Özeleştiri zamanı

Güncelleme Tarihi:

Özeleştiri zamanı
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 14, 2016 22:13

MEDYADA yıllarca ‘Hizmet hareketi’ diye yazılan örgütlenme nasıl oldu da şimdi ‘Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)’ olarak anılır oldu? ‘Fethullah Gülen Hocaefendi’ diye anılan Fetullah Gülen, niçin ‘terörist başı’na dönüştü?

Haberin Devamı

 

Türkiye’nin bugüne değin gördüğü darbe girişimlerinin en kanlısı olan 15 Temmuz’daki saldırının ardından bu soruları sormak zorundayız. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, “... Bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökmemiş olmanın üzüntüsü içindeyim. Rabbim de milletim de bizi affetsin” diyerek siyaset ve devlet kurumlarının bugünlere gelinmesindeki sorumluluğunu kabul etmesi medyaya da örnek olmalı.

 

Öyle ya, siyasetçinin, bürokratın, askerin, polisin ve başkalarının sorumluluğu var da bu örgütlenmenin vahşi bir darbe girişimine kalkışabilecek kadar güçlenmesinde medyanın hiç rolü yok mu? Sanırım hiçbir medya profesyoneli gönül rahatlığıyla “Hayır” yanıtı veremez bu soruya.

 

Haberin Devamı

‘Cemaat medyası’ndan başlayalım. Bu örgütlenmenin tanıtılmasında, görüşlerinin topluma aktarılmasında “Cemaat medyası” önemli bir işlev görüyordu. Bununla da kalmadı, son yıllarda bu gazete ve televizyonlar, Ergenekon, Balyoz, Askeri casusluk, Odatv gibi operasyonlarda özel misyon üstlendiler. Davaların açılmasında ve yürütülmesinde propaganda aygıtı olarak çalışmakla kalmayıp, gözaltına alınan ve tutuklanan gazeteciler hakkında bile yargısız infaz niteliğinde haberler, yazılar yayınladılar. Yarbay Ali Tatar’ın intiharının ‘şaibeli’ olduğunu, Prof. Dr. Türkan Saylan’ın burs verilen kızlara fahişelik yaptırdığını öne sürebilecek kadar uzaktılar gazetecilikten.

 

İktidara yakın medya da ‘Cemaat medyası’ndan geri kalmıyor; yargı içeren, savcı ve polislerin diliyle yazılmış haberler yayınlıyordu. Köşe yazılarında da birbiriyle ilintisiz insanların aynı torbaya doldurulduğu bu davaların ‘savcılığı’ üstlenilmişti. Alabildiğine haysiyet cellatlığı yapılıyordu.

 

Bağımsız gazeteler ise baskı altındaydı. 17-25 Aralık operasyonlarına kadar el ele vermiş olan Cemaat ve iktidar yanlısı medya, bağımsız gazeteleri de kendileri gibi yayın yapmaya zorluyordu. Yine de Hürriyet’in de aralarında bulunduğu bazı gazeteler bu davalara ilişkin mesafeli ve eleştirel tavrını korudu. Hürriyet, ‘dalgalar’ halinde gelen gözaltıları aktarırken, örneğin gazeteci Ahmet Şık’ın Cemaat ile ilgili olarak “Dokunan yanar” dediğini de haber yaptı. Davalara savcı ve yargıç gibi yaklaşmadı; suçlamaları ‘iddia’ olarak duyurdu. Sanıkların savunmalarına yer verdi; Ergenekon, Odatv ve Balyoz davalarındaki çelişkileri de sorguladı.

 

Haberin Devamı

Fakat “Gülen cemaati” hakkında yıllar içinde yeterince sorgulayıcı davranıldı mı? Onların faaliyetleri ve örgütlenmeleri araştırılıp okura ayrıntılı bilgi verildi mi? Yayınlanan kitaplara, mağdur olanların açıklamalarına gerektiği gibi yer verildi mi? Bundan çok emin değilim. Aksine Cemaat kendisini nasıl sunmak istiyorsa o kabullenildi; öyle aktarıldı okura.

 

Cemaat’in medyadaki adlandırılması bile nasıl göz yumulduğunun göstergesi. Önce ‘Gülen cemaati’ olarak yazılıyordu; sonra ‘Hizmet hareketi’ olarak adlandırmasını istediler, öyle kullanıldı. Çoğu zaman haberlerde sıfat eklenmeden ‘Fethullah Gülen’ diye yazılıyordu, ‘Fethullah Gülen Hocaefendi’ olarak yazılması telkin edildi; ona da uyuldu. Halbuki Gülen’in adı nüfusta ‘h’siz olarak, yani “Fetullah” diye kayıtlıydı; bütün resmi belgelerde ve davalarda öyle geçiyordu.

 

Haberin Devamı

Şimdi hava döndü, medyada Gülen’in resmi kayıtlardaki ismi kullanılıyor ve iddianamelerdeki gibi “FETÖ” diye anılıyor bu örgütlenme. Olabilir ama madem yeni bir aşamadayız, geçmişin muhasebesini yapmamız şart. Özeleştiri yaparak geçmişten dersler çıkarmak gazeteciliğimizin kalitesini yükseltecektir. Okura da güven verecektir.

