Sevişmek ahlaka aykırı da...

Güncelleme Tarihi:

Sevişmek ahlaka aykırı da...
Oluşturulma Tarihi: Haziran 14, 2004 10:21

Çoluk çocuk televizyon seyrederken karşımıza gayet pornografik bir sevişme sahnesi çıksa, mezhebi en geniş olanımız bile rahatsız olur.

Haberin Devamı

Kimimiz apar topar başka kanala zıplar, kimimiz bir laf açar dikkati dağıtmaya çalışır, kimimiz bir iş icat eder çocukları mutfağa filan yollar. Ama hiç birimiz koltuğa yayılıp çekirdek çitleyerek bu görüntüleri çocuklarımızla veya ana-babamızla seyredemeyiz.

 

Neden? Birincisi bizler sinemada öpüşme sahneleri çıkınca gözleri kapatılarak büyütülen çocukların büyümüş haliyiz. Utanırız. İkincisi, henüz cinsel bilgisi olmayan çocukların böyle görüntüler kafalarını karıştırabilir diye biliriz ki medeniyetten nasibini almış bütün kültürlerde de bu yargı geçerlidir. Üçüncüsü ve hadi itiraf edelim en önemlisi, maazallah evladımız denemeye menemeye kalkarsa, diye ödümüz patlar. Bu da çok haklı bir gerekçedir. Zaten çocukların ve gençlerin ruhsal ve zihinsel gelişimine zararlı olabileceği bilimsel olarak doğrulanmış görüntülerin gece yarısından önce yayınlanması kanunlarla engellenmiş, adına da “genel ahlaka aykırı” yayın denmiştir. Ve ülkemizde bu kurallara özenle uyulur. Uyulmazsa dakıyamet kopar. Tamam, kabul. Amaaaa...

Haberin Devamı

 

*Ya şiddet ahlaka aykırı değil mi?

 

Amaaaaa sevişme görüntülerine bu kadar duyarlıyken; hızarla adam biçme, darbeli matkapla el delme, puro makasıyla parmak uçurma gibi müthiş yaratıcı ve sağlıklı(!) bir muhayyilenin ürünü işkence metotlarını, takır takır insan öldürmeleri hatta katliamları çoluk çocuğumuzla koltuğa yayılıp çekirdek çitleyerek seyredebilmekteyiz.

 

Bilirsiniz kanun maddelerinde pornografiyle şiddet genellikle aynı cümle içinde yer alır. Psikoloji ilminin kuramlarında da öyle. Fakat bizde söz konusu televizyon ekranı olunca iş değişir. Hem seyirci hem yapımcı hem de yayıncı sekse kıyasla şiddete daha masum muamelesi yapar. Hadi artık herkesin gözü paradan başka bir şey görmüyor diyelim ve yapımcıyla yayıncıyı şiddet ticaretinden para kazanıyorlar diye kınamayı da unutmadan bir kenara koyalım. Ama seyirciye ne demeli?

Haberin Devamı

 

Çocuğu sevişmeyi taklit edecek diye korkan ana- babanın yüreğine ya işkenceyi, cinayeti denemeye kalkarsa, ya mafyacıyı örnek alırsa şüphesi hiç mi düşmez? Diyelim ki düşmez. Ya ileride çıkabilecek ruhsal sorunlar filan. Diyelim ki ilimi, irfanı, çoluğu, çocuğu kal'e alıp bundan da endişelenmezler.Peki, bu sahneleri yemek programıymış gibi kayıtsız ve futbol maçıymış gibi şevkle seyretmeyi insanın midesi nasıl kaldırır? Sakın kimse, “Canım bunlar gerçek değil ki film hilesi. Çocuk bile bilir” demesin. Çakır'a mevlit okutan, robot Çelik'i seksi erkekler listesinde en üst sıralara taşıyan başka milletin mensupları mı? İşte bu mide genişliği konusunda da bilim adamları boş durmamışlar, tiryakilik raddesinde şiddet seyredenlere bir teşhis koymuşlar ama neme lazım ben ukalalık etmeyeyim. Merak eden araştırıp öğrensin.

