İstanbul’un Safranbolu’su

Güncelleme Tarihi:

İstanbul’un Safranbolu’su
Oluşturulma Tarihi: Kasım 24, 2001 01:54

İstanbul'un orta yerinde tipik bir Osmanlı kent parçası olan Süleymaniye için sonunda ciddi adımlar atılmaya başlandı. Restorasyonlar tamamlandığında bu tarihi semt yaşayan Türk evleri ile bir açık hava müzesi kabul edilen Safranbolu gibi olacak.

İstanbul'un üçüncü büyük tepesine kurulu Süleymaniye'de sevindirici bir faaliyet var. Çoğu terkedilmiş ya da işgal edilmiş olan yüzlerce değerli tarihi Osmanlı yapısının kaderi değişiyor. Yıllardır otopark mafyasının yakarak kökünü kurutmaya çalıştığı yapılar için umut ışığı doğdu.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (Unesco) tarafından, Fener ve Balat semtlerinden sonra Dünya Kültür Mirası listesine alınan Süleymaniye için herkes kolları sıvadı.

Süleymaniye aşığı eczacı Fazıl Bilginoğlu ilk adımı atanlardan biri. Fazıl Bey, 1995'te Ayrancı ve Namahrem sokaklarının kesiştiği yerde, metruk haldeki Hayriye Hanım Konağı'nı satın aldı. 1967'den beri Süleymaniyeli olan Bilginoğlu, konağın iki buçuk yıl süren restorasyonu boyunca inşaatın içinde yatıp kalktı. Gece gündüz, ustalarla birlikte çalıştı.

Süleymaniye'de ikinci büyük restorasyon-kurtarma dalgası İstanbul Üniversitesi'nin bulunduğu bölgede başlatıldı. Geçtiğimiz yıl, üniversiteye ait 56 binanın restore edilmesi için rektörlük bir bütçe ayırdı. Bozdoğan Kemeri Sokak'ta bulunan bir binanın restorasyonu bitti, yakında hizmete açılacak. Süleymaniye'nin en görkemli yapılarından biri olan üniversiteye bağlı Şarkiyat Enstitüsü'nün restorasyonu yarılandı. Eczacılık Fakültesi'nin arkasındaki dört büyük konağın onarımlarına başlandı. Ünlü ressam Feyhaman Duran'ın evi restore edilerek müze olarak hizmete açıldı.

Bu arada İstanbul Büyükşehir Belediyesi tüm bölgeyi kapsayan bir tarihi eser envanteri yaptı. Çalışma tamamlanarak Birinci Bölge Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na teslim edildi. Başkan Ali Müfit Gürtuna, Süleymaniye'nin İstanbul'un ortasındaki Safranbolu olduğu düşüncesinde: ‘‘Bu bölgemiz, Mimar Sinan'ın yaptığı ölümsüz anıtsal eserler yanında Osmanlı sivil mimarisinin de doruğuna çıktığı bir alandır. Bizim olduğu kadar tüm dünya kültür mirasının da bir parçası. Biz bu evlerin sadece sahipleri değil emanetçileriyiz. Projeleri tamamladık. Süleymaniye kurtulduğunda Safranbolu gibi olacak ve yabancı misafirlere gururla İstanbul uygarlığının nasıl bir şey olduğunu gösterebileceğiz.’’ Gürtuna, yıllardır bekar odaları olarak kullanılan bu kıymetli binaların Belediye İktisadi Teşebbüsleri (BİT) tarafından alınıp idare binaları olarak kullanılmasını öneren bir talimat yayımladı. Gürtuna'ya ilk destek İston'dan geldi, iki konak alınarak onarım başladı.

Eminönü Belediyesi de bölgede bulunan, çoğu terkedilmiş 300 yapı için harekete geçti. Eminönü Belediye Başkanı Lütfi Kibiroğlu, ‘‘Yapıların yüzde 35'i metruk. Bu kadar büyük bir terkedilmişlik sadece savaş sonrasında Berlin'de görülmüştü. 2700 yıllık tarihe tanıklık eden Süleymaniye gibi bir bölgenin bu durumda olması içler acısıdır. Bu eserlerin bir kısmı bekarların, seyyar satıcıların ve berduşların yatağı olmuş durumda. Her an yangın tehlikesiyle yüzyüze. Zaten çok sayıda binamızı yangın denilen canavara kurban ettik. Hiç olmazsa elimizdeki kurtaralım diye çalışıyoruz’’ diyor.


HAYRİYE HANIM KONAĞI

Fazıl Bilginoğlu'nun metruk haldeyken satın alıp restore ettiği 16 odalı konağın ilk sahibi Hayriye Hanım, Osmanlı münevverlerinden. Konakta zamanın ünlü kadın şairleri, yabancı konuklar misafir edilmiş. Yeni yüzyılın ve Osmanlı aydınlanmasının saygın kişileri ağırlanmış. Ailenin büyük bir bölümü Abdülhamid döneminde Fransa'ya göçüp Jöntürkler'e katılınca, konağın saltanatlı dönemleri sona ermiş. Hayriye Hanım'ın ölümünden sonra torunları tarafından konak elden çıkarılmış. Konağın inşasında İtalyan ve Macar ustalar çalışmış. Özellikle dış saçak süslemeleri olağanüstü incelikli. Fazıl Bey, Süleymaniye konaklarının tarih boyunca Boğaz'daki yalılara ilham kaynağı olduğunu, Osmanlı-Türk mimarisindeki ahşap karkas sisteminin bu semtte geliştirildiğini söylüyor.


