Suna ve İnan Kıraç'ın eğitim aşkı

Güncelleme Tarihi:

Suna ve İnan Kıraçın eğitim aşkı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 21, 2001 01:49

Dün Antalya'da Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nın (TEGV) 6. Eğitim Parkı açıldı. Suna-İnan Kıraç'ın yaptırdığı bu park 25 bin çocuğa okul sonrası eğitim desteği verecek. Suna ve İnan Kıraç'ın örnek birer eğitim gönüllüsü olması, yıllar öncesine dayanıyor.

Ancak İnan Bey, ‘‘Bu kıvılcımı yakan Suna'dır’’ diyor: ‘‘Hem Koç ailesinde, hem bende...’’ Koç Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Suna Kıraç, Amerikan Kız Koleji ve Boğaziçi Üniversitesi mezunu. 1995 yılında TEGV'nin kuruluşuna öncülük etti. Halen Yönetim Kurulu Başkan Vekili. Türkiye'ye eğitim, sağlık ve sosyal hizmet alanlarında yaptığı katkılar nedeniyle 1997'de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından Devlet Üstün Hizmet Madalyası ile ödüllendirildi. Eşi İnan Kıraç ise Galatasaray Lisesi'nden sonra Londra'da ekonomi eğitimi aldı. 35 yıl Koç Topluluğu'nda çalıştı. En üst görev olan yürütme kurulu başkanlığından 1998'de ayrıldı, Kıraça Şirketler Topluluğu'nu kurdu. Galatasaray Eğitim Vakfı'nın, Galatasaray Üniversitesi'nin kuruluşuna öncülük etti. Antalya'da Akdeniz Medeniyetleri Enstitüsü'nü kuran Kıraçlar, Galatasaray İlköğretim Okulu tesislerini de satın alarak kuruma tahsis etti. İnan Kıraç annesi Semiha Kıraç adına da bir ilköğretim okulu yaptırdı.


Karanlığa kızmadık bir mum da biz yaktık


Türkiye'nin eğitim meselesine el atmaya, nasıl karar verdiniz?

- Anamızdan, babamızdan bize kalan en önemli miras, değer ölçüleri, öncelikler ve hayata bakış açısıdır. Babam muhafazakar bir aileden gelmiş olmasına rağmen, 1950'lerde varlık sahibi olunca, herkesin yaptığı gibi cami yaptırmamış, onun yerine talebe yurdu yaptırmıştır. Her zaman eğitimin önemine inanmış ve bizlere de bu fikri aşılamıştır. Bizler ülkemizdeki her sorunun eğitim eksikliğinden kaynaklandığı bilinci içinde yetiştik. Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nı kurma nedenimizi şöyle açıklayabilirim: Sorunların altında eğitim noksanlığını görüyor ve bunların çözümünü bizleri idare edenlerden beklerken sadece eleştirmekle yetiniyorduk. Ancak eğitimdeki sorunların giderek ülkenin geleceğini tehdit etmeye başlaması, birdenbire sağduyulu birçok kişi ve kuruluşu, bir şeyler yapabilmenin arayışına itti. Karanlığa kızmak yerine bir mum da bizi yakmalıydık. Eşimle birbirimizi her zaman destekledik ve yüreklendirdik.

Sizin gibi tek tek kişilerin çabalarıyla çözülebilir bir sorun mu bu?

- Türkiye bu sorunu bugüne kadar halledemedi çünkü hem eğitime ayrılan fon genç nüfusun çok olmasından yetersiz kaldı, hem de eğitim politikaları iktidarlarla değişerek çağdaş bir milli eğitim politikası oluşturulamadı. Eğitim sorununun tek tek kişilerin çabalarıyla çözülemeyecek kadar büyük olduğunu biliyorum. Devletin ve milletin imkanlarının biraraya gelmesiyle daha kolay çözülebileceğine inanıyorum.

Aile planlaması için de çalıştınız...

