Şebnem Burcuoğlu: "Bin kere kalbim kırılsa yine de inanırım aşka"

Güncelleme Tarihi:

Şebnem Burcuoğlu: Bin kere kalbim kırılsa yine de inanırım aşka
Oluşturulma Tarihi: Ekim 12, 2016 10:57

Kocan Kadar Konuş kitabı ile büyük bir çıkış yakalayan Şebnem Burcuoğlu bu hafta Hürriyet Kampüs'e konuk oldu.

Haberin Devamı

Şebnem Burcuoğlu kimdir?

Şebnem Burcuoğlu, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü takiben yüksek lisansını Boğaziçi Üniversitesi Avrupa Birliği Çalışmaları Bölümü’nde tamamladı. Kurumsal İletişim alanında yönetici olarak çalışan Burcuoğlu, aynı zamanda köşe yazarlığı yaptı. 2014’ün en çok satan kitaplarından biri olan, ilk romanı Kocan Kadar Konuş ve 2015'in en çok satanlarından Kocan Kadar Konuş Diriliş isimli ikinci romanı, BKM tarafından aynı adla sinemaya uyarlandı.

Şebnem Burcuoğlu: Bin kere kalbim kırılsa yine de inanırım aşka



"Kocan Kadar Konuş"ta evde kaldığı yönünde imalarda bulunulan bir kadın karakter var. Siz hiç böyle bir baskıya maruz kaldınız mı?

Haberin Devamı

Çevreye kulağımızı tıkasak bile boğuk da olsa bazı sesler duyabiliyoruz. Kendimi tanımaya başladıkça bu hayattan beklentimi netleştirip o sesleri duymamaya çalıştım. Halen de çalışıyorum. Doğru veya yanlış, verdiğimiz her kararın mesuliyetini yine biz taşıyoruz günün sonunda. O yüzden kararlarımız sadece ve sadece bize ait olmalı.

 

Kendi gözünüzden tipik Türk kızını nasıl tarif edersiniz?

Duygularımızı inişli çıkışlı yaşıyoruz, müzikle ağlıyoruz, oynuyoruz, anaç bir yapımız var, sevgimiz büyük, söyleyecek lafımız çok. Ne güzel, kimselere benzemiyoruz!

 

Kitabınızda karşımıza çıkan "Kürk Mantolu Madonna"nın sizin için önemli bir yeri var mı?

Rahmetli dedem avukat Vedat Burcuoğlu’nun bana hediye ettiği ilk kitap 1943 basımı Kürk Mantolu Madonna’ydı. Gerçekten de başucu kitabımdı. Yalansız, dolansız, hesapsız, gerçek bir aşkın olabileceğine inandırmıştı bu kitap beni. Halen de inanıyorum!

 

İlk kitabınız filme uyarlanırken senarist koltuğunda da siz vardınız. Genelde uyarlamalar kitabın kendisi kadar sevilmez. Yazar olarak bu süreçte neler hissettiniz?

Çok karmaşık duygular hissettiğim bir süreç oldu. Bir yandan inanılmaz bir sevinç, diğer yandan büyük bir korku... Aslında ilk aşk gibi bir şeydi. Ne mutlu bana ki kaliteli bir ekiple kaliteli bir filme imza attık. İlk filmin senaryosunu yazdım, hep setteydim, hatta Selin karakteriyle ufak bir rolüm bile vardı.

 

Haberin Devamı

Kitaplarınızı ilk kimler okuyor?

Editörümden sonra annem ve babam. Ne hissederlerse onu söyler bizimkiler. Yeri geldiğinde acımasızca eleştirirler. “Benim prenses kızım” durumumuz hiç olmadı. Kendi hayatımla ilgili aldığım kararlarda da onların fikrini alırım.

Şebnem Burcuoğlu: Bin kere kalbim kırılsa yine de inanırım aşka

Peki, son kitabınız ‘Şekerfare’nin diğer iki kitabınızdan farklı yanını nasıl anlatırsınız?

Şekerfare, Kocan Kadar Konuş serisinden farklı yapıda bir kitap. Bir kere ekseninde aşk değil, iş var. Hayatta bir başarıya imza atmak, yırtmaya çalışmak, bu yolda ödenen bedellerle ilgili bir hikâye. Aslında günümüzü yansıtıyor. Ben de yıllardır gecemi gündüzüme katıp yırtmaya çalışıyorum. Nefes aldığımız sürece bu telaş bitmiyor ki. Şükran, kitabın başkahramanı, o da bir başarı yakalamanın peşinde. Şekerfare isimli bir senaryo yazıp bir film şirketine satıyor ve macera başlıyor. Romanım Ankara’da geçiyor.

