Türkiye ne yapmalı, ne yapmamalı?

Güncelleme Tarihi:

Türkiye ne yapmalı, ne yapmamalı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 04, 2003 00:00

AB başkenti Brüksel’de Türkiye’yi istemeyenlerin beklentileri, Ankara’nın kendi bindiği dalı kesmesi ve bürokrasinin reform uygulamasını engellemesi. Tabii bir de Kıbrıs ve Zana var...2004 Avrupa açısından “Türkiye yılı” olacak.“İlk heyecan” Aralık ayındaki KKTC seçimlerinde yaşanacak. Muhalefet kazandığı taktirde çözüm ümitleri artacak. Kim kazanırsa kazansın, 1 Mayıs 2004’e kadar ya bir çözüm veya son derece ciddi bir müzakere sürecinin başlaması gerekiyor.Bunlardan hiçbiri olmazsa, 1 Mayıs 2004’te Kıbrıs Rumları, adanın tümünü temsil ederek, AB tam üyeliğine resmen başlayacak ve veto hakkına sahip olacak.Ardından, Haziran 2004’te Avrupa Parlamentosu seçimleri var ve en büyük tartışmanın Türkiye üzerinde yoğunlaşması bekleniyor. Hristiyan demokratlar ile Yeşiller ve Sosyal Demokratlar arasındaki kıyasıya mücadele “Türkiye, Avrupayı dağıtır mı, dağıtmaz mı” teması etrafında yoğunlaşacak.3 üncü ve en önemli tarih 2004 Kasım. Türkiye hakkındaki son komisyon raporu açıklanacak. Kopenhag kriterlerine uyum sağlayıp sağlanamadığı saptanacak.Bu rapor hayati derecede önemli.Ancak, şimdiden bilmeliyiz ki, Türkiye ne kadar uyum sağlarsa sağlasın, Komisyon yine gri renkte bir rapor yazacaktır. Net, siyah-beyaz olmayacaktır. Amaç, üye ülkelere siyasi karar için bir hareket alanı bırakmak olacak. Rapora ek yazılacak strateji belgesinde de “Türkiye ile müzakerelerin başlaması gerekir” denmeyecek.Son söz Aralık 2004 liderler doruğuna bırakılacak. Ancak liderler, bu doruğu beklemeden büyük olasılıkla Kasım ayında Türkiye hakkında ilk kararlarını alacaklardır. Hiç değilse, genel yaklaşımı saptayacaklardır.TÜRKİYE 3 KONUDA HAREKET ETMELİ...Ben raporu sadece Komisyon yazmayacak, üye ülkelerde araya gireceklerdir.Müzakerelerin başlamasını ertelemek isteyenlerin en büyük ümidi, Türkiye’nin kendi kendini vurması, bindiği dalı kesmesidir.Ankara’nın, önümüzdeki 15 ayda 3 engeli aşması gerekiyor.1. UYGULAMABürokrasinin bazen bilinçli, bazen bilinçsizce reform uygulamasına sırt dönmesi herşeyi bozmaya yetecek. Özellikle fikir özgürlüğü ve temel hürriyetlerle ilgili yargı kararları, işkence ile mücadele konusunda polisin yaklaşımı son derece önemli.AB’ye gidişi engellemek amacıyla veya tamamen vurdum duymazlıkla, ters karar verecek devlet memurları, Türkiye’nin en büyük hendikapı olacaklar.Türkiye’nin 15 ay süresince bir tek hata yapmaması gerekiyor.2. KIBRISTürkiye’yi durdurmak isteyenlerin diğer en büyük beklentileri Denktaş’ın masaya oturmamakta direnmesi. Bu olasılıkta da Rumların vetolarını kullanmaları bekleniyor. Türkiye’nin Kıbrıs engelini aşmasının iki yolu var.Biri, Annan planında bazı değişiklikleri gerçekleştirip anlaşmayı imzalamak ve uygulamaya girişini –çok zor amma- tam üyeliğin başlangıcına kadar ertelettirmek.Diğeri, çözüm gerçekleşmezse hiç değlise spektaküler adımlar atmak. Örneğin, ada’dan 20 bin asker çekmek gibi, Uluslararası kamuoyunu yatıştırıcı girişimler yapmak.3. LEYLA ZANATürkiye, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde hırpalanmak istemiyor ve AP engelini belli oranda aşmak istiyorsa, Leyla Zana’nın yargılanmasını tutuksuz yapar.Bu, tamamen yargıçların elinde. Kimse yargıca bu yönde bir uyarıda bulunamaz. Ancak, yargıçlar bilmeli ki Zana’nın tutuklu yargılanması, yargının reformlara direnmesi şeklinde yorumlanıyor.SONUÇ...Türkiye biraz dikkat eder, kendi içindeki direnişçi bürokrasisini kontrol altında tutabilir ve Avrupa’da manşetlere çıkabilecek birkaç jest yapmayı becerebilirse, Aralık 2004’te tam üyelik müzakerelerini başlatabilir.Makus talihini kırabilir.