- Babamın ailelerin bakabilecekleri kadar çocuk sahibi olmaları düşüncesiyle kurduğu Aile Sağlığı Vakfı ile kendisinin vefatından sonra daha çok ilgilendim. Fikir bir kartopu gibi yuvarlanmaya başladı; 1986 yılında 2.4 olan nüfus artışı, 2000 yılında 1.4'e düştü.

Akdeniz medeniyetlerine ilginiz nasıl başladı?

- Çok sevdiğimiz Antalya Kaleiçi'nde satın aldığımız evin onarılması ile başladı. Yörenin mimari özelliklerinin kaybolmaması, ülkemizin kültür mirasının korunması için aynı bölgede satın aldığımız kilise ve yanındaki binanın da onarılmasıyla müze ve kütüphane olarak değerlendirilmesini arzu ettik. Ayrıca bu amaçla kurduğumuz enstitü, Akdeniz kültür, tarih ve medeniyetlerini araştıran araştırmacılara destek oluyor.


BİR MİLYON ÇOCUK İÇİN


Suna-İnan Kıraç Antalya Eğitim Parkı alanını Kepez Belediyesi tahsis etti. 14 dönümlük arazi üzerine kurulu 2 bin 500 metrekarelik kapalı alanda laboratuvar ve kütüphane ile sanat, seminer, video, CD-I odaları, bilgisayarlı eğitim, internet, satranç odaları, drama odaları bulunuyor. 11 bin 500 metrekarelik açık alanda ise futbol, basketbol, voleybol sahaları, bahçe satrancı ve trafik eğitim alanı yeralıyor. Eğitim Gönüllüleri de şu anda 66 olan etkinlik merkezlerinin sayısını Bir Milyon Çocuğa Eğitim Kampanyası kapsamında 140'a çıkaracak ve beş yılın sonunda her yıl bir milyon çocuğa okul sonrası eğitim desteği götürecek.


SUNA’NIN BENİ EVLENDİRME PLANI BAŞINA PATLADI


Nasıl tanışıp evlendiniz Suna Kıraç'la?

- 1961'de Ankara'da Koç Grubu'nda çalışmaya başlamıştım. Fiat Grubu'nun bir şirketine pazarlama müdürü olarak aldılar. O sırada Koç ailesiyle ve Suna'yla tanıştım. Ama sadece merhaba, merhaba. Arkadaşlığımız ilerledi ve ben 1967 yılında birden Suna'yla evlenmeye karar verdim. Bir günde. Suna beni o tarihlerde evlendirmeye kalkmıştı, bu evlendirme sonunda ona patladı! Kimseyi bulamadım ve ona benimle evlenir misin diye sordum.

Sizi kolunuzdan tutup annesine götürdüğü ve onun da ‘‘Bırak babana ben alıştıra alıştıra söyleyeyim’’ dediği doğru mu?

- Doğru kısmı var. Ben dedim ki, bu kararı veriyorsak, bugün bitsin ve bu yüzüğü de bugün takalım. Düğündü, şuydu buydu istemiyordum. Tabii merasim olmasın dedik ama dört beş tane merasim yapmak zorunda kaldık. Suna, gidelim anneme, anlat, dedi. Annesi de Divan Oteli'nde bir toplantıdaydı, gittik, ben konuştum. Rahmetli üzüldü, ‘‘Herhalde torunlarımızın evlendiğini gazeteden okuyacağız, her şeyin bir kaidesi var’’ dedi. ‘Bazı şeyleri Vehbi Bey'le konuşacağız, sen de git abinle konuş'' diye devam etti.

Hiç merasim istemezken, o kadar merasimi nasıl yaptınız?

- Düğünümüz oldu. Sonra kına gecesi. Ardından arkadaşlarımız bir tören yaptı, sonra biz arkadaşlarımıza bir şey yaptık, filan.


Suna olmasaydı bunlar olamazdı


Sizin eğitim çalışmalarınız nasıl başladı?

