GeriSeyahat Sağ elimde Atlas, sol elimde Hint Okyanusu
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Sağ elimde Atlas, sol elimde Hint Okyanusu

Sağ elimde Atlas, sol elimde Hint Okyanusu

Ümit Burnu, Afrika’nın güney ucu olarak bilinir. Oysa kıtanın coğrafi uç noktası kuş uçumu 70 kilometre doğudaki Agulhas Burnu’dur. Dünya iklimini belirleyen en önemli akıntılardan birinin geçtiği bu noktada iki okyanus buluşur. Sivri kayalara, soğuk suya, dalgalara aldırmadan denize atlarsanız iki elinizle birer okyanusa dokunabilirsiniz...

Şiddetli eylül yağmurları ve üşüten soğukların ardından gelen gelen, Cape Town’ın hasretle beklediği ılık, güneşli bir gündü. “Ekimin ilk günü bizde baharın başlangıcıdır” dedi Hint asıllı Müslüman şoförümüz, rehberimiz İrşad. İki gazeteci, günlüğü 250 dolara kiraladığımız araçla okyanusların buluştuğu noktaya gidiyorduk. Türkiye sonbaharı yaşarken Güney Yarımküre ilkbaharı karşılıyordu. Ormanların güzelliği bir yana, çayırlardan rengârenk çiçekler fışkırmıştı..

BALİNALI KARŞILAMA

Manzarasıyla soluk kesen, dolambaçlı sahil yerine otobandan gidip yolu kısaltmayı önermişti İrşad. 225 kilometre, yaklaşık 2,5 saatlik yol Güney Afrika üzerine sohbetle göz açıp kapayıncaya kadar bitiverdi. Gecekondulaşma, yoksulluk ve gelir adaletsizliğinden, devlet başkanı düzeyindeki yolsuzluklara kadar pek çok konuyu konuştuk. Yüksek lisans öğrencisi, kokartlı rehberdi İrşad. ANC’nin hızla güven kaybettiğini söylüyordu...
Hafif eğimli bir yoldan kıyıya inerken L’Agulhas köyünün içinden geçtik. Tek katlı evlerin çok seyrek aralıklarla sıralandığı, 600 nüfuslu bir köydü burası. Aralıkta yaz gelince sahili canlanıyordu. Milli park sahasında olduğu için korunmuş, Hermanus’un akıbetine uğramamıştı...
Dalgaların köpürttüğü turkuvaz renkli okyanus ve sığ sahil görünür görünmez İrşad kıyıdaki bir otoparka girdi. Bizim dışımızda sadece iki otomobil vardı. Her ikisinin içindekiler aşağıya inmiş, gözlerini ufka dikmiş, kıpırdamadan denizi seyrediyordu. Baktıkları noktaya başımı çevirdiğimde asırlık ağaç kalınlığında simsiyah bir gövdenin yaklaşık 90 derece açıyla sudan çıktığını, daha sonra çok yavaş bir şekilde gerisin geriye suya gömüldüğünü gördüm. Öğleden sonra, 120 kilometre ilerideki Hermanus sahilinde izlemeye gideceğimiz Büyük Antarktika balinasıydı bu. Yavrusuyla birlikte sahil boyunca volta atıyor, arada bir yarı gövdesine kadar sudan çıkıyor, yerçekimine meydan okuyan bir yavaşlıkla, açısını bile değiştirmeden, çıktığı gibi gerisin geriye suya gömülüyordu... Büyülenmiş gibiydim. Yaklaşık 10 dakika, gözümü ayırmadan bu müthiş balığı seyrettim.

Sağ elimde Atlas, sol elimde Hint Okyanusu

BU ÇİÇEKLER ÇILDIRMIŞ

Balina ortadan kaybolunca burna doğru yürüdüm. Mermer beyazlığındaki kumun üstü rengârenk çiçeklerle kaplıydı. Balkonumda yetiştirdiğim, açması için gözümü üstünden ayırmadığım papatya türündeki gazanyalar burada kuma, tuza aldırmadan patlamıştı. Her adımda yeni çiçekler keşfediyor, güzelliklerini hayretle seyrediyordum. Arkadaki sivri kayaları döven dalgalar, turkuvaz renkli denizle birleşince manzara seyretmeye doyulmayacak bir tabloya dönüşüyordu. Kırmızı, yabani orkide benzeri çiçeği görünce, burası balinaların cennet bahçesi olmalı, diye düşündüm. Kim bilir belki de yılda bir kez binlerce kilometre aşıp bu kıyılara gelmelerinin nedeni sadece çiftleşmek, üremek değil, bu güzelliği görmekti aynı zamanda. Fotoğraf çekerken bembeyaz kumların arasında parlayan, salyangoz türündeki iri denizkabuklarını keşfettim. Taşlanmış gibilerdi. Üst kabukları sıyrılmış, sadece sedef tabakası kalmıştı. İnci tanesi gibi parlıyorlardı. Yüksekliği 30 metreyi bulan kış dalgaları yaratmıştı bu mucizeyi... Güneybatıdan orta şiddette bir rüzgâr esiyor, sığ denizin açıklarında yüksek dalgalar bembeyaz kuzular çıkararak parçalanıyordu. Okuduklarıma bakılırsa bu bölge gemicilerin korkulu rüyasıydı. Denizin dibi batık doluydu...
Denizin içine 50 metre kadar giren burnun sonuna geldiğimde, açıkta, suyun üstünde hareketsiz duran karartıyı fark ettim. Alabora olmuş tekne gibi hareketsizdi. Bir balina uyuyor ya da yavrusunu emziriyordu. Zaman zaman dev yüzgeci çıkıyordu sudan. Denize atlasam, 15-20 kulaçta ulaşacağım kadar yakındı... Dalgaların sarsıntısı bile bozamıyordu huzurunu.

