Gülgûn TEREK
Son Güncelleme:
Dostoyevski üzgün ayrılmıştı siz tadını çıkarabilirsiniz
Dostoyevski, ünlü romanı Kumarbaz’ı bu şehrin kumarhanelerinde tüm servetini kaybettikten sonra yazmıştı. Şehrin kaplıcaları Goethe gibi şöhretleri ağırlamış, Brahms bir bahar tatilinin ilhamıyla başyapıtlarından 3. Senfoni’yi bestelemişti. Bugün Hessen Eyaleti’nin başkenti. Almanya’nın en zengin, huzurlu şehirlerinden. Doğası, mimarisi, alışveriş merkezleriyle her türlü tatil ihtiyacına karşılık veriyor.
Küçük bir tatil yapmak, doğası, mimarisi güzel bir şehri tanımak, alışverişe çıkmak ve çevreyi gezmek istiyorsunuz. Fiyatları uygun olacak, her türlü eğlence imkanları bulunacak... Çok şey istiyorsunuz ama bunların hepsini Wiesbaden’de bulmanız mümkün...
Frankfurt’tan yaklaşık 30 kilometre uzakta, geçmişin gelecekle kaynaştığı, yeşilin her tonunun doya doya yaşandığı Wiesbaden, Romalılardan bu yana kaplıca şehri olarak biliniyor. 19.yy’ın başında şehrin nüfusu 2 bin kişiyken, 23 kaplıca varmış. Bir kilometrelik görkemli Wilhelm Caddesi’nin girişinde, Kayzer Wilhelm’in emriyle inşa edilen muhteşem Kurhaus karşılıyor sizi. İsmi kaplıcayı çağrıştırsa da gerçek bir festival sarayı. 1907’de tamamlanan bina 128 metrelik cephesi, iki yandaki kanatlarıyla, üç konser - toplantı salonu içerecek kadar geniş. En büyük salondaki konserleri 1350 kişi izleyebiliyor. Asıl özelliği arkasındaki kumarhane, Spielbank. 1771’den beri faaliyette ve saray görünümünde. Fedor Dostoyevski burada servetini kaybettikten sonra Kumarbaz’ı yazmıştı. Özel bir ritüelle oynanan iki Fransız ruletinin yanı sıra üç Amerikan ruleti, Black Jack ve poker masaları var. İşletmelerin kazancını artıran makinelere yer verilmemiş. Avizelerin aydınlattığı salonda içkinizi yudumlarken, masalarda şansınızı denerken loş ve huzurlu bir ortamdasınız. Ünlü restoran Kafer, salonda şube açmış. Nefis yemeklerine bölgenin leziz şarabı Riesling eşlik ediyor. Oyun oynama zorunluluğu yok. Sadece ortamı yaşamak için bile mutlaka görülmeli.
ÖLÜMSÜZ AŞKA ADANAN SOĞAN KUBBELİ KİLİSE
Şehri gezmeye devam edelim. Çevrede üç tepe var, bunlardan biri Sonnenberg. Çıkış yoluna sağlı sollu sıralanan villa ve şatolar zarafet yarışında. Bahçeler, balkonlar, sokaklar yeşillikte kaybolmuş. Aynı keyfi Taunusstrasse yoluyla Wehen’e çıkarken de yaşamak mümkün. Şehrin nefis manzaralı, en yüksek tepesi Neroberg’de, ormanın içinde birdenbire karşınıza soğan kubbeleri altın kaplı, bölge ve ülke mimarisine hiç uymayan, masalları çağrıştıran Rus Ortodoks Kilisesi çıkıyor. 150 yıl önceki hüzünlü bir aşk öyküsünü hatırlatıyor: Bölgenin prensi Adolf, Rusya’da aşık olduğu prenses Elisabeth Michailowna’yı evlenmeye ikna eder. Wiesbaden’e yerleşirler. Dünya güzeli prenses bir yıl sonra doğumda yavrusuyla ölür. Büyük acılar içindeki Adolf, buraya bir mezar kilise yaptırır. Son uykusundaki prenses kilisede bir heykelle tasfir edilmiş. Üstündeki tavanda resmedilmiş 12 melek ona uykusunda eşlik ediyor.
