Helak edilmiş bir âlemin mitolojik hikâyesi

Güncelleme Tarihi:

Helak edilmiş bir âlemin mitolojik hikâyesi
Oluşturulma Tarihi: Ocak 07, 2021 16:21

Hilal Polat ilk kişisel sergisi ‘Arzu Kadar Kadim’de kendi mitolojisini kurguluyor. Seyirciyi teatral bir deneyimin içine çekip nakışları, heykelleri, müzik, ses ve ışık tasarımı eşliğinde; farklı olduğu için helak edilmiş bir âlemin öyküsünü anlatıyor.

Haberin Devamı

Arzu Kadar Kadim’, bugüne dek tiyatrodaki tasarımlarına aşina olduğumuz Hilal Polat’ın ilk kişisel sergisi. Mixer Galeri’deki sergi alanına girdiğiniz anda Polat’ın hayalinden ve elinden çıkan rengârenk, uçuş uçuş varlıklar, kumaş heykeller, Kalben’in sesi, Utku Kara’nın ışık, Okan Kaya'nın ses tasarımı ve Onur Karaoğlu’nun kurgusal tasarımı eşliğinde daha önce hiç bulunmadığımız bir ‘âlem’e giriyoruz. Burası serginin ‘sesi’ Kalben’in söyleyeceği üzere, Hilal Polat’ın yarattığı bu mitolojik evrenin ‘kalbi’. Alışılagelmiş bir sergide değil, teatral bir deneyimin içindeyiz: Duvarlarda nakışlarla, boncuklarla resmedilmiş rengârenk, uçuş uçuş, çok kafalı, kuyruklu, kanatlı, cinsiyetsiz, tanımsız (ama isimli) varlıklar; mekânın ortasında bilgece duran ‘Üç Tanrı’ heykeli, siyah tülün ardındaysa bu mitolojik evrenin yok oluş anının fotoğrafı gibi havada salınan kumaş heykeller...
Polat’ın sahne, dekor, kostüm, kukla tasarımı ağırlıklı tiyatro üretimini takipteydim. ‘Arzu Kadar Kadim’in tek tek işlerine de bütününe de bugüne kadarki tasarımlarında izlerini gördüğümüz özgün dili, tonu sızmış. Kurguladığı bu mitolojik evreni kendisinden dinledik...

Sergi alanına girer girmez cinsiyetsiz, yaşsız, tanımsız, özgür varlıklarla karşılaşıyoruz. Kalben’in sesinden, ‘Tinler’den bir perinin ağzından hikâyelerini dinledikçe de bu âlemin; senin yarattığın, nakşettiğin varlıklarına dair algımız netleşiyor. Seni bu mitolojik, insanlık öncesi âlemi kurmaya götüren yol nasıl başladı?
Mitoloji ve dini hikâyelere hep ilgim vardı. Tufan hikâyeleri, dünyanın yok oluşu gibi hikâyeler sürekli anlatılagelmiş. Bu sergi de pandemi sürecinde, dünya çok garip bir durumdayken, içime dönmem ve yaşadıklarımıza bakıp kendimi rahatlatmaya çalışma istediğimden çıktı. Bir tufan hikâyesi vardı aklımın ucunda... Dünya yok olacak ve ölecek olan bizler için tekinsiz bir çaresizlik hissi söz konusu tabii... Sanki biri gelecek elçi olarak ve günahlarımızdan bahsedip dünyamızı yok edecek. Mitlerde böyle hikâyeler var, çıkmazı ve yok oluşu tüm din mitlerinden biliyoruz. Kendime mitolojik bir evren yarattım, aslında çoğu minyatür figürleri.

Helak edilmiş bir âlemin mitolojik hikâyesi


Her birine isim verdiğin (Tinler, Zahaler, Sefler, Aşru, Pumpu, Mah...) varlıkların görüyoruz ki oyunbaz, neşeli, şarkılarla, danslarla, kahkahalarla dolu bir yaşam içindeler. Birbirlerini anlayan, kollayan, özgürce hareket eden, özgürce dokunan, şifa veren ve tabiatla bir olmuş varlıklar... Tüm bu suretler arasında dolaştıkça burayı yeryüzü için kurgulanmış bir ütopya gibi düşündüm. Sen bu varlıkları nasıl kurguladın, isimlendirdin?
Minyatürden beslendim ama elbette yarattığım varlıklarda başka başka özellikleri olan canlılardan parçalar var. Önce varlıkları şekillendirdim, isimleri sonra geldi, kendi isimlerini kendileri koydular sanki. Aklımın ucunda, belli normlarla tanımlanmış özelliklerimiz dışında kalan, hepsinin kendine has bir özelliği, güzelliği olması fikri vardı. Bazılarına farklı türler dedim, bazılarına farklı canlı isimleri verdim ama özünde, farklılıklarla ve mutlulukla beraber yaşama hissi vardı. Bizim bugün pek başaramadığımız şeyi o başka evrende başarmışlar hissi. Ama ne yazık ki onlar da sergide anlatıldığı gibi dünyalarını kaybetmek durumunda kalıyorlar, oraya bizim gibi bir insan gelince...

