Haberin doğrulanması için 25 gün gerekti

Güncelleme Tarihi:

Haberin doğrulanması için 25 gün gerekti
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 30, 2011 10:50

“EGEMEN’i kartal kaptı” haberi yayımlandığında süper lig henüz bitmemişti, tarih 30 Nisan’dı. Hürriyet Spor sayfalarında bu haberin çıkmasının ardından hem Trabzonspor’dan, hem de Beşiktaş’tan karşılıklı “yalanlamalar” yapıldı.

Haberin Devamı

Bu açıklamaları gören kimi okurlarımız da çok sinirlendi, mail yağdırdılar. Örnek olması bakımından bu mail’lerden birini aktarayım. Fatih Seyhan, o gün şöyle yazıyordu:
“Haberi teyit için Beşiktaş Kulübü’nü aradım, böyle bir çalışma olmadığını söylediler. Trabzonspor’u aradım, onlar da ‘Böyle bir transferin gündemde olmadığını’ belirttikleri halde neden Hürriyet gazetesi sürekli olarak manipülasyon yapma gereği duyuyor? Eğer gerçek ve objektif gazeteci iseler haberlerini tek yanlı değil, iki taraftan da teyit etmek suretiyle ve de şampiyonluk adaylarına çıkar sağlama amacı gütmeyen habercilikle verirler. Bu tür haberler Hürriyet gazetesini yüceltmez aksine yalan haber yapmakla tescil eder. Babiâli gazeteciliği bu değil.”

Seyhan’ın elektronik postasını aynı gün ilettiğim Hürriyet Spor Servisi Müdürü Mehmet Arslan, “haberlerine güvendiklerini, kaynağın sağlam olduğunu” söyledi. Bunun üzerine okurların tepkilerini bir kenarda tutup, gelişmeleri izlemeye karar verdim. Haber doğru çıksa da, yanlış çıksa da sonucunu yazacaktım.
Çok da beklemem gerekmedi, Egemen’in durumu, ligin bitiminin hemen ardından netleşti. Egemen, Beşiktaş’ın ilk transferi olarak geçen hafta anlaşmayı imzaladı. Hürriyet de bunu ilk haberin kupürüyle birlikte “Egemen artık Kartal’ın savaşçısı” başlığı atarak duyurdu.

Hemen bir not düşeyim; bir futbolcuyu “savaşçı” olarak görmenin doğru olmadığına inanıyorum. Bu tür nitelendirmeleri yapmadan önce futbol sahalarının arenaya, stadyum önlerinin savaş alanına döndüğünü anımsamakta yarar var. Şiddet çağrışımlı nitelendirmeler kullanarak o kavgalara ilham kaynağı olmamalıyız.
Egemen konusuna dönersek, elbette İsmail Er imzalı haberin 25 gün sonra doğru çıkması, Hürriyet için bir artı puandır. Haber doğru çıkmakla kalmadı, haberdeki “1.1 milyon Euro yıllık ve maç başına 25 bin Euro karşılığı anlaşma sağlandığı” ayrıntısı da doğrulandı.

Ancak böyle bir gelişme ile övünmek yerine bu olayı, futbol gazeteciliğinin içinde bulunduğu zorlukları anlatan bir örnek olarak ele almaktan yanayım. Spor haberciliği yerine burada daha dar anlamda “futbol haberciliği” adına çıkarılacak dersler olduğuna inanıyorum.

Bu camiada “kulis haberleri” çoğu kez kulaktan kulağa yayılıyor ve kendi çıkarları gereği takımlar, antrenörler ya da futbolcular, kesinleşmeden önce doğrulamıyorlar bu bilgileri. Hal böyle olunca kulis duyumlarını, perde arkası bilgilerini haberleştirmek konusunda “ikinci kaynaktan doğrulama mekanizması” sağlıklı işlemiyor. Futbol camiasını izleyen gazetecilerin titiz davranmaları, gaz yerine fren pedalını daha fazla kullanmalarını gerektiriyor bu zorlu koşullar. Kuşkusuz bilgi aldıkları kaynak güvenilirse ve de o duyumu farklı kaynaklardan doğrulatmışlarsa haberlerini yazmaktan geri duramazlar. Resmi açıklamalar olmaması ya da yalanlayan açıklamalar olması da gazeteciyi engelleyemez.

Böylesi haberler karşısında takımlar ve taraftarların tepkisel davranmalarını da anlıyorum. Olup bitenlere kendi pencerelerinden hem de duygusal ve tutkulu bir gözle bakmaları son derece doğal. Tek önerim, biraz daha serinkanlı olmaları...

Haberin Devamı

Partili gazetecilik olur mu?

Haberin Devamı

HER seçimde aynı manzarayı görmeye alıştık. Gazeteciler, milletvekili olmak isteyen meslekler arasında ön sıralarda yer alıyor; çok sayıda medya mensubu milletvekili adayı olmak için partilerin kapısını çalıyor. Bu gazetecilerin çok azı milletvekili olma amacına nail olabiliyor. Bir kısmı aday olamadan eleniyor. Bir kısmı da aday olsa da seçilemiyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse, bir gazetecinin milletvekili adayı olduğunu duyduğumda hemen okurları aklıma geliyor. O gazetecinin o güne kadar yazıp çizdiklerini hatırlamaya çalışıyorum. Acaba “aday gazeteci”, o partinin beğenisini kazanmak için o güne kadar özel çaba harcadı mı kuşkusuna kapılıyorum.  Elbette aday olan bütün gazeteciler, okurlarına doğru bilgi verme sorumluluğunu unutup, o parti yöneticilerine yaranmaya çalışmışlardır demiyorum. Ama özellikle de iktidar partisine eleştirel bir gözle yaklaşıp, sonra da o partiden aday olmak mümkün değildir herhalde!

