GeriSeyahat Yasemin'ce...Kaz Dağında bir Amazon
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Yasemin'ce...Kaz Dağında bir Amazon

Yasemin'ce...Kaz Dağında bir Amazon

Yasemin BORAN

Anadolu'nun bir başka güzelliğini keşfe çıktım yine... Son durağımız, efsanevi İda Dağı. Ve, ben her zaman olduğu gibi coşkulu bir heyecan içindeyim.

Güneş henüz doğmadan çıkıyoruz yola. Önce, Emirgan'dan Feride'yi alıyoruz. İstanbul'un sessiz sokakları gizemli bir ışıltıyla parıldıyor. Tavsiye ederim, birgün, Boğaz'a gidin, gün başlamadan. Ve Güneşi doğurtun hiçbir şey düşünmeden. Sonra dinleyin kentin uyanışını ve içinizde değişen duyguları... Neyse, konumuz İstanbul değil. Şimdi bir girdik mi, bir daha çıkamayız. En iyisi, biz hemen İstanbul'dan çıkalım.

Tekirdağ yolundan vardık Gelibolu'ya ve başladık beklemeye, arabalı vapur gelsin diye. Gemiye bininceye kadar gördüklerim çok hoştu. Hareket ve canlılığı, bana da bulaşıyordu.

Lapseki'ye yanaşan gemiden inip Biga'ya devam ettik. Burada pazar vardı. Bir rivayete göre, tam on sekiz köyden gelenlerin kurduğu bu pazar hayli ünlüymüş.

Çan, Yenice derken Kayatepe'ye ulaştık. Buranın diğer adı, ‘‘Agonya Kapısı’’ ve, bütün bu bölgede nereye bakarsanız bakın, kahveden kasaba kadar hemen her dükkanın ismi ‘‘Agonya’’

Hamdibey'i geçtikten sonra Kalkım'a gelirken, yol boyunca gördüğüm manzarlardan kendimi alamadım.

Bitkilerin çeşitliliği ve değişen renklerle birlikte manzarlar da öylesine değişiyordu ki, dikkatinizi başka yöne çevirirseniz, önemli birşeyleri kaçıracakmış duygusuna kapılıyorsunuz.

Kalkım'da durup meydana asılı kocaman tarihçeyi okumaya başladım. Tam 3000 yıllık geçmişi'ile başlıyordu anlatmaya ve nihayet Büyük İskender'in Agonya Kapısından nasıl geçtiğini yazıyordu.

Burası, Kaz dağının etekleriydi. Ve, ben sabırsızlıkla çevreme bakıyordum. Acaba, burada faks çekebileceğim bir yer var mıydı? Evet, vardı. Artık gönül rahatlığı ile İda'ya gidebilirdim. Yani Kaz Dağı'na. Yola çıktık.

Yolumuz bir ovadan geçiyordu. her iki tarafta uzanan meşeliklerin görüntüsü bir tuhaftı. Özellikle dikildiği hemen anlaşılıyordu. Meğer Orman İşletmesine aitmiş. Akçakoyun'dan geçip Kaz Dağı'nın eteklerine vardık. Ve, arabadan inip derin bir soluk aldık. Oksijen bolluğundan ciğerlerimin yandığını hissettim. Tanrım ne müthiş bir görüntü, ne kadar etkileyici.

Gökyüzünü delip geçmek isteyen ağaçlarla çevrili bir çiftlikteyiz. Bir at çiftliğinde. Dağların heybetiyle uyum içinde atlar. Şimdiye kadar hiç bu kadar iri, bu kadar ışıl ışıl atları, bu kadar yakından görmemiştim.

Acaba, sevdirirler mi, üstüne bindirirler mi, diye düşünürken, Feride zihnimi okumuşcasına, ‘‘Binmek isterseniz, binebilirsiniz’’ demez mi? Tabii ki, isterim. Hemen bir at hazırlandı. İnanamıyorum, fakat, ata bindim ve gidiyorum. Birden bire burayı korumak için Truvalılara yardıma gelen Amazonları hatırladım. Hatırlamaktan öte ‘‘Amazon’’ olduğumu sandım.

Tanrıçalar kadar güzel ve cesur Amazonların kraliçesi Penthesilea'nın Yunanlılara karşı nasıl savaştığını ve bu sırada Akhilleus tarafından nasıl öldüğünü gördüm. Hemen şuracıkta atından düşüp ruhunun Hades'e gitmesiyle içim öyle bir burkuldu ki, neredeyse attan düşüyordum. Akhilleus bile düşmanı olmasına rağmen, Penthesilea'nın miğferini başından çıkardığı zaman üzüntüsünden perişan olmuş, öylece kalmıştı olduğu yerde. Ben mi, etkilenmeyecektim. Fakat, üzüntüye kapılmak yerine buralara sahip çıkmak ve korumak gerek dedim. Her ne sebeple olursa olsun, buraları yakıp yıkmak ve yok etmeye çalışanlara karşı savaşmak gerek.

Penthesilea'nın ruhu için, bir Amazon olarak savaşacağım diyorum, Yasemin'ce...

Amazonlar kimdir

Amazon adı, Yunanca ‘‘Memesiz’’ anlamına geliyor. İyi ok atabilmek için sağ memelerini dağladıklarından bu ad verilmiş olsa gerek.

Halkın tamamı sadece kadınlardan meydana geliyor. Karadeniz kıyılarında yaşayan bu topluluk Çarşamba ile Ünye arasında akan Terme çayı kıyılarına bir devlet kurmuş ve savaşçı tabiatlarıyla ün salmışlar.

Güzellikleri, saldırganlıkları, kraliçeleri ve aralarında hiçbir erkeğin bulunmamasıyla çok ilginç bir topluluğu oluşturuyorlar.

Hemen hemen bütün Anadolu kavimleri tarafından korkuyla ve saygıyla anılan Amazonlar hakkında anlatılan o kadar çok efsane var ki, Karadeniz kıyılarından aşağılara inip çeşitli yerlere yerleştikleri anlaşılmaktadır.

Özellikle Truva'lılara nasıl yardım ettikleri ve İda Dağı savaşçılarına nasıl cesaret ve güç verdikleri, en ön saflarda nasıl büyük çeviklikle savaştıkları Yunan Mitolojisinde ayrıntılarıyla anlatılmaktadır.

Ata binmekteki hünerleri ve çift ağızlı baltalarıyla tanınan Amazonlar hakkında anlatılanlar ne kadar gerçektir, bilinemiyor. Fakat, bir zamanlar yaşamış oldukları bir gerçek.

Bir rivayete göre komşu kavimlere saldırıp erkeklerini esir edip çiftleştikleri sonra da öldürdükleri anlatılmaktadır. Tabii bu hikayeler onları çok daha ürkütücü efsanevi bir kimliğe büründürüyor.

Ancak, bir başka rivayete göre, Amazonlar, komşuları Gargarosları senede bir defa ziyaret ediyorlar. Onlarla çiftleştikten sonra doğan çocukların kız olanlarını kendileri alıyor, erkek olanları babalarının yurduna gönderiyorlar.

False