Süleymaniye gezileri için


Achill Turizm

0216 418 97 73

Mimar Sinan İstanbul'u -

9 Aralık Pazar-

İnançların Kesişimi İstanbul -

16 Aralık Pazar

BRT 0212 252 65 78 (3 hat)

Antonina Turizm

0212 245 52 16

Debi Tur 0212 258 92 72

Fotoğrafevi 0212 251 05 66

Fest Turizm

0212 258 25 89-258 25 73

Tarih Vakfı 0212 233 21 61


Bir müzenin öyküsü


Doğan HIZLAN

Yeni Türk Edebiyatı Profesörü Mehmet Kaplan, bir gün Beyazıt'taki Edebiyat Fakültesi koridorlarından birinde rastladığı sanat tarihi doçenti Nurhan Atasoy'a şöyle seseleniyor:

‘‘Nurhan, ressam Feyhaman Duran'ın evini yıkacaklar ya da iktisat fakültesine verecekler, sen ilgilen ve bu evi kurtar.’’

İşte Nurhan Atasoy'un Feyhaman Bey'in evini kurtarma serüveni burada başlıyor.

Üniversitenin her bölümü bu evi kendi bölümüne katmak isterken Nurhan Atasoy ne yapıp edip bu evin müze olarak kalmasını sağlıyor. Nice rektörü dolaşıp tahsisat almaya çalışıyor. Bir yandan da tabloların kaybolmaması için envanter düzenletiyor.

Şimdi envanteri yapılan tablolardan birçoğu, sergilenme imkanı olmadığından depoda saklanıyor. Nurhan Atasoy ile Nur Taviloğlu, bana örnek olarak 15 numaralı envanter defterini gösterdiler.

Gelelim yazının ana fikrine, ben neden Feyhaman Duran'ın evi ile ilgilendim?

*

KAYIP tablolar meselesini yazdığım günlerde dostum Ferit Edgü telefon etti. Ressamların tablolarının peşine düşmüşken, Süleymaniye'deki Feyhaman Duran'ın Üniversite'ye bağışladığı evinin durumuyla da ilgilenmemi istedi.

Doğrusu ressam, şair, romancı, hikayeci dostum böyle bir istekte bulunmasaydı, Feyhaman Bey'in evi gündemimde yoktu, zaten o evin de varlığından haberdar değildim.

Edgü'den aldığım ayrıntılı faks üzerine İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu'yu aradım ve evi ziyarete gittim.

Süleymaniye'de İktisat Fakültesi ile Sosyal Bilimler Enstitüsü aralığından aşağıya, dostum, Hürriyet Gösteri dergisinin Yazıişleri Müdürü Hami Çağdaş ile birlikte girdiğimizde; bir çıkmaz sokağın sonunda aşı boyalı Feyhaman Duran Müzeevi'ni gördük. İçeri girdik, yöneticilerden Deniz Özdem, bizi güleryüzle karşıladı ve evin yapımı üzerine bilgi verdi.

Feyhaman ve eşi Güzin Duran, bu evi üniversiteye bağışlamışlar, içindeki tablolar ve eşya ile birlikte. Güzin Duran da 1981'de ölünce, ev üniversiteye intikal etmiş.

Ne var ki, bu evin müzeye dönüşüp, ziyarete açılabilmesi için -ki resmen daha açılmadı- 1990'ları beklemek gerekmiş, sonuçta bu yıl onarım bitmiş. Onarımın gerçekleşmesinde, Güzel Sanatlar Bölümü başkanı Ara Altun'un büyük katkıları var.

*

Ev, Güzin Hanım'ın dedesi Hattat Hilmi Bey'e ait.

İçini gezerken, içindeki eşyadan ev sahiplerinin bütün hayatlarının seyrini izleyebiliyorsunuz.

Onların nasıl yaşadığını, günlük alışkanlıklarını çıkarmak mümkün.

Evin ilk halinin fotoğrafları çekilmiş, onarımlar, yerleştirme buna göre yapılmış.

Oturulan koltuklar, bakılan aynalar, kahve içilen fincanlar...

Güzide Hanım'ın ütüsü, diktiği elbiseleri prova için giydirdiği cansız manken.

Feyhaman Duran'ın atölyesi. Nice tabloyu yarattığı mekan.

Evin önünde bir küçük bahçe...

*

FEYHAMAN DURAN'IN evinin artık herkesin ziyaretine açılmasını istiyorum.

Çevresindeki yüzlerce öğrenci bu evde bir sanatçının hayatını izlesinler. Burada küçük söyleşiler yapılsın, küçük konserler verilsin. Kısacası bu ev yaşasın.

Gençler de sanat ile soluk alma fırsatı bulsunlar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!