Şu Paris'te bir kuruyemişçi açsak

Güncelleme Tarihi:

Şu Pariste bir kuruyemişçi açsak
Oluşturulma Tarihi: Eylül 19, 2003 00:00

BU espriyi ilk olarak kim yapmıştı şimdi hatırlamıyorum. Fakat iki hafta kadar önce Paris'te üç arkadaş yemek yerken ‘‘turistlerin ilk gittikleri ülkeler ile ilgili yorumları’’ başlıklı bir konuşmada tam yerine oturdu.Ciddi ciddi bir şeyler konuşuyorduk oysa. Birimiz boş bulundu ve Türk turistlerin klasiklerinden ‘‘Ya, bunun daha güzeli bizim memleketimizde var’’ cümlesini kurdu.Aslında söylediği doğruydu fakat yıllardır bu cümleyi her duyuşumuzda olduğu gibi yine kanımız dondu.Kendi adıma San Fransisco'daki Golden Gate'ten geçerken bir vatandaşımızın ‘‘Aynı bizim Boğaz Köprüsü, bizimki daha güzel. Taklit etmişler ama olmamış’’ dediğini duymuşluğum olduğunu söyleyeyim, siz anlayın.Yurtdışına çıkınca, en makul olanımızda bile tuhaf, deyim yerindeyse light, üzerinde bol duran bir milliyetçilik, bir ‘‘ötekini beğenmeme’’ hali oluşuyor.‘‘Kuruyemişçi açmak’’ konusu da böyle bir şey. Bizim aramızdaki espri şöyle bir şey: Yahu kaç gün oldu, iki mi, üç mü geziyorum şu Paris'te. Güzel bir şehir. Dönerci, kebapçı, pideci var ama şöyle bir kişinin bile aklına gelmemiş mi kuruyemişçi açmak? aslında açacaksın bir kuruyemişçi, çekirdek, fıstık, fındık, vuracaksın parayı...Tabii kardeşim, bütün Fransa'da yaşayanlar aptal. Kimsenin aklına gelmemiş kuruyemişçi açmak mı diyeceksin yani. Haliyle ‘‘Tabii iyi fikirmiş’’ deyip geçiyorsun.Bu müteşebbis modelin devamı olarak görülebilecek bir de gayrımenkulcüler var. Dünyanın dört bir yanını gezdim diyemem ama az ülke de görmedim kendimce.Nereye gitsek, gruptan biri çıkıp rehbere veya mihmandara şu soruyu sorar: ‘‘Burada evler ne kadar?’’Genelde verilen fiyatlar ucuz bulunur ve ‘‘Aslında almalı buradan bir ev, gelip yerleşmeli. Bu fiyata bizde Çayırdibigülleri'nde ev alıyorsun ancak. Havası da temiz oooooh!’’Tabii güzelim, onlar da seni bekliyorlar ev alasın diye. Haydi bekliyorlar, haydi aldın o evi Havana'da, gidip yaşayacak mısın, yaşayabilecek misin hakikaten?Boş laf işte!..Bir de yemek konusu var. Yurt dışına çıkanların en fazla şikayet ettikleri konu herhalde budur.Gidilen ülkenin yemekleri beğenilmez. ‘‘Bu ne biçim domates, tadı yok’’ denir mesela, ‘‘Eee, bizdeki domateslerde tat kaldı mı?’’ dersin, ‘‘Yine de farklı canım’’ derler.Benim en uzun süre tek tip beslendiğine şahit olduğum kişi, Fransa'da 1 hafta boyunca McDonald's'tan başka bir şey yemeyen bir Türk gazeteciydi.Paris'te beraber yemek yediğim arkadaşlardan biri, ‘‘Ben Fransa'daki Dünya Kupası'nda üç haftanın ikisini hamburgercide, sonuncusunu da odasında ekmek-peynir'le geçirene rastladım’’ dedi ve olaya noktayı koydu.İnançları veya sağlık durumları gereği bazı şeyleri yiyemeyenleri anlıyor ve saygı duyuyorum. Ama gerisini anlamak hakikaten güç.İskoçya'nın taşrasında ‘‘Rakı bulabilir miyiz?’’ diyenler ayrı bir model olduğu için ona hiç girmeyeceğim.Son olarak, yemekte ev sahibi konumunda olan arkadaşımıza döndük. Okuyor Fransa'da yıllardır bıkmadan. Doktora konusunu asla hatırlayamadığım için yazamayacağım. Bu arada hayatını sürdürebilmek için rehberlik yapıyor.‘‘Duyduğun en saçma soru neydi?’’ dedik.Biraz düşündü, biraz daha düşündü, biraz daha... Ve şöyle dedi: ‘‘Bir Belçikalı, paris Metrosu'nun camlarının kalınlığını sormuştu.’’‘‘Eee, sen ne dedin peki?’’‘‘6 santim.’’‘‘Doğru mu peki?’’‘‘Hey Allahım!’’‘‘Tamam be ne kızıyorsun?..’’
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!