 

Haberin Devamı

Hayalinizdeki mesleği mi yapıyorsunuz?

Beş yaşından itibaren “Ben ileride şu mesleği yapacağım” diyen insanlara hep hayranlık duymuşumdur. Benim meslek arayışım daha deneme yanılma odaklıydı. Bilkent’te Uluslararası İlişkiler okudum. Sonrasında Boğaziçi Üniversitesi’nde Avrupa Birliği Çalışmaları üzerine yüksek lisans yaptım. Akademisyen mi olsam derken kendimi özel sektörde kurumsal iletişimci titriyle çalışırken buldum. On dört yıl bu mesleği yaptım. Son olarak Türkiye’nin büyük medya kuruluşlarından birinin iletişim direktörlüğünü üstlendim. Çalışma hayatım sürerken dünyamı renklendiren, beni heyecanlandıran şeylere vakit ayırdım. Dans ettim, fotoğraf çektim, piyano çaldım, yazı yazdım. Hayat, biz plan yaparken başımıza gelenlerdir, demişler. Hayatımın bu döneminde yazı yazmak beni mutlu ediyor. Yarınım ise sürprizlerle dolu.  

 

Haberin Devamı

Peki, aşktan ne haber? Bir yazar olarak sizin aşk tanımınızı alabilir miyiz?

Bin kere kalbim kırılsa yine de inanırım aşka. Öylesine güzel ve saf bir duygudur aşk.

 

Yazar olmak isteyen gençlere nasıl bir yol izlemelerini tavsiye edersiniz?

Yazabilmek için en önemli şey okumaktır. Farklı kalemlerden farklı hikâyeler okudukça bakış açımız, hayal gücümüz, kendimizi ifade etme yeteneğimiz gelişir. Bir de yazdığınız yazı beğenilmediği zaman hemen pes etmek yok. Beni de kaç kere “Yazarlığı zorlama” diye kapıdan döndürdüler. Ben ne yaptım? Bacadan girdim.

 

Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunusunuz. "İyi ki bölümde okudum" diyor musunuz, yoksa içinizde kalan başka bir bölüm var mı?

Haberin Devamı

Benim dönemimin popüler bölümü uluslararası ilişkilerdi. Sevebilirim diye girdim ve gerçekten de sevdim. Bir daha dünyaya gelsem o hakkımı dansçı olarak kullanmak isterdim. Dans gösterilerini seyrederken kendimden geçtiğim doğrudur.

 

Hangi şehirde yaşamak isterdiniz?

Beni dünya üzerinde hangi ülkeye koyarsanız koyun kendime ille ki bir yaşam alanı yaratırım, limon satarım ama paramı kazanırım. Farklı yerlere adapte olmayı seviyorum. Fakat en çok ülkemi ve İstanbul’u seviyorum.

 

Başucu kitaplarınız neler?

En son okuduklarımı söyleyeyim. Şebnem İşigüzel’in Gözyaşı Konağı ve Donna Tart’ın Saka Kuşu romanları gerçekten çok güzeldi.

 

Sizce bir insan başarılı olduğunu nasıl anlar?

Güzel bir aile kurduğunda, sevgi dolu bir ilişki yeşerttiğinde, insanlara ilham veren bir eser yarattığında, hayatı kolaylaştıran bir buluşa imza attığında... Kısacası önümüze konan tanımlara takılmamalıyız çünkü başarılı olabileceğimiz sonsuz alan var. Herkes kendi başarısını kendi yaratır. Ben buna inanıyorum.

 

Sosyal medyada her gün yeni bir şey fenomen oluyor. En son "kocişko" akımıyla karşı karşıya kaldık. Kocişko akımı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Beni çok hazırlıksız yakaladınız ama neyse ki size son anda şu sunumu yapabildim: Kampüs ekini dantel üzeri pembe kurdeleye sarıp mor kalpli bir poşete koydum. Koymadım tabii. Bir gün böyle bir şey yapmaya kalkarsam biri beni durdursun.

 

Röportaj: Erkmen Özbıçakçı

BAKMADAN GEÇME!