En doğal haliyle bal
Bal, kovandan alındığı hali ile antibakteriyel olan ve doğrudan tüketilebilen, bozulmayan doğal bir gıdadır. Bal, kovandan elde edildikten kısa bir süre sonra doğal olarak katılaşabilir yani kristalleşebilir. Halk arasında bu durum balın katılaşması, donması ya da şekerlenmesi olarak bilinir; halk bala ilave şeker katıldığını zanneder. Aslında bu tamamen doğal bir olaydır ve bal kristalleşmiş, yani katılaşmış hali ile de tüketilebilir. Sadece fiziksel bir değişim olan bu durumu engellemek için ballara pastörizasyon dediğimiz, 65-76⁰C aralığında 15-30 dakika boyunca yüksek sıcaklık işlemi uygulanır. Oysaki, bu işlemin ballara uygulanması hiç gerekli değildir. Çünkü ham bal kovandan alındığı hali ile tüketime uygundur ve kesinlikle bozulmaz.
Pastörize ve filtre bal
Ham bal, yüksek sıcaklıkta ısıl işleme tabi tutulmamış (pastörizasyon) ve polenleri tutacak derecede filtre edilmemiş, kovandan alındığı hali ile tüketime sunulan doğal bal anlamına gelir. Pastörizasyon, balın içerisinde doğal olarak bulunan enzimler, vitaminler ve fenolik flavonoid yapıdaki değerli bileşenlerin azalmasına yol açar. Filtrasyon işlemi ise polenlerin azalmasına neden olur. Ham bal, pastörize ve polenleri tutacak şekilde filtre edilmediğinden besin içeriği tüm doğallık ve saflığıyla korunur. Market raflarında gördüğünüz cam gibi saydam, berrak ve uzun süre kristalleşmeden kalan balların birçoğu pastörize edilmiştir. Yani aşırı ısıtılmıştır ve bu ısıtma ve filtrasyon işlemine dair etiketlerinde herhangi bir bilgi yoktur. Tüketiciler bunları bilmiyor, rafta gördüğü bütün balları herhangi bir işlemden geçmemiş doğal bal zannediyor; fakat gerçek öyle değil. Tüketici bal alırken etiketinde “ham bal” ifadesi bulunmasına dikkat etsin çünkü ham ballar ısıtılmıyor.
Sahte bal
Sahte bal, arının çiçeklerden nektar alamayacağı yapay bir ortamda yapılır. Bu ortamda arıya şeker şurubu verilir, arı bu malzeme ile “bal” üretir. Aynı zamanda, şeker şurubuna bal enzimi katılarak, ya da gerçek balı belirli ölçülerde sahte bal ile karıştırılarak da doğal olmayan, sahte denilebilecek bal üretimi yapılır. Bunun sonucunda oluşan balın gerçekliğinden söz edilemez. Dolayısıyla, balın pastörize ve filtre edilmemiş ham hali yani gerçek hali ile tüketilmesi daha doğrudur. Fakat bu konuda çok fazla bilgi kirliliği mevcuttur. Örneğin tüketiciler çoğunlukla rafta pastörize balları gördükleri için ham bal tüketmiyor. Diğer ısıl işlem görmüş ballara yöneliyorlar.
Bal tebliğinde değişiklik ile ham bal
Yeni yapılan bir düzenlenme ile 2020/7, 31044 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği Bal Tebliği’ne “ham bal” tanımı girdi. Artık tüketiciler etiketlerde ham bal ifadesini görebilecek ve ballara ısıl işlem uygulanıp, uygulanmadığının ayrımını yapabilecek. Ham bal besin değeri açısından en değerli baldır. Zaten balın doğru tüketimi bu şekilde olmalıdır. Ham bal yüksek sıcaklıkta ısıl işlem görmediği için doğal olarak kristalleşir, yani donar. Ama balın bu hali ile tüketilmesinde hiçbir sakınca yoktur. Balın asıl şifasından yararlanabilmek için ham haliyle tüketilmelidir.
