Arap direnişinin kalesi

Güncelleme Tarihi:

Arap direnişinin kalesi
Oluşturulma Tarihi: Kasım 07, 2010 00:00

Kuzey Irak denince hâlâ ilk akla gelenler Kandil, sınır ötesi operasyonlar ve PKK’yı Türkiye’ye karşı kullanan Iraklı Kürt liderler...
Oysa orada hızla değişen bir şeyler var.Komşularımızın geçirmeye başladığı bu değişimin şifrelerini çözmek için uzun bir yolculuğa çıktık. Türkiye’nin, yıllarca kendi Kürt meselemizde domino etkisi yapar diye korktuğumuz Kürdistan bölgesinin başkenti Erbil’e resmen temsilci atamasıyla farklı bir boyut alan iklimin izini sürdük.

Şehir merkezlerini, civar köyleri de gezdik, bölgenin Türkiye ile ilişkilerinde en hassas adreslerden Mahmur Kampı’na girdik.
Irak Anayasası’ndaki ismiyle Kürdistan’ın harita üzerindeki oynak sınırlarının kâh içinde kâh dışında kalan bütün etnik grupların sesine kulak verdik.
Son model otomobillerle çocuklarını golf oynamaya götürenlerle bütün dünyanın göz diktiği petrol yataklarının üzerinde yoksullukla boğuşanların barışmaya çalıştığı coğrafyada yükselen bir Türkiye markası çıktı karşımıza.
Sadece Kürdistan Bölgesi ile yakalanan altı milyar dolarlık ticaret hacminin aktörleri arasında Lazlar da var, milliyetçi Türkler de, Kürtler de...
İdeolojinin ekonomiye yenilmeye başladığı bu yeni iklim siyasette nelere uç verecek yakalamaya çalıştık. İhtilaflı sınırların ve farklı etnik grupların vatanı ‘zor komşu’daki seferimizden kalan notlar ve fotoğraflarla sizi bölge insanının hem kendi geleceğine hem de bizlere nasıl baktığını keşfetmeye davet ediyoruz...

1514 Çaldıran Seferi’nden 1. Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı hâkimiyetinde kalan Musul bugün Araplar, Türkmenler, Kürtler, Yezidiler ve Şebeklerden oluşan 3 milyon 400 binlik nüfusuyla Irak’ta Bağdat’tan sonra ikinci büyük şehir. 11 Nisan 2003’te Amerikan ordusunun hiçbir direnişle karşılaşmadan teslim aldığı Musul, aradan geçen yedi yılda Baas rejiminden kalan silahlı Arap direnişçilerle El Kaide gibi İslamcı hareketlerden beslenen direnişçileri buluşturan bir komuta merkezine dönüştü. Direnişçilerin şehrin kontrolünü ele geçirmek için Amerikan güçleri ve Kürtlere karşı giriştiği şiddetin faturası, Musul’da hâlâ süregiden
/images/100/0x0/55eb6348f018fbb8f8bde188
istikrarsız ortam. Musul halkı karayoluyla sadece bir saat uzaklıktaki Erbil’deki komşularının yakaladığı refah ve güvenlik seviyesini hayal etmekten dahi uzak. Terörün bir numaralı hedefi konumundaki Amerikan güçleri pek de arkalarına bakmadan çekilmişler. Musul’da Amerikan üssünün içinde görev yapan bir İl İmar Timi (PRT) var. Şehirde diplomatik misyon açmaya sadece ABD değil bütün dünya çekiniyor. Tek bir istisna var: Türkiye.

