GeriSeyahat Bey Dağları’nın günü yaşayan Tahtacı Köyü
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Bey Dağları’nın günü yaşayan Tahtacı Köyü

Bey Dağları’nın günü yaşayan Tahtacı Köyü

Antalya’nın Finike ilçesine 23 kilometre uzaklıktaki Gökbük, Bey Dağları Milli Parkı’yla çevrili. Bu köyün halkı geleneklerini koruyan Türkmenler. Yüzlerce yıl önceden gelen renkli ritüellerini sürdürüyorlar, yaşadıkları her günün tadını çıkarmanın bir yolunu buluyorlar. Okurumuz Melih Eriş, zengin Tahtacı kültürüyle tanıştığı köyü yazdı.

 

Yolum bu köyden geçmeden önce Tahtacılar ve Alevilik hakkında açıkçası bu kadar detaylı bilgiye sahip değildim. Sadece kitaplardan öğrendiklerimle yetinmiştim. Ama bu köyün halkını tanıdıktan sonra bu kültürün yavaş yavaş kayboluşunu görmek beni derinden üzdü.
Gökbük Köyü’nde hayat günlük yaşanır, yarın kaygısı yoktur. Bu yaşam felsefesini anlamak için Tahtacıların yaşamlarını ve düşüncelerini iyice özümsemek gerekir. 2000 yılında keşfettiğim bu yörenin yaşamını uzun zamandır gözlemledim ve sonunda bu güzellikleri paylaşmaya karar verdim.

NARENCİYE BAHÇELERİ VE ASIRLIK EVLER


/images/100/0x0/55ea9f1cf018fbb8f88c0014
Gökbük Finike’nin kuzeyinde. Alevilerin önemli ziyaret yeri Abdal Musa Türbesi ve Tekke köyüne yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta. 1270 nüfuslu köyü Bey Dağları Milli Parkı çevreliyor. Sarıkaya, Sirken, Kozak, Gülmez ile Kırlangıç Kırı dağları arasında sıkışmış. Köyün yolu sedir, çam, meşe, ardıç, sandal ağaçlarının arasından geçiyor. Çevresindeki araziye geniş narenciye bahçeleri yapılmış. Vadinin içindeki köyün asırlık evleri adeta yeşil dokunun bir parçası. Başgöz’den doğan Akçay’ın iki yanına sıralanan evler ve renkler sevdalılar gibi birbirine sokulmuş.


Gökbük Tahtacıları, 15-16’ncı yüzyıldan bu yana Toroslar’da yaşayan Alevi Türkmenler. Yerleşik hayata geçtikleri köylerde geleneklerini sürdürmüşler.

500 YILDIR BURADALAR


Gökbük halkı Türkmen. Öylesine cana yakınlar ki, ne zaman gitsem kendimi onlardan biri gibi hissediyorum. Bu kez köy kahvesinde verdiğim kısa molada kahve sahibi Veli Işık ve eşi Suzan karşılıyor beni. Daha sonra sohbete köy muhtarı Elles Alkaç katılıyor. Keyifli sohbet saatlerce sürüyor. Gökbüklülerin anlattığına bakılırsa, kökenleri Oğuz Türklerinin Üçok kolu. 12 Türkmen oymağından Çaylaklardan geliyorlar. Güneyden, Toroslardan gelenleri Balabanlar diye adlandırıyorlar. Batıdan, Söke Aydın üzerinden gelenleri de Karalılar.


Gökbük’e ilk Tahtacılar 1400-1500 yılları arası gelmiş, Kattaş denilen bölgesine yerleşmiş. Çevredeki Rumların yanında çalışmış, onlardan pek çok şey öğrenmişler. Yavuz Sultan Selim’in zulmü, yerlerinden yurtlarından bir kez daha oynatmış. Korkularından ormanın içlerine sığınmışlar. Gökbüklü olmuşlar. Dedeleri Narlıdere’den Yanyatır Ocağı’ndan gelirmiş. Beş yıl kadar öncesine kadar ara verdikleri cem törenlerini yeniden başlatmışlar. Bunun yanında kökeni Ortaasya’ya kadar uzanan şaman gelenekleri de yaşatılıyor.

 

ETNOGRAFYA MÜZESİ KURULACAK


Oturduğum kahvenin, misafir olduğum evlerin, kaldığım otelin duvarlarında aynı portreler asılı: Hz. Ali, Hacı Bektaş Veli ve Atatürk. Cemevleri şimdilik yok. Yaptıkları köy konağının bir bölümünü cemevi olarak kullanmayı düşünüyorlar.  Köyün turizm, tanıtma faaliyetini Bernhard üstlenmiş. 22 yıl önce Avusturya’dan gelip, köyden Şükriye Hanım’la evlenip buraya yerleşmiş. Arykandos adlı dağ otelleri aynı zamanda bölgede cip safarisi, bisiklet ve yürüyüş turları düzenleyen bir spor merkezi.


Köy bir Tahtacı müzesi kurmak için 3 dekar alan ayırmış, malzemeleri toplamaya başlamış. Kaymakamlık ve Kültür Müdürlüğü’nden destek bekliyorlar.
Gökbük’te ozanlık geleneği tükenmek üzere. Semah çalan bile zor bulunuyor. CD’den dinlemek onları üzüyor. Kadınların semah kıyafetleri gözalıcı: Üçetekler, tülbentler üzerine takılan terlikler. Alınlarındaki özgün takının adı çelgi. Çelginin altındaki renk renk desenlerle süslü yazma. Takıları gümüş ağırlıklı, genç kızlar gümüşlük adlı takıyı alınlarından, boy ve karanfil adlı bitkisel takıyı boyunlarından eksik etmiyorlar. Üstlerinde üçeteğin çeşitleri, adı da güzel, Balkaymak. Balkaymağın içinde basmadan köynek. Üçeteğin altında ayakkabılarına kadar inen şalvar giyiyorlar. Giysilerinin rengi de insana sevdalı felsefeleri gibi doğayla barışık.

 

KÖYE GELENLER HEMEN ARAZİ ALMAK İSTİYOR

 

Köye girince dikkatinizi önce her biri asırlık, kırmızı kiremitli evler çekecek. Daha sonra köyün tam ortasından geçen Akçay Deresi’nin sesini duyacaksınız, sonra kendini göreceksiniz. Köy meydanına vardığında her biri yaklaşık bin yıllık üç çınar ağacının gölgesindeki çardaklar çıkacak karşınıza. Oturup yorgunluğunuzu atacaksınız. Sonra çamlar arasında kuş cıvıltılarıyla yürüyüş yapın. Manzara sizi büyüleyecek. Köye gelenlerin ilk sorusu “satılık arsa var mı” oluyor.


Yaşama sevdalı Tahtacıların mezarlığı da görülmeye değer. Mezar taşlarının üzerine maniler yazılmış. Köyde doğal güzelliklerin yanında Kültürel güzelliklerde mevcut. Geçmişte Rum, Ermeni ve Müslümanların birlikte yaşadığı bu bölgede iki tarihi su değirmeni bulunuyor. Şu anda birisini köy müzesine dönüştürmüşler. Okul da tarihi bir binada. Bazı köy evleri adeta etnografya müzesi.

 

 

 

 

 

False