Geçmişi M.Ö 3000’lere uzanan şehirde bugün 270 bin kişi yaşıyor. Tüm sokakları gezip villaları gördükten sonra, Wiesbaden’in en zengin Alman şehri olduğuna karar veriyorsunuz. Pek çok zengin, emekliliklerinde buraya yerleşiyor. Türk dostu Jupp Derwall de ölümüne kadar bu şehirde yaşamıştı. Yine de fiyatlar makul. Mesela merkezdeki Kranzplatz’daki Nassauerhof veya Schwarzer Bock gibi otellerde iki kişi 240 Euro’ya kalabilirken hemen yandaki otelde iki kişi 90 Euro’ya konaklayabiliyor. İki lüks otel romatizma, nefes darlığına yönelik kürler yapılan termal tesislere sahip. Kranzplatz’da 1366’da yapılan Kochbrunnen Çeşmesi de termal sularla besleniyor. Kışın çevreye saçtığı buharlarla ilgi çekiyor. Şehirde bunun gibi tam 15 termal çeşme daha var. En önemlilerinden biri kilisenin hemen arkasındaki Marktbrunnen.
Köln Katedrali’ni andıran gotik mimarisiyle Dom, Wiesbaden’in en güzel öğelerinden biri. Marktkirche olarak da bilinen katedral 1852-62 arasında yapılmış. Bölgenin ilk tuğla binası. Kulesi 92 metreyle şehrin yükseklik rekorunu elinde tutuyor.
ESRARENGİZ ABD ÜSSÜ
Dom’dan çıkışta biraz yürümek, alışveriş yapmak isterseniz, yakınlardaki iki caddeye göz atmanızı öneririz: Langgasse ve Kirchgasse. Şehrin eski yapıları bu bölgede. En eskisi 1728’de yapılmış bir ev. En güzellerden biri ise yerel gazeteye ait. Wiesbadener Kurier hálá bölgenin en çok satan gazetesi. Hemen karşısında Romalılar dönemindeki şehrin dış duvarları duruyor.
Alman şehirlerinde garlar hep merkezde yer alır. Yapılar bunun çevresinde genişler. Wiesbaden’de 1906’da yapılan gar şehrin dışında kalmış. Revizyon geçirip değişmesine karşın yine de en güzel garlardan biri. Şehrin en eski Katolik kilisesi St. Bonifatius, gar yakınlarında. Ağaçlarla, minik kafelerle süslü Luisenplatz’da. Şehrin dışına açılırken Rhein Main Hallen’e de uğramanızı öneririm. Konser ve fuar merkezi olan bu yapıda yıl boyunca çeşitli gösteriler düzenleniyor.
Wiesbaden zenginliğini büyük şirketlerin merkezlerine ve Amerikan üssüne borçlu. Hatta Amerikalıların 2. Dünya Savaşı’nda Erbenheim Havaalanı’na yerleşmeyi planladıkları için şehri pek fazla bombalamadıkları iddia ediliyor. Savaşın ardından şehre 35 bin personel yerleştirilmiş. Avrupa’daki gizli operasyonlar, Berlin’e hava desteği buradan sürdürülmüş. Bugünlerde Heidelberg’e nakledilmesi planlanıyor. Bir gece otomobille yolumuzu kaybedip, kendimizi üssün Z şeklindeki, dev spotlarla aydınlatılmış giriş yolunda bulmuştuk. Paniğe kapılmayıp ilk kavşaktan dönünce sorun çıkmamıştı. Yolun devamını hep merak ettim. SSCB’nin gizli Avrupa operasyonlarını yönettiği, Potsdam’daki yasak şehri ürpererek gezmiştim... Wiesbaden Üssü de terk edildiğinde, ilk gezenlerden biri olmak istiyorum...