HALKIN GÖNLÜNDE TAHT KURDULAR

Amerikalıların Musul’u dünyanın en tehlikeli şehri olarak nitelendirdiği 2007 yılının başında, Türkiye buradaki konsolosluğunu yeniden açtı. O gün bugündür de Musul’da bayrak göstermeye cesaret eden tek ülke sıfatını koruyor. 1 Mart tezkeresinin reddi sayesinde Araplarda başlayan Türkiye sempatisi, başkonsolosluğun Musul halkının yaralarını sarmak için sürdürdüğü yardımlarla birlikte tam bir güvene dönüşmüş. Üç yılda 220 bin Iraklıya vize veren konsolosluk, standart görev tanımını aşan bir çerçevede hizmet veriyor. Türkiye, konsolosluk aracılığıyla Musul ve çevresinde meydana gelen saldırı ve patlamalarda yaralananlara hangi etnik kökenden olduğuna bakmaksızın kucak açıyor. Üç yılda 1000 civarında Iraklıyı tedavi için kara ya da havayoluyla bölgeden tahliye eden Türkiye, Musul’a düzenli aralıklarla yardım malzemesiyle dolu konteynırlar gönderiyor. Ankara bu cesur adımları sayesinde hem Musul halkının kalbinde taht kurmuş hem de son seçimden sonra hâlâ kurulamayan yeni merkezi hükümetin anahtarlarından birini elinde tutan Sünni Araplar nezdinde siyasi nüfuz sağlamış.

ÖZEL HÂREKATÇILARLA YOLCULUK

Daha önce ziyaret ettiğimiz Kürt şehirlerinde şoförüyle birlikte kiraladığımız Erbil plakalı araçla rahatça dolaşabildiğimiz için Musul’da da bir sorun yaşamayacağımızı sanıyoruz. Ancak yola çıkmadan önce temasa geçtiğimiz başkonsolosluk yetkileri bizi şehrin girişinde karşılamakta ısrarlı.
O ısrarın ne anlama geldiğini iki gün sonra Erbil’i Musul’a bağlayan karayolundaki peşmergelerin son kontrol noktası Kelek’e vardığımızda anlıyoruz. Bizi,
/images/100/0x0/55eb6348f018fbb8f8bde18a
Başkonsolos Ahmet Yıldız’ın makam aracına her yerde eşlik eden Türk bayraklı zırhlı araçlar bekliyor. Musul’a girerken yol arkadaşlarımız başkonsolosluğun güvenliğinden sorumlu Türk Özel Harekâtçılar. Arkamızda, içinde jammer cihazı olan bir panzer, önümüzde Arap polisini (yerel adıyla şortaları) taşıyan bir pikapla yola düştüğümüzde şaşkınız. Güvenliğimizi şansa bırakmak istemeyen Ahmet Yıldız’ın bu jesti aslında bir yandan da bize Türk Başkonsolosu’nun Musul’daki rutin bir gününü yaşayarak görme fırsatı da tanıyor.
Kelek’ten Musul’a girişte en az beş kontrol noktası sayıyorum. Normalde her kontrol noktası pasaport kontrolü demek... Neyiz, kimiz tekmil vermek demek... Dakikalar süren bekleyiş demek... Sebati Karakurt’un fotoğraf çekmek bir kenara, makinesini bacaklarının arasında kamufle etmesi demek... İçinde bulunduğumuz konvoyu ise kimse durdurmuyor. Yarım saat süren yolculuğumuz sırasında konvoyda öncülüğümüzü yapan şortaların pikabı yolda zikzaklar çizerek yol açıyor. Çoğu saldırının bomba yüklü araçlarla yapıldığı Musul’da, yolda hızla üzerinize gelen her araç potansiyel tehlike. Bu nedenle pikabı kullanan şorta konvoya yaklaşmaya çalışan her aracı trafiği altüst eden manevralarla bertaraf ediyor. Arada bir ‘Kaleş’ini dışarı çıkarıp sallaması dikkatimizi çekiyor. Bu hareket Musul’da “Daha fazla yaklaşırsan vururum” mesajı.

