‘İstanbul’da yağış dere yatağına ulaşamıyor’

Güncelleme Tarihi:

‘İstanbul’da yağış  dere yatağına ulaşamıyor’
Oluşturulma Tarihi: Eylül 10, 2023 07:00

6 Şubat depremlerinde 50 binden fazla insanımızı kaybettik. Hâlâ açtığı yaraları sarmak için uğraşıyoruz. Depremden kısa bir süre sonra aşırı yağışlar nedeniyle Şanlıurfa ve Adıyaman’da 18 kişi sele kapılarak hayatını yitirdi. Geçen hafta meydana gelen yağışlar nedeniyle yine aynı şeyler oldu, selin vurduğu Kırklareli ve İstanbul’da oluşan su baskınlarında toplam 18 kişi öldü, onlarca kişi yaralandı. Hastaneleri, yolları, 5 ilçede 564 konut ve 744 işyerini su bastı İstanbul’da. Uzmanlar yaşanan doğal felaketlerde üzerinde yaşadığımız zeminin etkisinin çok büyük olduğunu ve dere yataklarına, göl kenarlarına veya sahil şeridindeki dolgu alanlarına bina yapmanın çok riskli olduğunu söylüyor.

Haberin Devamı

İstanbul su açısından oldukça zengin bir coğrafya. Bir kere deniz kenarına kurulmuş bir şehir; gölleri, dereleri var. Ama bu zenginlik kurallara uyulmadığında felaketlere yol açıyor. Mesela İstanbul’da dereler ıslah ediliyor, kuruyor. Fakat gözle görmesek de bu dereler yeraltında akmaya devam ediyor. Yoğun yağışlar olduğundaysa yapılaşma nedeniyle yatağına ulaşamayan yağış sellere, baskınlara sebep oluyor, yolunu bulamayan sular bina temellerinde birikiyor. Su birikmeleri zemin sıvılaşmasına yol açıyor. Öte yandan sahillere yapılan dolgu alanlar afetler için büyük risk teşkil ediyor.

Tepeler şehri İstanbul’un derelerini, havzalarındaki yapılaşmanın doğuracağı sonuçları; zeminin doğal afetlere etkisini konunun uzmanlarına sorduk. Nisan 2015’te İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yaptığı ‘İstanbul Derelerinin Fiziki Değişimi ve Arazi Kullanım İlişkisi’ isimli araştırmasında şehrin su kıyısındaki dere yataklarını inceleyen peyzaj mimarı Hülya Dinç “Vadiler şehrindeki tepeler ve dereler ayrılmaz bir bütündür” diyor. Şehir plancısı Doç. Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu deniz kenarlarına yapılan dolgu alanlarla riski kendi elimizle büyüttüğümüzü belirtiyor. Doktora çalışmasını deprem zemin sıvılaşması üzerine yapan Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Önder Çetin ise zemin sıvılaşmasına dikkat çekiyor...

Haberin Devamı

‘Dolgu alanlarla afet riskini büyütüyoruz’
Doç. Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu-Şehir plancısı

Dolgu alanları genellikle deniz kıyısına yapılıyor ve İstanbul’un birçok yerinde var. Maltepe, Yenikapı, Kadıköy, Zeytinburnu, Bakırköy ve Ataköy’de görebilirsiniz. Kazlıçeşme sahiliyle Karaköy’deki Galataport da bunlara örnek. Bebek’e doğru giderseniz, eski yıllarda yapılmış dolgu alanlarını görürsünüz. Afet riskini kendi elimizle büyütüyoruz.

Kazlıçeşme dolgu alanı üzerindeki o ağır yapılar tam fay hattının karşısında. Maltepe dolgu alanı da böyle. Adalarla karşı karşıya ve çok ciddi deprem riski taşıyor. Üstelik bu bölgede yerleşimin içinde açık alan da yok. Bir deprem yaşanırsa insanlar refleksle açık arazi diye bu dolgu alanlara koşacaklar. Oysa buralar bir afette öncelikle zarar görecek yerler.

‘İstanbul’da yağış  dere yatağına ulaşamıyor’

'İstanbul dereleri doğal yapısını hızla kaybediyor’
Hülya Dinç-Peyzaj mimarı

Haberin Devamı

Dereleri oluşturan aslında tepeler ve yamaçlarıdır. Sadece yüzeydeki suyu değil, yeraltından doğan suyu da doğa en aşağıdaki noktaya taşır. ‘7 tepe İstanbul’ diyoruz ya, aslında bu şehrin bugünkü il sınırına göre su kıyısı silüeti 168 tepeden oluşur. Bunları birbirine bağlayan 23 üst tepesi vardır. Böylelikle vadiler şehrinde tepeler ve dereler ayrılmaz bir bütün haline gelir. İstanbul il sınırları içinde Karadeniz’e, Marmara’ya, Haliç’e, Boğaziçi’ne, Küçükçekmece ve Büyükçekmece göllerine dökülen 168 dere olduğunu gördüm. Araştırmam İstanbul’un yüzölçümünün yaklaşık yarısını kapsıyor. Bu bölgede bulduğum akar dere uzunluğu 3 bin kilometrenin üzerindeydi. Şehrin diğer yarısı bu uzunluktan çok daha fazladır çünkü barajların olduğu bölge. Yani İstanbul genelinde dere uzunluğu 8 bin kilometrenin üzerindedir. Bu verileri İstanbul 2007 haritaları üzerinden elde ettim. Eğer bugün bu dere vadilerinin doğal fiziğini, sucul yaşamını ve habitatını koruyabilseydik iklim krizine dirençli şehirler kurmuş olacaktık. Araştırmamda İstanbul’un açık havza derelerine odaklandım.

