GeriSeyahat 1 Mayıs’ta Havana
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
1 Mayıs’ta Havana

1 Mayıs’ta Havana

Küba’nın başkenti Havana, İşçi Bayramı’nın en görkemli kutlandığı şehirlerden. Her yıl 500 bin Kübalı karnaval atmosferinde yürüyor. Dünyanın dört bir yanından onbinlerce kişi bu gösterileri izlemek, Fidel Castro’yu uzaktan da olsa görebilmek, dinleyebilmek için Havana’ya geliyor. Bu yıl Kübalılar devrimin 50’nci yılını kutlayacak.

Hastalığı nedeniyle bir süredir meydanlara çıkmayan, hatta geçen yıl öldüğü yolunda haberler yayılan Castro da konuşma yapacak. 82 yaşındaki liderin son konuşması olabileceğini düşünen, 50’nci yıl coşkusuna tanık olmak isteyenler bu hafta kafileler halinde Küba’nın yolunu tutacak. Biyolog Leyla Derya Çelikel, 2007’de iki haftalığına gittiği Küba’da tanık olduğu 1 Mayıs kutlamasını yazdı.
1 Mayıs çocukluğumun Bahar Bayramı, piknik günü. Derken İşçi Günü. Ancak ülkemde bayramdan ziyade matem vesilesine dönüşen bu özel günün coşkuyla kutlandığı ülkeler de var. Örneğin Küba. Ülkenin gönlümde ayrı bir büyüsü var: Dünyaya kafa tutan Che ve Fidel’e hayranlığım, 1956’da Küba’ya giden annemin masalsı anıları...
Önce İspanyolca öğrenmek için gitmeye niyetlendim, sonra 1 Mayıs’ı içeren 2 haftalık geziye razı oldum.
HAVAALANI ÇIKIŞINDA FİDEL KARŞILIYOR
Havana’daki Jose Marti Havaalanı ferah, tavanda bayraklar asılı,
bizimkini ararken olmayanları kaçırıyorum. Pasaport kuyruğu, kontroller uzun ve ciddi. Çıkıştaki büyük ilan panoları elle boyanmış. Fidel’le ilk karşılaşma  “Revolution Energetica”  panosunda. Yarım İspanyolcamla “devrim tüm enerjisiyle sürüyor” diye yorumluyorum. İlk dikkatimi çeken enerji tasarrufu önlemleri. Bunca yıllık çevreciliğimden utanmalıyım, tüm Küba’da tasarruflu ampuller kullanılıyor. Günışığı tonundaki  bulunmadığı için çiğ beyaz ışığı dönüştürecek kumaş, karton yöntemleri geliştirilmiş. Halk pek istemese de, tüm elektrikli aletleri Çin malı tasarruflu ürünlerle değiştirmek zorunda kalmış.
Sovyetler’in çökmesi, enerji krizi, ABD ambargosu hayli zorlamış ülkeyi. Yardımlar kesilince araçlar durmuş, elektrikler sönmüş. Bu krizin sonuçlarından biri de adanın turizme açılması, turistler ve halk için iyi ayrı para birimi uygulanmaya başlanması. Kriz çok kişinin hayatını altüst etmiş. İki kampus arasında 40 kilometre yürümek zorunda kalan üniversite öğrencileri, akademisyenler okulların tatil edilmesini talep etmiş. Öğrenciler okuldan atılmış. Öğrenimin her koşulda sürmesi gerektiğini savunan Devrimci Öğrenciler Komitesi de isyankar akademisyenleri istifaya zorlamış.
Buna karşın Küba tıp, eczacılık, biyoteknoloji alanlarında çok ileri. Ücretsiz eğitimden Latin Amerika, Afrikalı öğrenciler de yararlanıyor. Güzel Sanatlar eğitiminin meyvelerine konser salonlarında, balelerde, muhakkak görülmesi gereken Havana Modern Sanat Müzesi’nde tanık oluyorsunuz.