Evet, bu âlemi yok eden, onları ‘kurtarmaya’ gelen bir insan oluyor. Neden geliyor bu insan?
Tüm dini mitlerde ve halk mitolojisinde helak edilen topluluklardan bahsedilir. Günahkâr oldukları için ya da erkin kurallarına uymadıkları için, çoğu zaman kadın olduğu için, kimi zaman cinsel yönelimlerinden... Hep bir gazaba uğramak, yok edilmek korkusuyla dizginlenen toplumlar... Tufan hikâyelerini çok tuhaf buldum hep: Dünya yok olacak ve seçilmişlerin binip kurtulabileceği bir araç -ki eski dönemlerde bu araç gemi olmuş- ve dünya battı, kötüler öldü, iyiler kaldı oluyor hep. ‘Arzu Kadar Kadim’de o helak edilmiş âlemin, kötü olduğu için yok edilmişlerin dünyasını düşünmek istedim. Geride kalanlarının resim ve heykellerle temsilini ortaya çıkarmaya çalıştım. Bunun kendi içinde bir mitolojisi olmasını da bu yüzden istedim. O dünyanın özelliklerini anlatmanın yolu bu gibi geldi.

Helak edilmiş bir âlemin mitolojik hikâyesi

Hilal Polat

EL İŞÇİLİĞİNDE İLKEL BİR GÜZELLİK VAR
Nakış, heykel, minyatür çalışmışsın. Tiyatro için yaptığın tasarımlara aşina olan seyirci çok da şaşırmayacaktır. Yine de görenin ince işçiliğe ve en çok da adeta yaşayan bakışlarla, hatlarla dolu yorumlarına hayret edebileceği işler bunlar. İşlerin üretim sürecinden bahseder misin?
Üretimlerimi Anadolu’da kadınların yaptığı el işleriyle harmanlamak uzun zamandır çalıştığım bir şeydi. İlkel bir güzellik var el işçiliğinde. Gözün o emeği direkt gördüğü bir işçilik ve geleneksel ve hatta gündelik olanla daha kolay bir ilişki kuruluyor böyle olunca. Aynı zamanda bir mitolojiyi tasvir etmenin yolunun, daha geleneksel formlarla yaratılmaya çalışılması daha ilginç geldi bana. Antik Yunan mitolojisini mozaikler, heykeller yoluyla biliyoruz daha çok. O sanat formlarının eskiliği de mitolojiden geliyor belki. Minyatür de benim için öyle, geleneksel ve mitoloji kurmaya çok açık.

Helak edilmiş bir âlemin mitolojik hikâyesi
 

Sergi teatral bir konsept, alanı sadece işlerinle değil sesle, ışıkla ve müzikle kurgulayarak bu ‘âlemin kalbini’ hazırlamışsın. Tasarım süreci nasıl gelişti?
Farklı elemanların bir arada deneyimsel bir düzende yer alacağını düşünerek çalıştım. Duvara asılan iki boyutlu ve farklı formlarda işler yapıyordum, nakış ve işlemeler gibi. Bir yandan da heykelleri, bu mitolojik hikâyeleri, ilişkileri düşünerek zamanla şekillendirdim. Üretimler devam ettikçe onları hangi mantıkla sergilemek istediğime, hikâyenin hangi aşamalarını göstermek istediğime karar verdim. İlk odada temsilleri, o âlemin modern sanat müzesine girmişiz gibi zamansız formlarında görüyoruz. İkinci kısma girince sadece heykellerle tufan anına ve bu âlemin yok oluşuna şahit oluyoruz. 10 dakika süren Utku’nun (Kara) ışık tasarımı, Kalben (Sağdıç), Okan (Kaya) ve Onur’un (Karaoğlu) ortak yaptıkları bir ses tasarımı var. Bütün bu deneyimler işlerle bir araya gelince o başka dünyaya doğru bir yolculuk oluyor diye düşünüyorum.

‘Arzu Kadar Kadim’ 6 Şubat’a kadar Karaköy’deki Mixer’de görülebilir.


Helak edilmiş bir âlemin mitolojik hikâyesi

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!