 

OKURDAN KISA KISA

 

Perihan Klumpp/Selma Vahaboğlu: “Deri şort festivali” haberinde hata var; söz konusu festival Avustralya’da değil Avusturya’dadır. Windischgarsten kenti de Avusturya’da. (3 Ağustos)

 

Yavuz Karakoç: “2. Ordu’ya 2. kez korgeneral” yazısının içeriği eksik. 1966-1967’de Korgeneral Nazmi Karakoç da vekaleten komutanlık yaptı. Başlık “2. Ordu’ya 3. kez korgeneral” olmalıydı. Eskiden eksik rütbeyle atanınca ‘vekil’ olarak anılırdı. (30 Temmuz)

 

Haberin Devamı

Ahmet Bodur: Birinci sayfanızda gördüm. “Collie cinsi bir köpek ABD’nin New Jersey eyaletinde rahatsızlanan ve hareket edemez hale gelen sahibini ön patileriyle evin camını kırıp sokağa atladı.” Bu cümlede eksiklik var. (4 Ağustos)

 

Ayhan Yükseler: 5 Ağustos günkü gazetenizin ilk sayfasında “Din Şûrası: FETÖ/PYD sahte Mehdi Hareketi” başlığında ‘PYD’ alta ise doğrusu olan ‘PDY’ (Paralel Devlet Yapılanması) yazılmış. Üstelik bu ilk kez olmuyor. 

 

H. Ender Kaya: Kalkışmanın önemli isimlerinden biri Cumhurbaşkanı’na yönelik operasyonu yöneten general. “Çiğli 2. Ana Jet Üssü’nde görevli Tümgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş” diye yanlış yazdınız. Adı geçen kişi tuğgeneral ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Üretim, Analiz ve Yönetim Merkezi Başkanı’dır. 

 

Haberin Devamı

Ahmet Dönmez: “Zaman gazetesinin 6 eski çalışanı tutuklandı” başlığı atmışsınız. Yılların münevverleri, akademisyen köşe yazarları, ‘Eski Zaman çalışanı’ olmuş. Ali Bulaç, Şahin Alpay, A. Turan Alkan, Nuriye Akman, Mustafa Ünal... (İnternet/31 Temmuz)

 

Burak Güveloğlu: Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler savcılık ifadesinde “Kendisini kurtarmaya gelen komutanın Korgeneral Yıldırım Güvenç olduğunu” söylüyor. Bu korgeneral, Akıncı Üssü’nde tutulan herkesi kurtarıyor; darbecileri de yakalayıp emniyete teslim ediyor. Ama ona iftira attılar, tutuklandı. Yazılı ve görsel basın bu konuya hiç değinmedi.

 

Nurcan Baydar: “Bahçede yaz” ekinin 5. sayfasında 5 No’lu resmin altına petunya yazılmış, o çiçek 6 No’lu resimdeki “Latin Çiçeği Tropaeolum majus”. Ayrıca petunya çit bitkisi değildir, sarılıcı bitki hiç değildir. (28 Temmuz)

 

Mustafa Sağlamer: Kelebek, 10 Ağustos. “Hawaii tatilindeki Justin Bieber, kendini okyanusun soğuk sularına bıraktı.” Adanın iki plajında o günkü deniz suyu sıcaklığına baktım. Birinde 80, diğerinde 79 fahrenhayt imiş. Bize uyarlarsak 26.7 derece. Bırak ‘soğuk su’yu, adam yüzerken terler yahu.

 

Gürhan Çoban: 35 yıldır bir gün kaçırmadığım Hürriyet’i son birkaç senedir tanıyamıyorum artık. Askeri okullar kapanıyor, herkes ‘Marş marş’ imam hatiplere, meslek ya da devlet okullarına. Siz ki laik Cumhuriyet yanlısısınız nasıl böyle özendirerek bu okullara yönlendirirsiniz? (3 Ağustos)

 

NOT: Haberde özendirme yoktu; sadece bu konudaki karar aktarılıyordu. 

 

Ensar Yeğen: Kırgızistan bağımsız bir devlet. Sizin bir devletin cumhurbaşkanına küstah demeye hakkınız yok! Siyasetçiler yani muhatapları o sıfatı kullanabilir. Sizin işiniz siyaset değil, haber yapın. (1 Ağustos/internet)

 

Recep Övet/Birgül Ergev: Bugün gazetenizin 14. sayfasında yer alan “Ekvator’a ‘Yıldırım’ yatırım” başlığında hata yapılmış! Doğrusu, “Ekvador” olacak! Ülke=Ekvador, çizgi=Ekvator (11 Ağustos)

 

Mahmut Tozlu: Oyuncu Deniz Çakır’ın rasta saçlarıyla çekilmiş bikinili fotoğrafını ne kadar sevdiniz? 7 Ağustos’ta ana gazetenin ve Kelebek’in birinci sayfasında, 8 Ağustos’ta bu sefer Ankara ekinizin birinci sayfasında kullandınız. Bakalım daha kaç defa çıkacak?

 

Oğuz Cem Murat: “Türkiye’nin en huzurlu 10 yeri” başlıklı listede, Yenice ormanlarının Kastamonu’da olduğu belirtilmiş. Karabük olarak düzeltilmesi gerekmektedir. (Seyahat Eki/24 Temmuz)

 

M. Şamil Arslan: “FETÖ’nün önemli ismi yakalandı” haberinde babam İlhan Arslan hakkındaki suçlamaların iddia olduğunu yazmadığınız için kesin suçlu gibi göstermişsiniz. Oysa bunların hepsi iddia ve henüz yargılama başlamadı. (9 Ağustos)

 

İrfan Doğrul: İstanbul’dan Kocaeli Gölcük’e taşındım ve 60 yıldır okuduğum gazeteniz kökten değişti. Dün akşam oynanan FB-Monaco maçı 80 km ileride olan Kocaeli baskısına yetişemiyor. (28 Temmuz)

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!