Bir maç=Üç bölüm

Dünya Kupası’yla dolu geçen şu günler, maçları izlemeyenlerin kaçırdığı veya tazelemek istediği dizilerle haşır neşir olmaları için ideal bir zaman. Bir buket öneriyle karşınızdayız...

Netflix’ten dünya hali

 ‘Fauda’, İsrail-Filistin çatışmasını dini ve ideolojik unsurlara dalmadan gündelik hayatın içinden anlatan bir İsrail yapımı. 156 İsrailliyi öldürmüş bir Filistinli savaşçının peşindeki özel tim üyesi, kişiselleştirdiği intikamın izindeyken hesapta olmayan bir aşkın içinde buluyor kendisini. İsraillilerin teknolojik donanımı yerinde, Filistinlilerinse iman gücünün önünde hiçbir şey duramıyor. Her iki tarafın aileleri, çocukları, hayalleri... Bir de kaderleri olan coğrafya. Yarım saatlik bölümlerin sonu o kadar heyecanlı ki, bir bölüm daha derken sezon bitiyor.
m The New York Times’ın ‘Curb Your Enthusiasm’, ‘Entourage’ ve ‘The Office’ karışımı diye özetlediği Fransız dizisi ‘Call My Agent’ta bir oyuncu menajerliği ofisinde yaşananlar var. Diziler, filmler, oyunculuk, kısaca magazin basını sağ olsun; yabancı olmadığımız konuları eğlenerek izliyoruz. ‘Call My Agent’ın bir özelliği de ünlü isimlerin kendi parodilerini canlandırmaları. İkinci sezonun Cannes’da geçen altıncı bölümünde Juliette Binoche var mesela.

Blutv’den klasikler

‘Sex and the City’ önceki hafta 20’nci yaşını kutladı. New York’lu dört kadının iş, aşk, arkadaşlık yaşamına odaklanan dizi, zamanın eskitmediklerinden. Hiç eskimeyecek dizilerden diğer ikisi de televizyon tarihinin en iyisi unvanını aralarında paylaşan ‘The Wire’ ve ‘The Sopranos’. İlki, Baltimore’un uyuşturucu dolu sokaklarında sistemle kendi yöntemleriyle mücadele eden bir avuç polisin hikâyesi üzerinden muhteşem bir iyi-kötü-adalet hesaplaşması. Diğeriyse bir mafya ailesi olan Sopranolar’ın ama asıl güçlendikçe acımasızlaşan, ailenin ‘babası’ Tony Soprano’nun hikâyesi. Bu üç klasiği ilk kez izleyecek olanlara ne mutlu...