6 ay diye gitti 23. senede

Güncelleme Tarihi:

6 ay diye gitti 23. senede
Oluşturulma Tarihi: Mart 31, 2002 01:41

BM Barış Gücü (UNIFIL) sözcüsü Timur Göksel Lübnan'a altı aylık görevle gelmişti. Tam 23 yıldır Birleşmiş Milletler adına Lübnan-İsrail sınırındaki Naqura'da görev yapıyor.

Bölgede bir olay patladı mı dünya basınının aradığı ilk kişi o. Bugüne kadar 6 bin 500 gazeteciyle görüştü. Eşi Nilgün Hanım ve çocukları Zeynep (13) ve Emir (14) ile İsrail'in Hayfa kentinde yaşıyor. Çocuklar top ve tank ateşi altında büyüdüler. Göksel, her sabah 06.30'da çocuklarını okul servisine bindiriyor. Ardından da sadece iki kişiye verilen izinle İsrail sınırından Lübnan'a geçip sınıra dört km uzaklıktaki işine gidiyor. Lübnan-İsrail sınırı karşılıklı kapalı. Sadece UNIFIL komutanı ve Göksel'in giriş çıkış izinleri var. Göksel'in 23 yılın ardından en büyük özlemi, 2003'deki emekliliği: ‘‘Tek istediğim deniz kenarında ayaklarımı uzatıp oturmak, keyif sürmek.’’ Bir süre önce BM merkezinden aramışlar. Emekliliğine kadar olan süreyi bir başka yerde geçirip geçirmeyeceğini konuşmuşlar. Bu konuşmalar ‘‘Göksel, görevinden alınıp Afganistan'a gidiyor’’ diye sızınca telefonları susmak bilmemiş: ‘‘Türkiye'de tatildeydim. Bölgedeki taraflar arayıp sordular. Gerek İsrail tarafı, gerek Lübnan ve Hizbullah yetkilileri, sen buradan bir yere gidemezsin, bölgeyi en iyi bilenlerden birisin. Biz sana güveniyoruz, dediler. BM üst yönetimini de arayıp, durumumu sormuşlar. Taraflar, benim buradan sorunlar çözülmeden ayrılmamamı istiyorlar. Ben de ne yapacağımı şaşırdım.’’ Zaten görevine tam hızla devam ettiği ortada. BM'nin en kıdemli resmi sözcüsünün odası arı kovanı gibi. Sadece benim bulunduğum kısa süre içinde, UNIFIL komutanı Tümgeneral Lalit Tewari iki kez gelip görüştü. Konu, kısa süre önce İsrail'in Lübnan sınırında bir saldırıda ölen yedi İsrailli ile ilgiliydi...

GECEYARISI TELEFONU

BM Enformasyon Bürosu'nda 1968'de işe başladım. 1973'e kadar Atina'ya bağlı görev yapıyorduk. Türkiye Kıbrıs Barış Harekat'nı yapınca, hükümetimiz ‘Biz Atina'ya bağlı olarak çalışan bir büro istemiyoruz’ dedi ve Ankara'daki BM Ekonomik Kalkınma Bürosu bünyesinde yeni bir büro kurduk. Ekonomik bir şekilde, Türkler'den oluşan bir büro oluşturdum. İlk olarak TRT'den tanıdığım Ülkü Kuraner'i aldım. Sonra orayı büyüttük. Aradan yıllar geçti. BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim Türkiye'ye bir gezi yapmıştı. Bizim ofise de geldi. Yanında bulunan Barış Gücüne bakan kadrosu, ‘‘Seni artık dışarı yollayalım’’ dedi. 1979 başında bir telefon geldi geceyarısı... ‘‘Gönüllü olarak Naqura'ya tayin oldun!’’ Şaşırdım kaldım. ‘‘Gönüllü kısmını anladım da, Naqura neresi’’ dediğimi hatırlıyorum.

