Kırmızı ışık altında gitar!

Güncelleme Tarihi:

Kırmızı ışık altında gitar
Oluşturulma Tarihi: Eylül 08, 1998 00:00

Yavuz GÖKMEN
Haberin Devamı

Bu başlık çoğunuzda romantik duygular uyandırabilir. Ama ben akran okurlar, başka şeyler hatırlayacaklardır. Sanırım bin dokuz yüz altmışlı yılların sonlarına doğru, polis birkaç genci göz altına almıştı. Suçları ‘‘kırmızı ışık altında gitar çalmak’’tı.

Bu gençler gitar çalıyorlardı ve bunu kırmızı ışık altında yapıyorlardı. Işık kırmızı olduğuna göre bu gençler ‘‘Komünist’’tiler ve derhal gözaltına alınarak hesap vermeleri gerekiyordu.

O zamanlar ‘‘Türk âleminin en büyük düşmanı komünistlikti ve her görüldüğü yerde ezilmeli''ydi.

Mc Carthy dönemi bile sollanıp geçilmişti. Bir zat-ı muhterem, Atatürk'ün el yazısını taklit edip, yukarıda tırnak içinde verdiğim sözleri yazmış ve Atatürk'ü kullanarak komünistleri ezdirmeye çalışmıştı. El yazısı taklidini Çetin Altan üstad ortaya çıkarmıştı.

Gencecik çocuklar kim bilir ne kadar sorgulanıp yargılanmışlardı.

* * *

O zamanlar devletin kafası işte buydu. Rahmetli bir cumhurbaşkanı, her sonbaharda ‘‘Bu kış Türkiye'ye komünizm gelecek’’ der dururdu.

Celal Bayar, Türkiye'ye komünizmin geldiğini görmeden vefat etti. Eğer yaşasaydı çok ama çok şaşıracaktı.

Çünkü artık Türkiye'yi tehdit eden komünizm tehdit olmaktan çıkmıştı. Bu kez, Türkiye'yi başka şeyler tehdit ediyordu.

Şimdiki tehditler ‘‘irtica’’ ve ‘‘terör’’düler. Bunların tehdit olduğu konusunda herkes hemfikirdi. Tartışma sadece bunlardan hangisinin birinci sırada geldiği konusundaydı.

Bir ara ‘‘bir numaralı tehdit irtica’’ olmuştu. Sonradan terör azıtıp, gencecik fidanlar birbiri ardına kırılmaya başlayınca, ‘‘ikisi de bir numara oldu’’ yargısına varılmıştı.

Yani şimdilerde, iki tane bir numara ile mücadele ediliyordu!

Bana ilginç gelen şey, tehditlerin değişmesi ama kafanın bir türlü değişmemesiydi. Kafa hep aynı kalıyordu.

* * *

Bu kafa, tanıtım fotoğrafı çekmek için mekân arayan gençleri ‘‘şeytana tapanlar’’ diye görüyor ve ossaat yakalıyordu. Bu kafa, sokakta dans eden dört çocuğu ‘‘terörist’’ ilan ediyor ve analarından emdikleri sütü burunlarından getiriyordu.

Olay İzmir Karşıyaka'da oluyordu. En büyükleri 15 yaşında olan dört çocuk, kimsesiz çocuklara yardım için sokakta dans ederek para topluyorlardı. Ama yazı yazdıkları kartondaki renkler ‘‘sarı-kırmızı-yeşildi’’ler ve polise göre bunlar PKK renkleriydi.

Bir zamanlar ‘‘kırmızı’’ya takan kafa, bu kez ‘‘sarı kırmızı yeşil’’e takıyordu. Derhal işbaşına geçiyor ve çocukları yakalayıp sorguluyordu. Çocuklar o yaşta büyük bir ruhsal travma geçiriyorlardı.

TBMM'de pankart açan gençlerin, Manisa'da terörist diye işkence edilen çocukların mürekkepleri bile daha kurumamıştı.

Biz bu kafa ile mi Avrupalı olacaktık. Biz bu kafa ile mi Batı'ya ulaşacaktık? Bu kafa ile mi irtica ve terörle mücadele edecektik?

Bu kafa, mücadele ettiği kavramların da beş beteriydi.

‘‘Çağdaş uygarlığı’’ bu kafa ile mi yaratacaktık?













Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!