ESKİ BAASÇI BAKANIN REZİDANSI

Musul’da ilk durağımız şehrin en güvenlikli alanı olarak bilinen ‘yeşil bölge’ içindeki Türk Başkonsolosluğu. Ana bina Saddam döneminde savunma bakanının çalışma ofisi ve rezidansı olarak kullanılıyormuş. 2007’de Türkiye, başkonsolosluğunu tekrar açmaya karar verince burayı devletten kiralamış. Yerleşke içinde konsolosluk faaliyetlerinin yürütüldüğü binanın yanı sıra toplam 60 kişilik personelin yaşadığı prefabrik konutlar da var. Personelin yarısı konsolosluğun güvenliğini sağlayan Özel Harekatçılar. Güvenlik personeli için Musul Başkonsolosluğu’nun özel bir anlamı var. 2005’te Bağdat Büyükelçiliği’nde göreve giderken yolda konvoyun uğradığı saldırıda şehit edilen beş Türk polisi ve bir Iraklı personel konsolosluğun bahçesindeki şehitlikte yatıyor. Şehitlik, işgal sonrasındaki en sıkıntılı yıllarda bile Türkiye’nin Irak’taki varlığını devam ettirtme konusundaki kararlılığının ve bu uğurda ödenen bedelin bir simgesi.
Tam Türkçe çevirisi ‘Irak Kürdistan Bölgesel Hükümeti’ olan Mesut Barzani başkanlığındaki özerk bölgenin sınırı 1991’den beri kabaca 36. Paralel’e kadar gidiyor. Saddam düştükten sonra federasyona dönen Irak’ta bugün kendi parlamentosu ve bayrağı olan tek bölge Kürdistan olsa da sınırları hala tartışmalı.
Şu anki fiili durum üzerinden gidersek Erbil’in bir parçası dışarıda, Dohuk’un tamamı içeride, Süleymaniye’nin bir parçası dışarıda, Musul ve Kerkük’ün birer ucu içeride. Yani aslında altı vilayetin parçalarından oluşan Kürdistan, bu vilayetlerden sadece Dohuk’u tam olarak kapsıyor. Öyle bir yapı düşünün ki idari olarak Irak merkezi hükümetine bağlı Musul’un Arap valisi kendi vilayetinin sınırları içindeki Sincar, Tilkeyf, Hamdaniye, Mahmur gibi ilçeleri ziyaret bile edemiyor. Bölgede Birleşmiş Milletler’in tespit edebildiği sınırı ihtilaflı 16 yerleşim birimi var. Kürt Yönetimi, Irak içindeki en yüksek güvenliği sağlayarak Erbil-Süleymaniye-Dohuk eksenini ekonomik bir cazibe merkezi haline getirmeyi başarmış olsa da kendilerine diş bileyen Arapların yakın tehdidiyle burun buruna. Musullu Arapların Kürtlerle neredeyse kan davasına dönüşen kavgasının kökeninde sınır ihtilafından daha derin bir ideolojik duruş var. Neredeyse her gün bombaların patladığı Musul, Irak’taki Amerikan işgaline karşı direnişin hem siyasal hem de eylemsel merkezi. 2005’te Musul’un idaresini Kürtlere kaptırdıktan sonra 2009’daki yerel seçimde güçlenerek geri dönen Araplar vatan toprağını işgale açmakla suçladıkları Kürtleri affetmiyor.