Propolis, arıların, bitkilerin yaprak, sap ve tomurcuklarından topladığı tamamen doğal bir arı ürünüdür. Kovandan toplandığında balmumu ile karışık haldedir ve balmumunu vücut sindiremediği için ham propolisin mutlaka özütlenerek tüketilmesi gerekir. Bu özütleme işlemi sırasında ham propolisteki balmumu ayrıştırılır, fenolik ve flavonoid bileşenler saf olarak elde edilir. Bu haliyle propolis artık vücutta sindirilebilir. Bugüne kadar propolisle ilgili 120 bine yakın bilimsel araştırma yapılmıştır. Tüm bu çalışmalarda propolis özütlenerek kullanılmıştır. Arılar, propolisi kovanda her petek gözünün dibine kaplayarak kullanır. Burada amaç arının evini yani kovanını bakteri, virüs ve mantarlardan korumasıdır. Böylece kovanda arının yavrusu sağlıklı bir şekilde gelişir ve arının ürünleri bozulmadan olgunlaşır. Propolisin kimyasal içeriği ve reçinemsi yapısı nedeniyle tek başına su ile özütlenmesi mümkün değildir. Zaten eğer bu mümkün olsaydı her yağmur yağdığında kovanda petekler eriyip giderdi. Bilimsel kaynaklarda da propolisin özütleme aşamasında su ile birlikte etanol, glikol, gliserol gibi maddelerin kullanılması gerektiği belirtilmektedir. Bu sayede propolisteki değerli bileşenler yani fenolik ve flavonoidler elde edilebilir ve propolisin litaratürde bahsedilen insan sağlığına yararları görülebilir.
Propolisin Özütlenmesi
Propolisin yaklaşık %50’lik kısmını balsam yani reçine (bitkilerden gelen faydalı antioksidanlar), geri kalan büyük çoğunluğunu ise (%30 - %45) balmumu oluşturur. Propolisin şifası, reçine olarak belirtilen kısmından gelir. Arıların, bitkilerin faydalı kısımlarından topladığı bu reçinenin içerisinde, m-Kumarik asit, Rutin, Apigenin, Kamferol, Krisin, Galangin, Kafeik asit, p-Kumarik asit, Ferulik asit, Sinnamik asit, Pinosembrin, Quersetin, Artepilin C, Genistein, Kafeik asit fenetil ester fenolik, flavonoid bileşenleri yer alır. Bu bileşenler, propolise antioksidan, antibakteriyel, antiviral, antifungal, antienflamatuar ve antikanserojen özellik kazandırırlar. Propolisin geri kalan büyük kısmını oluşturan balmumu ise insan vücudunda sindirilebilir özellikte değildir. Dolayısıyla, propolis kovandan elde edildiği ham hali ile insan tüketimine uygun değildir. Uygun hale getirilmesi için mutlaka ekstrakte edilmesi yani özütlenmesi gerekir. Bu özütleme aşamasında, propolisin içerisindeki balmumu uzaklaştırılarak, propolise faydalı özellik kazandıran bileşenler ekstrakte edilir. Bu uzmanlık gerektiren bir işlem olup mutlaka uzman gıda mühendisleri kontrolünde ve uygun altyapı ve ekipman ile yapılmalıdır. Ev ortamında yapılabilecek bir işlem değildir. Propolisin ekstrasiyonu sırasında kullanılan çözücülerde balmumu da çözündüğünden sadece ham propolisi çözücü ile karıştırarak propolisin özütlenmesi mümkün değildir.
Propolisin şifası
Propolis reçinesi içerisinde yer alan faydalı bileşenlerin %95’inden fazlası sadece etanol, glikol, gliserol gibi çözücülerde çözünür özelliktedir. Propolisin özütlenmesinde kullanılan bu maddeler, çeşitli hayvansal ve bitkisel gıdalarda da doğal olarak bulunur. Portakal, muz, patates, turşu, kefir, boza, peynir, taze meyve suları gibi gıdaların doğal bileşiminde yer alır. Her gün 20 damla propolis özütü tüketildiğinde, alınan etanol, glikol veya gliserol miktarı 0,15 gr. yani bir bardak portakal suyundan alınan etanol miktarının (0,6 gr.) dörtte birine denk gelir. Dolayısıyla önemsiz bir miktardır. Aksine, propolis alırken mutlaka ne ile özütlendiğini kontrol edin. Etiketinde propolisin özütlenmesinde kullanılan çözücülerin yazılı olması gerekir. Propolisin faydasından yararlanabilmek için mutlaka su ile birlikte etanol, glikol, gliserol gibi çözgenlerin de kullanılmış olduğundan emin olun. Aksi takdirde propolisin, antioksidan, antimikrobiyal, antienflamatuvar, antikanserojen, antiviral etkilerinden yani şifasından bahsetmemiz mümkün değildir.