-
Buna aslında iki olay neden oldu. Bir tanesi şöyle: Galatasaray İdare Heyeti'nde Selahattin Beyazıt'la beraber çalıştık. 1978'de bir gün bana dedi ki, İnan Efendi, bir nöbet değişimi yapmamız gerekiyor, sen kulübün başkanı olacaksın, ben de senin idari heyetinde kalacağım. Bana çok heyecan verici geldi. Eve geldim, Suna'ya anlattım. Dedi ki, ‘‘Ne olur, kulüpçülüğe başlama. Kulüpçülük hem seni yoracaktır, hem de alt tarafı 12 ya da 20 kişiyle uğraşacaksın, sahada mağlup olduğun vakit senden kötüsü olmayacak.’’ Düşündüm, doğru söylüyor. Görevi reddettim. Aradan bir süre geçti, bir gün Galatasaray Lisesi müdüründen mektup aldım, ‘‘Sorunlarımız var, kalk, gel’’ diyordu. Gittim, senelerdir mektebime uğramamışım, hakikaten yapı olarak çökmüş, çocukları gülmeyen bir yer olmuştu. Müdürün, Galatasaray pilavını verebilmek için yaptığı 250 milyonluk borcu vardı. Dört beş Galatasaraylı'ydık. ‘Aranızda paylaştırmak istiyorum’, dedi. Selahattin Beyazıt, ‘‘Kıraç, başkanlıktan kaçan biri, Galatasaray'a hizmet etmek istiyorsa, bu parayı tek başına ödesin’’ dedi. Bu ödemeyle GS Lisesi ve sorunlarını görmüş oldum. Galatasaray Eğitim Vakfı böylece kuruldu. Suna beni bu konuda çok teşvik etti, maddi ve manevi olarak arkandayım, dedi. Onun eğitimciliği tabii, benden önce. Robert Kolej Vakfı'ndaydı, kolejlilerden çok şey öğrendik. Galatasaray Lisesi, Üniversitesi ve İlkokulu'na, bugüne kadar 84 milyon dolarlık bir bağış yapılmasını sağladık, standartlarını çok yükselttik. Yine altını çiziyorum, Suna Kıraç maddi manevi olarak her an yanımda olmasaydı, böyle bir yere gelmemiz mümkün olmazdı.

Nedir sizin ailece eğitime verdiğiniz önemin nedeni?

- Biliyorsunuz Vehbi Bey'le uzun yıllar çalıştım. 30 küsür senelik de damatlığım oldu. Vehbi Bey'in eğitime olan sempatisi, hepimizi etkiledi. Vehbi Bey insana önem verirdi. İnsan deyince de insanın iyi yetişmiş olması lazım. Okullar yapıldı, devlete teslim edildi. Sonra baktık ki, kendisinin işletmediği hadise kaybolup gidiyor ya da bozulup tekrar önüne geliyor. İstediği eğitimi veremiyor. Bunun üzerine kendi modelimizi yapabilir miyiz diye düşündük. Burada yine Suna'nın etkisi çoktur. Biz yapalım, götürelim dedi. Vehbi bey başında, başımıza dert alıyoruz, diye karşı çıksa da... Hakikaten de aldık; Koç Üniversitesi'nin kuruluşunda yaşadığımız sıkıntıyı ben hiçbir devrede yaşamadım. Koç, çocuklarına vereceği 400 milyon dolar gibi bir değeri, Türk çocuklarına veriyor, buna niye karşısınız? İnanın, bu sorunun cevabını halen alamadım. Tabii Türkiye bazı sorunlarını çözmüş bir ülke değil. Demokrasiyi kullananlarla demokrasiyi yaşatmak isteyenler arasında fark var. Bazıları demokrasiyi bir yerde kullanıp kendi idealleri neyse onları yapmak istiyorlar. Halbuki bizler demokrasinin devamını istiyoruz. Bu nedenle önümüze çok büyük sorunlar çıkardılar. Mahkemeler, uğraş... Hakikaten insan niye bu işten vazgeçmedim, diye düşünüyor.

