GeriSeyahat Takside Chopin çalınan kent
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Takside Chopin çalınan kent

Takside Chopin çalınan kent

Berlin'in en etkileyici yanı, kültürün halkla kucaklaşması. Müzelerin önünde en az üç saat beklenen kuyruklar, Aida ya da Chopin çalan taksi şoförleri...Berlin niçin önemli bir kent? 750 yıllık bir geçmiş, benim gibi Bizans'ın başkentinde oturan birisi için fazla etkileyici sayılmaz. Oysa bunca yıl, birçok yeni yetme şehrin bulunduğu dünyamızda, yabana atılır kabul edilemez. Berlin eski bir şehir. Geleneği ve birikimi var. Üstelik Avrupa'nın en önemli siyasi aktörlerinden biri olan Almanya'nın başkentliğini yapmış. Ülkenin günahını ve vebalini de üstlenmiş. En açık delil, ikinci dünya savaşında kentin yerle bir edilmiş olması. Almanlar, savaş sonunda bir tarlaya dönmüş kenti yeniden ayağa kaldırmış. Ancak şarkıdaki ‘‘Tanrım beni baştan yarat!’’ sözü, eskiye büyük bir sadakatle gerçekleştirilmiş. Çevreyi bir mimarla -dostum Ali Esad Göksel ile- gezerek gerçeği daha iyi gördüm. Kente damgasını vurmuş ünlü mimarların izlerinin silinip gitmesine kimsenin gönlü elvermemiş. Yapılar aslına sadık kalınarak yenilenmiş. Efsanevi kuşun küllerinden yeniden doğuşu sırasında kültür mirasına büyük bir saygı gösterilmiş. İstanbul'da yaşayıp da bu titizliğe imrenmemek elde mi?BALIKÇININ MEKTUBUYalnız Berlin'in modern mimari yapıları, eskilerle öylesine iç içe ki, bazen bunun bir kakafoni yarattığını düşünmeden edemedim. Bizde yapıldığında kınadığım bir tutumdan Berlinlileri niye mahrum edeyim!Beni en çok etkileyen kültürün halkla kucaklaşmasıydı. Gezerken tadı damağımda kalan Alte Nationalgallerie çıkışında rehberimize başka hangi müzeleri gezebileceğimizi sorduğumda, ‘‘169 tane daha var. Hangisini istersiniz?’’ diye cevap verdi.Cevaptaki alayı tecahülü arif ile karşılayıp Bergama Müzesi'ni gezmek istediğimi söyledim. Bergama'daki tapınağın binlerce kilometre ötedeki bir müze içindeki ihtişamını Berlinliler anlata anlata bitiremiyor. Nedense birden aklıma Halikarnas Balıkçısı'nın müze müdürüne yazdığı söylenen mektubu geldi. Balıkçı, ‘‘Ben bu tapınağı, özgün yerinde, Ege'nin güneşi altında görmek isterim’’ demiş. Ben de öyle! Yine de Berlin'in puslu göğü altında bizim topraklarımıza ait bir tapınağı sergileyen müze müdürünün cevabı da unutulmaz bir güzellikte. ‘‘Sayın Bayım’’ demiş Herr Direktor, ‘‘Çok iyi bir fikir. Tapınağın arkasına böyle güneşli havayı resmeden bir pano koyduracağım!’’ Öyle mi olmuş? Bilmiyorum. Çünkü o gün 100. yılını kutlayan müzeyi gezip göremedim. Nedenine gelince... Bergama Müzesi'nde yağmur altında sıra bekleyen Berlinliler ancak üç saatte içeri girebiliyorlardı!Berlin, İstanbul'un dörtte biri kadar. Buna karşılık üç operası var. Üçünde de bilet kuyruğu mevcut. Berlin Filarmoni'de ise birkaç ay için -önceden yer ayırtılmamışsa- zaten bilet yok. Operada Sihirli Flüt'ü seyrettiğimizi sevgili Kanat Atkaya'nın yazısından hatırlayacaksınız. O akşam bizi Berlin Swissotel'in genel müdürü yemeğe davet etmişti. Nazikçe teşekkür etmek istedik. Israr etti. Otelin barında ağırlandık. Başlangıçta bu şık davete bir anlam veremedim. Gittiğimizde ise sır çözüldü. Kendisi İstanbul'daki otelin eski genel müdürüydü. Berlin'de Swissotel'e giderseniz orada bir dostunuz olduğunu bilmenizi isterim.Otel çıkışında taksiye bindik. Şoför elini radyoya atınca, içimden ‘‘eyvah, şimdi ağzımın tadı bozulacak’’ dedim. Oysa yol boyunca Chopin'in piyano için etütlerini dinledik. Benzer bir olay havaalanına giderken başımıza geldi. Bu kez de Berlin bizi Aida operası ile uğurladı!Berlin turizm ofisi müze önlerinde veya taksilerde bir komplo kurmadıysa, ‘‘Berlin kültürün halkla kucaklaştığı bir kent’’ yargısına varmamda mübalağa yok. Sadece bunun için bile görülmeye değer!Bu arada bütün okuyucularımın yeni yılını kutlarım...BİR OTEL TİPİHizmet yok, fiyat düşükÜç günlük bir yolculuk sonucu kesin ve keskin yargılara ulaşmamı kimsenin beklemediğine eminim. Öte yandan, bazı izlenimler edinmediğimi de söyleyemem. Bunların ne kadarı gerçeği yansıtıyor bilmeme imkan yok. Öyle ya da böyle bu izlenimleri paylaşmak istiyorum...Berlin'de Dorint Budget Hotel tipi kuruluşlarda hizmetler asgariye indirgenmiş. Öyle oda servisiymiş, sağlık kulübüymüş gibi ayrıntılar es geçiliyor. Bizde minibar bile yoktu. Bir şişe su istedik, sağolsunlar odaya bıraktılar. Buna karşılık, bu tür oteller, onların standartlarına göre çok ucuz. Tabii kente taksiyle gitmemek kaydıyla! Berlin'i Berlin yapan bir önemli nokta da Almanların çalışkanlığı ile disiplin ve düzen duygusu. Story of Berlin müzesindeki bir panoda 1860'lardaki fabrika talimatnameleri asılıydı. İşbaşı saati sabahın altısı ve iş bitimi akşamın yedisi. Fabrikaya gecikmek için tanınan tolerans iki dakika! Eğer üç dakika gecikirseniz, bütün gün çalışıyorsunuz ama günlük ücretiniz yine de kesiliyor! Beğenmezseniz, işinizden oluyorsunuz.
False