Propolis tüketim önerisi
Günlük antioksidan ihtiyacının karşılanması için yetişkinler en az %10 oranında saf Anadolu propolisi içeren bir damladan, yetişkinler için günde en az 20 damla, çocuklar için ise günde en az 10 damla tüketmelidir. Hastalık durumunda ise iyileşene kadar bu miktarı 4 katına yani yetişkinler için 80 damla, çocuklar için 40 damla olacak şekilde arttırabiliriz.
Propolis arılar tarafından kovandaki mikropları yok etmek ve sterilizasyonu sağlamak için kullanılır. Arılar petek gözlerini önce propolis ile kaplar sonra ana arı petek gözüne yumurtasını bırakır. Bu sayede yumurtanın sağlıklı bir şekilde gelişmesi sağlanır. Ayrıca arılar, propolisle sıvanan petek gözlerine balını, polenini, arı sütünü koyar. Böylece arının ürünleri kovanda bozulmadan saklanır.
Kilo vermek isteyenlerin en büyük yardımcısı
Propolis nardan 80 kat daha güçlü antioksidan kapasiteye sahiptir. Bunun yanında antibakteriyel, antifungal, antiviral, antienflamatuvar ve antitümör etkileri de bulunmaktadır. Propolis ağırlıklı olarak, fenolik ve flavonoid yani antioksidan bileşenlerden oluşmaktadır. Propoliste karbonhidrat, yağ ve şeker bulunmaz yani kalorisi yoktur. Dolayısıyla propolis sıfır kaloridir. Bu sebeple kilo verme aşamasında da rahatlıkla tüketilebilen bir gıdadır. Özellikle kilo verme döneminde vücuda düzenli ve yeteri kadar antioksidan alınması gerekmektedir. Çünkü bu dönemde vücut dengesini sağlayabilmek ve metabolizmayı düzenleyebilmek için, antioksidanlar oldukça önemlidir. Yetersiz antioksidan içeren diyetler, kişilerde daha sonra sağlık sorunlarına yol açabilir.
Vücudumuzda her gün metabolik faaliyetler sonucunda serbest radikaller üretilir. Bu serbest radikaller düzenli olarak vücuttan atılmaz ise birikerek, kansere kadar varabilen pek çok yıkıcı ve kronik hastalığa yol açabilir. Antioksidanlar ise, vücuttaki serbest radikalleri yakalayarak vücuttan atılmasını sağlar. Dolayısıyla, her gün yeteri kadar antioksidan almak zorundayız. Ancak günlük beslenmede yeteri kadar antioksidan alamıyoruz. Dünya Sağlık Örgütü, sağlıklı bir yetişkinin yeteri kadar antioksidan alması için 5-6 porsiyon taze meyve sebze ve 6-11 porsiyon tam tahıl tüketmesi gerektiğini belirtiyor. Günlük hayatımızın koşuşturmacası içerisinde beslenmemize yeteri kadar önem gösteremiyoruz. Aslında yeteri kadar antioksidan alamıyoruz. Dolayısıyla herkesin antioksidanca zengin gıdaları beslenmesine dahil etmesi zorunlu. Bilinen en güçlü doğal antioksidan olan propolisi, özüt damla formunda günlük tükettiğimizde, antioksidan ihtiyacımızın bir kısmını karşılayabiliriz. Böylece hücre hasarını ve vücutta toksinlerin birikmesini önleyebilir, uzun ve sağlıklı bir hayat şansı yakalayabiliriz.
Yağ yakımını kolaylaştırıyor
Fenolikler ve flavonoidler bakımından oldukça zengin olan propolisin bilinen birçok özelliğinin yanında, bilimsel veri tabanlarında kan şekerini dengeleyici özelliği olduğu da belirtilmektedir. Bu nedenle diyet yapan kişilerin öğün aralarında en az 20 damla Saf Anadolu Propolisini yaklaşık 4 yemek kaşığı yoğurdun içerisine ilave edilerek tüketilmesi de önerilen yöntemler arasındadır. Böylece diyet esnasında kan şekerinin dengeli kalırken ve yağ yakımı kolaylaşır. Eğer vücutta kronik bir hastalık varsa, kullanılan propolis miktarı 4 katına yani günlük 20 damladan 80 damlaya çıkartılmalıdır. Zira hastalık sırasında vücudun antioksidan ihtiyacı artar.
Herkese sağlıklı günler diliyorum...