NAQURA TAM CEHENNEMDİ

Burayı işim dolayısıyla biliyordum. Benden önce buraya iki sözcü gelip gitmişti. O zaman burada Filistin ile İsrail arasında çatışmalar sürüyordu. İsrail çekileceğini söylemiş, çekilmemişti. Ortadoğu'nun cehennemiydi yani. Ben geldim ve nisan ayında ilk saldırıya uğradık karargahta. İsrail yanlısı Said Hattat milisleri vardı. Bir cumartesi gecesiydi. Bir şeyler olacağını hissettim geldim. Ve o gece karargah şiddetli olarak bombalandı. Bu New York'ta büyük olay oldu. Dediler ki, ‘‘Herkes kaçıyor. Sen niye geldin!’’ Ben de cevap olarak, ‘‘Benim karargahım ateş altındaysa, ben de sözcüysem, orada olmam lazım. Benim bildiğim bu’’ diye cevap verdim. Beni ilk başta buraya 6 ay diye göndermişlerdi. Altı ay sonra, ‘‘Biraz daha kalır mısın?’’ dediler. Bir seneyi doldurduk. Ertesi yıl, daha ağır bir havan saldırısına uğradık. Yine cumartesi ve yine tek sivil bendim burada. Ondan sonra kimse bana bir daha sormadı kalacak mısın, diye.

BOMBALAR ALTINDA YAŞAM

Bütün bu koşturmaca arasında, aileme de zaman ayırmaya çalışıyorum. Çocuklarımın ikisi de Türkiye doğumlu. Zeynep 13, Emir 14 yaşında. İkisi de top, tank ateşi altında büyüdü. Ancak ikisi de yaşadıklarından ötürü erken yaşta olgunlaştı. Bir olay olduğu zaman eğer evdeysem, beş telefon aynı anda çalmaya başlar. 1996'daki olaylarda, bir gecede 600 telefon görüşmesi yapmışım. Bölge bütün dünyayı ilgilendirdiği için telefonlarım 24 saat açıktır. Yıllardan beri ben bir telefonla konuşurken çocuklarım diğerini açarlar. Bir olay anında İsrailli gazeteciler eve gider, ben yoksam ailem onları karşılar, çay kahve servisini çocuklar yapar. Bunlar çocuklarımın hayatını çok zorlaştırıyor. Ancak biliyorum ki, çocuklarım bölgedeki olayları en iyi bilenler arasında. Bazen Beyrut'a ailece gezmeye gittiğimiz zaman, İsrail ile ilişkilerini bildikleri için dikkat ederler. Elbiselerindeki İbranice etiketleri bile sökerler. Politik olmayı öğrendiler. Eşim Nilgün, gönüllü olarak Türk iş adamlarına yardımcı olur. Limana gelen Deniz Kuvvetleri ve Sahil Güvenlik gemilerine mutlak gideriz ve çocuklar her zaman gördükleri ilgiden büyük mutluluk duyarlar. Çocuklar yazları Uludağ'da açılan Geleceğin Yıldızları Spor Okulu'nun kamplarına katılır. Olaylar müsaade ettikçe, yazları Çeşme'deki küçük yazlık evimizde, Fethiye Hillside ve Assos yakınlarındaki Sütlüce koyunda Kabile Motel'de geçiririz.

SÖZCÜDEN HABERSİZ BİR ŞEY OLMAZ

Söylediklerinize inanmıyorsanız yaptığınız işin bir anlamı kalmaz. Sözcüden habersiz bir şey olmaz. Haberlerin nasıl verileceği komutanla onun arasında. Sözcü olup biteni bilecek. 1991'e kadar resmi olarak sözcü görevi yaptım. 1995'den bu yana siyasi müşavir ve resmi sözcüyüm. Ben burada siyasi ve basın bürosunu bir arada götürüyorum. Buranın komutanı BM Genel Sekreter yardımcısı kadrosunda. 24 saat bana danışarak işini yapıyor. Ben ona tavsiyelerde bulunuyorum. Burada işleri ayırmak imkansız. İki unsuru bir arada götürüyoruz.

Göksel Ailesi, İsrail'de Türkiye ile ilgili faaliyetleri kaçırmamaya özen gösteriyor. Bunlardan en unutulmazı, Türk Deniz Kuvvetleri'nin beş gemilik filotallisinin Hayfa Limanı’na yaptığ ziyaret. Özellikle Emir ile Zeynep dört günlerini gemilerde, 'onur misafiri ' olarak geçirmiş. Göksel Ailesi, TGC Akar'ın kaptan köşkünde, Ömer Albay ve ekibiyle enfes bir mangalda balık yemeğinden önce görülüyorlar.