BU ŞEHİR TEDBİRSİZLİĞİ AFFETMEZ

Güvenlik timi konsolosluk içinde ve dışında hem Başkonsolos Yıldız’ı hem de diğer personeli hiç yalnız bırakmıyor. Zaten iş olmadıkça kimse pek dışarı çıkmıyor. “Konvoyla sokağa çıkmak bize artık normal geliyor” diyen Yıldız, bizden üç gün önce kendisini ziyarete gelen Irak Türkmen Cephesi yöneticisinin, Erbil’e dönüş yolunda bomba yüklü bir araç tarafından sıkıştırıldığını anlatıyor. Yıldız, “Tedbirsiz davransak bizim de başımıza çoktan gelmişti” sözleriyle şehirde Türkiye’ye duyulan güvenin otomatik bir koruma kalkanı olarak görülemeyeceğinin altını çiziyor. Ruh halini ise şöyle özetliyor: “Korkmuyoruz ama buradaki yaşamın psikolojimize büyük etkisi var. Dünyayla bağlantımız biraz kopuk. Zamanımız hep içeride geçiyor. Bir süre sonra insanda sıkıntı başlıyor. O nedenle personelimizi üç-dört ayda bir hava değişimine gönderiyoruz.” Sıkıntıdan daha baskın olan duyguysa özlem. Ankara’da bıraktığı eşi ve çocukları Ahmet Yıldız’ın burnunda tütüyor. Belki iki, beş ve sekiz yaşlarındaki çocuklar olmasaydı eşini de getirirdi ama okul ve diğer ihtiyaçlar Musul’da çocuklu bir yaşamı bir diplomat için neredeyse imkansız kılıyor. Sıkıntı çekseler de Ahmet Yıldız Türkiye’nin Musul’daki yoğun diplomatik çabasının getirdiği sonuçlardan memnun: “İtibarımızın zirvesindeyiz. Bir konsolosluğun yapmayacağı işleri yaptık. Türkiye’nin Sünnilerin siyasi sürece katılımında büyük desteği oldu. Siyasi sürece katılım da buranın halkında umuda dönüştü.” 

BAŞKONSOLOSU POLAT ALEMDAR SANIYORLAR
/images/100/0x0/55eb6348f018fbb8f8bde18c

Türkiye’nin Musul Başkonsolosu Ahmet Yıldız’la ilk karşılaşmamızın adresi Kerkük. Daha doğrusu, kendisiyle tanışmadan önce etrafta yarattığı etkiyle tanışıyoruz. Kerkük’ün Kürt valisini ziyarete gittiğimiz gün kapıdaki güvenlik bizi, “Bugün Polat Alemdar da burada” diye coşkuyla karşılıyor. “Nasıl yani” diye soramadan içeri alındığımızda, valilik binasındaki konuğun ‘Kurtlar Vadisi’nde Polat Alemdar’ı oynayan Necati Şaşmaz değil, Türkiye’nin Musul Başkonsolosu Ahmet Yıldız olduğunu görüyoruz. Duruma alışkın olduğu her halinden anlaşılan Yıldız, “Makam aracındaki Türk bayrağını görünce Polat sanmışlardır” diye gülüyor. Türk bayrağı buralarda ‘Kurtlar Vadisi’ ile özdeş. Neredeyse her konuda ters düşen Kürtler ile Arapların, Türk milliyetçiliği vurguları ağır basan bir diziye olan tutkusu, kahramanların bu coğrafyada hâlâ ne kadar prim yaptığının göstergesi.

BOMBA DENETİMİ FIRTINA İLE CESUR’DAN

Yıldız’la birlikte konsolosluğun bahçesinde gezerken gözümüze bir hobi bahçesi çarpıyor. Yeşil soğan ve salatalık ilk seçebildiklerimiz. Konsolosluğun Kırşehirli idari işler sorumlusu Ersan Köksal yardımımıza yetişiyor. Kuzukulağı, tere, turp, marul, aklınıza gelen her türlü sebze ve ot var. İyi ve taze sebze bulmanın zor olduğu Irak’ta Ersan Bey konutun ihtiyaçlarını kendisi yetiştirmeye başlamış. Mutfak işlerinden Ersan Bey ile eşi Fatma Hanım sorumlu. Tüm personelin günlük yemekleri de, konsoloslukta verilen davetlerde sunulan ikramlar da onların elinden çıkıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Ankara’daki merkezinde bomba uzmanı olarak yetiştirilen üç Alman-Belçika kırması kurt köpeği de konsolosluğun sakinleri arasında. Postayla ya da dışarıdan gelen en ufak paketin bile içeri girip girmeyeceğine onlar karar veriyor. Biz gezerken ortada yoklar ama sesleri geliyor. Rica ediyoruz, eğitmenleri Mustafa Badoğlu kısa süreliğine kafeslerinden çıkarıyor Fırtına ile ele avuca sığmayan yavrusu Cesuru.

