorlaşıyor. Bir yandan bir kesim de bunlara aldırmadan yaşamına kaldığı yerden devam ediyor.

Peki hangisi doğru?

Gerçekten hayatımıza bu kadar kısıtlamalar getirmemiz psikolojimizi olumsuz etkiler mi?

Paniğe kapılmalı mıyız?

Sakin mi olmalıyız?

Yazının Devamını Oku