OSMANLI MODELİ FİLİSTİN’İ ÇÖZERDİ

Lübnan'ın Dürzi dağlarında tek başına dolaşırdım, 20 sene önceleri. Neler duydum. Günümüzde Ortadoğu'yu tanımıyoruz. Türk zamanında muhtarlık yapan adamlarla tanıştım. Adamlar ‘‘En güzel idare eden Türkler zamanındaydı. Türkler burayı işgal etmedi’’ diyor. Dağlardaki Arap köylüler Osmanlı idaresi için diyor ki, ‘‘Sizinkiler burayı nasıl idare etti biliyor musunuz? Bize gelip, siz Dürzisiniz, siz Hıristiyansınız, bu kadar atlı vereceksin, bu kadar vergi vereceksin. Getirin liderlerinizi bunları konuşalım. Çöp toplamak istiyorsan topla. Kendi dilini konuşmak istiyorsan konuş. Ben karışmam. Muhtariyet mi istiyorsun. Okulunu sen aç. Arta kalanlar senin. Ama yandaki komşunu rahatsız edersen senin kelle gider. Bunu da uyguladılar.’’ Çok sonraları, ölümünden önce İsrailli politikacı Moşe Dayan demiş ki, ‘‘Biz Osmanlılar'ın millet sistemini buralara alsaydık Filistin meselesi olmazdı. Sonradan bu meseleyi ön plana çıkarmaya çalıştılar. Ama o zaman milliyetçilik doğmuştu Filistin'de, olmadı yani.

ROBERT FISK 20 YILLIK ARKADAŞI

Göksel hakkında hemen her gün dünyanın bir çok yerinde haberler çıkıyor. İsrail'in en büyük gazetelerinden Maariv, geçtiğimiz günlerde Göksel ve ailesiyle ilgili röportaj yayınlamış. ABD'de Washington Journalism Review ise 7 sayfalık röportaj yapmış. Dünyanın en büyük gazetelerinin yazar ve muhabirleri teker teker buradan geçmiş. İsrail ile Filistin sorununun çözümü için yeni bir öneri ortaya atan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Abdullah, bunu bütün dünyaya anlatmak için New York Times editörü Tom Freeman'la görüşmüş. Ortadoğu ve gazetecilik denilince ilk akla gelen isimlerden İngiliz Robert Fisk Göksel'in 20 yıllık arkadaşı: ‘‘Geçen gün Naqura'daki ofisime 20 yıldır Beyrut'ta yaşayan gazeteci Robert Fisk, üç genç çocukla geldi. Çocukları tanımıyordum. Fisk, onların 1983'te bölgede hayatını kaybeden Kanadalı bir kameramanın çocukları olduğunu söyledi. Çocukların bana ilk söyledikleri 'Babamız boşuna mı öldü?' sorusu oldu. Şaşırmıştım. Sonra olayı hatırladım. Dürziler ile İsrail arasındaki çatışmalar sırasında kameraman kaybolmuştu. Aramalara başladık. Herkese haber verdik. Sonunda cesedi bulundu. Ben de durumu çocuklara anlattıktan sonra, ‘‘Babanız şarapnel parçalarıyla ölmüştü. Beyrut'ta otel lobisinde otururken değil. İşini yaparken şerefiyle hayatını kaybetti, dedim. Çocukların babalarının öldürüldüğü topraklara 20 yıl sonra gelmeleri beni çok etkilemişti.’’

KEŞKE İBRAHİM TATLISES DİPLOMASİ YAPSA

Hem Lübnan hem İsrail tarafında hálá devlet dairelerinde Osmanlı dönemi kanunları geçerli. Bölge insanıyla çok benzer yanlarımız var. Bütün taraflar Türkler’e yakınlık hissediyorlar. Ama Türkler burayı tanımıyor. 400 yıl burayı yönetmişiz. Binlerce şehit bırakmışız. Arkamızı dönmüşüz. Şu an yöneticilerimiz buraya yabancı. Suriye'de üst düzey görüşmelerde, yetkililer bana önce İbrahim Tatlıses'i soruyor. İsrail’de kendisi çok iyi tanınıyor. Lübnan'da da öyle. Gittiğim köylerde öğrendim İbrahim Tatlıses'in televizyon programının hangi Türk kanalında ne zaman olduğunu. Yani o burada diplomatik masaya gelse, bölgede çok daha iyi bir pozisyon alabiliriz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!