Wiesbaden, Frankfurt’ta büyük fuarların düzenlendiği dönemde çok kalabalık oluyor. Otellerde yer kalmıyor. Yaklaşık 30 yıldır, zaman zaman tatil için gidiyorum bu şehre. Huzurlu bir ortamda makul fiyatlarla hemen her şeyi yapma imkanı sunuyor. Size de tavsiye ederim.
GÜNÜBİRLİK ÇEVRE GEZİLERİ
Ren Nehri kıyısındaki zarif sarayıyla Biebrich saklı bir inci gibi keşfedilmeyi bekliyor. Sarayı, bahçesi ve 1832’ye uzanan tarihiyle Henkell şarap fabrikası en az yarım günlük turu hak ediyor. Günün geri kalan kısmını nehrin öbür yakasındaki Mainz da geçirmek mümkün. Wiesbaden’in en büyük rakibi Mainz tam bir tarih hazinesi. Gutenberg’in doğup büyüdüğü şehir ünlü gotik katedrali, tarihi üniversitesi, Wiesbaden’dekinden daha büyük ve modern, ama benzerleri çok olan kumarhanesiyle ünlü. Alman kamu TV’si ZDF’in merkezi 1984’te Wiesbaden’den buraya nakledilmiş. Şehrin futbol kulübü Mainz 05, çok başarılı.
Ren kıyısındaki Rheingau bölgesini de mutlaka görün. Özellikle Rüdesheim en çok turist çeken merkezlerden. Deniz kıyısındaki bir restoranda, o yılın ürünü taze şarap eşliğinde balık yemek istiyorsanız burası doğru adres. Yazın bağların üstünden yükselen teleferikle tepeye çıkarsanız, manzarayı unutamayacaksınız. Çok sakin, huzurlu bir kasaba arıyorsanız Eltville’i tavsiye ederim.
ŞNİTZEL DEDİĞİN DANADAN YAPILMALI, MALDANER’İN SAHLE’Sİ TADILMALI
Wiesbaden’de yemek bir sanat. Kalite ve nüfusa oranla sayı açısından Almanya’nın en zengin restoran şehri. İşletmeler saat 24.00’e kadar açık. Restoran, bar ve bistrolar trafiğe kapalı alanlarda yoğunlaşmış. Her keseye uygun seçenek bulunuyor. Hafta sonu 18 barda indirimli içki imkanı sunan kombine kartlar satılıyor. Yemek için iki önerim var: İlki Kurhaus’un bitişiğindeki Kafer. Damak tadına düşkün olanlar için ideal. İkincisi ise Come Back. Kurucusu Bayram Bey, bölgenin en iyi İtalyan aşçısını transfer edip restoranı ünlü bir markaya dönüştürmüş. Başarı kazanınca Goldgasse semti küçük İtalya olmuş. Türkiye’ye dönünce restoranı çalışanlara devretmiş. Come Back’te, İtalyan şehirlerindekinden daha leziz pizzalar, makarnalar ve balıklar sunuluyor. Dil balığı ve makarnalı deniz mahsulleri tabağı inanılmaz lezzette.
Wiener Schnitzel, Almanya’nın en sevilen yemeklerinden. Mutlaka dana etinden yapılması gerekir. Domuzdan yapılan şnitzeli mönüdeki "Schnitzel Wiener art" yani Viyana usulü Snitzel ya da "Wiener Schnitzel aus Schwein" notlarından anlayabilirsiniz. Et genellikle haşlanmış patates ve kıvırcık salatayla servis edilir. Domuzdan kaçınanlar için asıl tehlike burada başlar. Almanya’da haşlanmış patates, üzerine speck adlı domuz yağı dökülerek lezzetlendirilir. Eğer bu konuda hassasiyetiniz varsa, patates kızartmasını tercih edin.
