GeriSeyahat Sevgi'nin diviti
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Sevgi'nin diviti

Sevgi'nin diviti

Dekorasyonu geç öğrendik ama iyi öğrendikBir zamanlar Kütahya'da kaldığım otel çok güzel bir havuzun etrafına inÅŸa edilmiÅŸti. Ama odalardaki elektrik düğmeleri çok garipti. Odanın ortasına kadar karanlıkta yürümeniz ve el yordamıyla düğmeyi bulup tavandaki lambayı yakmanız lazımdı. Yatak başına tavana yapışık aplikler koymuÅŸlardı. Düğmeleri o kadar yüksekteydi ki, lambayı söndürmek için yatağın üstünde ayaÄŸa kalkıp düğmeyi çevirmeniz gerekiyordu...Mobilya, Türk geleneÄŸinde yoktu. Bütün mobilyamız yerleri kaplayan halıların üzerine serpilen minderler, duvar kenarlarını dolanan sedirler, köşelere dayanan yastıklardan ve bunların üzerlerini kaplayan kıymetli dokumalar ve iÅŸlemelerden ibaretti. Ä°ÅŸte bu yüzden 19. yüzyılın ortasına kadar Türk dokumaları ve iÅŸlemeleri çok kıymetliydi ve bütün dünya koleksiyoncuları tarafından da aranırdı.Türk evlerinin mimari düzeni de bu dokumalar içindeki yaÅŸama uygundu. Yatak odası yoktu. Odalarda ‘‘yüklük’’ adı verilen kocaman dolaplar vardı. Bunların içinde katlanarak saklanan yer yatakları, güzel, zarif iÅŸlemelerle kaplı yorganlar ve yastıklar geceleri çıkarılır, gündüzleri gene bu yüklüklerde saklanırdı. Basit bir ‘‘güsulhane’’ ama buna mukabil harika mermer hamamlar vardı.Önemli mekánlardan biri de, mutfaktı. Yemek yerde, oturma odasında yere serilen ‘‘sini nihalesi’’ adı verilen bir örtünün üzerine konan ve ayaklar üstüne yerleÅŸtirilen bir ‘‘sini’’ üzerinde yenirdi. Eski yaÅŸam biçimi böyleydi, basit ama buna mukabil fevkalade güzel ve pahalı dokumaların arasında geçerdi.SELAHATTÄ°N REFÄ°K BEYMobilya, hayatımıza 19. yüzyılın ortasından itibaren çok yavaÅŸ ve bilinçsizce girdi. Arkasından, radyo oturma odasının önemli mobilyası oldu, derken evin ortasında ve göze çarpan bir yerde evlerin süsü buzdolapları hayatımıza girdi. Tabii, buzdolabı bulunan evler saygınlık kazanırdı. Evlere yeni giren bu aletler muhakkak dantelli örtülerle kaplanırdı. Mobilyayla tanışmamızdan sonra tabiatıyla dekoratörlük mesleÄŸi de geliÅŸti. Benim çocukluÄŸumun meÅŸhur dekoratörü Selahattin Refik Bey'di. Ankara'daki büyükçe apartmanımızın büyükçe salonu o zamanın modası art-deco tarzı mobilyalarla dekore edilmiÅŸti, ama Allah vermesin o lenduha koltukları yerinden oynatmak bir meseleydi, üzerleri de halı gibi dokunmuÅŸ bukletli bir kumaÅŸ türü ile kaplıydı. Allah'tan, o zamanlar çıplaklık moda deÄŸildi de, kumaÅŸ hiçbir yerimizi dalamazdı. Evimiz meÅŸhur Selahattin Refik tarafından döşenmiÅŸti, sofra takımları, etrafı süsleyen nesneler, sofra örtüleri bile art-deco idi, hepsi birbiriyle uyumluydu. Anlayacağınız bu 1940'ların modasıydı. 1950'lerdeki evlerde nedense bütün sandalyeler, var olan militarist ruhumuzdan ötürü, duvarların dibine asker gibi sıralanırdı. Artık ülke biraz zenginlemiÅŸti dolayısıyla ev döşemek merakında bilinçsiz de olsa Amerikan pazarlarından alınan mobilyalar hakimdi. Dekoratörlük mesleÄŸi, Selahattin Refik'e raÄŸmen daha geliÅŸmemiÅŸti. Bazı avantürye tipler çıkıp lokal anlamda dekoratör geçinmekteydiler.Türkiye'de nüfus artıyordu, konut ihtiyacı çoktu. Mimar kullanma ihtiyacı duymadan apartman ve ev yapan laz müteahhitler ortaya çıkmıştı. Bir standart yoktu, mühendislik bilgisi kullanılmadığı için rastgele üretilen konutlar türemiÅŸti. Miras kanunumuz da olmadığından evler yıktırılıyor, ÅŸehirler her çocuÄŸa birer kat tahsis edilen apartmanlara dönüşen mekánlarla geliÅŸiyordu.1986'da Kütahya'da uluslararası bir çini kongresi vardı. Hatırladığım kadarıyla, Kültür Bakanlığı ile Kütahya Belediyesi'nin müşterek bir giriÅŸimiydi. Bizim büyük müzeler küçük illere yüz vermedikleri için Sadberk Hanım Müzesi'ne geldiler ve bizden Osmanlı çinileri ile ilgili bir sergi istediler. Bendeniz de yeni ve aç bir müzeci olduÄŸum