SİLAHLARIN GÖLGESİNDEKİ HAYATLAR
/images/100/0x0/55eb6348f018fbb8f8bde18e


Plazaların, cafcaflı alışveriş merkezlerinin, şık restoranların, korunaklı sitelerin pıtrak gibi çoğaldığı Kürt şehirlerinden sonra Musul sokakları Irak’ın genelinde savaşın bıraktığı travmanın uzun süre daha silinemeyeceğinin kanıtı. Musul’da günlük hayatın fonunda ağır bombardımana maruz kalmış binalar, barikatlar, devriye gezen tanklar ve silahlı adamlar var. Daha dün Musul Hastanesi’nin girişinde patlayan bomba iki sivilin canını almış, 19 kişiyi de yaralı bırakmış. Direnişin asıl hedefi işgalci gördükleri kişi ve odaklar ama çoğu zaman en çok kurban halkın içinden veriliyor.

Musul’da canlar pamuk ipliğine bağlı olsa da hayat tüm sıradanlığı içinde devam ediyor. Ev hanımı Necet Sadullah’a rastlıyoruz. Üzerinde çarşafı, iki torununun elinden tutmuş koşar adım yürüyor. Güler yüzlü ama mesafeli. Geçirilen savaşların yorgunluğu var yüzünde. Okuldan aldığı torunlarını tek göz evlerine götüren Necet Sadullah “Şehirdeki güvenlik durumu biraz düzeldi ama beni asıl düşündüren maddi durumumuz. Bu çocuklar nasıl büyüyecek?” diyor.

Musul’un merkez çarşısındaki kalabalığın büyük bölümü genç erkekler. Arada tek tük yaşlılara da rastlıyoruz, onlar konuşmaya, anlatmaya daha hevesli. Hayatını ayakkabıcılıkla kazanan Mecit Muhammed Halaf üç oğlunu İran-Irak savaşı sırasında şehit vermiş. Saddam Hüseyin’e dair düşüncelerini sorduğumuzda kısa süreli bir sessizlikten sonra “Şimdiki yönetim daha iyi” diyor. Diyor demesine ama sanki Saddam’ın aleyhine bir cümle kurmaktan da bir o kadar kaçınıyor. 70’lerde dört kez İstanbul’u ziyaret eden Halaf’ın bugün de pasaportunda Türkiye vizesi var ama beşinci ziyaret için bilet parasını denkleştireceği günü bekliyor.

Tam o esnada genç bir adam yaklaşıyor yanıma. Sessizce birden yanımızda bitivermesi yerel polislerin hoşuna gitmiyor. Kısık bir sesle İngilizce konuşmaya başlıyor. Mustafa Salih aslında mühendis ancak üç yıl boyunca şehirdeki Amerikan güçlerine tercümanlık yaparak hayatını kazanmış. Amerikalılar çekildiğinden beriyse işsiz: “Amerikalılara çalıştığım için artık bu şehirde iş bulamıyorum” diyen Salih belki ona bir iş buluruz diye telefon numarasını vermek istiyor. Yanımızdan uzaklaşırken polislerden biri arkasından Arapça bir küfür sallıyor. Evet, Musul’da Araplar ihaneti affetmiyor.

KEŞKE OSMANLI KALSAYDI

80 yaşındaki Sait Yaşım Muhammed Musul’daki en yaşlı Türkmenlerden. O topraklarda Osmanlı’nın hâkim olduğu döneme yetişememiş ama aile büyüklerinden çok dinlemiş. “Keşke bugün de Osmanlı olsa başımızda” diye söze başlıyor. Irak polisi içinde görev yapan oğlu yakın zamanda Zuhur’da çıkan bir çatışmada felç olmuş. Uğruna gazi olduğu devletin oğluna yardım edip etmeyeceğini sormak için koltuğunun altına belgeleri sıkıştırıp valiliğe gelmiş. İçeri alacaklar mı, içeri alsalar da bir hal çaresi bulacaklar mı meçhul.

