GeriSeyahat Rambolarla köÅŸe kapmaca
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Rambolarla köÅŸe kapmaca

Rambolarla köÅŸe kapmaca

11 Eylül'den sonra yurtdışına çıkmama kararımı, Hong Kong'a gitmek için bozdum. Her ÅŸey beklemediÄŸim kadar normal görünüyordu. Zürih'te güvenlik elemanlarıyla küçük bir oyun oynadım. Uçakta yolcuların çoÄŸunun kuÅŸkulu bakışlarını görünce çok rahatsız oldum.11 Eylül'den sonra canım, dış geziye çıkmayı pek istemedi. Güvenlik kuyruklarında saatlerce beklemek, bavullarımın didik didik aranması... Şüphe dolu bakışlar tarafından izlenmek de beni rahatsız edecekti. Ayrıca görevlilerin tepeden bakan tavırlarına da sert tepki verebilirdim. Bu da başımın belaya girmesine neden olurdu. Tüm bu nedenler yüzünden, gezilerimin rotasını Türkiye içine çevirdim. Ä°yi ki de çevirmiÅŸim. Sizler de okudunuz, bu gezilerde birçok cennet mekán gördüm, yepyeni dostlar edindim. En önemlisi, birbirinden lezzetli yemekleri tattım. Aldığım bunca keyif üzerine, bundan böyle yurtiçi keÅŸif gezilerine ağırlık vermeyi kararlaÅŸtırdım.Geçen hafta 11 Eylül sendromunu atlatıp, yurt dışı gezisine çıktım. Aslında pek niyetli deÄŸildim. Ama Hong Kong'un Ä°stanbul'daki turizm temsilcisi Naz Külhancı, öylesine cazip bir program sundu ki ‘evet’ demek zorunda kaldım. Hele bu gezinin ulaşım sponsorluÄŸunu üstlenen Swiss Air, beni Business Class'ta uçuracağını belirtince, keyfim iyice yerine geldi. Çünkü Hong Kong'a gidebilmek için Ä°stanbul'dan Zürih'e 2,5 saat, Zürih'ten de Hong Kong'a kesintisiz 12 saat uçmam gerekiyordu. Yani havaalanı beklemeleri hariç, tam 15 saatim uçağın içinde geçecekti. Kapalı yer sıkıntısı olanlar iyi bilirler, bu öyle kolay kolay kabul edilebilir bir ÅŸey deÄŸildir.Ä°stanbul Atatürk Havalimanı'nda olaÄŸanüstü bir ÅŸeyle karşılaÅŸmadım. Aramalar, güvenlik önlemleri her zamankinden faklı deÄŸildi. Zürih'te ise daha uçağın kapısında, polis pasaportları kontrol etti. Transit yolcu salonuna giderken, ilk farklı görüntüler gözüme çarptı. Tepeden tırnaÄŸa silahlarla donatılmış ‘Rambo’ görünümlü güvenlik elemanları, elleri tetikte, geleni geçeni süzerek devriye geziyorlardı. Bana gözlerini diktiklerinde, garip bir ÅŸekilde bakışlarımı onlardan kaçırdım. O an nedense kendimi suçlu gibi hissetmiÅŸtim.TEHLÄ°KELÄ° OYUNKenarları gözlerime kadar inen ÅŸapkamı daha da aÅŸağıya çekiÅŸtirip, yüzümü gizlemeye çalıştım. Bu telaÅŸlı hareketlerimi fark eden devriyenin, yön deÄŸiÅŸtirip peÅŸime takıldığını gördüm. Hong Kong uçağının kalkmasına epey vakit vardı. Çocukça duygulara kapılıp biraz oyun oynamak istedim. Güvenlik elemanlarının beni takip ettiklerinden emin olmak için arada bir durup, uçakların kalkış ve iniÅŸ saatlerini inceledim, duvardaki afiÅŸlere baktım. Her duruÅŸumda onlar da durdular. Beni izlediklerini belli etmemek için, kendi aralarında konuÅŸur gibi yaptılar. Veya bana öyle geldi. Bu oyun hoÅŸuma gitmeye baÅŸladı. Niyetim koridorlarda biraz daha oyalanıp, iÅŸin tadını kaçırmadan Business Class'ın salonuna gitmek ve uçağımın kalkmasını beklemekti. Bir vitrinden diÄŸerine geçiyordum ki, sivil giyimli birisi önümü kesti. Nereye gittiÄŸimi sordu. Ben ‘kimsiniz, niye soruyorsunuz?..’ diye baÅŸlayan cümlemi bitirmeden, adam kimliÄŸini gösterdi. Çok incelemedim ama kartının cafcafından, güvenlik elemanı olduÄŸunu anladım. Oyunu fazla uzatmadım. Pasaportumu ve biletlerimi gösterdim. Ä°nceleme bittikten sonra, koÅŸar adım bekleme salonuna doÄŸru yöneldim. Çünkü bu oyundan korkmaya baÅŸlamıştım. Gözucuyla baktığımda, devriyenin beni uzaktan hala takip ettiÄŸini gördüm. Bu gereksiz oyundan birkaç saat sonra, uçağın rahat koltuÄŸunda, elimde ÅŸampanya ile kalkışı bekliyordum... Havalandıktan sonra yemek servisi baÅŸladı. Enfes Åžili ÅŸarabı eÅŸliÄŸinde yediÄŸim yemek, beni iyice keyiflendirdi. Sadece