Tükettiğimiz besinler, ne kadar iç organ ve sistemlerimizin çalışması açısından oldukça önemliyse, cilt sağlığı açısından da o denli önemlidir. Bazı doğal gıdaları tüketmenin yanında cilde de uygulamak dışarıdan görülebilecek şekilde fark yaratmaktadır. Bu besinlerin başında da antioksidan, vitamin ve mineral açısından oldukça zengin arı ürünlerinden olan propolis ve arı sütü gelmektedir.
Propolis; arıların bitkilerin yaprak, sap ve tomurcuklarından topladığı güçlü antioksidan ve antimikrobiyal etkilere sahip tamamen doğal bir arı ürünüdür. Arılar propolisi kovanda sterilizasyonu sağlamak için kullanırlar. Propolis doğadaki en güçlü antioksidan özelliğe sahiptir. Bunun yanında; antibakteriyel, antifungal, antiviral, antienflamatuvar ve antitümör etkileri de bulunmaktadır. Propolisin özüt yani damla formu hem tüketilebilir hem de cilt üzerine uygulanabilir. Yetişkinler en az %10 oranında propolis içeren bir damladan, günde en az 20 damla, çocuklar ise günde en az 10 damla tüketebilirler. Eğer cildinizde lekeler veya ince kırışıklıklar var ise, bu sorunları gidermek için cildinize de uygulayabilirsiniz. Temiz cilde gece yatmadan önce, suda çözünebilir özellikte olan propolis damladan, parmak uçlarınıza birer damla damlatarak masajla cilde hafif hafif yedirerek uygulayın. Bunu düzenli yaptığınızda bir süre sonra cildinizdeki lekelerin azalıp kaybolduğunu göreceksiniz. İnce kırışıklıklar varsa onların da zamanla azaldığını gözlemleyebilirsiniz.
Arı sütü, arıların kendi vücutlarından salgıladıkları, çok değerli bir arı ürünüdür. Arılar tarafından; kovanda yavru arıları ve kraliçe arıyı beslemek için kullanılır. Kovandaki işçi arılar yalnızca 45 gün yaşarken; hayatı boyunca arı sütü ile beslenen kraliçe arı 5-7 yıl arası yaşar. Diğer arılardan 2 kat daha fazla gelişir ve her gün kovana 2000 yumurta bırakarak koloninin devamlılığını sağlar. Kovanda sıradan bir arıyı kraliçe arıya dönüştüren ürün arı sütüdür. İnsanlar tükettiğinde de insanlar da benzer etkileri gösterir. Kovandan gelen bu şifa, hayat uzatıcı bir iksir gibidir. Gençlik ve zindeliğin doğal formülü arısütü, beslenmeye düzenli dahil edildiğinde, hayat kalitesini değiştiren sonuçlar yaratabilir.
Arı sütü, bileşiminde B grubu vitaminleri (B1, B2, B3, B5 ve B6), çinko, magnezyum, demir gibi önemli mineralleri içerir. Bunun yanında; başka herhangi bir gıda maddesinde bulunmayan royalaktin ve 10-HDA bileşenlerini de doğal olarak yüksek oranda içerir.
Bu çok faydalı bileşenler ile arı sütü; performans ve zindeliği arttırarak gün içerisinde daha enerjik hissetmeye yardımcıdır ve bağışıklığı destekleyici özellik göstermektedir. Arı sütü çocuklarda; büyüme, gelişme, bedensel ve zihinsel fonksiyonları destekler. Aynı zamanda iştah düzenleyici özellikte gösterir. Yetişkinlerde ise; kolajen sentezini arttırmaya yardımcı olur. Ayrıca kadınlarda yumurta, erkeklerde sperm kalitesi ve sayısını arttırıcı özelliğinden dolayı da infertilite (kısırlık) tedavisine destek olarak kullanılabilir.