Dom yakınlarındaki Maldaner Pastanesi, 1859’da kurulmuş. Film setini andıran dekoru, sehpa boyutundaki küçük masalarıyla şaşırtıcı. Avizeleri saray görünümünde. Pasta tezgahı "rejimi bırak, keyfine bak" sinyali veriyor. Bizim çilek, kuşburnu, yaban mersini türleriyle tanıdığımız böğürtlengillerin farklı tür ve renkleri pastaların üstünü süslüyor. Çeşit bol. Çikolata ve kestaneli pasta isteyenler bile seçmekte zorlanıyor. Yolunuz düşerse, pastaların yanı sıra hafif bir kaymak olan Sahne’yi de tatmanızı öneririm.
Frankfurt’tan yaklaşık 30 kilometre uzakta, geçmişin gelecekle kaynaştığı, yeşilin her tonunun doya doya yaşandığı Wiesbaden, Romalılardan bu yana kaplıca şehri olarak biliniyor. 19.yy’ın başında şehrin nüfusu 2 bin kişiyken, 23 kaplıca varmış. Bir kilometrelik görkemli Wilhelm Caddesi’nin girişinde, Kayzer Wilhelm’in emriyle inşa edilen muhteşem Kurhaus karşılıyor sizi. İsmi kaplıcayı çağrıştırsa da gerçek bir festival sarayı. 1907’de tamamlanan bina 128 metrelik cephesi, iki yandaki kanatlarıyla, üç konser - toplantı salonu içerecek kadar geniş. En büyük salondaki konserleri 1350 kişi izleyebiliyor. Asıl özelliği arkasındaki kumarhane, Spielbank. 1771’den beri faaliyette ve saray görünümünde. Fedor Dostoyevski burada servetini kaybettikten sonra Kumarbaz’ı yazmıştı. Özel bir ritüelle oynanan iki Fransız ruletinin yanı sıra üç Amerikan ruleti, Black Jack ve poker masaları var. İşletmelerin kazancını artıran makinelere yer verilmemiş. Avizelerin aydınlattığı salonda içkinizi yudumlarken, masalarda şansınızı denerken loş ve huzurlu bir ortamdasınız. Ünlü restoran Kafer, salonda şube açmış. Nefis yemeklerine bölgenin leziz şarabı Riesling eşlik ediyor. Oyun oynama zorunluluğu yok. Sadece ortamı yaşamak için bile mutlaka görülmeli.
ÖLÜMSÜZ AŞKA ADANAN SOĞAN KUBBELİ KİLİSE
Şehri gezmeye devam edelim. Çevrede üç tepe var, bunlardan biri Sonnenberg. Çıkış yoluna sağlı sollu sıralanan villa ve şatolar zarafet yarışında. Bahçeler, balkonlar, sokaklar yeşillikte kaybolmuş. Aynı keyfi Taunusstrasse yoluyla Wehen’e çıkarken de yaşamak mümkün. Şehrin nefis manzaralı, en yüksek tepesi Neroberg’de, ormanın içinde birdenbire karşınıza soğan kubbeleri altın kaplı, bölge ve ülke mimarisine hiç uymayan, masalları çağrıştıran Rus Ortodoks Kilisesi çıkıyor. 150 yıl önceki hüzünlü bir aşk öyküsünü hatırlatıyor: Bölgenin prensi Adolf, Rusya’da aşık olduğu prenses Elisabeth Michailowna’yı evlenmeye ikna eder. Wiesbaden’e yerleşirler. Dünya güzeli prenses bir yıl sonra doğumda yavrusuyla ölür. Büyük acılar içindeki Adolf, buraya bir mezar kilise yaptırır. Son uykusundaki prenses kilisede bir heykelle tasfir edilmiş. Üstündeki tavanda resmedilmiş 12 melek ona uykusunda eşlik ediyor.