ÜRPERTEN GÜÇ

Yeryüzünün en büyük akıntılarından biri geçiyordu bu burundan. Madagasgar ve Mozambik akıntıları birleşip Agulhas akıntısını oluşturuyor, saniyede 100 Sv hacmindeki tuzlu, sıcak su kütlesi Atlantik’in serin, tatlı suyuyla çarpışıyordu. Sıcak, tuzlu suyun sadece yüzde 15’i Atlantik’e geçiyordu. Yeryüzünde okyanuslara dökülen tüm suların hacminin saniyede 1 Sv (10 milyon metreküp) olduğunu düşündüğünüzde, bu doğa olayının gerçek büyüklüğünü kavrıyordunuz. Agulhas Çemberi denilen akıntı bir yandan okyanuslar arasındaki sıcaklık dengesini, dolayısıyla global iklimi etkilerken, diğer yandan büyük balıkların gıdası sardalyeleri taşıyordu bu kıyılara. Sadece Afrika’nın değil, tüm Güney Yarımküre’nin en bol balığı ‘Agulhas Seti’ denilen bu alandaydı. Bununla birlikte iki okyanusun çarpışması hava koşullarında anlık değişimler yaratıyor, dev dalgalara, şiddetli yağmurlara neden oluyordu... Burnun bir başka özelliği, pusulanın manyetik yanılma olmaksızın gerçek kuzeyi göstermesiydi. L’Agulhas, ismini buradan, ‘İğneler’ anlamındaki Portekizce sözcükten alıyordu...
İşte böylesine özel bir yerdi Agulhas Burnu... Ben fotoğraf çekerken, yol arkadaşım sahilden mercan, deniz kabuğu topladı. Sonra otomobile atlayıp, Agulhas Feneri’nin altındaki coğrafi kesişme noktasına gittik.
İki okyanusun birleştiği yere dikilen taşın çevresi, henüz mevsimi olmamasına rağmen, kalabalıktı. Parka banklar konulmuş, gözlem noktaları yapılmıştı. Fakat sığ suda rengi gittikçe açılan okyanusun, kayalarda patlayan dalgaların güzelliğini seyreden yoktu. Taşın başında fotoğraf çektiren otomobiline atlayıp uzaklaşıyordu...

MURADIMIZA ERDİK

Yüksekliği 2-3 metreyi bulan dalgalar, sivri kayalar gözümüzü korkutsa da iki okyanusun birleştiği noktada denize girmeye kararlıydık. Mayolarımız, havlularımız çantamızdaydı. Mihenk taşının hemen arkasında, denizdeki yüksek kayalarla kıyı arasında korunaklı, havuz gibi bir bölge oluşmuştu. Sabah otelden ayrılmadan, internetten su sıcaklığını kontrol etmiştim. 14 dereceydi. Mayolarımızı giyip, sivri kayaların üzerinden sekerek kendimizi sığ suya bıraktık...
30 saniye sonra şoku atlatmış, suya alışmış, dalgaların etkisiyle kayalarla kıyı arasında salıncaktaymışçasına gidip geliyorduk. Yüzme denemezdi buna, ‘çimme’denebilirdi olsa olsa. Yine de muradımıza ermiştik. Ellerimiz farklı okyanusların suyuna aynı anda dokunuyordu...
Yol arkadaşıma döndüm. “2013’te ne yaptın, diye sorarlarsa verecek bir cevabım var artık” dedim. Uzaya gidemesem de iki okyanusun buluştuğu noktada yüzmüştüm. Daha ne olsun?

Efsaneleriyle ünlü

Agulhas, Güney Afrika’daki 19 ulusal parktan biri. Atlantik ve Hint okyanuslarının birleştiği, fırtınaları, denizciler arasında kulaktan kulağa yayılan efsaneleri, kıyılarındaki gemi enkazı bolluğuyla ünlü bölge 1998’de koruma altına alındı. 21 bin hektarlık ulusal park oluşturuldu. Bu bölgede Büyük Antarktika Balinası eylül sonundan ocak ayına kadar gözlenebiliyor. Çevrede makak, zebra gibi yaban hayvanlarının gözlenebileceği özel parklar da bulunuyor. (www.sanparks.org/parks/agulhas)

False