YEMEĞİN LEZİZİ EV RESTORANLARINDA
Ülkedeki binaların çoğu  viraneyken okulların hepsi bakımlı, pırıl pırıl. İstanbul’dan yola çıkarken yanımızda kalem götürmemiz önerilmişti. Sömestr başında  dağıtılan ithal kalemler bitince, yenisini almak öğrenci bütçesini zorluyormuş. Kalemleri dağıtmak  için okullara girdiğimizde,  dağbaşında bile olsa, pırıl pırıl öğrencilerle karşılaştık. Aslında tüm bireyler kendilerine özen gösteriyor. Onca sıcakta, hatta dans pistinde ter kokana rastlamadım. Pınar del Rio’da fakir tütün çifçisinin elektriksiz, taşıma suyla dönen evi başta olmak üzere, ziyaret ettiğimiz tüm evler tertemiz, düzenliydi.
Her mesleğin bir okulu var. Diplomasız hiçbir mesleği icra edemiyorsunuz. Standartların tutturulduğu kesin. Ancak yaratıcılığa etkisi tartışmalı... Örneğin, devlet lokantalarında aşçılık mezunlarının hazırladığı mönülerde tek tip lezzet geçerli. Size tavsiyem “paladar”lar, yani ev hanımlarının mutfak lokantaları. (La Guarida, Cocina de Liliam gibi) Rekabetin önlenmesi için hepsinde masa sayısı aynı. “Casa particular” yani ev pansiyonlarında da oda sayıları sabitlenmiş. Gezi boyunca pansiyonlarda kaldık. Bu işletmeler Devrimi Koruma Komiteleri’nin (CNR) sıkı denetimi altında. Her sabah hesapları, karaborsacılık yapılıp yapılmadığı kontrol ediliyor. Havana’da 15 bin, ülkede 100 bin komite var.  Göçü de kontrol ediyorlar. Örneğin Havana’dan sıkılıp başka şehre taşınmak istediğinizde, aynı şehirden yerinize yerleşecek bir aile bulmanız gerekiyor. Zaten Kübalı seyahate çıkacaksa önce izin alıyor,
kayıt yaptırıyor.
Ülkede halk Küba pesosu kullanıyor. Turistler ise İsviçre Frangı ve Euro’yla endexli CUC’u. Aileler, kayıtlı olduğu bakkaldan karneyle, peso karşılığında ucuza pirinç, yağ gibi temel ihtiyaç maddelerini alıyor. Fakat birçok ürün ithal ve çok pahalı. Bazıları
CUC karşılığında satılıyor. Bu durum halkı çok zorluyor, sabun, tükenmez kalem gibi sıradan malları dilenmek zorunda kalabiliyorlar.
Havana’da kaldığımız mahallenin köşebaşlarında küçük tezgahlarda patates, tropik meyve, tavuk, yumurta satılıyor. Balık yok! Çünkü, balıkçılık devlet tekneleriyle yapılıyor. Turizm sektöründe kullanılıyor. Vatandaşlar tekne alamıyor. Nedeni 160 kilometre uzaktaki Florida’ya kaçma ihtimali. Oltayla tutan, zıpkınla avlayan balık yiyebiliyor. Bunu satması da yasak.
1 MAYIS KUTLAMALARI İKİ SAATTE BİTİYOR
Florida paranoyası öyle
düzeyde ki, Havana karşısındaki adaya gidecek motora binemedik. Çünkü çantamızdan küçük bir İsviçre çakısı çıktı! Paranoya dedim ama gerçek payı da yok değil, trajediye dönen kaçış hikayeleri  bolca. Amerika’ya göç edenler,  etmeye çalışanlar, parçalanmış  aileler var.  Şimdilerde Obama’yla birlikte iki tarafında yumuşacağı öngörülüyor. 2008’de cep telefonu serbest bırakıldı, ancak internet bile Kübalılar için ayrıcalık.
