Tuhaf zamanlarda yaşamak...

Güncelleme Tarihi:

Tuhaf zamanlarda yaşamak...
Oluşturulma Tarihi: Kasım 16, 2017 18:42

Neden mesleklerinde kendilerini kanıtlamış doktorlar, avukatlar, farklı dallardaki uzmanlar bununla yetinmeyip mutlaka görünmek istiyorlar? Tayfun Atay’ın, son çalışması ‘Görünüyorum, O Halde Varım’daki tabiriyle, her canlı şöhreti tadacağına göre bu çırpınmanın bir anlamı kalıyor mu?

Haberin Devamı

Ünlü İngiliz tarihçi Eric J. Hobsbawm’ı, bir kitabına verdiği ilgi çekici başlığı anarak, bu arada da eski bir Çin bedduasını hatırlayarak başlayalım: Tuhaf zamanlarda yaşıyoruz. Yıllar önce İngilizce olarak kaleme aldığım bir metinde içinden geçtiğimiz günler için ‘The age of voyeurism and exhibitionism’ tabirini kullanmıştım, gerçekten de röntgencilik ile teşhircilik arasında salınıp duran bir sarkaçtayız. Hepimiz değilse de çoğumuz -ama galiba ezici orandaki bir ‘çoğumuz’- birbirimizin hayatıyla haddinden fazla ilgiliyiz: Görmek istiyoruz, bir yandan da görünmek/göstermek istiyoruz. Ne yediğimiz, ne içtiğimiz, mekânlarımız, tatillerimiz, çocuğumuzun hangi okulda okuduğu vesaire önemli. Bir rivayete göre postmodern zamanların, başka rivayetlere göre geç modern ya da yüksek modern zamanların yazgısı bu; aynı zamanda tüketim toplumunun ve onun kültürünün, şu an itibariyle kapitalizmin vardığı nokta bu.
Antropolog Tayfun Atay bir önceki kitabı ‘Parti, Cemaat, Tarikat. 2000’ler Türkiyesi’nin Dinbaz-Politik Seyir Defteri’ ile ilk göz ağrısına, ağırlıklı olarak inanç olgusunu toplumsal, siyasal, kültürel ve -çokça gözden kaçırılan- iktisadi bağlamda anlamaya bir dönüş yapmıştı; şimdi ise ‘Görünüyorum, O Halde Varım-Meşhuriyet Çağı’nda Kültür ve İnsan’ ile uzun yıllardır emek verdiği popüler kültür araştırmalarının bir muhasebesini yapıyor (Geçerken belirtmeli, ‘asli ilgi ve çalışma alanı’ olarak tanımladığı dini burada bir kenara bırakmış değil Atay; dinin nasıl göründüğü de ayrıntılı bir bölümde ele alınmış).
Doğal olarak, hâkim olduğu bilimsel literatüre dayanıyor araştırmacı, ama bunu terminoloji, jargon yüklü bir dille, içine girilmez ağır bir metin niteliğiyle yapmıyor. Tercihi; daha ziyade anlamlı alıntılarla, vurucu atıflarla, meraklısına ekstra okumalar için imkân sağlayacak kaynaklarla ilerlemek ve bir zamanlar yalnızca kültürün bir parçasıyken bugün neredeyse kültürün kendisi haline gelen televizyon (yakınlarda bilgisayar ve cep telefonu) ekranından süzülenlerle harmanlamak. ‘BBG’ de, ‘Survivor’ ve ‘O Ses’ serileri de, ‘Bugün Ne Giysem?’ de, ‘Master Chef’ de, izdivaç programları da var burada...

Tuhaf zamanlarda yaşamak...

Tayfun Atay

Bu analizleri yaparken, yaşadıklarımızın özünde birbiriyle ilişkili üç adet üçlü geçişin, dönüşümün, gelişim çizgisinin sonucu olduğunun altını çiziyor yazarımız: Köy-kent-megakent ekseni; sözlü, yazılı, görsel kültür; folk-pop-kitle kültür(ü). Bu açıdan, Atay’ın Türkiye gibi coğrafyalarda yazılı kültürle fazlaca zaman kaybedilmeyip sözlü kültürden süratle görsel kültüre sıçrandığı tespiti çarpıcı ve kanımca yerinde.
Şu sorular da dile getiriliyor ustalıkla: Neden mesleklerinde kendilerini kanıtlamış doktorlar, avukatlar, bilim insanları, farklı dallardaki uzmanlar bununla yetinmeyip mutlaka görünmek istiyorlar? Atay’ın tabiriyle, her canlı şöhreti tadacağına göre -şöhret sıradanlaştığına göre- bu çırpınmanın bir anlamı kalıyor mu? Kemal Tahir’in ‘Kurt Kanunu’ esintili “Şöhrette düşeni yemek kanundur” cümlesi düsturuysa eğer bu âlemin, böylesi bir ortamda var olmak, var kalmaya çalışmak akıl kârı mı? Bir soru da ben ekleyeyim: Andy Warhol’un meşhur ettiği ‘15 minutes of fame’ (15 dakikalık şöhret) olgusu ya bir aşamada ‘15 minutes of shame’e (15 dakikalık utanç) dönerse, hatta ve hatta uzun soluklu bir rezillik niteliği kazanırsa?
Mevzu derin; meraklısına birkaç kitap tavsiyesiyle bağlamalı belki de. Neil Postman’ın 1985’te adeta bir kâhin edasıyla yazdığı ‘Televizyon: Öldüren Eğlence-Gösteri Çağında Kamusal Söylem’i ve yukarıdaki tartışmaları Türkiye’ye taşıyan rahmetli Ünsal Oskay’ın ‘Kitle İletişiminin Kültürel İşlevleri’ anılmalı, yanlarına da Zygmunt Bauman’ın ‘Akışkan Modernite’si, Nurdan Gürbilek’in ‘Vitrinde Yaşamak-1980’lerin Kültürel İklimi’ ve Can Kozanoğlu’nun ‘Cilalı İmaj Devri-1980’lerden 90’lara Türkiye ve Starları’ konulmalı... Son olarak, Tayfun Atay’a da önerdiğim bir kurgu metin: Chuck Palahniuk, ‘Ölüm Pornosu’.

GÖRÜNÜYORUM, O HALDE VARIM
Tuhaf zamanlarda yaşamak...

‘MEŞHURİYET ÇAĞI’NDA KÜLTÜR VE İNSAN
Tayfun Atay
Can Yayınları, 2017
304 sayfa, 23 TL.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!