SİYASETİN YÜKSELEN YILDIZI NUCEYFİ AİLESİ
/images/100/0x0/55eb6348f018fbb8f8bde190

Irak’ta işgal sonrası yapılan 2005’teki ilk seçimleri boykot eden Sünniler, boykot nedeniyle hem valiliği hem de vilayet meclisini şehrin ikinci büyük etnik grubu olan Kürtlere kaptırmıştı. Bu durum, Musul’un Sünni güçlerinin Arap milliyetçiliği ve Kürt karşıtlığı temelinde birleşerek bugünün en önemli siyasi aktörü Hadba Partisi’nin çıkmasına neden oldu. 2009’da Sünnilerin örgütlenerek seçime katılması üzerine valilik Arap milliyetçisi Etil Nuceyfi’ye geçti. Bir yılda peşmergeler şehir merkezlerinden uzaklaştırıldı, güvenlik Irak ordusunun kontrolüne geçti. İkinci başarısıysa marttaki genel seçimlerde sağlandı. Valinin ağabeyi, Hadba Listesi’nin lideri Usame Nuceyfi, Musul’daki oyların büyük bölümünü alarak Türkiye’nin de desteklediği Irakiye Listesi’nin başarısının en önemli aktörlerinden biri oldu. Türkiye Nuceyfiler ile yakın teması sürdürüyor. Nitekim Musul Valisi Etil Nuceyfi ile randevuya girerken ağabeyi Usame’nin temaslarda bulunmak için gittiği Ankara’dan yeni döndüğünü öğreniyoruz. Geçen ay idari olarak Musul vilayeti içine giren ilçelerden birine peşmergeler tarafından sokulmayan Etil Nuceyfi, sert mesajlar veriyor:

KÜRDİSTAN BAĞIMSIZ BİR ÜLKE OLAMAZ

“Kürtlerle aramızdaki gerçek sınır 1991’de çizilen yeşil hattır (36. Paralel’i kastediyor). 2003’ten itibaren Kürtler Musul’un ilçelerini de almaya heveslendiler. Buralarda yaşayanlar Hıristiyandır, Yezididir, onların iddia ettiği gibi Kürt değil. Musul’un merkezindeki güvenlik durumu kötü olsun ki buralar bize bağlanmak istesin gibi bir düşünce içindeler. Buna izin vermeyeceğiz. Kürdistan bağımsız bir ülke olamaz. Zaten bence şu anki durum Kürt liderleri tatmin ediyor ama bazen propaganda gereği bağımsızlık hayalinden falan bahsediyorlar. 1941’den 1991’e kadar Kürdistan’ın sınırlarını çizmek için dağ içlerinde savaştılar. Ama asıl gücü 1991’de dağdan indikten sonra kazandılar. Dolayısıyla artık bugün silaha dönmenin işe yaramayacağını bilecek kadar akıllandılar. Ben, Kürtlerle aramızda bir iç savaş beklemiyorum ama küçük çaplı sürtüşme ve çatışmalar olabilir. Zaten Kürtler Amerikalılar arkalarında olmadan Arap köylerinde varlıklarını sürdüremez. Biz onlara diyoruz ki şehir bazında değil bölge bazında konuşalım. Siz, Kürdistan’ı temsil ediyorsunuz biz de Musul-Kerkük-Diyala bölgesini. Bölgeden bölgeye konuşalım.”

VEDA YİNE ‘KURTLAR VADİSİ’YLE

Vali Etil Nuceyfi’nin yanından ayrılırken koruması Beşar Ahmed birlikte bir fotoğraf çektirmek istiyor. Hemen cep telefonunu arkadaşına uzatıp yanıma geliyor poz vermek için. Bu fotoğraf seansı gezimiz sırasında alıştığımız bir Iraklı geleneği. Veda etmeden önceyse kafasını kurcalayan soruyu patlatıyor: “İstanbul’da Murad Alemdar’ı hiç gördün mü?” Meğer Arapça kanalda Polat Alemdar, Murad Alemdar olmuş. İçten içe inanıyorlar gerçek hayatta bir yerlerde gerçekten bir Polat Alemdar var.

