Kalbin mağarasına giriş...

Güncelleme Tarihi:

Kalbin mağarasına giriş...
Oluşturulma Tarihi: Eylül 03, 2021 15:22

Kederine yeterli alanı tanıyıp onunla barışmak yerine üstünü simsiyah bir örtüyle örtüp karanlığa mahkûm eden 15 yaşındaki Argiris’in gerçekle yüzleşme hikâyesi...

Haberin Devamı

Hüznüyle derdi olan bir başka çocukla Vassiliki Nevrokopli’nin ödüllü romanı ‘Karanlığa Yakalanmak’ sayesinde tanışıyoruz. Kederine yeterli alanı tanıyıp onunla barışmak yerine üstünü simsiyah bir örtüyle örtüp karanlığa mahkûm eden 15 yaşındaki Argiris’in bu gerçekle yüzleşme hikâyesi, ironik biçimde uzun bir elektrik kesintisine yani fiziki karanlığa yakalanmasıyla başlıyor.
Bir sabah tüm şehirde elektrikler kesiliyor ve önceleri alay konusu olan bu durum fazla uzayınca işin tadı kaçıyor. Telefonu elinden düşmeyen, bütün hayatı dijital oyunlar, mesajlaşmalar ve sosyal medya olan Argiris için bunun anlamını tahmin etmek zor değil. Ama işin bir de başka boyutları var; hastaların tedaviden mahrum kalması, yiyeceklerin bozulması, suların kesilmesi, çöplerin toplanamaması, eğitimin durması...
İşte bu süreçte, şahit olduklarının da etkisiyle çevresine başka bir gözle bakmaya, yaşamını sorgulamaya başlıyor Argiris. Gerçek iletişimden yoksun, ölçüsüz teknolojiyle doldurduğu boşlukları yeniden gün yüzüne çıkıyor ve beş yıldır görüşmediği babası usul usul sızıyor bu boşluklara.
Tüm bunları, anne-babasının ayrılığını, o dönemde hissettiklerini, onları kaybetme korkusuyla dile getiremediklerini, kâbuslarını ve nihayet hesaplaşmasını Argiris’in ağzından, mitolojik göndermeler eşliğinde dinliyoruz. Zira kendisi de sonunda yaralarına dokunmaktan korkmayan, kalbinin mağarasına girmeye, hayatının taşlarını ve kayalarını anlatmaya cesaret eden bir gladyatöre dönüşüyor. Ama önce babasının yaşadığı köye doğru yola çıkması ve tahmin bile edemeyeceği sürprizlerle tanışması gerekiyor.

KARANLIĞA YAKALANMAK 

Kalbin mağarasına giriş...

Vassiliki Nevrokopli
Çeviren: Fulya Aktüre
Günışığı Kitaplığı, 2021
187 sayfa, 28 TL.

 

 

 

 

Haberin Devamı

HÜZNÜN DOĞASI

“Hüznünüze hakkı olanı verin çünkü insanlar kedere dürüstçe ve cesaretle katlandığında tüm dünyayı kaplayan hüzün dinecek...”
Anne Booth’un soykırım kurbanı yazar Etty Hillesum’un yukarıdaki sözlerinden ilhamla kaleme aldığı ‘Üzüntü İçin Bir Sığınak’ hüznün doğasını mevsimlerin döngüsü eşliğinde anlatıyor. David Litchfield’ın ateşböcekleriyle dolup taşan, peri tozları saçan çizimleri Booth’un dokunaklı metnini sihirli bir dokunuşa kavuşturuyor.
Bir yumağı andıran üzüntünün etrafında uçuşan ışıltılar, ona ihtiyacı olanı verdiğimizde umudun, neşenin ve aydınlığın yolunun açık olduğunu hissettiriyor. İşte bunu bilen küçük çocuk da üzüntüsüne bir sığınak yapmaya karar veriyor. İçinde rahatça uzanması, avazı çıktığı kadar bağırması, sessizliği dinlemesi, koşturması ya da öylece durması için. Fırtınalı kış günlerinde kendini güvende hissedebileceği, baharda cıvıldayan kuşları dinleyebileceği, yazın gül kokularını içine çekebileceği bir sığınak.
Üzüntünün göğsünde minicik kırmızı bir kalp var. Aslında küçük çocuğa ait olduğunu bildiğimiz kalp, duygularımızdan kaçmaya çalışmanın imkânsızlığını vurguladığı gibi onu sarıp sarmalama, yanında olduğumuzu söyleme isteği uyandırıyor. Tıpkı sonunda üzüntünün de sığınağından çıkıp küçük çocuğun elini tuttuğu ve birlikte ışıl ışıl dünyaya baktıkları gibi.

ÜZÜNTÜ İÇİN BİR SIĞINAK 

Kalbin mağarasına giriş...

Anne Booth
Resimleyen: David Litchfield
Çeviren: Gamze Özdemir
Ketebe Yayınları, 2021
32 sayfa, 56 TL.

BAKMADAN GEÇME!