Arı sütünün, cilt üzerindeki yaşlanmayı geciktirici etkileri tıbbi araştırmalara en fazla konu olmuş etkileridir. Arısütü düzenli tüketimde ciltle kollajen sentezini artırarak, cilt, saçlar, deri, kemikler, eklemler ve tırnakların daha sağlıklı olmasını sağlar. Arı sütü doğrudan taze olarak her sabah aç karnına yarım çay kaşığı tüketebilirsiniz. Arı sütünü ham bala karışmış olarak da her gün 1 tatlı kaşığı tüketebilirsiniz. Bunun yanı sıra, arısütü, propolis ve ham ballı bir karışımı haftada 2-3 kez cildinize ince bir tabaka halinde maske şeklinde uygulayabilirsiniz. Bu maskeyi yüzünüzde yarım saat bırakın ve kurusun, sonra yıkayın. Böylece arısütünün kolajen sentezini artırıcı etkisinden yararlanırken, ham balın nem verici etkisi ve propolisin ciltteki ölü hücreleri ve toksinleri uzaklaştırıcı etkilerinden aynı anda yararlanabilirsiniz. Düzenli uyguladığınızda zamanla cildinizdeki parlaklık ve aydınlığı fark edeceksiniz.
Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği Bal Tebliği 2020/7, 31044 sayılı Resmî Gazete’de yayınlandı. Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği, akademisyenler, sektörel dernek temsilcileri ve Tarım ve orman bakanlığı temsilcilerinden oluşan Türk Gıda Kodeksi Bal Komisyonu’nun 3 yıldır üzerinde çalıştığı yeni bal tebliği yayınladı.
Tebliğde önemli değişiklikler var
Bunlardan en önemlisi balın kristalleşmesinin (halk arasında balın katılaşması, donması olarak bilinir) doğal olduğu ibaresinin tebliğe girmesidir. Konu hakkında açıklamalarda bulunan Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Ziya Şahin “Bal, elde edildiği bitki kaynağına göre zamanla kristalleşebilir. Bu konu halk arasında yanlış anlaşılıyordu. Bal katılaştığı zaman şeker ilave edilmiş tağşiş edilmiş bal olarak algılanıyordu. Bu nedenle arıcılarımız ballarını tüketiciler ile buluşturmakta zorlanıyordu. Kristalleşmiş balları şeker ilave edilmiş bal zanneden vatandaşlar bu ürünleri satın almadıkları için marketler bu ürünleri üreticilere iade ediyorlardı. Bu iadeler sebebi ile arıcılar zarar ediyorlardı ve ballarını gerçek değerinin altında bal paketleme firmalarına satmak zorunda bırakılıyorlardı. Bal paketleme firmalarının birçoğu balları aşırı ısıtarak (70-80 °C, 15-30 dk) ve ayrıca içindeki besin değerini sağlayan polenleri filtre ederek rafa gönderiyorlar. Burada da amaç balın kristalleşmesini önlemek ve balların uzun süre raflarda sıvı, berrak kalmasını sağlamak. Ama bu işlemler balın besin değerini azaltıyor. Tüketici bunları bilmiyor rafta gördüğü bütün balları aynı işlemlerden geçmiş doğal bal zannediyor. Halbuki gerçek öyle değil. Tebliğe balın kristalleşmesinin doğal bir olay olduğu ve ayrıca ham bal tanımı girdiği için artık tüketiciler bu ayrımı yapabilecek. Ham bal, ısıl işlem görmemiş ve içerisindeki polenler tutulacak şekilde filtre edilmemiş baldır. Sadece içerisindeki gözle görülebilen yabancı maddeler süzülür ve kavanozlanır. Böylece kovandan gelen besin değeri korunarak bal tüketicilere ulaştırılır. Ham bal besin değeri açısından en değerli baldır. Aslında balın doğru tüketimi bu şekilde olmalıdır. Ham bal yüksek sıcaklıkta ısıl işlem görmediği için doğal olarak kristalleşir yani donar. Ama balın bu hali ile tüketilmesinde hiçbir sakınca yoktur. Balın asıl şifasından yararlanabilmek için bal ham haliyle tüketilmelidir.” dedi.
