YAZGÜNLÜKLERÄ° (4) Yaz bitiyor. Dün akÅŸam Ankara'ya yaÄŸmur yaÄŸdı. YaÄŸmurun benim sözlüÄŸümdeki karşılığı nedense hüzün ve sıkıntıdır . Birçok kiÅŸi için de

Güncelleme Tarihi:

YAZGÜNLÜKLERİ (4) Yaz bitiyor. Dün akşam Ankaraya yağmur yağdı. Yağmurun benim sözlüğümdeki karşılığı nedense hüzün ve sıkıntıdır . Birçok kişi için de
OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 06, 2000 00:00

YAZGÃœNLÃœKLERÄ° (4) Yaz bitiyor. Dün akÅŸam Ankara'ya yaÄŸmur yaÄŸdı. YaÄŸmurun benim sözlüğümdeki karşılığı nedense hüzün ve sıkıntıdır . Birçok kiÅŸi için de öyledir herhalde. Bundandır bu yazıyı dün gece yazmaya baÅŸladığımda ortaya çok "hüzünlü" bir metin çıktığını gördüm...Kestanecilerden, yazla beraber biten baÅŸka ÅŸeylerden bahsediyordum. Oysa ki ÅŸu anda hiç de öyle bir ruh hali içinde deÄŸilim. Dün gece de deÄŸildim. Ama yaÄŸmur ve gece, ikisi beraber tehlikelidir bunların. Kendinizi vasat ÅŸairlerin kitaplarının arkasına bastıkları fotoÄŸraflardaki gibi buÄŸulu gözlerle buluverirsiniz birden. Ben de yazdığım üç paragrafı bir anda sildim. Bilgisayarı kapattım ve sabahı bekledim.GüneÅŸin yüzünü görmek beni rahatlattı. Yazın bitmesine daha biraz daha var diye düşündüm. Bana göre yaz Eylül'ün sonunda biter. Daha önce müzmin öğrenci olduÄŸumu söylemiÅŸtim. Tatil Eylül'ün sonunda bittiÄŸinden olacak öyle düşünürüm. Yazgünlüklerine de bu süre içinde devam edeceÄŸim. BaÅŸlamakta geç kaldık bu yazılara, bitirirken de öyle olacak.Hava durumundan etkilenirim ben. Kışı da güzü de hiç sevmem. Sürekli bir sıkıntı hali gelip geçmek bilmez. KurÅŸuni gökyüzlerinden de nefret ederim. Güz edebiyatlarından hoÅŸlanmam. Ankara'da ise bu iki mevsim hiç çekilmez. Biz bozkırın düz çizgileri arasına hapsolmuÅŸ insanlar olarak iÅŸ, okul ev arasında gidip gelirken, ÅŸunu biliriz, ev dışında bizi rahatlatacak hiçbir yer yoktur. Su yoktur mesela, yeÅŸil yoktur. Kar betonların üzerine yaÄŸar, buz tutar. Ankara'da melankoliye de yer yoktur. Ama benim gibi melankoliden kaçan insanlar için birebirdir burası.Ankaralılardan biz diye bahsetmek aslında imkansız. Ankara'da bir Ankaralı bilincinin yerleÅŸtiÄŸini söylemek güç. Åžehir yenidir. Birbirine benzeyen dört, beÅŸ hatta daha fazla binalarda alış veriÅŸ yapılır, onların giriÅŸ katlarındaki "cafe"lerde oturulur, evleri de iÅŸleri de oralardadır insanların. ÇoÄŸu artık ÅŸehrin dışındaki güvenli sitelere kaçar. Site sakinlerinin ÅŸehre inmesine gerek de yoktur. AlışveriÅŸ merkezleri bütün ÅŸehri yanlarına götürür çünkü. Onları kaçıran nedir? Sadece Ankara'da deÄŸil ÅŸehrin en eski, geleneksel merkezleri Ä°stanbul ve Ä°zmir'de neden avamın elindedir. Kemeraltı, Eminönü, Samanpazarı neden esnafı ve müşterisi ile birbirine benzer. Neden avamın gittiÄŸi parklar geleneksel ÅŸehre en yakın olanlarıdır. Gülhane parkı Ä°stanbul'da Sultanahmet'e komÅŸudur, Antalya'da kaleiçinden Mermerli parka çıkılır, Gençlik Parkı Ankara'da Ulus'la yanyanadır. Bu soruları çok sordum kendime. Kendimce cevaplarım da var. Ama bu bir yazgünlüğü sayın okurlar. Bu tür mevzulara derinlemesine girmek için kışın çok vaktimiz olacak ve elbette ki hüznümüz de.DoÄŸu'da hüzün kelimesi kilit kelimedir. Hüzünlenmeyi bizim kadar seven baÅŸka birileri var mı? "Hüzün ki" neden "en çok yakışandır bize"? Abdülhamit doÄŸu müziÄŸinin gam, keder verdiÄŸini düşündüğünden dolayı dinlemez. Kendisine Yıldız korusunda inÅŸa ettirdiÄŸi küçük ÅŸehrinde opera dinler. O temsillerdeki kadınlardan birini çok beÄŸenir, onunla ilgilenir. Hükümdar odur istediÄŸine sahip olur. Her Türk erkeÄŸinin içinde bir hükümdar yatar. Garsonlara ismiyle seslenmeyi sever. Hemen oracıkta bir uÅŸak edinir kendine. "YaÅŸarcım" der "ortaya da bir çoban salatası alalım". Pavyonlar komik yerlerdir. Bir adamın etrafında üç garson pervane olur. İçinden ateÅŸler fışkıran meyve tabaklarının biri gelir biri gider. Hani müşteri istese kendi elleriyle beslerler adamı oralarda. Ve her Türk erkeÄŸi Abdülhamit'tir biraz. Sahnede ÅŸarkı söyleyen kadını kendi masalarına ister. BeÅŸiktaÅŸ'ın arka sokaklarında izbe birahanelerde bile masalarda ÅŸiÅŸko kadınlar oturur. Kadınların içinde olmadığı bir dünyada sosyalleÅŸen Türk erkeÄŸi liseli zamanlarını hatırlar. Kızlı erkekli pastane saatlerini. Masadakiler deÄŸiÅŸmiÅŸtir. Muhallebi yerine patates, limonata yerine bira vardır. Bir de evde onları anne babaları deÄŸil bir kez olsun o masalardaki ÅŸiÅŸko kadınlardan fazla sohbet etmedikleri karıları bekler. Ä°lginçtir Türk erkeÄŸi karısına da kızına da aynı davranır. Aynı mesafeyle. Her ÅŸeyi karıştırır birbirine. Sevgilisinde annesini arar, bulamaz, üzülür. Her anne kadındır ama her kadın anne deÄŸildir, bunu bilmez.Åžimdi içinizden biri "ne oldu beyim" diyor, "erkeklere atıp tutmaya baÅŸladın böyle"? Bunlardan her yerde vardır sayın okur kitlesi. Bunlar genelde yanlarındaki kadınları etkilemek için sürekli ortaya bir laf atarlar. Sinem'in tarih anlattığı sınıflarda da varmış bunlardan. Ne siz ne de Sinem kulak asmayın onlara, beni dinleyin! Aşıka BaÄŸdat sorulmaz doÄŸru, ama sizi BaÄŸdat diye gönderdiÄŸim yer inanın çok daha güzel olacak.HaKan KAYNAR - 6 Eylül 2000, ÇarÅŸamba Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!