GeriSeyahat Dünya turu bile önerseniz yazın Datça’dan ayrılmam
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Dünya turu bile önerseniz yazın Datça’dan ayrılmam

Dünya turu bile önerseniz yazın Datça’dan ayrılmam

Ayşegül Taştaban (44), genç yaşta emekli olma şansını yakalamış bir bankacı. Gezmeye o kadar meraklı ki son 10 yılda dört kıtada yaklaşık 40 ülkeye gitti.

Bir yıldır gezi izlenimlerini internetteki sitesinde meraklılarla paylaşıyor. Ancak bu gezilerin hepsini kışın yapıyor. Çünkü dört yıldır yazlarını sadece Datça’da geçiriyor. Ayşegül Taştaban, Muğla’nın tutkuyla bağlandığı ilçesini anlatırken "Burada dün, bugün, yarın yoktur, farklı bir boyuta geçersiniz" diyor.

Lise son sınıfa kadar ailemle Eskişehir’de yaşadım. Babam bizi çok gezdirirdi. Her yaz otomobile atladığımız gibi Akdeniz ya da Ege’de plansızca dolaşırdık. Her akşam başka bir yerde kaldığımız bile olurdu. 1982’de lise son sınıftayken öğrenci değişim programı AFS (American Field Service) ile Amerika’ya gittim. Ardından Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nü bitirdim. Hem o yıllarda çok popüler olduğundan, hem de daha çok para kazanacağımı düşündüğüm için bankacılığa başladım. İlk kez para kazandığım 1988’in ilk izninde Doğu Anadolu turuna çıktım. Herkes tatilde deniz kenarına kaçarken ben Doğu’yu tercih ettim. Bu 20 günlük iznimde bir tur şirketiyle İstanbul’dan yola çıkıp önce Hopa’ya kadar bütün Karadeniz sahilini ardından da Doğu Anadolu’yu gezdim.

KAFA DENGİ BİRİ YOKSA YALNIZ GEZMEK DAHA İYİ

Sonraki 10 yıl gezilere ara verip kendimi işe adadım. Önce birkaç sene ara verip çalışmaya dönmeyi düşünüyordum ama iki sene sonra rahata ve gezmeye alışmış olacağım, hiç geri dönmeden emekli oldum. İşe yoğunlaştığım dönemde yakın şehirlere denize girmek için gittim. Datça da bunlardan biriydi. Sonra aklımı başıma toplayıp temalı gezilerime başladım. Mısır’a gittim. Kendime gezgin diyebileceğim ilk dönemler arkadaş bulamadığımdan hep yalnız gezdim. Zaten çok kafa dengi bir arkadaşınız yoksa yalnız gezmek daha iyi. Böylece başkasına ayak uydurmak ya da onu düşünmek zorunda kalmıyorsunuz. Son üç senedir seyahatlerde tanıştığım arkadaşlarımla geziyorum. Ama mesela son gezdiğim Sri Lanka’ya yalnız gittim.

POPÜLER ŞEHİRLERİ YAŞLANINCA GEZECEĞİM

Mısır, Fransa, İngiltere, İtalya, Finlandiya, İsveç, Amerika’nın Doğu sahili, Kanada, Meksika, Guatemala, Peru, Bolivya, Hindistan, Butan, Nepal, Vietnam ve Kamboçya gibi 40’tan fazla ülkeye gittim. Avrupa’da popüler şehirler yerine keşfedilmemiş, otantik yerleri gezmeyi tercih ediyorum. Örneğin İtalya’ya birçok kez gitmeme rağmen Venedik’i hálá görmedim. Paris’e iş gezisi için gitmişimdir, Almanya’ya geçerken uğramışımdır. Amacım biraz da gençken daha rahat gezilebilecek, ulaşımı güç yerleri bitirmek. Popüler yerler yaşlanınca da rahat rahat gezilir. Bir de bazı yerleri bozulmadan gezmek gerek. Örneğin Tibet’e 2000’de gittiğime çok mutluyum. Çünkü her giden, Çin etkisinin her geçen yıl artarak burayı bozduğunu söylüyor. Etnik kültür yok olmaya başlıyor. Güney Asya’daki Butan ve Guatemala da bozulmadan gidilmesi gereken yerlerden.

DATÇA’NIN SABAH DENİZİ BAŞKA HİÇBİR ÜLKEDE YOK

Datça’ya ilk kez 20 yıl önce ailemle gittim. Gebekum Mevki’nden ev aldık. Yazın 15 gün kalıyordum. Sekiz yıl önce ben de buradan ev aldım. Dört yıl önce emekli olduğumdan bu yana, bütün yaz Gebekum’dayım. Yazın dünya turu önerseniz bile, ayrılmam. İstanbul’da sürekli bir şeylerle uğraşırım, boş anım olamaz. Ama Datça’ya gittiğimde adeta ruhuma tembellik çöküyor. Üç gün evden çıkmadan kitap okuyabiliyorum. Belki de fazla huzurlu bir yer. Ya da geçen yıl Nihat Akkaraca’nın çıkardığı "Datça’da Zaman" adlı kitabında söylediği gibi "Datça’da zaman yekparedir. Datça’da dün, bugün, yarın yoktur". Farklı bir boyuta geçmiş gibi oluyorsunuz.