Haberin Devamı

 

*Ya arkadaş satmak...?

 

Peki, çocukluk arkadaşım Ayşe Erbulak'ın tanımıyla “Arkadaş sattıran programlar” ahlaka uygun mu sizce? 5 yıldır sağlığı ve huzuru, şöhrete ve kariyere tercih edip Norveç'te yaşayan Ayşe'den azıcık bahsedeyim önce de teşhisi anlam kazansın. Burada iyi para kazanabildiği işleri, kapısında genel müdür yardımcısı yazan odalarda çalışmışlığı ve sayısız arkadaşı vardı. Türk Halkının hiç unutmayacağı Altan Erbulak'ın kızı olmaktan dolayı gördüğü haklı sevgi cabasıydı. Kalsaydı, bütün bunların üstüne bugün iş makinesi ailesinden bir dört çekeri de rahatlıkla olabilirdi, mesela. Cüssesi makinede sürücü yok diye trafikte kaosa yol açardı muhtemelen ama olsun. Kullananların hepsi cihan pehlivanı değil ya. Magazinlerde görüyoruz.

Haberin Devamı

 

Neyse, bu el kadar kadın kırkından sonra bir gün her şeyi bıraktı, gitti. Şöhretini, kariyerini, niteliklerini kimseciklerin bilmediği ıssız, yemyeşil bir köyde Heidi dağların kızı misali,  Willy eniştemle birlikte birikimine göre gayet sıradan işlerde çalışıp yaşamayı seçti. Hızla dil öğrendi ve sıkı durun, onların dilinde tiyatro oyunculuğu yapmaya başladı. Çok da mutlu oldu.

 

İşte o Ayşe, geçenlerde İstanbul'a geldiğinde malum yarışmalara bu teşhisi koydu. Belli ki uzaklardan burada bıraktığı şeylere bakıp, en değerlisinin dostluk olduğunu fark etmişti. İnsanın neresi ağrırsa canı oradadır ya. Bana göreyse mahut yarışmalar; insanların para için nasıl insanlıktan çıktığını (istisnaları tenzih ediyorum) sergilemekteydi. Tabii her tarafta kameralar olduğunu bilmelerine rağmen bu yönlerini saklayamayacak kadar gözlerinin hırstan nasıl karardığını da. Ama arkadaş satma meselesinin doğrusu özel olarak üstünde durmamıştım. Belki o ilişkileri arkadaşlık saymıyordum. Belki de artık“Made in Turkey since 1980” arkadaşlıklara alışmıştım.. (Gördünüz mü ukalalık nasıl olurmuş!)

Haberin Devamı

 

Gelelim sorumuza: Çocuğu sevişmeyi taklit edecek diye korkan ana-babanın yüreğine “ya avanta para için ikiyüzlülüğün, arkadaş satmanın, milyonlarca gözün önünde çiftleşme provaları yapmanın, hatta evlenmenin mubah olduğunu sanırsa” şüphesi düşmez mi? Diyelim ki düşmez. Peki, çıplak gözle yüzünü bile görmediği kişiler için birbirini yiyen kendisini nasıl sağlıklı hissedebilir? Sadece para kazanmayı amaçlayan, hazır bir senaryo uyarınca danışıklı dövüş sürdürüldüğü artık aşikâr olan ve hem yarışmacıları hem seyirciyi enayi yerine koyan bu yarışmaları hiç mi ahlaka aykırı bulmaz? Pes.. Hele “Parmaklarını çalıştıran”lar..

 

İster pornografik filmler, ister şiddet sahneleri, ister “arkadaş satan” yarışmalar olsun bunları seyretmeyi ben içki içmeye benzetiyorum. Laf olsun diye arada bir, iki kadeh içki içmek bilinç düzeyi gelişmiş yetişkinler için sosyal bir zevktir, keyiftir. Ama çocukları, gençleri ve müptelası olanları alkolizmle burun buruna getirir. Bilmem anlatabildim mi?

 

nkarsan@superonline.com

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!