yarın

KÜRDİSTAN’DA TÜRKİYE FENOMENİ
Erbil, Süleymaniye, Dohuk... Kürdistan ekonomisinin belkemiğini oluşturan bu üç şehirde de sadece dükkânların levhalarını takip ederek kendinizi Türkiye’de sanabilirsiniz. Yanı başımızdaki yeni Dubai’de iş yapanlar sanıldığı gibi sadece Kürt kökenliler değil. Türkiye’nin batısından, kuzeyinden, doğusundan Irak’taki Kürt bölgesine koşanlar ideoloji bavulunu geride bırakmış. Sonuç, her alanda yükselen bir Türkiye markası. Bir zamanlar Türkiye’de kalitenin sembolü olarak kullanılan ‘Amerikan malı’ ifadesinin bugün Kürdistan’daki karşılığı ‘Türk malı’. Peki Türkiye bu ekonomik potansiyeli tam olarak değerlendirebiliyor mu?

salı

HEDEF LAİK DÜZENİ TESİS ETMEK
Irak’taki Kürt Yönetimi’nin nihai hedefi toplumda laik bir yapı. Siyasi düzen zaten laik temeller üzerine kurulmaya başlanmış. Ancak muhafazakâr değerlerin hâlâ toplumda egemen olduğu dikkate alınarak radikal bir geçişten kaçınıyorlar. Kürdistan’da eski kuşaklar çok iyi Arapça konuşsa da bu geleneğin yeni nesillerde aynen devam ettiğini söylemek zor. Biz Türkiye’de Kürtçeyi tartışırken, onlar çoktan Türkçe öğrenmeye başlamış. Şehirlerinin sokaklarında açık ve kapalı kadınlar kol kola. Töre ise kırsalda kadınların canına almaya devam ediyor. Adresleri gizi tutulan kadın sığınma evlerinden birini Süleymaniye’de bulduk, içinde de burnunu töreye kaptıran Kürt kızı Habsa’yı.

çarşamba

MAHMUR İÇİN DÜĞMEYE BASILIYOR

Saddam döneminde Türkiye’den göç edenler için kurulan Mahmur Kampı, Kürtlerin hassas karnı. Ankara ile yakalanan ılımlı havanın bozulmasını istemeyen Kürtler, PKK kontrolünde bir sivil kamp görüntüsü veren Mahmur için çıkış yolu arıyor. Kâğıt üzerinde kampın idaresi BM’de. Ancak soluk mavi bayrağının dalgalandığı kampa girişte BM’nin hükmü yok. 2009’da bir grup PKK’lının Habur’dan Türkiye’ye girişi sırasında yaşanan olaylar nedeniyle Mahmur’u gazetecilere kapatan karara rağmen içeri girmeyi başardık.

perşembe

KERKÜK’TEKİ SAVAŞIN SEMBOLLERİ

Kerkük’teki herkesin ağzından aynı sözler dökülüyor: “Şehrin statüsü netleşmedikçe Kuzey huzur bulmayacak.” Tarihsel olarak Türkmenlerin en kalabalık etnik grup olduğu Kerkük’ün Saddam döneminde maruz kaldığı Arabizasyon, ardından 2003’teki işgalden beri süren Kürtleştirme operasyonları şehrin dengelerini altüst etmiş. Artık nüfusun çoğunluğu Kürt ve son olarak 5 Aralık’a ertelenen referandumun sonucu tahmin etmek zor değil. Şehirdeki tüm kritik atamalarda Barzani ve Talabani’nin borusu ötüyor. Yedi yıldır bölgedeki Kürt liderlere karşı mesafeli bir tutum izleyen Türkmenler siyaseten eriyip gitme tehlikesiyle karşı karşıya. Bir araya gelemeyen altı tane Türkmen partisi var. Türkmenlerle Kürtler arasında trafik lambalarının üzerine bayrak asma yarışı yaşanıyor. Ama içinde Osmanlı mezarlarının ve Türkmenlerin tapulu evlerinin bulunduğu Kerkük kalesine Kürdistan bayrağı çekilmiş bile.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!