İşte bu yüzden Datça’ya giderken çok sıkı bir program yapmamak lazım. O kadar gezmiş olmama rağmen dünyanın hiçbir yanında görmediğim güzellikteki sabah denizinin tadını çıkarmak gerekir. Öğleden sonraları hafif rüzgarda gezinen sörfçüleri izlemek güzeldir. İlle de gezmek isteyenlere Knidos Antik Kenti önerilir. Reşadiye Yarımadası’nın en ucundaki kalıntılara Datça Limanı’ndan her gün kalkan teknelerle gezerek gidebilirsiniz. Karayoluyla da ulaşım mümkün. Denizden koyları görmek güzeldir. Karadan 1,5 saat sürer. Mesudiye, Ovacıkbükü ya da Palamutbükü’nde durabilirsiniz. Koyların her birinde çok şirin pansiyonlar var. Ben Palamutbükü’nü tercih ediyorum. Sahilindeki restoranlarda öğlen yemeğini yedikten sonra yine buradan denize girilebiliyor. Sonra tekrar yola çıkıp Knidos’a ulaşılır. Tiyatroya çıkılınca Ege ve Akdeniz’in birleştiği nokta görülebiliyor. Ayrıca antik kentte kazı sürekli devam ettiğinden, şehir sürekli büyüyor. Yani her yıl başka bir görüntüyle karşılaşabiliyorsunuz. Burada kalıntıları gezdikten sonra deniz kenarında yeni açılan restoranda akşam yemeğinizi de yiyebilirsiniz. Ayrıca yol üstünde çok hoş köylerden geçiliyor. Mesela tepelerdeki Yazıköy’ün beyaza boyanmış taş binaları görülmeye değer. Yaz sonunda kadınlar ev önünde badem kırar. Köydeki restoranda yemek yiyebilirsiniz.

ESKİ DATÇA ÇOK DAHA SEMPATİK

Datça’da 50 civarında irili ufaklı koyları kısa tatillerde gezmek pek mümkün değil. Ancak Eski Datça’yı görmek şart. Burada taş sokaklar ve beyaz taş evler var. Duvarlarından begonviller sarkıyor. Açıkhava müzesi gibi. Belirli haftalarda dünya şiir günü, oyuncak şenliği ya da resim günleri gibi etkinlikleri yakalayabilirsiniz. Sahildeki Yeni Datça ise buradan hiç nasibini almamış. Aksine kötü yapılaşmış. Koyun en güzel yerine son derece çirkin bir öğretmen evi yapıldı. Hem bakımı yapılmadığından, hem de çok yüksek olduğundan bölgeyi kötü gösteriyor. Ama tüm evlerin beyaz olmasına dikkat ediliyor. Bu da görünüşü biraz da olsa kurtarıyor.

Gece sahildeki masalarda fenerlerini, mumlarını yakıp hoş ışık yayan balıkçılar ya da ev yemeği sunanlar yemek için tercih edilebilir. Hepsi kendince hoştur. Özel bir tat aranıyorsa bu sene limana taşınan Reşat Restaurant’a mutlaka uğranmalı. İri cüsseli Reşat Bey’in göbeği, yaptığı yemeklerin lezzetini tescilidir bence. Nedense sıska şefler bana pek güven vermez; yeni tatlar denemiyor, en önemlisi de pişirdiklerini keyfi ile yemiyorlar gibi gelir. Reşat Bey tam bir yemek sevdalısı. Kendine özel mezeleri var. Her seferinde farklı ürünler sunar. Son gittiğimde bileğim kalınlığında sigara börekleri yedim. İçinde et ve kapari vardı. Bir de şarapta sote edilmiş mantar. Ama en değişiği cennet-cehennem adındaki tatlıydı; dondurmanın üzerine acı biber sosu koyuyor. Yemeklerinde balığı tercih edenler burada Bodrum’daki çiftliklerden alınan çipuralarla karşılaşacak. Çünkü burada tutulan lopa, işkoroz ve kum mezgiti çok lezzetli değil.

İKİ BUÇUK SAATTE BODRUM’A ULAŞIRSINIZ

Datça’da denize girmek için otomobille gitmek ya da minibüslere binmek istemeyenler limanın sağ tarafında kalan Kargı Koyu’nu tercih edebilir. Burası yürüyerek 15 dakika sürüyor. Bir de Datça’nın en büyük avantajı sıkıldığınızda feribota binip Bodrum’a gidebilmeniz. Her iki yönden de sabah 9 ve akşam 5’te kalkış oluyor. Yani günü birlik de gidilebilir. Yaklaşık 2,5 saat sürüyor. Feribot Körmen Limanı’ndan kalkıyor. Bunun için şehirden otobüse binmeniz gerekiyor. Bir de vizesi olanlara Yunanistan’ın Simi Adası’na gitmesi önerilir.

EN SEVDİĞİ 5 YER

á Datça á Mardin á Tibet á Guatemala á Hindistan

neyle seyahat ediyor

Uçak ya da otobüs

nerede kalıyor

Hijyenik olsun yeter

seyahatte ne okuyor

Okumak yerine yazıyor

ne giyer

Rahat kıyafetler

ne yiyor ne içiyor

Özellikle yerel yemekleri

çantasının vazgeçilmezleri

MP3 çalar, not defteri, kalem, su

kimle seyahat ediyor

Yalnız ya da yakın arkadaşıyla

ne alıyor

Kitap, yerel ressamların tabloları
False