Türk sinemasında 1970’lerin sonunda başlayan erotizm fırtınası, Yeşilçam filmlerinin ‘altın makas’tan nasibini almasına neden oldu. Film Denetleme Kurulu, Banu Alkan’ın havuzdaki sıçraması, Aydemir Akbaş’ın Perihan Ateş’e masaj yapması gibi birçok sahneyi müstehcen bulup sansürledi. ‘Tavşan Kızlar’ ve ‘Badem Şekeri’ de sansüre takıldı.
#Banu AlkanBURSA’da 'Gazinocular Kralı' olarak tanınan Köşküm Gazinosu’nun sahibi 72 yaşındaki Fahri Balcı, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Balcı’nın KOAH hastalığı tedavisi görürken üç gün önce beynindeki damarın tıkanması sonucu yoğun bakıma kaldırıldığı, dün sabah da fenalaşıp yaşamını yitirdiği bildirildi. Ailesi Balcı'nın organlarını bağışlama kararı aldı.
#BursaBURSA’da ’gazinocular kralı’ olarak tanınan Köşküm Gazinosu’nun sahibi 72 yaşındaki Fahri Balcı, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Balcı’nın koah hastalığı tedavisi görürken üç gün önce beynindeki damarın tıkanması sonucu yoğun bakıma kaldırıldığı, bu sabah da fenalaşıp yaşamını yitirdiği bildirildi.
#Fahri BalcıSinema Genel Müdürlüğü, yenilenen web sayfasından yayınladığı Türk sinema tarihi kronolojisinde değişikliğe gitti. Daha dar kapsamlı yeni bir kronoloji hazırlandı, bir döneme damgasını vuran seks filmleri hakkındaki bilgiler çıkarıldı, o dönem, “Çeşitli furyaların etkisiyle filmlerin kalitesi düşmüş” denilerek “özetlendi”.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü, yeni web sayfasında yayınladığı Türk Sineması kronolojisinde bir döneme damgasını vuran seks filmlerini de unutmadı. Kronolojide, Melih Gülgen’in 1972’de ‘Parçala Behçet’le seks filmlerine yeni bir yol açtığı, Ali Poyrazoğlu ve Aydemir Akbaş’ın 1976’da seks sinemasının ‘vamp erkekler’ini oluşturdukları kaydedildi. Ayrıca 1979’da seks furyasının pornografiye dönüştüğü ve Zerrin Egeliler’in de bir yıllık süre içinde çevirdiği 37 filmle dünya rekoru kırdığı aktarıldı.
Soft pornonun Emmanuelle’i Sylvia Kristel’in ölümü bize Türkiye’de aynı dönem erotik filmlerde rol alan kadınları hatırlattı. Arzu Okay’ı uzun yıllardır yaşadığı Paris’te bulduk. Ölümünü bizden öğrendiği Kristel’i değerlendirmeyi sinema tarihçilerine bırakan Okay ile dünü ve bugünü konuştuk.
Temmuzun ortasını idrak etmiş bulunuyoruz. Yani bildiğiniz gibi: ‘Et sezonu’ resmen açıldı. Gözümüzün değdiği her yerde, bikinilerini çekiştiren bir takım kadınlar görüyoruz, fena hálde gıyk geldiği için kusmak, pardon, affedersiniz, istifra etmek istiyoruz.
Lisedeyken bir münazara yarışması vardı. Konu; insanın ahlakının oluşmasında çevre mi önemli okul mu? Şansımıza, bize çevre düşmüştü. Çok şanslıydık. Çevre. Say say bitmez. Bir kısım medyadan, spordan, müzikten, magazinden, tekmili birden insanı değiştirmeye uğraşan kültürden, sanattan, siyasetten oluşan bir çevre. İnsanı çepeçevre kuşatan bir çevre. Bu çevre içinde, örülen kalın duvarlarla, öğrenciyi o çevreden koruması amaçlandığı her halinden belli ilim yuvası okullarımız. Kuşatma altındaki okullarımız. Karşı grubun hiç mi şansı yoktu, anlayacağınız. İnsanı çevre eğitir, geliştirir, değiştirir, dönüştürür ve ahlakını da oluştururdu. Lamı cimi yok, yaşamın karşı konulmaz kuralıydı bu.<br><br>