Havana’nın merkezindeki pansiyonunda bizi kırk yıllık dostu gibi ağırlayan, sahiplenen Dr. Machado ile gidiyoruz 1 Mayıs yürüyüşüne. Sabah 6.30’da yola çıkmayı teklif ediyor. Devrim Meydanı, evine yaklaşık yarım saatlik yürüme mesafesinde. Fidel’in gelip gelmeyeceğini bilmiyoruz ama Raul’ü göreceğiz. Tören alanına yaklaştıkça kalabalıklaşıyoruz. Uzaktan gelen otobüsler park ediyor, pankartlar hazırlanıyor. Öğrenciler sıralanıyor. Her sene bir tema ele alınırmış. Bu senenin teması  Amerika tarafından casusluk yaptıkları şüphesiyle tutuklanan, sonra serbest bırakılan beş Kübalı. Tüm pankartlarda onların fotoğrafı, isimleri... Amerika aleyhinde sloganlar atılıyor. Onbinlerce Kübalı dört koldan Devrim Meydanı’na ilerliyor. Kalabalık sel gibi ama rahatsız olmuyoruz. Ezilme, sıkışma korkumuz yok. Olsa olsa birbirimizi kaybedebiliriz. Kaybediyoruz ama buluyoruz. Şarkılar, sloganlar... Herkes çok coşkulu görünüyor.
Yürüyüşteki tek Türk grup biz değiliz. Türk bayrağını görüp yanına gittiğimiz grup İzmir’den gelmiş. Sohbet ediyoruz... İki saat içinde yürüyüş bitiyor. Kalabalıktan eser kalmıyor. Herkes bir an evvel tatilin keyfini çıkarmaya gidiyor. Bunca kalabalığın nasıl toplandığını biraz sorgulayınca, gelmeyenlerin mimlenmekten çekindiği anlaşılıyor. Yani orada olmalısınız ve görülmelisiniz. Ancak bu cümleden meydandaki onbinlerin zorla geldiği düşünülmemeli. Devrim ruhu sapasağlam.
Küba muammalar adası. İnsanı ikilemlere sürüklüyor. Sımsıcak, coşkulu, misafirperver halkı, samba, rumba, mohito, daiquiri, puro, deniz, güneş, seks, dağ, eski Amerikan otomobilleri, Rus tipi sosyal konutlar hariç farklı devirlerde özenle yapılmış binaları, İspanyol sömürge mimarisiyle etkileyici bir atmosfer yaratıyor. Ancak içilen dört mohitonun adadaki ortalama maaşa denk gelmesi, Kübalıların turistik tesislere girememesi, internet erişiminin neredeyse ayrıcalık olması fotoğrafın diğer yüzü. Değişen rüzgarlar, turizm, ABD ambargosunun gevşemesi ergeç adada değişimlere yol açacak, açmaya başladı bile. Uçlar arasında savruluyorum, bir yanım adada sonsuza kalmak isterken diğer yanım iyi ki bu adada yaşamak zorunda değilim diyor...

CHE, TURİSTİK İKONA DÖNÜŞMÜŞ

Küba’da iktidar devlet başkanı ve Fidel’in kardeşi Raul’ün elinde. Sağlık sorunlarıyla uğraşan Fidel de yönetimde hâlâ etkin. Vücudu iflas ettiği söylenirken, Fidel’in 82 yaşında ölüme direnmesi herhalde Küba’daki tıp fakültelerinin yetkinliğini de ispatlıyor. Che ise hediyelik eşyalarda kullanılan bir ikona dönüşmüş. Dövme deseni olarak bile kullanılıyor. Yakışıklı yüzünü görmekten, hatırlamaktan hiç imtina etmesem de bu durum içimi sızlattı. Yaşasaydı ne düşünürdü acaba?
Santa Clara’da Che ve diğer devrim şehitleri için yapılmış müze ve anıt-mezara gidiyoruz. Mezarın sadeliği bıraktığı etkiyle tamamen ters orantılı. Tüylerim diken diken, gözüm yaşlı ayrılıyorum. Sanki bu mezar turistik malzemeye dönüşen Che’ye itibarını iade ediyor.

False