Haberin Devamı

Günümüzde İstanbul dereleri doğal yapısını hızla kaybediyor. Taşkın sınırları ortadan kalkan dereler aslında yok olmadılar. Bugün yeraltından akmaya devam ediyorlar. Üzerlerine konutlar ve yollar yapıldı. Yağmur yağınca önce toprak suya doyuyor. Sonra su yüzey akışa geçiyor. Buharlaşmayla atmosfere çıkıyor ve sonra tekrar yağmur olarak yağıyor. Şehirde, su, betonlaşma sebebiyle toprağa ulaşamadığı için direkt yüzey akışa geçiyor. Yeterince hızlı buharlaşamadığı için de su bina temellerinde birikiyor. Ya da yaşadığımız afetlerde gördüğümüz gibi ilk bulduğu noktadan taşarak sellere neden oluyor. Halbuki yağışın dere yatağına ulaşması lazım.

Dereler kapalı kesit, açık kesit ve doğal dereler olarak ayrılıyor. Sağ ve sol kıyısında doğal yaşam yapısını koruyanlara ‘doğal dere’ diyoruz. Doğal taşkın alan sınırıyla birlikte fiziki yapısını kaybedenler ‘kapalı kesit’ dereler. Bunlar imara açılarak üzerine yol ya da konut yapılan ve yerleşim alanlarının altından akan dereler. Bu alanlar günümüzde deprem ve taşkınlar konusunda büyük risk oluşturuyor. Kanallar içine alınan, suyu açıktan gördüklerimiz de ‘açık kesit’ derelerdir.

Haberin Devamı

2013’te derelerin sağlı sollu toplam 200 metrelik koruma bandı, 20 metreye çekildi. Bu 180 metrelik
dere havzalarının hepsi yerleşime açıldı.

Bu bölgeler deprem açısından çok riskli, aynı zamanda da şehrin hava koridorları. Örneğin Boğaz tarafı onlarca derenin sırtıdır. Ekolojik koridor da burasıdır. Doğaya terk edilmesi ve korunması gereken alanlar.

‘Yoğurt kıvamında bir yapıya dönüşüyor’
Prof. Dr. Kemal Önder Çetin-Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim üyesi

Yeraltında bir su seviyesi, bu suyun altında da bir zemin var. Zeminin içindeki bütün boşluklar suyla doluyor. Biz buna ‘suya doygun zemin’ diyoruz. Deprem onu sarstığında kum tanecikleri suyun içinde yüzmeye başlıyor. Daha önce binayı sırtında taşıyan bu zemin artık üzerindeki evi, barajı, köprüyü, viyadüğü kaldıramaz hale geliyor. Yoğurt kıvamı diyebileceğimiz bir yapıya dönüşüyor. Biz buna ‘zemin sıvılaşması’ problemi diyoruz.

Haberin Devamı

6 Şubat depremlerinde, Hatay’ın Antakya ilçesinde Asi Nehri’nin havzasında zemin sıvılaşması sorununun depremde ciddi bir hasar yarattığını gördük. Adıyaman Gölbaşı ve İskenderun Çay mahallelerinde yan yatmış, devrilmiş, tamamıyla yıkılmış binalar vardı. Limanlarımızda sıvılaşma sebebiyle ciddi çatlaklar, oturmalar oluştu. Adıyaman’ın Gölbaşı Mahallesi adından da anlaşılacağı üzere göl kenarında kurulmuş. Depremde büyük hasar gördü. Biz bu zemine ‘alüvyonlu’ diyoruz. Kumlu, çakıllı malzemeler. Ancak ‘Buralarda yapı inşa edilmez’ düşüncesi doğru değil. Tabii ki ilk tercih edeceğimiz bölgeler değil ama Türkiye ölçeğini düşündüğümüzde “Ovalardan, dere yataklarından uzaklaşalım” dersek yerleşime açabileceğimiz çok fazla alan kalmıyor. Mecbur kalırsak doğru mühendislik çözümleriyle önlemler alıp yapılaşmaya gidebiliriz. Dağlara doğru ev yaparsak bu sefer de ormanları katlederiz.

‘Benim yöntemimi ABD, Avrupa kullanıyor’

Deprem sırasında zemin sıvılaşsa bile yük taşıyabilecek şekilde güçlendirilebilir. Bunu sağlamak için zeminin içine kazıklar yerleştiriyoruz. Betonarme içine çelik koyuyoruz. Ayrıca enjeksiyonla zeminin boşluklarını çimento, kireç, alçı gibi maddelerle doldurup deprem sırasında içine su girmesini önlüyoruz. Böylece mukavemetini arttırıyoruz.

Avrupa’da ve Amerika’da yapılan inşaatlardaki zemin sıvılarının değerlendirilmesinde naçizane benim bulduğum bir yöntem kullanılıyor. Bina yapacağımız yerde, kumlu malzemelerin içine ‘Standart Penetrasyon Deneyi’ (SPT) isimli bir uygulama yapıyoruz. Bir boruyu zeminin içine çakıyoruz. Sağlam zeminlerde bunu çakmak için birçok kez vurmak gerekiyor. Gevşek zeminse bunu bir veya iki kez yapmak yeterli oluyor. Boru zeminin içine kolayca gömülüyor. Hem çok basit hem de maliyeti az. Bu testi yaparak bir zeminde deprem sırasında sıvılaşmanın olup olmayacağını tahmin edebiliriz.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!