güvenlik nedeniyle konan plastik bıçaklarla eti kesmekte zorlandım ama ona da pek aldırmadım. Ben yolculuklarda koltukta uzun uzun oturamam. Kalkıp koridorlarda bir aÅŸağı bir yukarı yürürüm. Bu sefer de öyle yaptım. Ama çevredekilerin bu yürüyüşlerden pek memnun kalmadığını hissettim. Özellikle kokpite doÄŸru her yöneliÅŸimde, rahatsızlığın doruk noktasına ulaÅŸtığını hissettim. Beni izleyen bakışlardan rahatsız olunca yerime oturdum. Tuvalet ön tarafta, pilot kabininin hemen bitiÅŸiÄŸindeydi. Oraya her giden, yolcuların korku dolu bakışlarına hedef oluyordu. Tuvaletin kapısı kilitlenince, herkes çaktırmadan kolundaki saate bakıyor, içeride kalınan zamanın normal olup olmadığını ölçüyordu. İçeri giren, zamanında çıkıp yerine oturduÄŸunda, yüzlerde bir memnuniyet gülücüğü beliriyordu. Bir süre sonra kuÅŸkucular arasına katıldığımı dehÅŸetle gördüm. Ben de aynı ÅŸeyleri yapıyordum. Yerinden kalkıp tuvalete yöneleni dikkatle inceliyor, yüz ifadesine bakıyor, içerden ne zaman çıkacak diye zaman tutuyordum.Bu hastalıklı halime çeki düzen vermek için harekete geçtim. Baharat dükkánı gibi kokan kırmızı Åžili ÅŸarabından bir bardak daha istedim. Sonra yanımda getirdiÄŸim, Naipaul'un ‘Nehrin Dönencesi’ kitabına sardırdım. Kitabın bir yerinde, ‘O adam bitmemiÅŸ bir yüze sahipti’ diye bir cümle okudum. Sonra yolculuÄŸum boyunca, ‘bitmemiÅŸ yüzlü’ insanlara takıldım kaldım. Bu öylesine bir takıntıydı ki, önümdeki DVD oynatıcısının içine koyduÄŸum filmi bile izleyemedim. Üçüncü kadeh ÅŸarap ve üstüne içtiÄŸim kalvadostan sonra, bütün takıntılarımdan sıyrıldım. Korkusuzca tuvalete gittim. Bana bakanlara gülücükler fırlattım. Sonra battaniyemi üstüme çekip, gökyüzünde rüya aramaya çıktım.Hostesin dürtüklemesiyle uyandım. Pencereden baktığımda, etrafı gökdelenlerle kaplı koylar gördüm. Hong Kong'un yerini kestirmeye çalışırken, uçak piste kondu ve yarısını uyuyarak geçirdiÄŸim 12 saatlik yolculuk sona erdi. Pilotun uyarısı ile saatimi altı saat ileriye aldım. Ve kendimi birden ‘gelecek’ zamanda buldum. Bir gün önce beraber uyandığım insanlardan, bir anda yarım gün daha ileri gittiÄŸimi düşündüm.YÃœZ YILLIK KÄ°RACIArabayla otele doÄŸru ilerlerken, aklıma kentin tarihi takıldı. Afyon savaÅŸları sırasında Hong Kong'a kaçan Ä°ngilizler, acaba bugünleri hiç düşlemiÅŸler miydi? Ä°htimal dahi vermedim. O günlerde altı bine yakın köylü ve korsanın yaÅŸadığı bu küçük toprak parçasının, bugün ne hale geldiÄŸini düşlemeyi, ünlü kahin Nostradamus bile beceremezdi. 1898 yılında buraları Çinliler'den tam 99 yıllığına kiralayan Ä°ngiltere Krallığı acaba ne gibi hesaplar yapmıştı?.. Muhtemelen bir asır sonrası onlara kıyamet günü kadar uzak görünmüş, imzayı atarken, ‘gün ola harman ola’ demiÅŸlerdi. Yıllar su gibi akmış, 1 Temmuz 1997 günü saat tam 0.00'da, gönderlerden Ä°ngiliz bayrakları indirilip, yerlerine Çin bayrakları asılmıştı. Bu olay bence UzakdoÄŸu'nun meÅŸhur sabrının en tipik göstergesiydi. Bir trafik karmaÅŸasını aşıp, otelin önünde indiÄŸimde hala kafamda sorular uçuÅŸup duruyordu. Her anlamda Türkiye'nin ilerisinde yaÅŸayan bu kentte, beni neler bekliyordu, neler görecektim, nelerin tadına bakacaktım?.. Bu soruların yanıtını gelecek hafta vermeye baÅŸlayacağım.Önemli bir ticaret merkezi olan Hong Kong DoÄŸu'dan çok Batı kentlerini andırıyor. Geleneksel mimari ise sadece turistik tesislerde göze çarpıyor.Uzak DoÄŸu'nun simgesi olan Ejderha simgelerine Hong Kong'ta bazı dinî yapıların içinde rastlanıyor. Bu ejderhaların önünde yerli ve yabancı turistler fotoÄŸraf için poz veriyorlar.Hong Kong adeta bir gökdelenler ormanı. Yeterli arazi olmadığı için bütün binalar gökyüzüne doÄŸru yükseliyor.Hong Kong'un çiçek pazarında birbirinden ilginç çiçekler satılıyor. Bir çok dükkán ise Noel Bayramı için vitrinlerini süslemiÅŸler.Â
False