GeriSeyahat Dünyanın çatısında kutsal dağa yürüdük
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Dünyanın çatısında kutsal dağa yürüdük

Dünyanın çatısında kutsal dağa yürüdük

Salkantay, Cuzco bölgesinin iki önemli nehri Urubamba ve Apurinac arasından yükselen çıplak Vilcabamba sıradağlarının en yüksek tepesi. 6271 metre yüksekliğindeki bu dağ kıtanın gururlu, güçlü, zor coğrafi koşullara dayanıklı halkı İnkaların yüzyıllardır kutsal mekanı. Salkantay yürüyüşü, Mallepatu’dan başlayıp saklı kent Machu Picchu’da sona eriyor. Eğitim danışmanı, 30 yıllık gezgin Binnur Çağlın (50) ve meslektaşı, arkadaşı Nermin Uyar (45) geçen yıl temmuzda bu dağda İnkaların ayak izinden yürüdü, doğayla barışık yaşamlarını keşfetmeye çalıştı. İşte Binnur Çağlın’ın not defterinden bu yürüyüşün güncesi.

Peru’ya ilk kez 1997’de gitmiştim. İnkaların yüksek dağlardaki zorlu yaşamı, doğaya uyumları beni çok etkilemişti. Hayatları dağlarda geçen bu ulusu yakından tanımak istiyordum. Dönüşte arkadaşım Nermin Uyar’la bu geziyi planladık. Ancak geçen yıl gerçekleştirebildik. Dağcılık eğitimi gerektirmeyen, kondisyonu yeterli herkesin başarabileceği yürüyüş bizim için fiziksel açıdan hayata meydan okuma deneyimi oldu. Bu arada doğayla barışık yaşamı gözlemledik.

ALTIMIZ UÇURUM ÜSTÜMÜZ DAĞ

Yolculuğumuzun başlangıç noktası İnkaların başkenti Cuzco. Sabah altıda şehirden minübüsle ayrıldık. Rehberimiz safkan bir yerli. Ekipte İngiliz, Hintli, Sri Lankalı ve Avusturalyalılar ve iki Türk olmak üzere toplam on kişiyiz. İlk molayı Mallepata kasabasında verdik. Hayatın çok yavaş aktığı bu şirin kasabanın çıkışında kamp malzemeleri, atlar, yardımcılar bizi bekliyordu.

İlk gün etabımız 8 kilometre. And Dağları’nın arasından geçiyoruz. Toprak çıplak, tek tük çalılık ve ağaçlara rastlıyoruz. Kulaklarımızda rüzgar ve kuş sesleri. Arada sırada yanımızdan diğer gruplar, yabani atlar geçiyor. Güneş batar batmaz yaz havası yerini kışta olduğumuzu hatırlatan ayaza bırakıyor. Coşkuyla akan nehrin kenarındaki kampa vardığımızda hepimiz buz kesmiş durumdayız. 3900 metre yüksekliğinde Umutay Dağı’nın eteğinde, Soraypampa’dayız. Yemek çadırımız gaz lambasıyla aydınlatılmış. Dışarısı ise muhteşem. Dağlar pırıl pırıl, çünkü dolunay. Geceyi, uyku tulumu içinde kazak ve şallarımızla geçiriyoruz.

İkinci gün, etabın en zorlu parkuru bizi bekliyor. Tam 23 kilometre yürüyeceğiz. Çakıl taşlarıyla dolu patika dikleşiyor, tırmanış başlıyor. Başımı ne zaman kaldırsam birbirinden yüksek dağları görüyordum. Patika bir atın geçebileceği genişlikte, bir tarafı uçurum. Zemin kum gibi kaygan toprak ve taşlarla dolu. Oysa tırmanış, inişe göre çok kolay. Bunu dönerken anlayacağım... Yol boyu rastladığımız tek canlı dağ tavşanları. Bu kadar yüksekte ne kuşlar var ne de
/images/100/0x0/55ea8eb1f018fbb8f887c6a4
çalılık. Azametli dağlar derin ıssızlık, yalnızlık duygusu uyandırıyor.

KAYBOLMA KORKUSU KAYBOLDU

Kutsal dağ Salkantay’ın önümüzde beliren zirvesi bembeyaz buzullar, karlarla kaplı. 4600 metrede İnkaların kutsal alanına varıyoruz. Burada tanrılara armağanlar sunuyor, üst üste koydukları taşlarla dilekte bulunuyorlar. Hıristiyanlığı kabul etmelerine rağmen halk sömürgecilerden önceki dinlerini muhafaza etmiş. Üç tanrıları var: Gökyüzünde kartal ruhaniliği, yeryüzünde puma gücü, yeraltında ise aklı temsil eden yılan. Kutsal mekana gelip, törensiz dönmek olur mu? Rehberimizin önderliğinde küçük bir ritüel yapıyoruz. Yaşlı bir kadın su satıyor, fiyatı şehirdekinin üç misli.