* * *BİRİLERİ POLİSE SAHİP ÇIKMALI...Geçenlerde, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı Kiraz Biçici’nin son derece doğru bir çıkışını okudum. Polisin haklarını savunuyor ve polislik mesleğini yapanların temel insan haklarının yeterince karşılanamadığını açıklıyordu.Polis’imize artık birilerinin sahip çıkması gerekiyor. Özellikle 70-80’li yıllarda polis’i çok hırpaladık. Toplum ve medya sürekli eleştirdi. Ne fruko’lukları bırakıldı, ne hunharlıkları. Bu dönemdeki büyük olaylarda polis, hep “vuran kıran”, asker ise, “anlayışlı ve yatıştırıcı” olarak yansıdı.Çok hata ettik.Polisimize ne doğru dürüst bir eğitim verebildik, ne de doğru dürüst bir yaşam olanağı sağladık. Oysa, Türkiye Cumhuriyetinin laik ve parlamenter demokrasiye dayalı düzenini “koruyup kullanma” görevi, öncelikle polisindir. Oysa biz polisimize bu görevi yerine getirecek ne maddi, ne de manevi olanak sağladık. Onların ezilmesini seyrettik, hatta başka kurumlar tarafından ikinci plana atılmalarına göz bile yumduk. Sorumlular bizleriz ve bizim seçtiğimiz temsilcilerimiz. Yani politikacılar.Acaba artık bu hatadan dönmenin zamanı gelmedi mi?LOJMAN YÜZSÜZLERİNİN ADLARINI AÇIKLAYIN...Milliyet Gazetesinin ısrarla arkasını bırakmadığı, yeni bir yüzsüzler kesimi var: Devletin verdiği lojmanları boşaltmayan Milletvekilleri...Okudukça tüylerim diken diken oldu.30 Milletvekili, tüm uyarılara, tüm bastırmalara rağmen, Ankara’daki Meclis lojmanlarından hala çıkmıyorlarmış. Oysa Milli Emlak tarafından satılacak olan evlerin boşaltılması şart. Sonunda, düşünüp taşınmışlar ve milletvekillerini pes ettirmek için, ısıtmayı kesme kararı almışlar.Ne kadar küçültücü bir önlem.Küçülenler ise, devlet değil Milletvekilleri.Üstelik bir bölümü, bu evlerde yakınlarını oturtuyorlarmış.Benim önerim, ev yüzsüzlerinin isimlerinin kamuoyuna açıklanmasıdır. Herkes bu insanları tanısın. Kime oy verdiklerini, temsilci seçtiklerini görsünler.Başka çaresi yok.KİTAP KÖŞESİBir yeni başarı öyküsü daha: “Kendimi Engelletmem”İsviçreli Gerard Metroz'un, engelli yaşama başkaldıran, sarsıcı yaşam öyküsü " Kendimi Engelletmem", Türkiye İş Bankası'nın katkılarıyla Türkçeleştirilerek okurlarıyla buluştu... Yazar iki yaşında geçirdiği tren kazası sonucu bacaklarını kaybettiği dönemle başlayan kitabında 39 yaşına gelene kadar tüm yaşadıklarını okuyucusuna aktarıyor.... Böylece hem kendi yaşam öyküsünü bizlerle paylaşıyor hem de tüm engellilerin yaşadıklarını daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Kitabın bir güzel özelliğide tüm gelirinin Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı'na (TESYEV) bağışlanacak olması...*Selim İleri rüyalarındaki sofralara götürüyor....5 yıl öncesine kadar Lezzet Dergisinde “Dost Sofraları” nı yazan Selim İleri bu kez Rüyamdaki Sofralar isimli kitabıyla okuyucularıyla buluşuyor. Kitap bazen sizi hüzün dolu bir yolculuğa çıkarıyor bazende coşku dolu anılara… Doğan Kitap’tan çıkan ve içinde birçok yemek tarifininde bulunduğu “Rüyamdaki Sofralar” sizi hoş bir yolculuğa çıkaracak…*OH, NİHAYET ÇIKTIÇocukluğumdan beri okullarda en çok içimi kapatan kitaplar, Türkiye tarihi, coğrafyasını anlatan haritalardı. Silik bir baskı, neyin ne olduğu doğru dürüst anlaşılmayan resim veya çizgiler.Geçen hafta Doğan Burda Rizzoli’nin (D.B.R) yayınladığı Tarih Atlası ve Coğrafya Atlası elime geçti.Harika bir anlatım...Nefis bir baskı...Öğrenciler için değil, herkes için son derece yararlı bilgiler var. çok kolay anlaşılıyor. Arabayla seyahat edenler açısında da çok yararlı.THY HALA DİRENİYORNe kadar basit birşeydir değil mi?Her dış uçuşa 8-10 adet yabancı fazete, özellikle Herald Tribune verilmesi, herhalde her havayolunun görevidir.THY nedense sık sık bu servisi aksatır.Geçen Pazartesi Brüksel’e gidiyorum. Herald Tribüne istedim. Yanıt : “bugün vermediler !”Uluslararası servis yapan bir şirketin yabancı gazete ihtiyacı dikkate alınmaz mı? Belki ufak bir nokta, ancak ben çok önemsiyorum.Eminim, şimdi THY bana yanıt yollayacak ve “1-2 hata olabilir, biz her uçuşa yabancı gazete koyuyoruz” diyecek. Ben de zaten o 1-2 günlük ihmalden söz ediyorum.(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!