Geçmişi M.Ö 3000’lere uzanan şehirde bugün 270 bin kişi yaşıyor. Tüm sokakları gezip villaları gördükten sonra, Wiesbaden’in en zengin Alman şehri olduğuna karar veriyorsunuz. Pek çok zengin, emekliliklerinde buraya yerleşiyor. Türk dostu Jupp Derwall de ölümüne kadar bu şehirde yaşamıştı. Yine de fiyatlar makul. Mesela merkezdeki Kranzplatz’daki Nassauerhof veya Schwarzer Bock gibi otellerde iki kişi 240 Euro’ya kalabilirken hemen yandaki otelde iki kişi 90 Euro’ya konaklayabiliyor. İki lüks otel romatizma, nefes darlığına yönelik kürler yapılan termal tesislere sahip. Kranzplatz’da 1366’da yapılan Kochbrunnen Çeşmesi de termal sularla besleniyor. Kışın çevreye saçtığı buharlarla ilgi çekiyor. Şehirde bunun gibi tam 15 termal çeşme daha var. En önemlilerinden biri kilisenin hemen arkasındaki Marktbrunnen.
Köln Katedrali’ni andıran gotik mimarisiyle Dom, Wiesbaden’in en güzel öğelerinden biri. Marktkirche olarak da bilinen katedral 1852-62 arasında yapılmış. Bölgenin ilk tuğla binası. Kulesi 92 metreyle şehrin yükseklik rekorunu elinde tutuyor.
ESRARENGİZ ABD ÜSSÜ
Dom’dan çıkışta biraz yürümek, alışveriş yapmak isterseniz, yakınlardaki iki caddeye göz atmanızı öneririz: Langgasse ve Kirchgasse. Şehrin eski yapıları bu bölgede. En eskisi 1728’de yapılmış bir ev. En güzellerden biri ise yerel gazeteye ait. Wiesbadener Kurier hálá bölgenin en çok satan gazetesi. Hemen karşısında Romalılar dönemindeki şehrin dış duvarları duruyor.
Alman şehirlerinde garlar hep merkezde yer alır. Yapılar bunun çevresinde genişler. Wiesbaden’de 1906’da yapılan gar şehrin dışında kalmış. Revizyon geçirip değişmesine karşın yine de en güzel garlardan biri. Şehrin en eski Katolik kilisesi St. Bonifatius, gar yakınlarında. Ağaçlarla, minik kafelerle süslü Luisenplatz’da. Şehrin dışına açılırken Rhein Main Hallen’e de uğramanızı öneririm. Konser ve fuar merkezi olan bu yapıda yıl boyunca çeşitli gösteriler düzenleniyor.
Wiesbaden zenginliğini büyük şirketlerin merkezlerine ve Amerikan üssüne borçlu. Hatta Amerikalıların 2. Dünya Savaşı’nda Erbenheim Havaalanı’na yerleşmeyi planladıkları için şehri pek fazla bombalamadıkları iddia ediliyor. Savaşın ardından şehre 35 bin personel yerleştirilmiş. Avrupa’daki gizli operasyonlar, Berlin’e hava desteği buradan sürdürülmüş. Bugünlerde Heidelberg’e nakledilmesi planlanıyor. Bir gece otomobille yolumuzu kaybedip, kendimizi üssün Z şeklindeki, dev spotlarla aydınlatılmış giriş yolunda bulmuştuk. Paniğe kapılmayıp ilk kavşaktan dönünce sorun çıkmamıştı. Yolun devamını hep merak ettim. SSCB’nin gizli Avrupa operasyonlarını yönettiği, Potsdam’daki yasak şehri ürpererek gezmiştim... Wiesbaden Üssü de terk edildiğinde, ilk gezenlerden biri olmak istiyorum...
Wiesbaden, Frankfurt’ta büyük fuarların düzenlendiği dönemde çok kalabalık oluyor. Otellerde yer kalmıyor. Yaklaşık 30 yıldır, zaman zaman tatil için gidiyorum bu şehre. Huzurlu bir ortamda makul fiyatlarla hemen her şeyi yapma imkanı sunuyor. Size de tavsiye ederim.