Hadi aday olan gazetecilerin o güne kadar yaptıkları gazeteciliğin sorgulanmasını bir yana bırakalım. Seçilirlerse gazeteleriyle, televizyonlarıyla ilişkileri kesilip “siyaset adamı” olarak hayatlarına devam ediyorlar.

Bir de milletvekili seçilemeyen gazetecilerin geri dönmesi sorunu var. Daha önemlisi de bu galiba. Çünkü partililik, gazeteciliğin ruhuna aykırıdır. Bir partiden aday olup gazeteciliğe dönmüş bir gazetecinin bağımsızlığı kalır mı? İster muhabir olsun, isterse yazar ya da çizer, aday olduğu partiyle ve öbür partilerle ilişkilerinde mesafeyi nasıl koruyacaktır? Okurlar, onun yazdıklarını tarafsız bir gazetecinin haberi, yazısı, analizi vb. olarak mı algılayacaktır; yoksa “eski” partisinin gözüyle yazılmış bir metin olarak mı? Bu sorulara olumlu yanıt vermek öyle kolay değil.

Siyaset ve gazetecilik iki farklı alan. Bir taraftan öbürüne geçtikten sonra gömlek değiştirir gibi düşünce yapınızı bir anda yenileyemezsiniz. Siz o gömleği çıkarsanız bile, okurlar sizi o partiyle birlikte algılamaya devam edecektir. Bu da gazetecilik işlevinin yerine getirilmesini gölgeleyecektir.

Bunları kimseyi eleştirmek için yazmıyorum. Sadece yıllardır sürüp giden bir yanlışa işaret etmek istiyorum. Yanlışlara alışmamalıyız. Alışmak beter bir durumdur, refleksleri öldürür...

Haberin Devamı

Okurdan kısa kısa

Kerem Ölmez-Baran Erben-Ahmet M.: Galatasaray’ın transfer ettiği futbolcu Selçuk İnan hakkında 26 Mayıs’ta gazetede “21 milyon Euro’luk transfer” adı altında doğruyu yansıtmayan bir haber yayınladınız. “Selçuk, ilk yıl 5.5 milyon, diğer yıllar 3 milyon Euro olmak üzere 5 yıllık imza attı” diye yazdığınız bu haber internette de yer aldı ve devamındaki linkte “Galatasaray Selçuk’un ücretini daha az bildirdi” denildi. Galatasaray’ın borsaya yaptığı ikinci açıklamada Selçuk’a ödenecek ücret, “sezon başına 2 milyon Euro ve maç başına 15 bin Euro ve 1 milyon 200 bin Euro ek ödeme” olarak bildirildi. Bu rakamlar, yazdığınız ücretin doğru olmadığını gösterdi.

Merve Uçlu: 26 Mayıs’ta çıkan “Danıştay, alkollü içkide 24 yaş sınırını, ‘özgürlüğe aykırı’ bulup freni koydu” başlıklı haberinizde Danıştay’ın yönetmeliğin iki maddesini “iptal ettiğini” yazmışsınız. Fakat aslında bir yürütmeyi durdurma kararı var, iptal falan yok ortada. Zaten haberin içinde de bu konuda bir kafa karışıklığı var. Bildiğiniz gibi yürütmeyi durdurma, bir davada tedbir kararı niteliğindedir, iptal ise nihai karardır.

Perihan Yüksel Güngör:
Sizler siyasetçilerin gündemleriyle ilgilenirken onların gözlerine sokulması gereken bir hususu hatırlatmak istiyorum; “Anadolu’yu Vermeyeceğiz Kervanı”. Hes’ler ve nükleer santrallara karşı çıkan bir avuç doğasever, başladı yürümeye. Fakat Ankara’ya sokulmadılar, günlerdir Gölbaşı’nda bekletiliyorlar.

Sizin gibi tirajı yüksek gazetelerde onlarla ilgili haberler göremiyoruz. Bu isyana ve doğaya sahip çıkılmalı.  

Ebru Bozbey:
21 Mayıs tarihli gazetede “IMF yarışında Derviş’e ‘bekarken evli kadınla ilişki’ darbesi vurdular” başlıklı haberi anlamak için bulmaca çözer gibi çabaladım. New York Times’tan alıntı yapılarak düzenlenen haberde “nin”, “nun” gibi eklerin kimi yerde fazladan kullanılıp kimi yerde unutulması cümlelerin anlaşılmasını zorlaştırıyordu. Haberdeki bir cümle 57, biri 53, diğeri 44 sözcükten oluşmaktaydı. “.. belirtilen haberde” diye devam eden cümlenin ikinci bölümü, “vurguladı” diye tamamlanırken özne yer almadığından kimin vurguladığı anlaşılamamaktaydı. Bu karışık cümlelere “söz konusu kaynak”, “söz konusu kadın” gibi ifadeler de eklenince bilginin hangi kaynağa ait olduğunu anlamak ciddi bir okur becerisi gerektiriyordu.

Güven Esin:
12 Mayıs tarihli gazetenizde BŞB’li oyuncular, 3 Beşiktaşlı taraftarı fena hırpaladı haberinde “adı bahis skandalına karışan Arif Erdem” tanımlaması yapılmış. Bu sıfatın, haberle hiçbir ilgisi yok. Sadece kamuoyu önünde yeniden itham ve küçük düşürme gayretidir bu.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!