Niye vazgeçmediniz?

- Vazgeçmedik, çünkü anladık ki eğitim sistemi başka güçlerin eline geçecek. Eğer siz doğrusunu, iyi örneğini kurup bunun mücadelesini yapmazsanız bu işi tümüyle kaybedeceksiniz. Bu bizi biraz daha hırslandırdı.

Türkiye'nin eğitim sorunu niye bir türlü çözülemiyor sizce?

- Bir kere gerekli bütçeleri ayırmamışız ve bunun çok ciddi bir şey olduğuna inanmamışız. Halbuki insan hayatındaki en mühim şey bence eğitim. Eğitimsizseniz detay bilmiyorsunuz; detay bilmediğiniz takdirde bir konuda başarılı olmanız mümkün değil. Evlilikte bile bir süre sonra konuşacak konunuz kalmıyor. Çocuğunuza bir şey öğretemiyorsunuz. Devamınız olan gençlerin farkına varamıyorsunuz.

Tek tek insanların çabalarıyla halledilebilecek bir sorun mu bu?

- Burada Suna'nın en büyük adımı Eğitim Gönüllüleri Vakfı'dır. Doğru bir adrestir. Antalya'daki Eğitim Parkı'nı herkesin görmesini isterim; imkanı olmayan çocuklar burada dünya imkanları neyse onları bulacaklar. Ezberci olmayacak, sevdikleri şeyleri öğrenecekler. Birbirleriyle kaynaşacak, değişik sorunları birlikte çözecek, sporun her türlüsünü yapacaklar. Bana göre o mum meşaleye döndü. Eğer Türkiye'de bunu biraz daha yayabilirsek, sistemi düzeltebiliriz. Türkiye'de 17 milyon kişide cep telefonu var. Türkiye bu lüksü yaşayamaz. Bu problemin içine girdiyse, kompleksi yüzünden girdi. Dolayısıyla diyorum ki, bu 17 milyon kişi bir ay telefonda konuşmasın, Eğitim Gönüllüleri’ne ya da başka bir eğitim kurumuna versin. Rakam o kadar büyük çıkıyor ki, Eğitim Gönüllüleri senede bir milyon hedefini anında beş milyona çıkarır!

Atatürk'le gelen bir devrimiz var, çok heyecanlı, çok dolu. Sonra ikinci dünya harbine girmemişiz. Harpte Almanya'nın yüzde 90'ı gitmiş. Üstünden 50 sene geçmiş. Biz hala 2 bin 500 dolardayız, Almanya 25 bin dolar olmuş, olacak şey mi! Benim neslim ne yapmış, hiçbir şey, adamsendecilik...


FUTBOLLA ARASI NASIL?


Çok heyecanlı. Maça gitmiyorum. Kızım götürmüyor maça beni, çünkü iki kez birlikte gittik, yenildik. Televizyon ve radyodan izliyorum. İkisini de açıyorum, televizyona bakıyorum, sonra radyoya gidiyorum. Gol yersek, ikisini de kapatıyorum. 15 dakika sonra birini açıyorum, beraberlik varsa ikincisini açıyorum, filan. Kendime göre uğurlarım var.


KULÜPLE ARASI YOK


Çok iyi bir Galatasaraylı’yım ama kulüple aram iyi değil. Avrupa'nın ilk beşi arasında olma kararı verdiğinizde, bunun hesabını kitabını yapmak mecburiyetindeydiniz. Sizin topladığınız 30 milyon dolarla, hadi 50 milyon olsun, 200 milyon dolarlık bütçelerin içinde olacaksınız! Ama ondan sonra bütçenizi bilmelisiniz. Ha bilmediğinizde bütün mal varlığını yok edersiniz.


Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!