GÜNÜBİRLİK ÇEVRE GEZİLERİ
Ren Nehri kıyısındaki zarif sarayıyla Biebrich saklı bir inci gibi keşfedilmeyi bekliyor. Sarayı, bahçesi ve 1832’ye uzanan tarihiyle Henkell şarap fabrikası en az yarım günlük turu hak ediyor. Günün geri kalan kısmını nehrin öbür yakasındaki Mainz da geçirmek mümkün. Wiesbaden’in en büyük rakibi Mainz tam bir tarih hazinesi. Gutenberg’in doğup büyüdüğü şehir ünlü gotik katedrali, tarihi üniversitesi, Wiesbaden’dekinden daha büyük ve modern, ama benzerleri çok olan kumarhanesiyle ünlü. Alman kamu TV’si ZDF’in merkezi 1984’te Wiesbaden’den buraya nakledilmiş. Şehrin futbol kulübü Mainz 05, çok başarılı.
Ren kıyısındaki Rheingau bölgesini de mutlaka görün. Özellikle Rüdesheim en çok turist çeken merkezlerden. Deniz kıyısındaki bir restoranda, o yılın ürünü taze şarap eşliğinde balık yemek istiyorsanız burası doğru adres. Yazın bağların üstünden yükselen teleferikle tepeye çıkarsanız, manzarayı unutamayacaksınız. Çok sakin, huzurlu bir kasaba arıyorsanız Eltville’i tavsiye ederim.
ŞNİTZEL DEDİĞİN DANADAN YAPILMALI, MALDANER’İN SAHLE’Sİ TADILMALI
Wiesbaden’de yemek bir sanat. Kalite ve nüfusa oranla sayı açısından Almanya’nın en zengin restoran şehri. İşletmeler saat 24.00’e kadar açık. Restoran, bar ve bistrolar trafiğe kapalı alanlarda yoğunlaşmış. Her keseye uygun seçenek bulunuyor. Hafta sonu 18 barda indirimli içki imkanı sunan kombine kartlar satılıyor. Yemek için iki önerim var: İlki Kurhaus’un bitişiğindeki Kafer. Damak tadına düşkün olanlar için ideal. İkincisi ise Come Back. Kurucusu Bayram Bey, bölgenin en iyi İtalyan aşçısını transfer edip restoranı ünlü bir markaya dönüştürmüş. Başarı kazanınca Goldgasse semti küçük İtalya olmuş. Türkiye’ye dönünce restoranı çalışanlara devretmiş. Come Back’te, İtalyan şehirlerindekinden daha leziz pizzalar, makarnalar ve balıklar sunuluyor. Dil balığı ve makarnalı deniz mahsulleri tabağı inanılmaz lezzette.
Wiener Schnitzel, Almanya’nın en sevilen yemeklerinden. Mutlaka dana etinden yapılması gerekir. Domuzdan yapılan şnitzeli mönüdeki "Schnitzel Wiener art" yani Viyana usulü Snitzel ya da "Wiener Schnitzel aus Schwein" notlarından anlayabilirsiniz. Et genellikle haşlanmış patates ve kıvırcık salatayla servis edilir. Domuzdan kaçınanlar için asıl tehlike burada başlar. Almanya’da haşlanmış patates, üzerine speck adlı domuz yağı dökülerek lezzetlendirilir. Eğer bu konuda hassasiyetiniz varsa, patates kızartmasını tercih edin.
Dom yakınlarındaki Maldaner Pastanesi, 1859’da kurulmuş. Film setini andıran dekoru, sehpa boyutundaki küçük masalarıyla şaşırtıcı. Avizeleri saray görünümünde. Pasta tezgahı "rejimi bırak, keyfine bak" sinyali veriyor. Bizim çilek, kuşburnu, yaban mersini türleriyle tanıdığımız böğürtlengillerin farklı tür ve renkleri pastaların üstünü süslüyor. Çeşit bol. Çikolata ve kestaneli pasta isteyenler bile seçmekte zorlanıyor. Yolunuz düşerse, pastaların yanı sıra hafif bir kaymak olan Sahne’yi de tatmanızı öneririm.