Öğle yemeği sonrası inişe geçiyoruz. Değişen coğrafyayı izlerken grup ilerliyor. Yalnız kalıyorum. Çalıların arasından geçen rüzgarın ve kuşların sesi doğayla içiçe olduğumu hissettiriyor. Cep telefonu, pusula yok. Kaybolmaktan korkmak yerine, sadece dinginlik ve huzur hissediyorum. Ara sıra yanımdan geçen yerliler, doğru yolda olduğumun işareti. Aşağılara doğru toprak yeşeriyor, tropikal bölgeye yaklaşıyoruz. Yemyeşil tropik ormanlarla dolu dağ silsilerini birbirinden derin kanyonlar ayırıyor. Parkurun bir tarafı uçurum. Grubu yakalıyorum. Tepelerden dökülen küçük şelalelerin altından geçiyoruz. Kamp yeri gözüküyor nihayet. Chaullay, bir dere kenarında ve yeşillikler arasında. 2900 metrede geceyi pek fazla üşümeden geçiriyoruz.

TELEFERİKTE ADRENALİN PATLAMASI

Üçüncü gün zorlu bir iniş sonrası sıcak su kaynağına vardık. Ardından 10 kilometre at sırtında gittik. Etraf kahve, koka, muz ağaçlarıyla dolu. Evlerimizde zorlukla yetiştirdiğimiz kauçuklar burada devasa boyutlarda. Yol sarp bir hal alıyor. Atlardan inip, uçurumun kenarında yürüyüşe koyuluyoruz. Ormanların arasında küçük çayırlar geçiyoruz. At yolculuğundan sonra kaslarımın açılması birkaç gün alıyor. Gece kamp yerimiz Urubamba Nehri kıyısındaki Santa Teresa’da. Artık yükseklik çok makul: 1900 metre.

Dördüncü gün, basit bir teleferikle, Urubamba’dan karşıya geçtik. Nehrin bir kıyısındakiler itip, diğer kıyıdakiler çekerek işletiyor teleferiği. Adrenalin patlaması için bire bir! Yola kamyonla devam edeceğiz. Yürüyüşü bitiren diğer gruplar, yardımcı elemanlar, aşçılar, kaplarla kasasına sığışıyoruz. Yol nehre paralel. Bir ara kamyon duruyor. Yükler bir tarafa kaymış, dengesi bozulmuş. Yolcular iniyor, yükler düzeltiliyor. Tekrar yola düşüyoruz. Bu gece nihayet otelde kalacağız. Aguas Caliente, hızla gelişen turistik bir kasaba. Toz, toprak içinde geçen günlerden sonra yıkanıp, parlamış bir halde akşam yemeğinde buluşuyoruz. Machi Picchu otobüsleri bu kasabadan hareket ediyor. Çevremizde çok sayıda otel, lokanta, hediyelik eşya satan dükkan olmasına karşın Peru mutfağına özgü yemek yapan tek restoran yok. Akşam kilisede misyonerlerin konserini izliyoruz.

TAPINAKTA İKİ SİHİRLİ PENCERE

Ertesi sabah beş buçuktaki ilk otobüsle saklı kent Machu Picchu’ya çıkıyoruz. 16 yy. da İspanyollar geldiğinde bu yerleşimi bulamamış. Kentte salgın hastalık nedeniyle yaşamın İspanyollardan önce sona erdiği tahmin ediliyor. İnka uygarlığının en iyi örnekleri burada. Güneş tanrısı için yapılan tapınak iki pencereli. Birinden 21 Haziran’daki Yaz Gündönümü’nde, diğerinden ise 22 Aralık’taki Kış Gündönümü’nde güneş içeri girip karşı duvara yansıyormuş. Rehberimiz Willy, İnka tarihinini anlatırken adeta gözleri doldu. İnka kralı ve kardeşi arasında taht kavgası sürerken ülkeyi 190 İspanyol maceraperest ele geçirmiş.

Trenle Cuzco’ya dönerken dokuz sene önce geldiğim Machu Picchu’ya yeniden yolum düşer mi, diye düşünmekten kendimi alamıyorum...

NASIL GİDİLİR, NEREDE KALINIR

Dört günlük yürüyüş turunun fiyatı 300 dolar. Buna tüm hizmetler dahil. Yaz ayları dağ yürüyüşü için uygun olmakla birlikte Avrupa’daki tatil dolayısıyla yer bulmak zor. Lima’ya Amsterdam aktarmalı KLM’le uçtuk. Amsterdam’dan 9,5 saatte Hollanda Antilleri’ne ulaşıp, kısa bir mola sonrası 3,5 saatte Lima’ya vardık. Avrupa üzerinden pek fazla uçuş alternatifi yok zaten. Lima’dan Cuzco’ya uçak veya otobüsle gidiliyor. Uçak bir saattan biraz fazla sürüyor. Bu kez otobüsü seçtik. Yol 20 saat kadar sürüyor. Otobüsler rahat ve konforlu. Çevreyi merak eden, uzun yolculuktan sıkılmayanlar için ideal. Cuzco’da çok sayıda temiz üç yıldızlı otel mevcut. Yüksek irtifada beyne ve hücrelere yeterli oksijen gitmediğinden, 3000 metrede yükseklik hastalığının belirtileri başlıyor: Uykusuzluk, baş ağrısı, üşüme, terleme, ishal, kabus görme. Ancak her bünyede aynı etkiyi yapmıyor. İlaçla bu sendromlardan kurtulmak mümkün: Diazomid, Türkiye’deki eczanelerde satılıyor. Dağ yürüyüşünde dikkat edilecek diğer bir husus sağlam ve koruyucu bir çift bota sahip olmak.
False