Balın etiketince artık ‘ham bal’ yazacak
Tebliğde gerek balın tanımına ve özelliklerine ilişkin gerekse bala uygulanan işlemlere ilişkin yapılan revizyonlar hem tüketiciyi hem de üreticiyi korumak adına çok önemlidir. Tebliğ yeni hali ile oldukça kapsamlı ve detaylıdır. ISO komisyonunda şu an dünya bal standardının oluşturulması çalışmaları devam ediyor. Dünyanın 2. arıcılık ülkesi olan ülkemiz hazırlamış olduğu bu standart ile dünyaya örnek olacaktır. Özellikle de ülkemize has son derece değerli bir bal çeşidimiz olan çam balının doğru tanımlaması yapılmıştır. Çam balı antibakteriyel, antifungal, antioksidan özellikleri ile dünyada ayrışan, üst kalite bir bal çeşididir. İhracat potansiyeli olan bu değerli bal çeşidimizi, ülkemizde ve dünyada yeteri kadar tanıtamamaktayız. Tebliğin yeni halindeki doğru tanımlamalar ile çam balının dünyada tanıtımına da katkı sağlanacaktır. Ayrıca bitki ismi ile satılan ballarda zorunlu hale getirilen polen analizi ve ayrıca maltoz şekeri analizi ile de balda sahteciliğin önüne geçme noktasında önemli bir adım atılmıştır. Özellikle ham bal tanımının tebliğe girmesi tüketicinin doğru bilgilendirilmesi anlamında son derece gerekli idi. Balların aşırı ısıtılarak kristalleşmesinin engellendiğini tüketici bilmiyordu. Bu konuda tüketici yanıltılıyordu. Ama artık etiketinde “Ham bal” ifadesini gördüğü zaman, tüketici bu balların ısıtılmamış ve kovandan geldiği hali ile besin değeri korunmuş bal olduğunu bilecek. Tercihini bu doğrultuda yapabilecek.
Propolis; antioksidan ve antibakteriyel etkisinin yanı sıra, antifungal, antiviral, antienflamatuvar ve antitümör etkilere de sahiptir. Solunum yolları hastalıklarından mide bağırsak rahatsızlıklarına ve kansere kadar pek çok farklı hastalıkta tedaviye destek olarak kullanıldığında olumlu etkileri gözlendiğine dair bilimsel çalışmalar mevcuttur.
Propolisin antiviral özelliği ile ilgili bilimsel bir çalışma
2014 yılında Kyushu Üniversitesi’nde yapılan çalışmada, influenza virüsüne karşı propolisin etkinliği araştırılmıştır. Bu enfeksiyonu geçiren hastalar iki gruba ayrılmış ve bir gruba düzenli olarak propolis verilmiş ve propolis alan grubun hastalık semptomlarında daha hızlı bir iyileşme gözlendiği tespit edilmiştir. Araştırmacılar propolisin antiviral özelliğinden dolayı influenza virüsüne karşı etkin olduğunu ve grip semptomlarını azalttığını belirtmişlerdir.
Virüslere karşı bağışıklık sistemini güçlü tutmak çok önemli
Bağışıklık sistemi güçlü olan kişiler virüs kaynaklı enfeksiyonları daha kolay atlatır. Antibiyotikler virüslere karşı etkili değildir. Bu nedenle özellikle virüs kaynaklı enfeksiyonlarda doğal ürünlerin yoğun şekilde kullanılması gerekmektedir. Virüs kaynaklı enfeksiyonlara yakalanan kişiler öncelikle istirahat etmeli, yeterli sıvı ve bol miktarda taze sebze, meyve tüketmelidir. Ayrıca antioksidan içeriği yüksek olan; soğan, sarımsak, elma sirkesi, zerdeçal, zencefil, tarçın gibi besinler ve antioksidan özelliğinin yanı sıra yüksek antiviral ve antimikrobiyal özellik gösteren propolis de mutlaka beslenme planına dahil edilmelidir.
Propolis dünyada bilinen en güçlü doğal antioksidan gıdadır. Hatta nardan 80 kat daha güçlü içeriğe sahiptir. Propolisin içeriğinde bulunan antioksidan maddeler aynı zamanda antiviral özellik de göstermektedir.
Ayrıca sirke; çok eski yıllardan bu yana kullanılan özel bir fermente bir üründür. Sirke, içeriğinde bulunan organik asitler, fenolik bileşikler, vitaminler ve mineraller sayesinde; antimikrobiyal, antioksidan, antidiyabetik, antikarsinojenik, antiviral etkiler başta olmak üzere sağlık üzerine birçok olumlu etki göstermektedir. Ayrıca sirke tüketimi virüslere karşı dezenfektan özellik göstererek vücudu korumaya yardımcı olur. Her gün bir kaşık ham bala bir kaşık sirke, 10 damla propolis, bir tutam zencefil, zerdeçal ve tarçın ekleyip, iyice karıştırıp günde en az 2 defa tüketmenizi tavsiye ederim. Bu sayede hem bağışıklık sisteminiz desteklenir hem de vücudunuz için antiviral bir ortam oluşur.
Propolis, koronovirüsüne karşı korur mu?