için teklifi derhal kabul ettim ve Kütahya'ya gittik.JAKUZÄ° YANINDA NALINEski hamamda bulunan müzede sergimizi hazırlayacağız. Hamama bir girdik ki pislikten ve tozdan geçilmiyor. Müze Müdürü gayet lakayıt. Neyse, biz temizlik yapıp sergiyi hazırladık. Belediye reisi beni ve ekibimi eksik olmasın Kütahya'nın ÅŸehir merkezine 10 dakika uzaklıkta, iyi olduÄŸuna inandığı bir otelde ağırladı. Otel sıcak su kaynağının bulunduÄŸu bir tepedeydi. Çok güzel bir havuzun etrafına inÅŸa edilmiÅŸti ve bina her balkonu havuza bakacak gibi gayet güzel yerleÅŸtirilmiÅŸti. Ama odalardaki elektrik düğmeleri çok garipti. Bir kere odaya girince odanın ortasına kadar karanlıkta yürümeniz ve el yordamıyla düğmeyi bulup tavandaki lambayı yakmanız lazımdı. Hangi akla hizmetse, elektrik düğmesini odanın ortasındaki bir yere koymuÅŸlardı. Ä°ÅŸ burada da bitmedi. Yatak başına lamba olarak tavana yapışık aplikler koymuÅŸlardı. Düğmeleri o kadar yüksekteydi ki, yataÄŸa yatmışınız, yorgunsunuz, uykunuz gelmiÅŸ ama lambayı söndürmek için yatağın üstünde ayaÄŸa kalkıp düğmeyi çevirmeniz gerekiyordu.Aynı otelde baÅŸka bir garabet de lobideki tuvaletteydi. Tuvalete çok özenilmiÅŸ, duvarları Kütahya'da üretilen en güzel çinilerle, oldukça muntazam ve yüksekçe bir yere kadar kaplamışlardı. Ãœzerinde Niagara yazan sifonu da çinileri zedelememek için neredeyse tavana yakın, çok yüksek bir yere yerleÅŸtirmiÅŸlerdi. Boyum kısa olduÄŸu için alaturka tuvalette sifonu çekebilmek için atlamak mecburiyetinde kaldım. Bir taraftan da yerdeki kubura düşmemek için kendimi dengelemeye çalışıyordum. En nihayet üçüncü atlayışımda sifonun sarkan zincirini yakaladım ve sifonu çekerek üzerinde ‘‘Niagara’’ yazılı ÅŸelaleyi iÅŸletebildim. Tuvalette kendi halime çok güldüm, insanların çalışırken bir iÅŸi yaparken veya yaptırırken kafalarını hiç kullanmadıklarına bir kere daha ÅŸahit olmuÅŸtum.Evimi yaptırırken ‘‘Gel banyo malzemeni seç’’ dediler. Dükkánlara gittiÄŸimde hayretler içinde kaldım. Her taraf kare, dikdörtgen, üçgen ve her türlü geometrik ÅŸekildeki jakuzi banyo küvetleriyle doluydu. Benim jakuzilerin içinde yatmaya vaktim yoktu, dolayısıyla ilgimi çekmiyorlardı. Aynı zamanda plastik küvet de istemiyordum. Ama bu kadar bol miktarda ve çeÅŸitte jakuziyi de kimlerin satın aldığını anlamış ve ÅŸaşırmıştım. Bir arkadaşım Afyon'da yeni zengin bir ailede misafir kaldığını söyledi ve yaÅŸam biçimlerini anlattı. Banyoda mor renkli bir jakuzi bulunduÄŸunu, ona mukabil küvetin yanında duran muhtelif boylardaki içi su dolu pek çok plastik kovayı ve kapının yanında duran sıram sıram nalınları da özellikle karikatürize etti. Anadolu'da jakuzinin adı ‘‘köpüklü banyo’’ imiÅŸ. Anlaşılan altyapı olmadığı için sular sık sık kesiliyor ama jakuzi de var. Jakuzi banyoları kimlerin satın aldığı böylelikle ortaya çıktı. Aynı evde yemek odası ve takımları da varmış ama gene de alışkanlıklarından vazgeçemeyip çocuklarına yerde yemek yediriyorlarmış. Cumba mıdır, rumba mıdır belli deÄŸil.HER KONUDA GELÄ°ÅžMETürkiye bir aralık biraz zenginleÅŸmiÅŸti ki, dekorasyon iÅŸleri çok geliÅŸti. Her taraf mobilya fabrikaları ile dolu. Halkımızda ev döşeme merakı geliÅŸti, gerek ithal gerekse yerli mobilya dükkánları ve dekorasyonla ilgili malzeme satan maÄŸazalar çoÄŸaldı.Åžimdi dekorasyonla ilgili fuarlar açılıyor. MüthiÅŸ bir geliÅŸme var. Ama en önemlisi çok bilgili, zevkli ve hoÅŸ genç mimarlar ve dekoratörler grubu oluÅŸtu. Hepsi görgülü. Avrupa'yı ve Osmanlı'yı hazmetmiÅŸler. Birkaç lisan biliyorlar ve dünyayı tanıyorlar. Kendi konuları ile ilgili olarak dünyadaki geliÅŸmeleri takip ediyorlar. Antikacılarla ve galeri sahipleri ile baÄŸlantıları var. Kendimi bu gençlerle güncelleÅŸtiriyorum, yenilikleri takip ediyorum. Türkiye her konuda geliÅŸiyor. Bir bakıyorum da, nereden nereye gelmiÅŸiz? Ah, bir de ÅŸu son çıkan ekonomik krizler olmasa idi.Â
False