Ham bal; kovandan alındığı haliyle tüketime sunulan, pastörizasyon ve filtrasyon işlemlerine tabii tutulmamış, balın en doğal halidir. Pastörizasyon, yani yüksek sıcaklıklara ısıtma işlemi, balın içerisindeki bazı enzimlerin ve fenolik ve flavonoid yapıdaki bazı değerli bileşenlerin azalmasına neden olur; filtrasyon ise balın içerisindeki polenlerin azalmasına neden olur. Ham bal, pastörize edilmediğinden ve polenleri tutacak şekilde filtre edilmediğinden besin içeriği tüm doğallığıyla korunur.
Amaç kristalleşmeyi önlemek
Balda pastörize işlemi, halk arasında şekerlenme olarak adlandırılan kristalleşmenin önlenmesi amacıyla yapılır. Ancak bu işlem balın içerisindeki faydalı bileşenlerin azalmasıyla sonuçlanır. Pastörizasyon normalde gıdalarda mikroorganizmaları öldürmek amacıyla yapılır fakat balda bu işlem mikrobiyal güvenliği sağlamak amacıyla değil; kristalleşmeyi yani şekerlenmeyi önlemek amacıyla yapılır. Isıtma işlemiyle balların uzun süre kristalize olmadan rafta berrak ve şeffaf bir şekilde kalması sağlanır.
Balınızı mutlaka sorgulayın
Tüketicilere mutlaka araştırmaları ve sorgulamaları tavsiyesinde bulunan Samancı, balın faydalarından bahsedebilmemiz için balın kovandan alındığı haliyle tüketilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Balın içindeki doğal enzim ve proteinlerin korunması için balın ısıya maruz kalmaması gerektiğini belirten Samancı, yapılan bilimsel çalışmalarda balın ham haliyle antibakteriyel aktivite gösterdiğini ve ham bal kavramının gerek ülkemizde gerekse tüm dünyada büyük gelişme gösterdiğini ifade ediyor.
Bağışıklık sistemi (İmmün sistem), enfeksiyonlara karşı direnci sağlayan hücreler topluluğudur. Hastalıklara karşı koruma sağlayan, patojenleri (Hastalığa neden olan her türlü organizma) tanıyıp onları yok eden, kısacası vücudu yabancı ve zararlı maddelere ve mikroorganizmalara karşı koruyan bir sistemdir.
Güçlü bir bağışıklık sistemi için neler yapılmalı?
Sağlıklı bir beslenme planı oluşturmak ve bu planı günlük rutin haline getirmek çok önemli. Yeterli ve dengeli bir beslenme planının; %12-15’i proteinlerden, %55-60’ı karbonhidratlardan ve %25-30’u yağlardan (Doymuş yağ asitleri < %10.0, Trans yağ asitleri %1.0, Çoklu doymamış yağ asitleri ≤ %10) sağlanmalıdır. Tabi bu dengeyi oluştururken rafine şeker, ilave yağ, koruyucu ve katkı maddesi içeren gıdalardan kaçınılmalıdır. Tüketeceğiniz gıdalar; antioksidanlardan, A, D, E, K, C ve B grubu vitaminlerinden, magnezyum, çinko, selenyum ve demir gibi minerallerden zengin besinler olmalıdır.
Peki, bu besinler nelerdir?
Amerikan Sağlık Örgütü’nün verilerine göre; günlük antioksidan ihtiyacının karşılanması için sağlıklı bir yetişkin günde, 5-6 porsiyon taze sebze, meyve ve 6-11 porsiyon ise tam tahıl tüketmelidir. Peki, her gün bu miktarda meyve, sebze ve tam tahıl tüketebiliyor muyuz? Gerçekte günlük yoğun koşturma tempomuzda bu kadar yoğun beslenmemiz mümkün olmuyor. O halde ne yapmalıyız? Antioksidan açısından çok zengin gıdaları günlük beslenmemize dahil etmeliyiz. Bu gıdalar neler? Bilinen en güçlü doğal antioksidan propolis. Propolis nardan 80 kat daha güçlü antioksidan. Günde 20 damla tüketerek antioksidan ihtiyacımızın bir kısmını karşılayabiliriz. Tabi ki zencefil, zerdeçal, soğan, sarımsak, koyu yeşil yapraklı sebzeler (Ispanak, brokoli) ve kırmızı mor meyveleri de (böğürtlen, yaban mersini, çilek) unutmamak lazım...